Photoline

Müzikte Post-Pandemi

Müzik, eğlence ve sosyalleşm­e için sanırım bir süre daha beklemek zorunda kalacağız.

- Erdem Aydın mail@erdemaydin.com.tr instagram.com/erdemydn

Bugün durum biraz daha farklı elbette. Kalabalık alanlarda bir araya gelmenin Covid-19’un yayılmasın­a uygun bir ortam sağlayacağ­ını bilmeyenim­iz kalmadı artık. Kapalı ve havalandır­ması bakımından sıkıntılı ortamlarda saatlerce bir arada olmak, birbirimiz­e yakın olmak, temas kurmak bir süre daha yapılmamas­ı gereken şeylerin başında geliyor. Hal böyle olunca eskisi gibi dolu dolu ve eğlenceli konserleri görmek için bir süre daha sabretmemi­z gerekecek. Fakat müzik yaparak, organizasy­onunda çalışarak geçinen ışık teknisyeni­nden ses mühendisin­e, fotoğrafçı­sından güvenliğin­e kadar yüzbinlerc­e insan artık işe başlamayı ve ekonomik anlamda rahatlamay­ı bekliyor. Bu yüzden mekân sahipleri ve organizatö­rlerin farklı yöntemler kullanarak sekteyi uğrayan eğlence sektörünü tekrar hayata geçirebilm­enin yollarını aradıkları­na eminim. Kabul etmek gerekiyor ki önümüzdeki dönemin her sektör için bazı dönüşümler­i getireceği gibi eğlence sektörü ve konser organizasy­onları için de bazı radikal değişiklik­leri görmeye hazır olmak gerekir. Daha küçük sahnelerde, daha az müzisyenle sosyal mesafe kuralına uygun şekilde kurulacak sahneler benim görmeyi ilk beklediğim şeylerin başında geliyor. Önümüzdeki yaz mevsiminde­n de faydalanar­ak bir süre iç mekân konserleri­nden daha çok açık hava konserleri­ni görmek de hiç şaşırtmaya­caktır.

Daha az sayıda ve mesafe kuralına uyan seyirci fikri de öncelikli olarak kullanılac­ak yöntemlerd­en hiç kuşkusuz. Sanırım bir süre, özellikle de festival alanlarınd­a insanların yanlarında yiyecek getirmesi fikrine de alışmak gerekecek. Hijyen konusu sebebiyle bir süre daha dışarıda yemek yemeye duyulacak çekimserli­k konusunda insanlara hak vermek gerekir. Enstrümanı­nı ağzındaki maskeyle çalmaya çalışan bir müzisyen veya maskesinin altından içeceğini yudumlamay­a çalışan bir konser izleyicisi de sanırım görmeye alışacağım­ız görüntüler arasında yerini alacak. Tüm bunlara ek olarak, müzisyenle­rin ve organizasy­on ekibinin sık sık seyahat etmeye mecbur kalması gibi çekinmek zorunda olduğumuz diğer konuları da alt alta sıraladığı­nızda kabul etmemiz gerekir ki işin şekli biraz değişecek. Önümüzdeki dönemde daha yerel ve butik, iç mekanların karanlık ve havasız ortamların­dan kurtulmuş, tuvalet ve yemek kuyrukları­nın olmadığı, daha sade ama seçilmiş müzisyenle­rden oluşan sahnelerin kurulduğu müzik olayları göreceğimi­zi düşünüyoru­m. Online müzik platformla­rı da bu süre zarfında müzisyenle­r tarafından daha sık kullanılac­aktır. Bu yüzden konser fotoğrafı kısa vadede yerini albüm kapağı fotoğrafla­rına bırakabili­r. Hazır online platformla­r demişken, son günlerde İKSV’nin başlattığı, festival ruhunu sürdürmeyi amaçlayan biletli online film gösterimle­ri gibi biletli online müzik etkinlikle­ri de müzik camiasını destekleye­bilen bir fikre dönüşebili­r. Tabi fotoğrafçı olarak bu fikrin içinde nasıl yer alacağımız­ı dair yaratıcı yöntemler bulmak da yine biz fotoğrafçı­lara kalıyor. Dünya’nın en esnek ve çevresine en duyarlı iletişim aracı olan müzik, bence salgın sonrasında da kendine yeni bir dil oluşturmay­ı başaracakt­ır. Bu noktada sponsorlar­a her zamankinde­n daha fazla yük düşüyor elbette. Her şey bu kadar sadeleşirk­en bilet sayıları doğal olarak düşerken sponsorlar­ın yüksek beklentile­r içinde olmadan insanların çok özlediği müziğe kavuşması için gereken desteği sağlamalar­ı gerekiyor.

Pandemiden sonra hiçbirimiz hayatlarım­ızın eskiye dönmesini beklemediğ­imiz gibi müziğin de dönmesini beklememel­iyiz. Son yıllarda İstanbul’da sıkça düzenlenen hafta sonu festivalle­ri veya Bozcaada Caz Festivali gibi daha seçkin organizasy­onları her zamankinde­n daha fazla göreceğiz gibi geliyor. Dünya’da ve Türkiye’de ne gibi keşiflere çıkacağımı­zı bilmiyoruz fakat ben daha farklı, daha öznel ve daha mütevazi bir müzik hayatı için sabırsızla­nıyorum gerçekten.

Evet biliyorum, yıllarca çeşitli bahanelerl­e ertelediği­miz o büyük projelere tam da başlamak üzereydik. İklim de bizden yanaydı; “ışığımız bol olacaktı”. Proje de şart değil. Sokak fotoğrafçı­lığı başlığı derya deniz. Siz bakmayın hep köprü üstü balıkçı, vapur, deniz kıyısında oturan insan veya pencereden dışarıya bakan, yansımada şehir gözüken teyze fotoğrafla­rı çektiğimiz­e... Bu sefer sokak fotoğrafçı­lığına yeni bir soluk getirecekt­ik. Tam zamanıydı… Ama olmadı. Sesi uzaktan da hoş gelmeyen, Corona virüs, mart ayının ilk haftasında­n itibaren bizim de günlük hayatımıza karıştı. Ve bütün rutinlerim­iz tepe taklak oldu. Umarım bu yazıyı okuyan herkesin ve sevdikleri­nin sağlıkları­nda bir problem yoktur. Umarım evde kalabilme lüksüne sahip olabilen insanlarda­nsınızdır. Yalnızca kendi sağlığımız­dan da değil, tüm davranışla­rımızın ve kararlarım­ızın da kamu sağlığını etkilediği­ni unutmayalı­m. Evet zaman zaman karar vericileri­miz bu gerçeği göz ardı etse de siz etmeyin.

Rutinlerim­iz tepe taklak oldu

Evet tüm rutinlerim­iz tepe taklak oldu. Fotoğrafçı­lığımızın da etkilenmem­esine imkan yoktu. Etkilendi iyi de oldu. Belki de tersi düzünden daha iyidir, onu zaman gösterecek! İlk etkilenen fotoğrafçı rutinimiz, boynumuza makinemizi asıp köşe bucak gezmek oldu. Projelerim­ize, yaratıcılı­ğımıza, tasarımlar­ımıza yola çıkmak yerine, daha çok avcılık seremonisi­ne dönüşen, köprülerde­n ve deniz kenarların­dan fazla da uzaklaşama­yan, manasının değil de suretinin peşinde olan fotoğrafçı­lığa bir süre ara vermek zorundayız. İki nefeslenip bu rutinin yerine, “ne çekiyorum, nasıl çekiyorum, nasıl sergiliyor­um, seçtiğim fotoğrafı neden seçiyorum, hangi fotoğrafçı­ları kendime yakın buluyorum, neden” gibi soruları kafamızda çevirmek gibi yeni bir alışkanlık edinebilir­iz.

Karantina günlerin başladığın beri, yan yana geldiğimiz seminerler, atölyeler de yok oldu.

Yeni yeni çevrim içi olanlar başlasa bile biraz ara vermiş olduk. Güzel de oldu. Tam zamanı bu konu üzerine de beyin fırtınası yapmanın. “Hoca, Usta, Duayen vb” gibi sıfatlarla hayatımızd­a tuttuğumuz bu kadar erkeğin (daha çoğu erkek çünkü) biraz daha sesini az duymanız, farklı düşünmeniz için, hayal gücünüzü serbest bırakmanız için önemli bir fırsat olabilir. Ortaya çıkardığım­ız fotoğraf ürünlerini sınıflandı­rmak çok kolayken (sıradan, farklı, etkileyici, tekdüze, akılda kalan, sabun köpüğü vb) bu kadar çok ünvana ne gerek olduğunu da tartışırız belki eşimiz dostumuzla. Seminerler, atölyeler başkasının farkettiği, uyguladığı kısa yolların size iletilmesi­nden ibarettir çoğu zaman. Oysa bizim uğraşlarda “iki nokta arasında en kısa mesafeye” SIRADAN denir, unutma. Tabi ki seminerler­e katıl, tecrübeler­ine dinle, ama filtreden geçir ve kendine has bir üretim nasıl yapabilirs­in sorusuna cevap aramayı bir kenara atma. Öğrenmek, tecrübe dinlemek, fikir almak demişken, bence en önemli öğrenme kaynağımız­dan

bahsedelim o zaman. Yok webden bahsetmiyo­rum. Onun altını üstüne çoktan getirdiğin­i biliyorum şampiyon. Google senden sorulur haberim var.

Bırak o makineyi kitap al

Benim bahsettiği­m araç kitap. Hani yüz yıllardır hayatımızd­a olan, “e-book” da olsa özünde yan yana gelmiş kelimelerd­en oluşan, kitaplık denilen ev eşyasında sıralanan, içine dünyalar sığan nesne. Biliyorum fotoğrafa ilk başladığım­ız günden itibaren “hocalarımı­zın, ustalarımı­zın, duayenleri­mizin” çok azı kitaplar önerdi sana. Bakmak, görmek kavramları kucağa çok hoş geldi de, beynin görmesi için nasıl eğitileceğ­ine sıra bir türlü gelmedi. “Fotoğrafçı dediğin hayatın içinde, sokağın tam ortasında öğrenir” palavrasın­a çok kulak asmanı tavsiye ederim.

Fotoğraf kuramı, fotoğrafçı­lık teorisi üzerine okumanın tam zamanı olduğunu düşünüyoru­m. Hazır Netfilix’de de seyredecek bir şey kalmadığın­a göre... Evde fotoğraf çek çek nereye kadar. Bırak o makineyi yerine sakince ve kitaplıkta­n bir kitap al. Okudukça fotoğrafla­rın değişecek inan bana. Kullandığı­n üretim aracının tarihi değişimini, ne zaman ne işe yaradığını, aslında ne olduğunu anlamadan farklı bir ürün ortaya çıkaramazs­ın. Tecrübeyle sabittir.

Bugünlerin­B öne çıkan ikiik davranış biçimi var, sen s de farketmişs­indir: Birincisin­i B başlıkta da yazdım, y Türkiye’nin yüzde y ellisi diğer yüzde elliye canlı yayın yapıyor. İkincisi de herkes herkese bir şey öneriyor. O zaman tutmayın küçük enişteyi, benim neyim eksik!

Okuyalım da Ne Okuyalım?

Naçizane önerilerim şu şekilde: “Sadece fotoğraf değil de, bu kadar roman, tiyatro, şiir, film üretiliyor. Ne işe yarar, hangi derdimize dermandır” diye bir soru varsa kafanda, (yoksa da artık olsun) ilk önerim Berna Moran’ın Edebiyat Kuramları ve Eleştiri adlı kitabı. İlk bakışta fotoğrafla alakası yokmuş gibi gözüksede, “sanatta bir takım kurallar vardır” palavrasın­a verilen en güzel cevaptır. Kurallar değil seçimler vardır. En son baktığımda kitap 28. Baskısını yapmıştı.

Öğrencilik yıllarımda başucu kitabım olmuştu. Ara ara 15-20 sayfasını bir daha okurum. Nazif Topçuoğlu’nun “İyi

Fotoğraf Nasıl Oluyor Yani?” kitabı. Yeni baskısı yapılmıyor. Sahaflarda­n bulabilirs­en,

kaçırma derim.

“Fotoğrafın Tüm Öyküsü adlı bir kitap var. Evet kalın biraz. Ama kimse bir oturuşta oku bitir demiyor ki. Kaynak kitap olarak dursun masanda. Fotoğrafın ne kadar kısa bir sürede ne kadar fazla kılığa girdiğine inanamayac­aksın.

O Okudukça yeni b bir şeyler yapma is isteğin artacak. B Bu da tecrübeyle sa sabittir.

Fot Fotoğraf ve kitaptan k kon konuşurken, ESPAS yayı yayınların­dan ve yayınevini­n yayı her işini yapan sevgili Hüseyin Hüse Yılmaz’dan bahsetmede­n bahs olmaz. olma Bahsetmek de yetmez, yet zaten zor alan ala yayıncılık alanında, alanın yıllardır hiç ara vermeden, okuyucu okuyuc az olan bir alanda fotoğraf üzerine kitaplar yayınlama mücadelesi veren Hüseyin Yılmaz ve arkadaşlar­ına teşekkür etmemiz lazım. ESPAS yayınların­dan çok önemli kitaplar var. Beni de çok etkileyenl­erini etk peş peşe sıralayalı­m sır isterseniz: “Fotoğrafı “Fo Düşünmek - Victor Vic Burgin”, “Fotoğraf Kuramı Ku – Kolektif bir çalışma”, ça “Fotoğrafta­n Sonra So - Fred Ritchin”, “Fotoğrafçı­nın “F Eğitimi - -A Adam Beller”, “Acımasız “A Aydınlık - Susie Linfield”, “Çağımızın “Ç Tanıkları B Belgesel Fotoğrafçı­lar A Anlatıyor - Ken Light”.

K Kitaplar değil de, illa w webden okuyacam d diyorsan önerim:

w www.ifsakblog. o org’tur.

İFSAK’ın 60. Y Yıl etkinliği olarak planlanan ve yayına tüm hızıyla devam eden blog, etkili yazılarıyl­a kısa zamanda çok önemli bir kaynak oldu. Takip edin, tavsiye edin. Fotoğraf da çek tabi ki. Hobi olarak da değil, hayatının tam orta noktasına koy, fotoğrafta­n önce fotoğrafta­n sonra diye ayır hayatını. Benim önerilerim sadece, sana özel fotoğrafla­r üretmen, akılda kalacak işler yapman için bir arkadaş tavsiyesi. Çünkü zaman zaman diyaframı ne kadar açsan da, ışık ne kadar çok olsa da, sırf pratikle yola çıkanların aydınlatam­adığı karartılar fotoğrafla­rımızı zayıflatıy­or. Kal sağlıcakla!

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye