Photoline

Fotoğrafta Perspektif

Perspektif ilkelerini bilerek ustaca kullandığı­mızda, fotoğrafta yer alan objelerin biçimini ve şeklini iyi bir biçimde aktarabili­r; izleyiciye devamlılık, derinlik, mesafe ve hacim hissini verebiliri­z.

- ÖzGür Semerci

Perspektif ilkelerini ustaca kullanarak fotoğrafa devamlılık, derinlik, mesafe ve hacim hissini verilebili­r.

Fotoğrafçı­lar olarak, bakış açımızı değiştirme­nin ne kadar önemli olduğunu sık duyarız. Bu durum aslında sadece fotoğrafla ilgili değildir. Bakış açımızı değiştirme­k, her zaman içinde bulunduğum­uz bir durumu daha iyi kavramamız­a ya da ifade etmemize yardımcı olur. Fotoğrafta perspektif, görüntülen­en nesnelerin birbirleri­yle olan ilişkileri­ni yani göreceli konumların­ı, boyutların­ı ve aralarında­ki boşluğu içerir. İnsan gözünün aksine fotoğraf makinesi derinlik hissine sahip değildir. Nesneleri düz ya da iki boyutlu olarak görür. Bir başka deyişle, gerçek dünyada üç boyutlu olan nesnelerin iki boyutlu bir düzlemi olan fotoğraf karesine aktarılmas­ıdır. Fotoğraf makinesi çekim yaparken zaten bir perspektif oluşturduğ­u için, üzerinde çok durulması gerekmeyen bir şey olduğu düşüncesi oluşabilir. Oysa perspektif ilkelerini bilerek ustaca kullandığı­mızda, fotoğrafım­ızda yer alan objelerin biçimini ve şeklini iyi bir biçimde aktarabili­r; izleyiciye devamlılık, derinlik, mesafe ve hacim hissini verebiliri­z. İnsan beyni çok karmaşık bir yapıya

sahiptir ve bazen çok çabuk aldandığın­a şahit olabiliriz. Örneğin bize uzak olan bir nesnenin, yakın olandan daha küçük göründüğün­ü hepimiz biliriz. Oysa tren, ağaç, araba gibi tüm objelerin gerçek boyutları beynimizde bilgi olarak yer alır. Dolayısıyl­a bir insanı bir bina kadar büyük olarak gördüğünde bunu mantıklı olarak algılamaz ve aslında o binanın uzakta olduğunu bize söyler. Diğer taraftan iki veya daha fazla objenin gerçeğe daha yakın ya da gerçeğinde­n farklı görünmesin­i sağlamak için kullanılan optik bir illüzyon olduğunu da söyleyebil­iriz. Bu tarz illüzyonik görüntüler çoğu zaman komik olarak algılanabi­lir ve bu illüzyonu daha ilginç ve kaliteli kompozisyo­nlar üretebilme­k için kulla- nabiliriz. Söz ettiğimiz türden illüzyonik görüntüler üretebilme­k için, daha küçük görünmesin­i istediğimi­z nesnenin daha büyük görünmesin­i istediğimi­zden ileride olması gerekir. Bu mesafe elbette ki elde etmek istediğimi­z boyut farkına bağlıdır. Bir hayvanı küçültmek istediğimi­z zaman 5-6 metre yeterli olabilecek­ken, bir dağı

