Geleceğe uzanan yolculuğun başlangıç günü 16 Nisan olacak
Türkiye siyasetten ekonomiye her alanda çağ atlatacak yeni sisteme hazırlanırken, Almanya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri “evet”e desteğin önünü kesmek için elinden geleni yapıyor. Almanya’da Türk bakanların programlarını önlemeye yönelik akıl almaz yasaklar Nazi dönemindeki uygulamaları aratmıyor. Etkinlikler için salon sağlayan ya da Türkler lehine yasal prosedürü yerine getirip kolaylık sağlayanlar tek tek cezalandırılıyor. Son olarak Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun programı öncesinde etkinliğe salonunu kiralayan işadamının ruhsatının iptal edildiği ortaya çıktı.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Eker, Almanya’nın AB değerleri ile çelişen uygulamalarını örneklerle SABAH’a anlattı. Almanya’da bazı politikacıların açık bir şekilde ‘hayır’ın SABAH 17 CMYK tarafı olarak hareket ettiklerini vurgulayan Eker, “Türkiye’deki anayasa halk oylamasında taraflar, ‘hayır’ın yanında yer alıyorlar. ‘evet’le ilgili olacağını düşündükleri bütün etkinliklere saldırıyorlar. ‘Hayır’ kampanyalarına kolaylık gösteriyorlar. Örneğin Abdüllatif Şener CHP’lilerle Hollanda’da etkinlik düzenliyor. Buna kimse bir şey demiyor” diye konuştu. POLİS PANKARTLARI TOPLADI
Eker, Başbakan Yıldırım’ın 17 Şubat Almanya programı öncesi yaşanan zulmü şu sözlerle anlattı: “İki gün önceden Oberhausen’a gittim. 8 bin kişilik bir salon için kültürel etkinlik kapsamında müracaat edildi. Daha önceki bütün programlarda da başvuru bu şekilde yapılmıştı. İtfaiyeden izin isteyeceksiniz denildi. Onlar sigorta yaptıracaksınız dediler. Sigorta şirketleri Başbakan geliyor bu siyasi program, kültürel program diye müracaat edildiği için yapmayız dediler. Biz de Württembergichen isimli Alman bir çifte ait sigorta şirketi bulduk. Onlar sigortayı yaptı. Gecenin bir yarısı olmuş salon görevlileri poliçe kâğıt olmadan kabul etmeyiz diyor. Bir yandan kefalet, garanti yazıları istiyorlar. Hem başkonsolosluk hem kiralayan firmadan garanti verildi. Gece yarısını buldu. Salon hazırlanmaya başladı. Sabah bir telefon geldi. Sabah 05.00’te acentenin yetkisini iptal etmişler. Tatil günü beş altı saat sonra program başlayacak. Salon süsleniyor polisler geldi ‘Bayrakları ve pankartları toplayın’ dediler. Efendim içinde yanıcı madde varmış... Biz de gideriz şahsa ait düğün salonu, otelde vatandaşlarla toplanır demokratik haklarımızı kullanırız.
Fellini’nin “Sofraya oturduğumda en genç bendim, o sofraya bir daha oturduğumda en yaşlı bendim” diyerek yılların nasıl insafsızca bir süratle geçtiğini anlatmasını hep hatırlarım. 16 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin oylanacağı referandumu yaşayacağız ya... Yıllardan 1950, aylardan mayıstı... Ankara’da ilkokulum Mimar Kemal’e gidiyordum. Sakarya Caddesi’ndeki bahçeli kahvelerden birinde radyodan “Ajans haberleri” okunuyordu. Birden kahvedekiler ayağa kalkıp birinci haberi alkışlamaya başladılar. Haberde “Celal Bayar Türkiye’nin 3’üncü Cumhurbaşkanı seçildi” deniliyordu.
Radyoda Celal Bayar’ın Türkiye’nin 3’üncü Cumhurbaşkanı seçildiği haberi, “Geçen yüzyıl”da okunuyordu. Acaba bugünün ilkokul çocukları da, Abdullah Gül’ün 11’inci, Tayyip Erdoğan’ın da 12’nci Cumhurbaşkanı seçildiği haberini nasıl duyduklarını, 22’nci yüzyılda hatırlayacaklar mı? Düşünün ki Turgut Özal’ın, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı dönemleri “Geçen yüzyıl”ın gelişmeleri arasındaydı. “28 Şubat post modern darbesi” de 1997’de, yani geçen yüzyılda kaldı...
Bu yüzyılın en unutulmayacak anısı herhalde 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsüdür. Eğer 16 Nisan referandumunu evetleyerek geride bırakırsak, bu tür anılarımız artık hiç olmayacak demektir. Ama bu, daha başka olayları yaşamayacağımız anlamına gelmiyor. Değişim ve tarihin akışı öyle olayları yaşatıyor ki uluslara...
1912’nin Ocak ayında biri “Önümüzdeki aylarda Selanik de, Rodos da, Halep de elimizden gidebilir” deseydi, herhalde ona “Bu adam galiba deli” diye bakılırdı... Fatih’ten, Yavuz Sultan Selim’den, Kanuni’den beri Türk olan bu coğrafyalar nasıl bizim elimizden alınabilirdi ki? Aynı yılın önce Balkan Savaşı’nda, iki yıl sonra da 1’inci Dünya Savaşı’nda bu coğrafyalar başka ülkelerin sınırları içine girmediler mi?
Tarih bilincine sahip olarak geleceğe dönük tahminler yaptığımızda demokrasiyi koruduğumuz, insan haklarını kutsadığımız ve kendimize güvendiğimiz takdirde, gelecek zamanların bugünkünden daha mutlu günlerle dolu olacağını söyleyebiliriz. Bu yolculuğun önemli bir adımını 16 Nisan referandumu ile atacağız.