Mehmet Geylan
1953 yılında İstanbul da doğdum. Fotoğrafçılığa olan ilgim çocukluk yıllarımda babamın tamamen hobi olarak yürüttüğü ve halen elimizde olan 6.000’i aşkın fotoğraf ve slaytlar ile büyüyerek başladı. Böylelikle, fotoğrafın ne kadar güçlü mesajlar verdiğini, yaşam ne kadar değişirse değişsin, anı durdurarak ne kadar gerçekçi tespit yapabildiğini gözlemleyebildim.
Bu gözlemleri gerçeğe dökmek ise 2008 yılında Muammer Yanmaz tarafından verilen temel fotoğrafçılık eğitimi ile başladı. Aldığım profesyonel fotoğrafçılık eğitiminden sonra sevgili Niko Guido’nun her biri diğerinden keyifli kurslarıyla fotoğraf bir yaşam tarzına ve hatta tutkuya dönüştü. Neredeyse dünyanın her tarafını dolaşarak fotoğraf çektik. Gerek 14 şehir projelerimizde, gerekse muhtelif yurt dışı şehirlerde düzenlediğimiz 5 günlük foto maratonlarla özellikle, ‘sokak fotoğrafçılığı’nda, günün her anını dolu dolu yaşayarak kendimizi olayların akışına bıraktık. Böylelikle, etrafınızdaki insanların hayatlarına dokunup içinde daha evvel hiç var olmadığınız bir şehri, bir hayatı, sokak sokak keşfederek fotoğrafçılığın gücünü hissediyorsunuz. Bir yanda Tuz gölü gibi uçsuz bucaksız bir mekanda olağanüstü yansımalar ile kendinizi evrende yalnız hissedip, o sessizlik içinde deklanşöre bastığınız vakit duyduğunuz keyif ile; diğer taraftan Rio da malzemelerinizi koruma endişesi ile çok kalabalık bir meydan da çektiğiniz karelerden duyduğunuz korku ile karışık haz arasında hiçbir fark kalmıyor. Zira hepsinde arzuladığınız poz ile baş başa kalıyorsunuz. Henri Cartier Bresson’un yazdığı gibi, fotoğrafta en ufak bir durum büyük bir konuya, ufak bir insani detay büyük bir motife dönüşebilir. Bizi çevreleyen dünyayı bir tanıklık içinde algılıyor, görünür kılıyoruz. Sonuçta kişiselleştirdiğimiz anları sürekli yaşanır kılabiliyor ve geçmiş zaman içinde özgürce dolaşabilme şansını yakalayabiliyoruz.