Sabah’ta güne başlamak..
Benim için mutluluk tarifi basit tir. Sabah işe koşa koşa gitmek.. Çünkü bu sevdiğim işi yapı yorum demektir. Bilimsel Mutluluk Merdiveni’nin tepesinde de o yer alır zaten. (Birinci basamak, karnını doyur mak.. İkinci basamak bir barınak edin mek.. Üçüncü basamak, sevgi.. Sevmek, sevilmek.. Dördüncü basamak başarı lı olmak. Beşinci basamak, sevdiği işte başarılı olmak..)
..ve de akşamları eve gene keyifle koşmak..
Özet!.
Gazete önündeki kal dırım sigara izmaritleriy le dolu.. İçerde sigarayı yasaklayınca, caddeyi, kal dırımları kül tablası yaptık.
Aslında içerde içmek ten daha ayıp, daha büyük kabahat..
Bu şehri temiz tutmak, sadece belediyelerin değil, yaşayan insanların da göre vi.. Yapmayanları uyarmak da, “Dördüncü Güç” olarak bizim.. Ama biz kendi bina mızın önünü kül tablasına çevirirsek, başkalarını hangi yüzle eleşti recek, onlara nasıl “Yapmayın, bu kent sizin yüzünüzden leş” diyeceğiz..
“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” demezler mi adama!.
Bu hüzün, sigara yasağının başladığı günden beri böyle.. Kimsenin de umur sadığı yok.. Yasağı uygulama durumun da olanlar, kentin temizliğini koruma, kirleteni cezalandırma makamlarında oturanlar dahil.. Dünya güzeli Boğaz’ı, kenar ev ve mekanlarda yaşayanların çöplük gibi kullanılmasına aldırmayanlar, Sabah’ın önüne izmarit atan ları mı kollayacak?. Bu izmarit rezilliğine mec buren alıştık. Durum umutsuz çünkü.. Asıl alışamadığım şey, binaya girince başlıyor.. İnsanlık ve asansör kül türümüz var, ya da yok ya hani?. Bununla yıllardır sava şıyorum biliyorsunuz.. Önemli yol aldık.. Çarşamba sabahı mese la.. Garaj katında bindim asansöre.. Zeminde genç bir kadın mes lektaşım girdi.. Elinde bir demet lavanta yaprağı.. “Günaydın Hıncal Bey” dedi.. Bu nasıl bir keyif benim için.. Bir karış suratla binen, kimsenin yüzüne bakmayan, gülümserse orada tecavü ze uğrayacakmış gibi somurtarak duran, katına gelince arkasını dönüp gidenler le dolu bir binada, birisinin “Günaydın” demesi nasıl bir güzelliktir, dememe kal madı, kız elindeki lavanta demetinden iki yaprağı itina ile seçip bana uzatmaz mı?.
Yukarıya nasıl mutlu, nasıl keyifli çık tım.. Odamın kapısının açıldığı holde, sekreterler vardır, yan yana.. Üç kişi.. Biri benim Yaso.. Bir de Çiğdem gelmiş..
Dün sabah geldim. Asansörlerin önünde iki kişi var, zeminde.. Aşağıdan asansör geldi. Sıra bu iki arkadaşta.. Bekledim. Binmediler.. İçerde beş kişi var.. Sevmemişler belli.. Onlar girmeyin ce ben davrandım ama, yetişemedim. Kapı kapandı..
Bekliyoruz.. Az sonra yukardan bir asansör geldi. Kapı açıldı. Bir kişi indi. İçerde bir kişi var, aşağı inecek. “8 kişi lik asansörde 5 kişi var” diye binme yen bizim muhteremler, yukarı çıkacak ları halde, aşağı inecek asansöre girdiler ki, aşağıdan gene dolu, yarı dolu gelirse gene beklemesinler..
Yahu asansör.. Yahu en fazla 2 saniye gideceksin. Sıkışsan azcık ne olur?.
Ters yönde giden asansöre, yazılı sözlü tüm uyarılara rağmen binmek, baş kaları uygarca sıralarını beklerken, onları “Hıyar” yerine koyup, ters yönde gelen asansörü sebepsiz yere durdurmak, bir sonraki katta o asansörü bekleyenlerin yerini almak, asansörlerin hızını bu ters duruşlar yüzünden azaltmak ve bekle me süresi çoğaltmak.. Say sayabildiğin kadar..
Şimdi bu Sabah çalışanları, trafiği allak bullak eden ve kent hız ortalama sının nerdeyse yarıya düşmesine sebep olan “Trafik Uyanıkları” ile savaşacak öyle mi?. Önce ben sorayım?. Ne hakla?.
Bu arada.. “Asansör ve Günaydın” Kültürü, sabah sabah, tanıma sa da “Sabah” ekibinden birine “Gülümseme”nin önemini anlatma ya aylar, hatta yıllardır çalışıyorum. Çok yol aldığımızı her gün görüyorum. İnkâr etmemem gerek.
Yaka kartını da genelde takmaya başladık.
Ama yolumuz hâlâ uzun!.