JUNG’UN ŞİİRSEL BAKIŞ AÇISI
Analitik psikolojinin kurucusu psikiyatr Carl Gustave Jung, yaratıcı bir ateş topu olarak gördüğü sezgiye önem veriyordu. Bilimsel kabul görmeyen düşüncelerini bu gizemli yeti üzerine yoğunlaştırmıştı.
Bu kapıdan girerken rasyonelliği eşikte bırakın. Carl Gustav Jung’un fikir dünyasına girmek, sezginin anahtar bir rolde olduğu, mucizevi tesadüfler ve açıklanamayan güçlerle dolu, rüyamsı bir evrene dalış yapmaktır. Freud’un önce öğrencisi, sonra rakibi olan İsviçreli psikiyatr ve psikanalist, evrenin insanla iletişimde olduğunu düşünürdü. Yaklaşımı bilimsellik olmasa da şiirsel ve deneyseldi. Ona göre şimşek hızındaki sezgi, yaratıcı bir ateş topuydu. “Aslında sezgi duyularda değil, bilinçdışında gerçekleşen bir tür kehanet veya mucizevi yetenektir. Ancak burada duruyorum, çünkü nasıl işlediğini bilmiyorum. Bir insanın bilmesi için hiçbir neden olmadığı şeyleri bilmesini sağlayanın ne olduğunu bilmiyorum. Bunu nasıl yaptığını bilmiyorum, ancak yine de bunu yapabiliyor ve bunu kullanabiliyor” diyerek düşüncelerini paylaşmıştı, 1935’te bir doktorlar kongresinde.
1921’de, Jung en önemli metinlerinden biri olan “Psikolojik Tipler”de, sezgiyi insanın temel psikolojik işlevleri kategorisinde sınıflandırmıştır. Bu işlevler insanın çevresini anlama şeklini oluşturur. Bunlar her insanın içinde mevcuttur ama baskınlıkları farklılık gösterir:
Düşünce işlevi: Analiz, mantık ve rasyonaliteye önem verir.
Duygu işlevi: Düşünce işlevinin tersine, insanı her şeyi duygusallık ve duygu açısından değerlendirmeye iter.
• • •
Duyum işlevi: Beş duyusunu öncelikli olarak kullanan, ayakları yere basan ve çok iyi bir olay hafızasına sahip kişilerin bir yetisidir. Sezgi işlevi: Duyumun aksine, çıkarım ya da analiz yapmaktan çok hayal etmeyi, yaratmayı, öngörmeyi ve geleceği tasarlamayı sağlar. Jung’a göre sezgi, engellerin ötesini görmeyi sağlayan bir işlevdir ve bunu gerçekte yapamayız. Sezgi, gerçeğin ötesinde konumlanır. Sezginin en büyük güçlerinden biri, zamanın kapılarını açması, tek boyutlu duyum, ikiboyutlu düşünce ve üçboyutlu duygu evreninden uzak dördüncü bir boyuta eriştirmesidir. Jung’a göre zaman, H. G. Wells’in zaman makinesidir: “Bu makineyi hatırlar mısınız?” diye sorar, “Üzerine bindiğinizde mekân yerine zamanda yolculuk yapmanızı sağlayan garip bir motordur.” Sezgisel olmak, bilinç tarafından bilinmeyen gerçeklere, bilinçdışının mesajlarına ve de özellikle eşzamanlılığa açık olmaktır. Psikanalist Viviane Thibaudier bu büyük Jungyen kavramı anlamlı tesadüfler olarak tanımlıyor. Görünüşte hiçbir bağlantısı olmayan olaylar eşzamanlı olarak gerçekleştiğinde bir tetik görevi görür ve şimdiye kadar gömülü kalmış bilgiye erişim sağlar. Sezgi, tüm hayatımız boyunca geçtiğimiz, Baudelaire’in ünlü şiirinde yazdığı gibi “sembol ormanından” sızan karışık sözleri anlamamızı sağlayan güçtür.
•