Kültür Şûrası
Hazırlık maksadıyla yapılan toplantılara katıldımsa da yurtdışındaki işlerim nedeniyle bulunamadım. Tartışmaları basından izliyorum. Eşten dosttan da bazı ‘iç’ bilgiler alıyorum.
Kültür konularını ne kadar önemsediğimi bu köşeyi okuyanlar bilir. Her şey dolanır gelir bir olarak biçimlenir. Daha geçenlerde yazdığım bir yazıda -
arasındaki kırk yılda Türkiye’ye
yön verdiğini belirtiyordum.
da siyasete
hazırlanıp, hatta biçimlenip gelmiştir. kül-
Son yıllarda
iktidar kültür konularına ayrı bir önem veriyor. Ama bu kültürü anlamına gelmiyor. Orada bir boşluk var. Bunun nedenini beri devam eden
aşılmasına bağlıyorum. Yazmıştım.
Öte yandan zamanlarda değişti Türkiye’de. Çünkü
değişti. Hazırlık toplantılarında bu gerçeği vurgulamış ve bundan sonra kültürün bu veriyle ele alınması gerektiğini belirtmiştim. Daha doğal ne olabilir ki? Nüfusunun ’i kentte yaşayan bir ülkeden söz ediyoruz. Ama kent deyince sadece değil artık söz konusu olan. Onun etrafındaki
büyük nüfuslar barındırıyor. Bu nüfus ne kentli ne köylü. Ne kasabalı ne taşralı.
O zaman iki büyük toplum kesiti ve onun biçimlendirdiği farklı çıkıyor ortaya. bambaşka bir kültür üretirken gene kendine özgü bir kültürel üretim içinde. Bir kere bu doğal gerçeğin iyice bilincine varmak gerek. Bunu bilince de bugünkü kültürün
kurduğu ilişki nasıl olacak, bunları yeniden değerlendirmek zorunlu.
son
İkincisi, ‘milli kültür’ kavramının bizzat kendisi. Tartışmalı bir kavram ‘milli kültür’. Nasıl değerlendirildiği, nasıl düşünüldüğü çok önemli. Bir ülkede üretilen kültürü ‘milli’ ve
diye ikiye ayırmak sorunlu. Hangi kıstaslar belirleyecek bu milliliği veya gayrı milliliği? Bugün veya diye bir olgu var dünyada ve Türkiye’de. Hayli etkin, canlı, geniş ve güçlü bir alan. Bunu
mi sayacağız, milli mi? Veya edebiyatı nasıl ayıracağız ikiye bu doğrultuda?
Bunlara bir üçüncü sorunu ekleyeyim: kültür üretiminin önündeki
Kültür harcamalarından, kültürel tüketimden, kültüre katılımdan alınan KD9 bunlardan biri, örneğin. Öbür tarafta kültür merkezleri, kütüphaneler geliyor.
Bunlar devletin yapabileceği işler. Gelin görün ki, bir arada bulunması ancak içinde mümkün olabiliyor. Yani, devlet, kültürel üretime müdahale gereken bir ‘varlık’. Ama kültürel üretimi o üretimin hazırlaması gereken de o! İşte bu çok özel bir politika demek. Daha daha daha bir anlayış o politikayı biçimlendiriyor. Ama bu yaklaşım da bazı mevcudiyetine mani değil. Mesele
raporları yazıp Şûra’ya verdi. Yayınlanmaları ve erişime açılmaları gerek. 21. yüzyılın başlarında üreten tüm tepeden tırnağa değişirken Türkiye’nin bir şûrayla konuyu gündemine alması çok önemlidir. Devamı için de aynı hassasiyetin gösterilmesi, mevcut birikimin değerlendirilmesi gerekir.
Şimdilik, devam edeceğim için!... diyorum,