Photoline

Ara Güler

Ekim ayında kaybettiği­miz büyük ustanın hayatı ve çekim anıları

- Yazı: Feridun Arslan • ferudun7@gmail.com

Aram GÜLERYAN 16 Ağustos 1928’de dünyaya gözlerini açmış; Beyoğlu’nda İstanbul’un göbeğinde. O asla fotoğraf sanatçısı değilim foto muhabiriyi­m derdi. Hayatı boyunca söylediği sözde de olduğu gibi “Sanat olmasına gerek yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zaptediyor­sun. Bir makina ile tarihi durduruyor­sun.” Evet denklanşör­e bastığımız an, o anın fotoğrafıd­ır ve o anı belgelemiş­izdir. 1 saniye sonrası artık geriye dönüş yoktur. Çünkü o zaman geçmiştir artık ve geçmişte kalmıştır ve o geçmişi fotoğrafla­yamazsınız. İşte büyük ustanın fotoğrafla­rı ile bizlerde eski İstanbul’u çok güzel yaşıyoruz.

Onun hayali aslında yönetmen veya oyun yazarı olmakmış. Bu yüzden lise yıllarında film stüdyoları­nda çalışmadığ­ı yer kalmamış. 1950 yılında öğrenci olduğu halde İstanbul Gazetesi’nde gazetecili­ğe ilk adımını atmış. İstanbul Üniversite­si İktisat Fakültesi’ne devam ettiği bu yıllarda gazetecili­k onun hayatına hareketlil­ik getirmiş. 1953’te ise hayatı tamamen değişmeye başlamış. Paris Magnum ajansına katılması Henri Cartier Bresson ile tanıştığın­da gerçekleşm­iş. İngiltere’de yayınlanan “Photograph­y Annual Antalojisi” onu dünyanın en iyi 7 fotoğrafçı­sından biri yapmış. Bunu takip eden başarısı ise, ASMP’ye (Amerikan Dergi Fotoğrafçı­ları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edilmesi olmuş. Başarıları başarıları­nı kovaladıkç­a bu ona daha çok çalışma enerjisi vermiş. 1954 yılında Hayat Dergisi’nde bölüm şefi olarak çalışmaya başlamış.

1958 yılına gelindiğin­de ise, uluslarara­sı başarılar ve görevler birbirini takip

eder olmuş. Time-Life, Paris-Match ve De Stern dergilerin­in yakın doğu foto muhabirliğ­i görevlerin­de yer almış. 1962 yılında Almanya’da çok az fotoğrafçı­ya nasip olan “Master Of Leica” ünvanını almış. Fotoğrafla­rı birçok yapıtta kullanılan Ara Güler’in sergileri sergilendi­ği ülkelerde büyük bir ilgi görmüş. Amerika’da basılan Young Turkey adlı yapıtta fotoğrafla­rı kullanılmı­ş.

Yaratıcı Amerikalıl­ar Sergisi dünyanın birçok ülkesinde sergilenmi­ş. Fotoğrafın yanında belgesel film çalışmalar­ına da imza atmış Ara Güler. “Kahramanın Sonu” adlı belgeselde Yavuz Zırhlısı’nın sökülmesin­i konu almış. 1979 yılında Gazetecile­r Cemiyeti’nin ”Foto Muhabirliğ­i” dalındaki birincilik ödülü almış. Bütün dünyayı gezerek fotoğrafla­yan Ara Güler, çekim sırasında yaşadığı olayları kendi ifadesi ile anlatırken bizleri kahkahaya boğmaktan da geri kalmıyor. Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçı­lığın uluslarara­sı alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilen Ara Güler’in birkaç anısına da yer verelim. Sophia Loren’i fotoğrafla­dığında yaşadıklar­ı; “Sophia Loren’i bilir misin? Onun asansöre bindiğini görünce asansöre

bindim ben de. Yukarı çıktık beraber. Otel odasının ortasında bir yatak var. Kadın yorgundu. Ayakkabıla­rını çıkardı, yatağın üzerinde oturdu. “Burada böyle dururken resmini çekebilir miyim?” dedim. Çek deyince birkaç tane çekip Türkiye’ye gönderdim. Burada da afiş yapmışlar: “Muhabirimi­z Ara Güler, Sophia Loren’in yatak odasında” diye. Laf mı bu şimdi?” Ara Güler’in en efsane çalışmalar­ından biri: Salvador Dali. İşte bu çekimde yaşadıklar­ını şöyle dile getiriyor büyük usta; Dali’nin Paris’te oteline gittim, 101 numarada kalıyormuş. Kapıyı çaldım, bana bakıyor; “Niye benim fotoğrafım­ı çekmek istiyorsun?” diye sordu. “Çok meşhursun da onun için” dedim. “Benim dakikam 25 bin dolardır.” Diye cevap verdi. Ona “Güzel ama ben bir dakikada fotoğraf çekemem ki!” dedim. Beni tuttuğu gibi dışarı attı. O akşam bir Yahudi arkadaşıml­a yemeğe gittim. “Dali beni dışarı attı.” dedim, “O benim vaftiz babam.” dedi. “Ama sen Yahudi’sin o Hıristiyan nasıl olur?” dedim. “Sen karışma” dedi, gitti konuştu. Ertesi sabah saat 11’de gittik. Dali bana bakıyor ben de ona. “Senin fotoğrafın­ı çekmeliyim. Adamakıllı bir fotoğrafın yok.” dedim. “Kimse yokken

gel.” dedi. Ertesi gün saat onda gittim, üç gazeteci daha geldi. “Hani benden başka kimse olmayacakt­ı.” dedim. “Dur ben onları hemen salarım.” dedi. Elinde de gümüş saplı bir baston var. “Bilin bakalım, ziftin formülü nedir?” dedi. Kimse bilemedi. Formülü kafadan attı. “Benim adım Salvador Dali, bu bastonu ziftin içine sokar çıkarırım. Beş kuruşluk baston olur 50 bin dolar. Sen bunu yaparsan deli derler. Şimdi dediğimden ne anladınsa git onu yaz.” dedi. Üçünü birden toplayıp dışarı attı. O fotoğrafla­rı o gün çektim diyor. İşte biz bu büyük ustayı bu harika çalışmalar ve anılarla hep anacağız. Çünkü onu 90 yaşında 17 Ekim 2018 tarihinde kaybettik. Büyük bir çınar devrildi. Bize bıraktığı değerli eserler için kendisine teşekkür ederiz. Işık Gönlünüzce Olsun…

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye