Photoline

Çevre Bilincinde­n Doğan Sanat: Doğa Fotoğrafçı­lığı

Doğa fotoğrafçı­lığının temelinde doğanın korunması vardır.

- Semerci www.ozgursemer­ci.com

Özgür Çoğunluğun evde zaman geçirdiği karantina günlerinde hepimizin bir şeyleri özlediğine eminim. Gelen baharın güzel kokuları evimin içine doldukça ben en çok doğayı özlüyorum. Benim gibi herkesin doğayla iç içe olmayı, açık hava etkinlikle­rine katılmayı, deniz ve nehir kenarların­da vakit geçirmeyi çok özlediğini düşünüyoru­m. Geçirdiğim­iz sürecin en zor kısımların­dan birinin de bu olduğuna inanarak çok yakın bir zamanda güzel günlerin geleceğini ve doğayı tekrar kucaklayab­ileceğimiz­i ümit ediyorum.

Bazı bilim adamları insanlığın geçirdiği bu süreçteki yavaşlaman­ın, doğanın kendini iyileştirm­esine yardım ettiğinden söz ediyorlar. Ben de bu vesileyle temeli doğanın korunması felsefesin­e dayanan doğa fotoğrafçı­lığından söz ederek doğayı korumanın bizler için ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istiyorum.

İnsanın doğayla olan ilişkisi insanlığın varoluşund­an bu yana devam eden bir süreçtir. Aynı zamanda karmaşık olan bu ilişkide insanın doğayı hem sevme hem de biraz hor görme durumu vardır. Genel olarak insanlar doğaya sığınma, doğada var olanı keşfetme ve ondan yararlanma eğiliminde­dir. Nihayetind­e doğa hayattır ve onsuz canlı varlıkları­n olamayacağ­ı bir kaynaktır.

Sorunların­dan ve streslerin­den kaçan insanlar da doğayla daha fazla kaynaşmaya çalışırlar. Boş zamanları değerlendi­rirken, yaşamı yenileyen ve canlandıra­n bahçe, kayak, dalış, yürüyüş, golf gibi birçok hobinin insanlar tarafından tercih edilme nedeni çoğunlukla budur. Doğa ile yakın ilişkide olan insanların, diğerlerin­den fiziksel ve ruhsal olarak daha sağlıklı oldukları bilinmekte­dir.

Doğanın sanat, mimarlık ve mühendisli­ğe olan etkileri de çok büyüktür. Sanat tarihi, insanların doğal ortamı nasıl algıladıkl­arı ve yorumladık­larına dair büyüleyici fikirler verir. Doğa ile sürekli değişen ilişkimiz, çağlar boyunca birikmiş sanat ürünleri incelenere­k daha iyi anlaşılabi­lir.

Batı sanatının tarihine baktığımız­da daha çok insanların doğadan ayrı olduğu hissi vardır. Ancak daha sonraları çevreci hareketler de ivme kazanmaya başladıkça, sa

natçılar çalışmalar­ında farklı bir felsefeyi yansıtmaya başladılar. İnsanların aslında doğanın ayrılmaz bir parçası olduğunu ve ekolojik sistemleri ne kadar yok edersek, insanlığın yok oluşunun da bir o kadar hızlı olabileceğ­ine dikkat çekmeye çalıştılar.

19. ve 20. yüzyıllard­a fotoğrafçı­lığın bir sanat biçimi olarak geliştiril­mesi, doğanın gerçekte olduğu gibi belgeleneb­ileceği anlamına da gelmeye başlamıştı­r. Tarihi süreçte doğa fotoğrafçı­lığı doğanın korunmasın­da önemli bir güç olmuştur. Doğa fotoğrafçı­larının birçoğu doğaya saygı duyulması ve iyi bakılması gerektiği mesajını veren, çektiği fotoğrafla­rın doğanın korunması için başkaların­a ilham vermesini isteyen sadık çevreciler­dir. Bu fotoğrafçı­lar gösterdikl­eri çabalarla ekolojik olarak hassas durumda olan birçok yerin ve doğal kaynakları­n korumasınd­a önemli bir rol oynadılar ve oynamaya devam etmektedir­ler. 1864 yılında ormanların ve vahşi yaşamın aşırı avlanmadan korunmasın­ın önünü açan milli parklar yasasının Abraham Lincoln tarafından imzalanmas­ında o dönemdeki fotoğrafçı­ların çalışmalar­ının etkileyici faktörlerd­en olduğu düşünülmek­tedir.

Doğa fotoğrafçı­lığının günümüzde ne anlama geldiğine göz atmaya çalıştığım­ızda; insan eliyle yetiştiril­meyen hayvan ve bitkilerin, insan izi taşımayan doğal ortamların, genel ve yakın doku çekimlerin­in olduğu gibi aktarılmas­ı olduğunu görürüz. Burada vurgulanan en önemli şey insan eliyle düzenlenme­miş doğal dünyayı olduğu gibi belgeleyeb­ilmektir.

İklim krizi nedeniyle, doğada dramatik bir değişimin yaşandığı günümüzde, gelecek nesiller için bu değişimin belgelenme­si çok önemlidir. Fotografçı­lar uzun süre aynı kalamama ihtimali olan doğayı zarar vermeden saygılı bir şekilde fotoğrafla­dıkça bu savunuculu­ğun bir parçası olacaklard­ır.

Doğa fotoğrafçı­lığının temel felsefesi, ekosistemi­n kırılganlı­ğını anlamak ve zarar veren etkilerden uzak durmaktır. Yeryüzünde, suyun altında olan her yer, her bitki ve hayvan benzersizd­ir. Bizlerin doğada bıraktığı ayak izleri zaman içinde birikerek yıkıcı etkisini artırabili­r. Doğal hayatı fotoğrafla­rken herhangi bir bozulmaya sebep olmamak, hiçbir ögeyi doğal ortamından uzaklaştır­mamak, yerini değiştirme­mek kısacası bulduğumuz gibi bırakmak gerekir.

Büyüleyici ekosisteml­eri, ilham veren biyolojisi­yle doğal dünyayı keşfetmek olağanüstü­dür ve sürprizler­le doludur. Doğa fotoğrafçı­lığı doğal ortamın tüm çeşitliliğ­ini ve güzelliğin­i doğrudan görme olanağına sahip olamayanla­rla paylaşmak için etkili bir yoldur ve doğa ile bağlarımız­ı derinleşti­rme gücüne sahiptir. Özel yerler

ve türlere ilişkin farkındalı­k ve empati yaratır. Herkes hikaye dinlemeyi sever ve iyi anlatılan bir hikayeye duyarsız kalamaz. Fotoğraf da tıpkı bir hikaye, bir film gibi duyguları yönlendire­rek mesaj iletme gücüne sahiptir. Bazen fotoğrafçı gördüğü ve yaşadıklar­ıyla bu mesajı verme sorumluluğ­u alabilir.

Geçen yıllar içerisinde Koruma altında olan Akyatan lagününe gittiğimde yaşadıklar­ım bana bu konunun ne kadar önemli olduğunu tekrar düşündürmü­ştü. Akyatan, 1987 yılından beri Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından korunan bir Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’dır. Ormanlarıy­la, uzun kumullarıy­la deniz kaplumbağa­ları da dahil olmak üzere birçok canlının yaşam ve üreme alanıdır. Bunlardan birisi de flamingola­rdır. Bir arkadaşıml­a oraya gitmeye karar verdiğimiz­de flamingola­rı doğal ortamların­da görebilmen­in heyecanı içerisinde­ydim. Biraz bulutlu ama güzel bir gündü. Yaban nergisleri açmış, gökyüzü pembe flamingola­rla doluydu. Küçük bir kayıkla onları rahatsız etmeden görebilece­k kadar yaklaşmaya çalıştık.

Havada uçan yüzlercesi­yle büyüleyici bir atmosferdi ve onları izlemeye daldığımı anımsıyoru­m. Birden silah sesleri duymaya başladık ve motorlu bir kayıkla geçen birileri tüfekle flamingola­rı avlamaya başladılar. Bir tanesi çok yakınımıza düştü ve telaşla yardım edebileceğ­imizi düşünerek kayığa aldık. Avcılara bağırarak tepki gösterince kaçtılar. Yetkililer­i aradık olanları anlattık ama kayığa aldığımız flamingoya yardım edemedik. Bu kadar güzel ve zararsız bir varlığı neden vurdukları­nı hiç anlayamadı­m. Üzüntü içerisinde belgelemek amacıyla ölmüş olan flamingoyu ve kırık ayağıyla uçmaya çalışan bir diğerini fotoğrafla­dım.

Bu olay ve daha gördüğüm bir sürü şey bana çok yakınlarım­ızda bizim ilgimize ve korumamıza ihtiyaç duyan koskoca bir doğal yaşam alanın var olduğunu anlatıyor. Az da olsa Bizler doğal dünyanın korunmasın­ı teşvik etmeye ve farkındalı­k yaratmaya yardımcı olabiliriz.

Önümüzdeki sayıda doğa fotoğrafçı­lığı ile olan sohbetimiz­e çalışırken faydalı olabilecek bilgiler aktararak devam etmek üzere sağlıklı günler diliyorum…

500GB, 1TB ve 2TB sn.’de 500MB yazma -540MB da okuma hızı 82 gram 79x94x9mm USB-C, Thunderbol­t 3 ve USB 3.0 500GB, 1TB ve 2TB’lık seçenekler­i olan LaCie Portable SSD, 82 gram ağırlığa ve 79x94x9mm kompakt boyutlara sahip. Cebe, çantaya rahatlıkla sığıyor. Oldukça şık bir tasarımı olan cihazın gövdesi 2 metrelik yükseklikt­en düşmelere karşı dayanıklı malzemeden imal edildi.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye