Kaygı ve endişeyi yönetin
Belirsizlikle barışın
Bireyin kendisi için belirlediği standartlarla örtüşen yaşam olayları beklentisi, bu beklentilerle uyumlu olmayan yaşantıların protesto edilmesine neden olur. Yalnızca beklentilerin karşılanmasının umulduğu ve beklentilerle uyumlu olmayan yaşantıların kabullenilemediği bir yaşam, hayal kırıklığı oluşturucu deneyimlere gebedir. Varoluşsal bir mükemmeliyetçiliği yansıtan “Bugün yağmur yağmamalıydı”, “Evliliğimizde bunlar olmamalıydı”, ‘‘Hayatlarımız bir virüs tarafından böyle değişmemeliydi” gibi ifadelerin ardında, beklentilerle uyumlu olmayan yaşantıları kabulle ilgili güçlükler, hatta mevcut gerçeği protesto etme eğilimi egemendir. Protesto, anlaşılır bir davranış biçimi olmakla birlikte, yaşanmış acıları sağlıklı bir biçimde geride bırakmakta yeterli olmaz. Daha da önemlisi, insan yaşamına anlamlı şeyler protesto ederken değil, dingin olduklarında girer. Varoluşçu mükemmeliyetçilikten arınmak için beklentilerle uyumsuz gerçekleşen olayları protesto etmek yerine, kontrol dışında gerçekleşen olaylara göre beklentileri düzenleyebilmek ya da esnetebilmek gerekir. Böyle bir yaşamda belirsizlikleri ortadan kaldırmak gibi gerçekleşmesi imkânsız çabalar devre dışında kalır ve belirsizlikle daha barışık yaşanabilir. Belirsizliğe tahammülsüzlük, insanın tüm kaygı ve endişelerinin anasıdır. Belirsizliğe tahammül edemeyen insan, belirsizliğe atfettiği tehlike algısı nedeniyle daha fazla bilgi, gereksiz detay ve kötü bir sonuç oluşmayacağına dair onay arayışı içine girer. Topladığı bilgiler olumsuz sonuçların mümkün olduğunu gösterirse, bu defa olumsuz sonuçları tamamen ortadan kaldırabilecek zihinsel çözümler üretmeye başlar. Ne var ki ürettiği çözümler mükemmel olmadığında, yani belirsizliği tamamen ortadan kaldıramadığında, kişi bulduğu çözümlerden yeterince memnun olmaz ve daha çok kaygı ve endişe üretir. Belirsizliğin tehlike olduğunu ve bu nedenle kabul edilemez olduğunu düşünen ve belirsizliğe çözüm üretemediği için giderek çaresizleştiğini düşünen insan bir çeşit yaşam felci içine girer. Her birimiz, doğaya içkin yaşantılarımızda kendi doğamızı tanımaya çalışarak yaşayan, ölümlü ve kusurlu varlıklarız. Daha az yargıladığımızda daha çok özgür olabildiğimizi anlamak için uzun bir yolculuğun yolcusu olduk ve olmaya devam edeceğiz. Yaşam olaylarının beklentilere göre gerçekleşmesini beklemek, insanı bencilleştirerek hep “alacaklı” gibi yaşamaya yöneltir. Kişi kendini alacaklı, dünyayı ise “borçlu” gibi algılayarak yaşarsa, tüm alacaklılar gibi mutsuz ölür. Belirsizlikle barışık yaşayabilen ve yaşamın yalnızca kendisine verilmediğini, aynı zamanda kendisinden istendiğini de bilen insan, kendini duygularına daha kolay açar. “Hep iyiyi hissetmeliyim, olumsuz duygulardan hemen kurtulmalıyım” şeklindeki düşüncelerden olabildiğince arınmış bir yaşam ise tüm duyguları hissederek yaşayabilme özgürlüğü verir. Unutmayalım ki, yaşam yalnızca iyiyi hissetmekle ilgili değil, tüm duyguları hissedebilmekle ilgilidir.