Usta Sizlerden Gelen Fotoğrafları Yorumluyor
Fotoğraf severlerin bizlere ulaştırdığı fotoğraflar arasından seçtiklerimizi Çetin Özer tüm yönleri ile yorumluyor. Ayrıca Özer, yol gösterici bir anlayışla değerli birikimlerini paylaşırken eleştirel yanıyla da beğeni kazanıyor. Yüksek çözünürlüklü fotoğraflarınızı plus@cetinozer.com e-mail adresine isminizi belirterek gönderin ve sizde Photoline sayfalarında yer alın. CEM ARGUN
Sevgili Cem Argun belki de fotoğraf camiasının en çalışkan fotoğrafçılarından biri. Kendisiyle sosyal medya üzerinden sık sık fotoğraf söyleşileri yaparız. Bu fotoğrafını görünce yorumlamak için özellikle istedim. Israrla günbatımı fotoğrafı çeken arkadaşlarımıza güzel bir örnek olacağını düşündüm.
Hep dediğimiz gibi günbatımı iyidir, güzeldir, hoştur ama fotoğraf için başlı başına bir konu olamaz. Olsa olsa çok güzel bir fon oluşturur ön plandaki konumuza. İşte sevgili Cem Argun’un bu fotoğrafında olduğu gibi... Sevgili Cem Argun günbatımını ve İstanbul siluetini bulmuş ama birçok fotoğrafçı gibi hemen deklanşöre basmamış. Eğer heyecanına yenilip, hemen deklanşöre bassaydı sıradan bir İstanbul kartpostalı elde edecekti ki, bunlardan piyasada istemediğimiz kadar var.
Balık tutan adam nasıl oltanın ucuna gelecek balığı bekliyorsa, sevgili Cem de objektifin önüne gelecek konuyu beklemiş. Her iki bekleyen de muradına ermiş. Sevgili Cem Argun şahane bir fotoğraf çekmiş, balıkçı balıkları tutmuş ve gökten üç elma düşmüş, biri de bizim başımıza. Bazen böyle olur işte.
ÇETİN ÖZER
Bu fotoğrafı Akademi son sınıftayken, 1987-88 döneminde “Belgesel Fotoğraf” diploma projesi olarak, geçen yıl kaybettiğimiz sevgili hocamız Prof. Sabit Kalfagil için çekmiştim. Tabii o yıllarda dijital fotoğraf olmadığından, renkli fotoğrafları diapozitif olarak çekiyorduk. Renkli negatif çok dayanıklı bir malzeme olmadığı için, onu pek tercih etmezdik. Neticede, çekildikten tam otuz yıl sonra bu fotoğrafı arşivimde sapa sağlam buldum ve dijital ortamda taradım. İyi ki diapozitif kullanmışız diye sevindim.
Hikaye Gedikpaşa’da geçiyor ve konu da ayakkabı imalatçıları. Bu işte çalışanlar duvarlara genellikle tuttukları futbol takımının veya sevdikleri arabesk şarkıcısının posterlerini asarlardı. Bu çok farklı bir genç adamdı ve hemen dikkatimi çekmişti.
Şimdiki gençlerin söylemiyle, “Hayaller Elvis Presley - Amerika, gerçekler ise Gedikpaşa...” diyebiliriz. İşte bu çelişkinin fotografik olarak biraz daha altını çizebilmek için, elimde kamera karşısına geçtim (tabii tam karşısına değil, biraz yandan) ve pencereden dışarıya bakmasını bekledim. Tam duvardaki Elvis’in zıt yönüne baktığı anda deklanşöre bastım. Bu fotoğraf için “Decisive Moment” işte bu andı. Henri Cartier Bresson üstadımızın da öğretisi yerini bulmuştu. Böylece Elvis’le ayakkabı imalatçısının kaderlerinin asla çakışmayacağını anlatmaya çalışmıştım.
Yıllar sonra bu fotoğrafa baktığım zaman ayakkabı imalatçısıyla, Elvis Presley arasında ortak bir yan buldum. Hay Allah, o zamanlar nasıl da aklıma gelmemişti... Elvis’in şu meşhur şarkısı: “Blue Suede Shoes”. O zaman aklıma gelseydi, ne yapıp eder masaya bir çift mavi süet ayakkabı bırakmaz mıydım? Bırakmazdım.
HALİL NADİR EDE .1
Bildiğiniz üzere, sayfamızda zaman zaman fotoğraf ustalarına da yer veriyoruz. Onların fotoğraflarını yorumlamak hepimiz için faydalı ve gayet zihin açıcı oluyor. Bu sayımızdaki konuğumuz: sevgili Halil Nadir Ede hocamız.
1945 Yılında Zonguldak’ta doğan Halil Nadir Ede, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi- Fizik Bölümü’nden mezun olmuş. Üniversitelerde fotoğraf eğitmenliği, dergi yöneticiliği, profesyonel tanıtım fotoğrafçılığı ve koleksiyonerlik dahil fotoğrafın uğraşmadığı dalı yok. Bu arada sergiler açan usta bir fotoğraf sanatçısı olarak yaşamına devam ediyor. Eğitmenlik zaten hep var...
İlk olarak, cirit oyunları esnasında çektiği bu fotoğrafı yorumlayacağız sevgili hocamızın. Fotoğrafa baktığımız zaman üç şey hemen dikkatimizi çekiyor. Başarılı bir “pan tekniği” uygulaması, kompozisyon ve atın yüzündeki ifade. Kameramızı hareketli konuyla senkronize olarak savururken bir yandan da deklanşöre basabilirsek işte böyle bir görüntü elde edebiliyoruz. Buna da “pan tekniği” deniyor ve fotoğrafın arka planına hareket efekti vermemizi sağlıyor. Hepsi bir yana atın yüzündeki ifade beni çok etkiledi. İnsan yüzünde ifade yakalamak bile çok zorken, sevgili hocamız atın yüzünde müthiş bir ifade yakalamış ve insanın aklına Nazım’ın “Davet” şiirindeki o meşhur dizeleri getiriyor. “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan /Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / Bu memleket bizim.” Şiirin devamını da açın siz okuyun, bu memleketin bizim olduğunu anlayacaksınız.
HALİL NADİR EDE. 2
Sevgili Halil Nadir Ede hocamızın ikinci fotoğrafında müthiş bir geometri var. Böyle durağan fotoğrafların içindeki geometri (tabii varsa); hem hareketi sağlayan unsur olur, hem de bize fotoğrafın hikayesini anlatır. Ufuk hattına diyagonal olarak uzanan iskele ve iskeleye ters bir diyagonal yaparak önümüze kadar gelen ters çevrilmiş sandal da bu geometri sayesinde bize çok şey anlatıyor. Dinleyelim bakalım neler diyor!
“-Bazen böyle süt liman, bazen ise dalgalı ama çok güzel günler geçirdik. Fakat her güzel şey gibi o günler de geride kaldı artık, yani deniz bitti. Ben de bittim zaten, çok yıprandım. Eski günlere dönmek istiyorsanız, bana sıkı bir bakım uygulamanız şart. Başta kalafat, macun ve boya olmak üzere yapacak çok iş var. Denizin tadını çıkarmak istiyorsanız, hadi bakalım sıvayın kolları...”
Sandal haklı arkadaşlar, her nimet bir külfet karşılığıdır. Ya denize uzaktan bakacağız ya da kolları sıvayıp, sandalımızı onaracağız. Bize böyle zihin açıcı fotoğraflar çektiği için, sevgili Halil Nadir Ede hocamıza da teşekkür edeceğiz tabii. Hadi bakalım tutun şu sandalın ucundan, hep beraber vira bismillah diyelim.