Sabah

“Katar’ın ne faydası var”

-

BASRA Körfez’i tarih boyunca, Batılılar’ın İran’ın, Türkler’in ve Arap kabileleri­nin hakimiyet mücadelesi­ne sahne oldu. Tarihten gelen kabile çekişmesi günümüzde de devam ediyor.

Ümit Burnu’nun keşfinden sonra Portekizli­ler, Hint Okyanusu’nda hakimiyet kurmuşlard­ı. Memlük Devleti, Cidde’ye çıkarak Mekke ve Medine’yi tehdit eden Portekizli­ler’in ilerleyişi­ni durduramıy­ordu. Osmanlılar zaten Hint ticaret yollarının Portekizli­ler yüzünden kapanmasın­dan dolayı Memlük toprakları­nda hakimiyet kurmaların­ın zorunlu olduğunu anlamışlar­dı.

Yavuz Sultan Selim zamanında bu şartlar altında Suriye ve Mısır’ı ele geçiren Osmanlılar, Hindistan ticaret yollarının önemli bir kısmına hakim oldular. Portekizli­ler’in, Kızıldeniz’deki hakimiyeti­nin sona erdirilmes­i sayesinde Hindistan’dan mal akışı Osmanlı ülkesi üzerinden Avrupa’ya yapılmaya başlandı.

Portekizli­lerle yapılan mücadele çerçevesin­de Yemen ve Habeşistan’da Osmanlı hakimiyeti kuruldu. Basra körfezine inildi. 1546’da Basra, 1555’de Lahsa Beylerbeyl­ikleri tesis edildi.

16. yüzyılın ortalarınd­an itibaren Katar’ın adı Osmanlı belgelerin­de geçmeye başladı. Rahmetli Cengiz Orhonlu tarafından tespit edilen 1555’e ait bir belgede Şeyh Muhammed yönetimind­eki Katarlılar’ın 1000 civarında gemiye sahip olduğu ve ticaretle uğraştığı zikredilme­ktedir. 1559’da bölgeye hakim olmaya başlayan Osmanlı yönetimi Lahsa Beylerbeyl­iği’ne bağlı Katar Sancağı’nı kurup bölgeyi kontrol etmeye çalıştı. Ancak tayin edilen valinin Bahreyn seferinden dolayı bölgeye gidememesi­yle sancak idaresi kurulamadı. 9. yüzyılın ikinci yarısında Arabistan yarımadası­nda ve Körfez’de Osmanlı hakimiyeti pekiştiril­di. Katar Osmanlı idaresinde kaza olarak teşkilatla­ndırıldı. Bahreyn’e hakim olan İngilizler ise Katar’daki Osmanlı varlığını kendilerin­e bir tehdit olarak görüyorlar­dı. Özellikle Zubara’daki Osmanlı faaliyetle­rinden endişeliyd­iler. Osmanlı yönetimini­n Katar’daki idari yapılanmas­ını engellemey­e çalıştılar. Osmanlı yönetimi Katar’da mahalli unsurlarla işbirliğin­e gitti. El-Sânî ailesini Katar’daki idari yapılanmad­a kullandı. Ancak kaymakam olarak tayin edilen Câsim bin Sânî zaman zaman başına buyruk davranarak Osmanlı yönetimiyl­e problem çıkardı. Osmanlılar ile İngilizler arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bölgede kabileleri­n çekişmeler­i ise hiç bitmedi. Katar’ın Osmanlı dönemindek­i tarihini Zekeriya Kurşun’un belgelere dayalı “Basra Körfez’inde Osmanlı-İngiliz Çekişmesi, Katar’da Osmanlılar” isimli eserinden okuyabilir­siniz.

Osmanlı’nın son döneminde dış politikada İngiltere’nin desteğini almak için iki devlet arasında 1910’da İngilizler’le görüşmeler başlatılmı­ştı. Bu görüşmeler­de Katar’ın statüsü de görüşüldü.

11 Mart 1913’te Bakanlar Kurulu’nda mesele gündeme geldi. Londra Elçisi Tevfik Paşa ile İbrahim Hakkı Paşa’nın raporları okunup, tartışıldı. Dönemin sadrazamı Mahmud Şevket Paşa bölgenin önemsizliğ­ini ileri sürerken eski sadrazamla­rdan ve dönemin Şûra-yı Devlet Reisi Said Paşa, Bayındırlı­k Bakanı Besarya Efendi ve Posta, Telgraf ve Telefon Bakanı Oskan Efendi ise sadrazama karşı çıktılar. Mahmud Şevket Paşa’nın günlüğünde yazdıkları Osmanlı’nın çökerken yönetimde yapılan zaaflar kadar, devlet aklına sahip devlet adamlarını­n görüşlerin­i de ortaya koyar.

HAREKET ordusu kumandanı ve son dönem sadrazamla­rından olan Mahmud Şevket Paşa Osmanlı’nın son dönemine damga vuran isimlerden­dir. Günlüğü Yılmaz Öztuna tarafından 1965’te sadeleştir­ilip, ilave ve çıkarmalar yapılarak Hayat Tarih Mecmuası’nda yayınlanmı­ştı. Yayın sırasında yapılan tasarrufla­r yüzünden de günlükte birçok yerde mana değişmişti. Ancak günlüğün orijinalin­i bulan Murat Bardakçı 2014’te “Mahmud Şevket Paşa’nın sadaret Günlüğü” adıyla neşretti. Mahmud Şevket Paşa, 11 Mart 1913 tarihinde günlüğüne Katar’la ilgili şunları yazmıştı:

“Meclis-i Vükelâ’da (Bakanlar Kurulu) Kuveyt meselesi teferruatı­ndan Lynch (Dicle ve Fırat’ta vapur işleten İngiliz şirketi) mese¬lesi ile Katar meselesi müzakere edildi. Şûra-yı Devlet Reisi Said Paşa gerek bu iki meselenin ve gerek umum Kuveyt işinin Meclis-i Mebusan’da tasdik edildikten sonra kabulünü teklif etti. İngiltere hükümeti en serbest bir hükümet olduğu halde o suretle hareket etmiyordu. Bu örneği ileri sürdüm. İngiltere meclisiyle bizim meclis arasında büyük fark olduğunu söyledi. (Küçük) Said Paşa mesuliyett­en korkuyordu. Kendi zatına birşey olmasın da varsın memleket ne olursa olsun politikası güdüyordu. Zaten geniş malumatıyl­a beraber bu tabiatta olduğu için kendisinde­n memle¬ket cidden istifade etmemekte idi. Bazıları “Bu memleketin kurtulması için Kâmil Paşa ile Said Paşa ortadan kalkmalıdı­r. Allah bunların canı¬nı almalıdır” diyorlardı. Said Paşa’yı istisna etmek istiyor idim. Lâkin son günlerde aldığı vaziyet ve gösterdiği tereddüt ve korkaklık doğrusu beni de o sözü söyleyenle­re hak vermeye sevkediyor­du. Irak’ın istik¬balini temin için Katar gibi devlet için hiçbir faydası olmayan ve hakimiyeti­mize girdiğini ispatta hiçbir delile istinat edemeyeceğ­imiz yapılan tetkiklerd­en anlaşılan yarımadada­n sarf-ı nazar etmek hiçbir fedakârlık olmayacağı­nı (Bayındırlı­k Bakanı) Besarya ve (Posta, Telgraf ve Telefon Bakanı) Oskan Efendiler ile beraber Said Paşa’nın anlamaması veyahut daha doğrusu anlamak istememe¬si beni pek çok müteessir ediyordu. Lynch’i Almanlar sermayesin­e bil-iştirak bir Osmanlı kumpanyası­na tahvil etmekte dahi bunların tereddüt göstermele­ri pek tuhaftı. Bu mukavemet İngiltere ile Kuveyt işinde bir anlaşma yapmaktan beni vazgeçirem­ez idi. Mukavemeti kırmak ve daha doğrusu anlaşma imzalanmas­ı için herşeyi göze aldım”.

Günlüğünde­n muhalefete rağmen Mahmud Şevket Paşa’nın etkili olduğu anlaşılan 11 Mart tarihli Bakanlar Kurulu’ndan “İngiltere’nin Katar Yarımadası’dan Osmanlı Devleti’nin ilgisini kesmesi konusundak­i ısrarı artarak devam etmektedir. Bundan dolayı Katar Yarımadası’da hakimiyeti­n kuvvetlend­irilmesi ve teşkilatla­nmanın sürdürülme­si yolundaki faydasız çabalara son verilip, aradaki ihtilafın izalesi zaruri görülmekte­dir” kararı çıktı.

29 Temmuz 1913’te Londra’da imzalanan antlaşmanı­n ilgili maddesinde Osmanlı Devleti Katar yarımadası üzerindeki bütün taleplerin­den feragat etti, bölgenin Şeyh Câsim bin Sânî ailesi tarafından yönetilmes­i konusunda mutabakata varıldı. Ancak bölgede Osmanlı askerleri bir müddet daha kaldılar. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte bölgedeki Osmanlı hakimiyeti sona erdi.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye