TRUMPOMONİ-2: Yerel sorunları global kaosa dönüştürmek
Donald Trump ABD Başkanlığına seçildikten sonra dünya gündeminde yer alan ekonomik konular çeşitlenirken, politik gündemde farklı konular yer almaya başladı. Sıra dışı tutum ve davranışlarının yanında kendi getirdiği ekibi dahil olmak üzere medya ilişkileri yönünden de haleflerinden oldukça farklı bir çizgi izleyen Başkan Trump, serbest piyasa ekonomisinin global lideri Abd’nin ekonomi politikalarını da değiştirmeye başladı. 02 Ağustos 2018 tarihinde yine bu sütunlarda yayımlanan ‘Trumpomoni:serbest Piyasa Ekonomisinin Son Durağı mı?’ başlıklı yazımızda;“trumpomoni, korumacı politikalar ile ithalatın zorlaştırılması ve milli üretim unsurlarının gözetilmesi” olarak tanımlanmıştı.
ABD’YE tehdit potansiyeli taşıyan firmalara yaptırımlar ve yasaklar koyuluyor
Ardından geçen sadece bir yıllık sürede içerik ve biçim değiştirerek genişleyen Trumpomoni’nin yeni bir evreye geçtiğini tanıklık etmekteyiz. Dünyanın farklı coğrafyalarında ve çok sayıda ülkede politik riskleri öne çıkartmak ve birleştirmek suretiyle global kaosa dönüştürmek, ABD’YE tehdit potansiyeli taşıyan firmalara (Huawei vb) ticari ve teknolojik hırsızlık gerekçeleri ile yaptırımlar ve yasaklar koymak yazının başlığında ifade edilen Trumpomoni-2’yi tarif ediyor. 2018 yılında dünyanın ekonomik gündeminde; başta Meksika’dakiler olmak üzere ABD dışında üretim yaparak ABD’YE ihracat yapan global firmalar ve Çin ile müzakereleri süren ticaret savaşları vardı. Bu ekonomi gündeminin yanında ise politik eksenli İran, İsrail, Kuzey Kore ve Ortadoğu’daki sorunlar yer almaktaydı.
Aradan geçen bir yıl içinde ABD tarafından; İran’a uygulanan ambargonun çerçevesinin genişletilmesi, çelik ithalatına ek vergiler getirilmesi, Çin’den yapılan ithalatlara vergilerin artırılmas oldu. Yine Çin’li teknoloji firması Huawei’ye ve yöneticilerine yönelik tutuklama ve benzeri girişimler kamuoyu için şaşırtıcı olsa da bu hamleleri kapsamlı bir politika setinin ince çalışılmış ayarları olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Öte yandan ekonomik gündemdeki bu gelişmeler ile birlikte Ortadoğu’da (Lübnan’daki Golan tepelerinin dış politikada modern zamanların unuttuğu işgal, tahsis vb. yöntemlerle İsrail’e bırakılarak) sorunların yine ABD eliyle derinleştirilmesi, parçalanmış Libya’nın bir bölümünü kontrol eden General Hafter’in yine ABD desteğiyle ülkenin diğer bölgelerine yönelik kuşatma girişimleri bizzat Başkan Trump tarafından açıklanan Suriye’den asker çekme kararının uygulanmaması, bölgedeki askeri varlığın destek verilen terör örgütlerine silah ve mühimmat desteğinin artırılması yoluyla güçlendirilmesi yakın coğrafyamızda politik sorunların ağırlaşarak kronikleşmesine neden oldu.
Bütün bu politik gelişmeleri aşarak zirveye çıkan konu ise Abd’nin Venezuela’da yaşanan gelişmelerdeki rolü oldu. Abd’nin Başkan’dan sonraki en yetkili isimlerin Venezuela’nın içişlerine yönelik kaos ve iç savaş çıkarmaya yönelik teşvik ve hatta tehdit edici açıklamaları ve çağrıları dünyanın bir bölümünde sessizlik bir bölümünde ise şaşkınlıkla karşılandı. Venezuela halkı tarafından seçilmiş devlet başkanının yerine Ulusal Meclis Başkanı Guaido ABD tarafından devlet başkanı olarak tanınırken, Venezuela’nın Abd’deki varlıklarına erişim ve kontrol yetkilerinin ülkenin meşru ve yasal seçilmiş Cumhurbaşkanı Maduro’ya değil Ulusal Meclis Başkanı Guaido’nun imzası ile kullanılabileceği açıklandı. Bununla birlikte ABD resmi yetkilileri tarafından muhalefete ayaklanma ve darbe çağrıları yapılırken, bunların yetmediği durumlarda askeri müdahale seçeneğinin de güçlü bir alternatif olduğu ifade edildi.
Abd’nin tek belirleyici olduğu bu gelişmelere demokrasi liginin üst sıralarında olduğu kabul edilen Avrupa başta olmak üzere çok sayıda ülkenin destek vermesi ve Abd’nin yanında yer alması, Abd’nin devlet başkanı olarak tanıdığı Ulusal Meclis Başkanı Guaidio’nun bu konuyu tam olarak sahiplenmesi de hızlı kanıksanmış sıradışılık olarak politik gündemde yerini aldı.
Dünya ekonomisi ve politikasına yönelik Abd’nin öncü olduğu bu gelişmeler çok uzun sayılmayan bir süre öncesine kadar global ölçekte var olan gerek ekonomik ve gerekse politik iyimser atmosferin dağılmasına, dünyanın gidişatı hakkında daha karamsar beklentilerin yoğunlaşmasına neden oldu.
Korumacı politikalar, gelişmekte olan ülkelerin büyümelerini sınırlandırıyor
Korumacı politikaların, serbest piyasa ekonomisinin merkezi ABD’DE yeniden hayat bulması liberalizm ve serbest piyasa yanlılarını hayal kırıklığına uğrattı. Bu değişikliklerin dünya ticaret hacmindeki büyüme eğilimlerini kesintiye uğratması ve dolaylı olarak gelişmekte olan ülkelerdeki büyümeleri sınırlandırma ihtimali de endişeleri artırdı. Büyümenin yavaşlaması ile ekonomik sorunların büyümesi ve devamında toplumsal olayların artarak politik krizleri beslemesi beklenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik ve politik risklerin yaygınlaşması ise dünya barışını tehdit potansiyeli taşıyan global bir kaos kaynağı olacak.
Trumpomoni-2 olarak tanımladığımız bu gelişmeler zihinlerde iki alternatifi öne çıkarıyor: 1) Tüm olaylar dizisi ABD tarafından önceden planlanmış ve kurgulanmış bir politika setidir, 2) ABD tarafından harekete geçirilen yerel sorunların gelişen olaylara göre biçim değiştirip hangi yöne evrileceği öngörülemeyen spontane olaylar dizisidir.
Önce geleneksel endüstri kollarındaki üretim ölçeği ve rekabetçi gücünü kaybeden, savunma, iletişim, havacılık teknolojileri, sağlık ve finans alanında şimdilik devam eden hegemonyasının başta Çin olmak üzere tehdit altında olduğuna global kamuoyunu ikna etmek isteyen ABD, Usd’nin global para olma gücünün oluşturduğu dünya ticaret ve finans sistemi ile birlikte rakipsiz askeri gücünü de kullanarak kendi dışındaki ülkeleri kuşatmaktadır. Kuşatma kapsamındaki ülkelere ekonomik, politik, askeri ve benzeri geleneksel yaptırımlar ile yeterince işbirlikçi bulmadığı ülkeleri ( bankalara ve şirketlere ceza yazmak, yöneticilerini tutuklamak vb.) yeni nesil yaptırımları kullanarak tehdit etmektedir.
Bu gelişmeler; şimdilik açık ara dünyanın en büyük ekonomisi, en büyük ithalatçısı, askeri açıdan tek büyük gücü, global paranın sahibi, dünya finans sisteminin kurucusu ve yöneticisi Abd’nin Trump ile birlikte açığa çıkan ve önce Trumpomoni olarak adlandırdığımız ardından içerik ve biçim genişlemesi ile Trumpomoni-2’ye evrilen politikasının (veya politikasızlığının) dünyayı kaosa götürmekte olduğu endişelerine neden olmaktadır.
Ancak; Trumpomoni-2 ister önceden planlanmış, adımları, içeriği ve hedefleri ince düşünülmüş bilinçli bir politika seti olsun ister yerel sorunların gelişen olaylara göre biçim değiştirip hangi yöne evrileceği öngörülemeyen spontane olaylar dizisi olsun her iki yöndeki gelişmeler yaşanabilir bir dünya umudunu tehdit eden gelişmelerdir.
Bu gelişmeler yakın dönemde dünyada farklı coğrafyalarda yaşanan politik ve ekonomik karmaşaların birleştirilerek global bir kaosa dönüşmesi ihtimalini artırmaktadır.
Öte yandan bu gelişmelere ABD dışındaki ülkelerin verdikleri veya veremedikleri tepkiler de umut verici olmaktan oldukça uzaktır. Bazı AB ülkeleri ile dış politikalarında geleneksel olarak Abd’nin yanında yer alan ülkelerin, bu politikaların tereddütsüz yanında yer almalarına karşın Rusya ve Çin’in başını çektiği daha az sayıdaki ülkenin karşı duruşları bugün itibariyle bir dengelenmenin sağlanabileceği konusunda henüz umut verici değildir. Bu iki grup dışında kalan ülkelerin ise seslerinin yeterince çıkamaması da ayrı bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Ii.dünya Savaşı’ndan sonra kurulan iki bloklu sistem Sovyetlerin dağılması ile ‘Yeni Dünya Düzeni’ adı verilen tek bloklu bir sisteme dönüştü. Ancak otuz yıl sonra dünyanın geldiği yol ayırımı ‘Daha Yeni Dünya Düzeni’mi olacak yoksa ‘Kaos Düzeni’mi olacak? Bu sorunun cevabı için ABD içinde Trump ile açığa çıkan politikanın değişmesi için aklı selimin devreye girmesini ve ABD dışında benzer politikalara sahip ülkelerin birlikteliklerini daha yüksek bir şekilde seslendirmelerini beklemek olacak. Ümit ederiz ki bu bekleyiş uzun sürmez.