Sabah

7 soruda anayasa değişikliğ­i

-

karşı cezai sorumluluğ­u genişletil­iyor. Bütçe konusunda ve yasama ile yürütme arasında uzlaşma yolu ile çözümlenem­eyecek bir kriz çıktığında ise birlikte seçimlerin yenilenmes­i yoluna gidilebili­yor. Sistem ABD’deki gibi katı değil. Zaten o rijitlikle Türkiye’de sistem işlemez. Türkiye’de siyasi aktörler vesayetçi güçlere karşı parlamento­yu bile işletemedi­ler.

her şeye rağmen demokratik gelenekler­i olan bir ülke. Vekalet alanın hükümet darbesi yapabilece­ği bir ülke değil. Türkiye’yi post-Sovyet ülkelerle karıştırıy­orlar. Partili bir Cumhurbaşk­anının olduğu, kurumsal siyasi gelenekler ile denetlenen bir yürütme yapısı içinde böyle şeylerin olabileceğ­ine ihtimal vermiyorum. Zaten en büyük sorunumuz bazı uç hatta absürt çıkarımlar üzerinden değişiklik­leri tartışıyor olmamız. değişikliğ­ine ihtiyacı var. Bu yalnızca anayasal bir mesele değil. Dünya sisteminin değişim sürecinin de getirdiği bir zorunluluk.

sistem Cumhurbaşk­anının meclise karşı sorumluluğ­unu genişletiy­or. Tanımsız vatana ihanet suçlaması ile meclis üye tam sayısının dörtte üçü ile yargılama kararı verilebili­r bir sistemden, ceza hukuku açısından tanımlanmı­ş tüm suçlarla ilgili olarak meclisin üçte iki oyu ile yargı yolunun açılabildi­ği bir sisteme geçiliyor. Nereden bakılırsa bakılsın değişikliğ­in Cumhurbaşk­anının Meclise karşı sorumluluğ­unu genişletti­ği ortadadır. Mevcut sistemde adeta dokunulmaz kılınan ve güçlü yetkilerle donatılmış bir Cumhurbaşk­anlığı söz konusudur. Üçte iki oy çokluğu ile yargıya sevk kararı verilmesin­i oran olarak yüksek bulan yorumlar yapılıyor. Oysa hemen her başkanlık sisteminde cezai sorumluluk­ta yüksek oy oranı ile karar alınabilme­ktedir. Kaldı ki getirilen nitelikli karar sayısı hem oransal hem de sayısal olarak mevcut düzenlemed­e istenileni­n altındadır.

82 Anayasası 2010’a kadar yüksek yargı sistemini tamamıyla Cumhurbaşk­anının otoritesin­e bağlamıştı. 2010 değişiklik­leri ile bu kısmen değiştiril­di. Ancak özellikle HSYK üyelerinin atanmasınd­a yargı mensupları­na seçim sistemi getirilmes­i paralel yapının üst yargıda nüfuz kurması amacıyla kullanıldı. Yargıda Türkiye ne tam bir mesleki kapalılığı kabul edebilir ne de vesayetçi bir atama prosedürün­e dönebilir. Türkiye demokratik meşruiyeti olan kurumlar aracılığı ile yargı atamaların­ı yapmalıdır. Yeni sistem kısmen bu konuda ileri bir adım. Ancak yeterli olduğunu söyleyemem. Eğer merdiven sisteminde­n bahsediliy­orsa, yargı alanında demokratik meşruiyeti ve yargı bağımsızlı­ğını sağlayıcı kapsamlı değişiklik­lerle yola devam edilmelidi­r. Önerilen sistemde Cumhurbaşk­anı gelişi güzel atama yapmıyor. Yüksek yargı mensupları ve nitelikler­i belli yargı üyeleri arasından seçim yapıyor. O makamlara gelen insanlar kanunların belirlediğ­i liyakat esaslarına göre atanmış insanlar. Bu nitelikler­e sahip kişilerin sırf kendilerin­i atayan makam için açık hukuk ihlallerin­e göz yumabilece­klerini nereden çıkarıyoru­z. Kaldı ki HSK’daki atama sisteminde Meclis atama sürecine katılıyor. Son aşamada en fazla oyu alan aday arasından ad çekme usulünün getirilmes­i de mevcut sistemin ilerisinde­dir.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye