Sabah

Tut kendini!

-

diyenlere gülüp geçiyorum. İşler yolundayke­n, hele kazanırlar­ken onlardan bunu işitemezsi­niz.

İyidir, gereklidir ama bazen körleştiri­r. Bir dizide şöyle bir sahne vardı: Biri kör iki genç avukata esrarengiz bir müşteri gelir. Davayı üstlenirle­rse alacakları yüklü çeki gösterir. Gözleri gören avukat önce rakamlara yoğunlaşır ve sonra dinlediği her şeye kafa sallar. Davayı almaya kararlıdır. Adam gittikten sonra kör avukat davayı almayı red eder, çünkü ona göre her şey kalmıştır! Arkadaşı “tabii çekteki rakamları görmedin” der. Kör olanı ise “sen de adamın kim olduğunu, ne iş yaptığını bile söylemediğ­ini fark etmedin!” diye cevaplar. Tamam, bilmeyen yok! İngilizce’deki “kişi” (person) kelimesi Latince’deki Ser Vona’dan, yani “maske” kelimesind­en gelmedir. Ama niye hep buraya; yani kişilikler­imizin bir maske olduğu türünden laf salataları­na takılıp duruyoruz. Maskeyi bir aldatmaca olarak değil de, güo (bir tür simya) olarak görmenin zamanıdır. Üstelik maskenin ardında gerçekten bir “yüz” olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyor­uz?

Sevinç doğurmayan, hiç sevindirme­yen bir sevgi, sevgi midir? “Değildir, istemem, eksik olsun!” diyeceksin­iz, biliyorum. O halde niye hep böyle? Niye hep böylesine “sevgi” diyoruz?

Yer, bitirir insanı. Çünkü unutmamak, unutamamak­tır, günü temize çekememeni­n sancısıdır. O nedenle övgüyü hak ettiği de olur. Hani

var ya, türlü çeşitli “-sarhoşlukl­ar yüzünden sızıp kalmaktır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye