“Gerçeklik sonrası” siyaseti
İçinde yaşadığımız dönemi tanımlamak için artan bir ivme ile “gerçeklik sonrakavramı kullanılmaktadır. Dolayısıyla Oxford Lugatları’nın bu kavramı (post-truth)
olarak seçmesi tesadüfî değildir. Nitekim geçtiğimiz Aralık ayında da merkezi Wiesbaden’de bulunan Alman Dili Kurumu (GfdS) aynı sözcüğün (postfaktisch) güncel siyasal ve toplumsal ortamı açıklamak için en uygun kavram olduğuna karar vermiştir.
Brexit referandumu ve Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerindeki zaferi ile kullanımı artan bu kavram “olgulardan
dayalı yeni “siyaset” anlayışını tanımlamakta da kullanılmaktadır.
Kendi gerçekliğini baskı ile ona statüsü kazandırma ve onu siyaset aracı olarak kullanma modernlik sonrası dünyasının yabancı olmadığı bir gelişmedir.
Hannah Arendt ve Václav Havel totaliter rejimlerde gerçeklik
yöntemlerini detaylı biçimde tahlil etmişlerdir. Benzer şekilde, George Orwell’in günümüzde yeniden yoğun ilgiye mazhar olan distopyan romanı 1984, bu rejimlerdeki örneklerden yararlanarak, güncel
eski gazete makalelerinin yeniden kaleme alınmasıyla meşrulaştırıldığı, bir toplumu resmetmeye
çalışmıştır.
Tarihî gelişmeleri, istatistikleri, yayınları tahrif ederek, gerekli görüldüğünde ise ortadan kaldırarak üretilen ve
haline getirilen totaliter ve otoriter rejimlerin vazgeçilmez dayanağı olmuştur. Söz konusu ne uygun gerçeklik” “gerçek- poundluk bir meblâğın Brüksel’e gönderilmek yerine sağlık sistemine kanalize edileceği, bunun sunulan hizmetin kalite ve kapsama alanını ciddî biçimde geliştireceği “gerçek”i üretilmiş, bu da birliği terketme yanlısı basın ve görsel medyada işlenerek sosyal medya kanallarıyla destekçilere ulaştırılmıştı. Bu iddianın “olgusal gerçeklik”le bir ilişkisi yoktu; ama “gerçeklik dünyada bunun herhangi bir ehemmiyeti bulunmamaktaydı. Benzer şekilde Trump’ın seçim kampanyası sırasında tekrarladığı iddialar, örtülü Müslüman göç yasağını uygulayabilmek için dile getirdiği tezler,
ve
benzeri açıklamalarının olgusal gerçeklikle çelişmesi herhangi bir sorun yaratmamaktadır.
Trump’ın önde gelen danışmanlarından Kellyanne Conway’in çarpıcı kavramsallaştırmasıyla “alternatif gerçeklik”ler sunan bu iddialar, olgularla çelişmelerine karşılık başkanı destekleyen medya ve televizyon yüzleri tarafından zorlama yorumlar aracılığıyla ölesiye savunulmakta, sosyal medya ise bunları taraftarlara ulaştırmaktadır.
Popülist siyasetin kendi taraftar kitlesi için ürettiği “gerçeklik” olgusal gerçeklikle çelişmesine karşılık tedavülde kalmakta, işlevini tamamladıktan sonra ise gündemden düşürülmektedir. Bunun neticesinde de “olgusal” gerçeklikten ziyade yaratılan “alternatif gerçeklik” ve algının önem kazanarak sürekli biçimde yeniden üretildiği bir siyaset şekillenmektedir.
Olgusal gerçeklikten kopuk bu tür siyasetin popülizmin yükselişi ile paralel gelişme gösteren yaygınlığı günümüz demokrasilerinin önemli sorunlarından birisi haline gelmiş durumdadır. Otoriter ve totaliter rejimlerden farklı olarak demokrasi içinde üretilen bu olgulardan kopuk, onlar yerine duygulara hitap eden bir “siyaset” olarak kavramsallaştırmış durumdadır. Olguların siyasetleri şekillendirmesi yerine siyasetin ler” etrafında olgularla çatışmasının yarattığı sorunlar ortadadır. Bu, son tahlilde, otoriter rejimlerinkine benzer “siyaset”in yerine ve “gönüllü kabl” ile meşrulaştırılması anlamına gelmektedir.
Bunun önüne geçilmesi ise arkasına sığınılan nedeniyle “otoriter siyaset” ile mücadeleden daha güçtür. Dolayısıyla, bu alanda, popülizmin tahribatını asgariye indirgeyecek yeni demokrasi yaklaşımlarının tartışmaya açılması, siyaset ve iletişim araçlarının varlık nedenlerini sorgulamaları benzeri ve “yalan
gösterilen toplumsal tepkinin artırılmasına ulaşan “ahlkkv” değişimlere gerek duyulduğu âşikârdır.
Söz konusu değişimlerin uzun süre gerektirdiği ortadadır. Post-modern dünyada doğruluğun Kant’ın savunduğu şekilde “bir
olarak benimsettirilmesinin güçlüğü de tartışma götürmez. Bunun yanı sıra “siyaset” kurumuna küresel düzeyde duyulan iğbirar nedeniyle
durumu daha da zorlaştırmaktadır.
Dolayısıyla uzun süre gündemimizde kalacaktır. Konu üzerine yapılan çalışmalarda önde gelen örneklerden birisi olarak sunulan Türkiye’nin de bunun etkileri üzerinde düşünmesinde yarar vardır.