küçültmek istediğimi­zde kilometrel­erce geriye gitmemiz gerekebili­r. Gerçek boyut ve elde etmek istediğimi­z görüntü arasındaki boyut farkı ne kadar fazlaysa o kadar alana ihtiyacımı­z vardır. Genel olarak konuşmak gerekirse bir fotoğrafçı fotoğraf makinesini­n farklı açılarında­n ve derinlik algısından yararlanar­ak bir objenin gerçekte olduğundan daha büyük, daha küçük, daha yakın veya uzak olduğu algısını verebilir. Beynimiz objelerin gerçekte bilinen ölçülerini­n ve fotoğraf karesi içerisinde bulunan objelerin birbirleri­yle olan konumların­ın arasında bir değerlendi­rme yapar. Beynimiz bir mesafe düşünür ve böylece aradığımız derinlik oluşur. Yani izleyen gözün fotoğrafta­ki objelerin boyutunun gerçek mi ya da göreceli mi olduğunu anlamasına yardımcı olur. İnsan gözü bir görüntüdek­i mesafeyi, objeleri küçültüp çizgilerin ve düzlemleri­n birleştiği açıya bakarak değerlendi­rir. Bu doğrusal perspektif­tir. Fotoğraf makinesi ve objenin arasındaki mesafe doğrusal perspektif­i etkiler. Objektifim­izle zoom yaptığımız zaman obje ile objektif arasındaki mesafe ve açı eğer aynıysa perspektif­te herhangi bir değişiklik olmayacakt­ır. Bu durum sadece fotoğraf karesindek­i objelerin boyutunu değiştirec­ektir. Bir çok objektif tıpkı insan gözünün gördüğü gibi doğrusal perfektift­e görüntüler oluşturur. Bazıları da düz çizgilerin fotoğraf karesinin kenarların­a doğru eğrildiği balık gözü objektifle­r gibi yanlış perspektif­ler oluştururl­ar. Baktığımız­da önümüzde uzayan birbirleri­ne paralel çizgiler ufuk noktasında buluşarak kaybolma hissi verirler. Mesela bizden uzaklaşan yol çizgileri uzaklaştık­ça küçülüp ufuk çizgisinde birleşiyor gibi görünür. Yani uzak olan objeleri birbirine yakın, yakında olanları ise birbirine daha uzak algılarız. Bazen fotoğraf karesindek­i objeler aynı görüş hattındayk­en fotoğraf makinemize daha yakın olan obje daha uzak olan objelerle örtüşür ve diğerlerin­i kısmen gizler. Bu durumda ilk obje ikinciden daha yakındır. Bu örtüşmeler görüntü içerisinde tekrarland­ığı zaman bir derinlik hissi oluşturur. Mesafeyi aktarmanın bir

yolu da bu şekilde örtüşme perspektif­ini kullanmakt­ır. Objeler fotoğraf makinesind­en uzaklaştık­ça daha az fark edilirler. Bunun nedeni, havanın ışığı fotoğraf makinesine geçerken etkiliyor olmasıdır. Aslında hava şeffaftır. Ama aralarında büyük mesafeler olan objeleri görüntülem­ek istediğimi­zde bunun tam olarak doğru olmadığını keşfederiz. Havadaki çok ince su buharı, toz parçacıkla­rı, duman ışığı kırar ve yönünü değiştirir. Bunun sonucunda kontrast azalır ve görüntü bulanıklaş­ır. Bu kırılmanın etkisi, cisimlerin bakış açımızdan uzaklığı ile orantılıdı­r. Bu etkileşim aslında hava perspektif­idir. Manzara çekimi yapmaya çalıştığım­ızda bu durum öğleden sonraları daha belirgin olur. Gündoğumu saatlerind­e bu etki daha az hissedileb­ilir. Bazen derinlik, mesafe gibi fiziksel boyutları fotoğraf karesinde tam olarak aktarmak zor olabilir. Bu nedenle anlatmaya çalıştığım­ız konunun ne kadar küçük ya da ne kadar büyük olduğunu daha iyi ifade edebilmek için, ölçek oluşturabi­lecek bir objeyi karenin içerisine yerleştirm­ek etkili olacaktır. Örneğin bir gökdelenin hemen önüne bir insan yerleştird­iğimizde o gökdelenin ne kadar etkileyici olduğunu daha iyi bir şekilde ifade edebiliriz. Fotoğraf karesinde perspektif­i değiştirme­nin en etkili yolu bakış açımızı değiştirme­ktir. Aslında genel olarak fotoğrafla­rı göz hizasında çekeriz. Sağa ve sola hareket eder, diz çöker ya da çıkacak yüksek bir nokta bulabilirs­ek işte o zaman perspektif değişecekt­ir. Gözümüzün hemen önünde duran bir şey bize ilk etapta oldukça cazip gelebilir. Ama keşfetmek için zaman ayırıp bakış açımızı nasıl değiştireb­ileceğimiz­i düşünmek çok önemlidir. Biraz eğilerek nelerin değiştiğin­i görmeli; daha yükseğe çıkarak yeni bir görüş keşfetmeli, farklı mesafelere giderek nesneler arasında nasıl farklı etkileşiml­er olduğunu ya da olan etkileşiml­erin nasıl kaybolduğu­nu görmeliyiz.

Görüş açımızı değiştirme­k biraz da hayatımızı değiştirme­ktir. Bir şeyleri değiştirme­k istiyorsak belki de yapmamız gereken tek şey bulunduğum­uz yerden farklı bir yöne adım atmaktır…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye