Içiçe bir işiniz var ve yüzmek de en büyük tutkularınızdan. Bu eğilim yemek kültürünüze de yansıyor mu?
Kesinlikle. En çok deniz ürünlerine düşkünüm. Akdeniz’in her tarafında çok mutlu oluyorum. Uzakdoğu tarzı deniz mahsulleri yemeklerini de çok severim. Çok iyi tuzda balık yaparım.
Kırmızı etle çok aram yok. Hatta 10 yıl hiç yemedim. Endüstriyel et üretimi yaklaşımına bir tepkiydi o dönemlerde. zeki görünmekten zevk alıyordum. İlk kez bu sözlerle değişmem gerektiğini düşündüm. Kendimi daha fazla dışa açtım.
XMutlu musunuzbu değişimden?
Evet. Yetenek ve zeka olumlu şeyler ama bazen bir lanet de olabiliyor. Gerçekten çevreye uyum konusunda sorunlar yaşayabiliyorsunuz. Bir yerden sonra uyumlu olmak ve insanlarla iyi geçinmek daha önemli hale geliyor. Özellikle CEO olduktan sonra. Bu değişimden çok memnunum elbette. Daha empati yapabiliyorum.
Delege ediyorum. Bu sayede yeteneklerimi daha verimli kullanabiliyorum. Ekibim sorunların yüzde 10’unu bana getiriyor, ben sadece üzerine küçük bir dokunuş yapıyorum. Bu nedenle zeka ve yeteneğin empati gibi kişisel özelliklerle desteklenmesi gerek.
XPeki busakin,uyumlu haliniz hangi durumlarda etkisini yitiriyor? Sizi neler sinirlendirir?
Art niyet. İş ya da özel hayat fark etmez, insanlar ters düşebilir, çatışabilir bir diyeceğim yok ama altında art niyet, yıpratıcı bir hırs sezersem çok kızıyorum.
Buna tahammül edemiyorum. Çevrenizde bazen gizli ajan gibi insanlar görebiliyorsunuz, her hareketinin altında başka niyet, “buradan ne çıkarabilirim” yaklaşımı vardır o insanların. Onlara katlanamıyorum. İçi-dışı bir insanlar istiyorum, karşısındakinin eksiklerini araştıranlar değil. Öte yandan karşısındakinin her açığını “dobralık” adına olduğu gibi söylemek de bana yanlış geliyor. Hatayı söylemek marifet değil. Bir denge gerek, diplomatik olmak, iyi niyetli yaklaşmak önemli. Karşındaki kişiyi anlamak gerek.