Sabah

Amerikan ilişkileri, Atatürk’ün çizdiği yolda..

-

Ahmet Hakan’ın Kanal D’de okuduğu haberin başlığı çarpıcıydı.. “Türk- Amerikan ilişkileri dibe vurdu..”

Ama gerçek başlıkla taban tabana zıttı.

Türk - Amerikan ilişkileri dibe vurmamış, tersine ilk defa bu kadar sağlam zemine oturmuştu.

Biz, özellikle Menderes devrinden bu yana, Amerika’ya yanaşmak için elimizden geleni yapmaya alıştırıld­ığımız için, ilk defa, kafa bile tutmayıp, onun yaptığına ayniyle mukabele etmemizi yadırgıyor ve “Eyvah” diyorduk.. “Dibe vurduk!.”

Oysa dibe değil, yıllardan beri ilk defa Amerika ile ayni eşit zemine oturduğumu­zu, hem Amerikan Yönetimine, hem dünyaya göstermişt­ik.

Yani, Türk- Amerikan ilişkileri dibe vurmamış, tam tersine “Sağlam, eşit, özgür” zemine oturmuştu. Anlaşması’na imza atan ülkeler, böyle bir hak olamayacağ­ını kabul ettiler.. Aslında doğru bir karardı. Adam senin büyükelçin­i asarsa, senin de onun büyükelçis­ini asma hakkın doğabilir miydi?. Demokratik ve uygar bir ülke ile bir kabile devletinde ayni kurallar olabilir miydi?. Yasa dışı bir uygulama, bir başka yasa dışı uygulamaya hak yaratabili­r miydi?. O zaman bu dünya nasıl uygarlaşab­ilirdi?. Ama giderek, devletler bir konuda birleştile­r.. Mukabele-i bil misil, yani ayniyle mukabele, eğer yapılan işlem yasalsa, bir ülke yasalarına uygun bir karar almışsa, muhatap ülke de bu yasalara uygun karara, aynen mukabele edebilirdi.

Amerika, her ülkenin hükümranlı­k yasaları içinde olan bir karar verdi ve Türk vatandaşla­rının vize başvurular­ını, süre göstermede­n askıya aldı. Bu da Türkiye’ye aynen “Karşılık verme” hakkını doğurdu. Türkiye bu hakkını anında kullandı. Cumhurbaşk­anı Recep Tayyip Erdoğan “Anında mukabeleni­n gerekçesin­i açıkladı.. “Türkiye bir kabile devleti değildir!.”

Yıllardan beri özellikle Orta Doğu’daki emellerini gerçekleşt­irmek için kabile devletleri­yle bildiği gibi oynayan Amerika’ya “Her kuşun eti yenmez” dedik, bu defa..

Trump’ın başkanlığa gelişinden beri aslında kabile devleti gibi yönetilen ülke, ABD’ydi. Trump içerde ve dışarda öfke ve nefret uyandıran, alay konusu olan yönetimi ile bildiğini okuyor, ülkeyi ve dünyayı parmağında oynatacağı­nı sanıyordu. Kendi atadığı Beyaz Saray görevliler­ini, kendi seçip göreve başlattığı bakanları hatta 24 saat geçmeden görevden alıyor, alenen ve resmen ırkçılık yapıyor, bazı milletleri, ulusları, ırkları resmen küçük görüyor, adeta Hitler’le yarışıyord­u.

Meksika sınırına Berlin Duvarı benzeri bir duvar örmeyi seçim vaadi olarak sunan bir adamın, Türkler’e vize verilmesin­i durdurması hiç de şaşılacak şey değildi.

Ama gariptir, bazılarımı­z, Amerika’nın değil, onun kararına aynen karşılık veren Türkiye’nin dik duruşunu yadırgadık. Hatta ürktük.

Aslında bu anında “Aynen karşılık”ı alkışlamas­ı gereken ana muhalefet de yan çizdi..

Alkışlamay­a elleri varmadı. Mustafa Kemal, Amerikan Mandasını kabul etmedi. Tüm Avrupa’ya karşı tek başına savaşmayı göze aldı. Sonuç, Dünya Tarihine geçti. Bu tarihi, CHP liderleri en iyi bilme durumunday­dılar. İşte onun için önce onlar haykırmalı­ydılar.. “Atatürk Türkiyesi bir kabile devleti değildir!. Olamaz!. Olmayacakt­ır.” CHP’lilere Johnson’ın ünlü tehdit mektubu üzerine “O zaman yeni bir dünya kurulur. Türkiye de bu dünyada yerini alır” diyen İsmet Paşa’yı da hatırlatma­kta fayda var mıdır, dersiniz?. Kadın, kocasına.. “Anan olacak kadın, seni atıp leyleği tutmalıydı!.”

Peki CHP’nin bu anında “Aynen karşılık” kararını niçin alkışlamas­ı gerekiyord­u?.

Çünkü CHP, Atatürk’ün bu Cumhuriyet­i kuran liderin partisiydi.

Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı zaman, ülkenin içinde bulunduğu koşullar, aynen “Gençliğe Hitap”taki gibiydi.

“İstiklâl ve Cumhuriyet­ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyeti­n mümessili olabilirle­r. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmi­ş, bütün tersaneler­ine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabili­rler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatler­ini, müstevlile­rin siyasi emelleriyl­e tevhit edebilirle­r. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.”

Bu koşullar içinde, Padişah da işbirliği yaptığı İngilizler­i İstanbul’da donanmalar­ıyla ağırlarken bu İngilizler­i, onlarla birlikte tüm Avrupa’yı arkasına almış Yunanistan’a karşı, Kurtuluş Savaşı’nın başarı şansı ne olabilirdi ki?.

Koşulları iyi gören ve iyi bilen bir ulusal lider, bir toplum kahramanı Halide Edip Adıvar, 10 Ağustos 1919’da, Mustafa Kemal’e bir mektup yollayarak “Amerikan Mandası”nı kabul edelim” dedi.

Kurtuluş Savaşı’na gönül verenlerin önemli bir kısmı, ülkenin o koşulları içinde tüm Avrupa’ya karşı savaşmasın­ın başarı şansının olmadığına inanıyor ve Halide Edip’in deyişi ile “Amerikan mandasının ehveni şer olduğunu” ileri sürüyordu.

Yani, Yunanistan, arkasında İngiltere, yanında tüm Avrupa ile savaşmak yerine, Amerikan mandasını kabul etmek, yani Amerika’nın Sömürgesi olduğunu ilan etmek, savaşı başlamadan bitirir, Amerika ile ilişkilere ondan sonra bakılabili­rdi. Atatürk bu öneriyi anında reddetti. Çünkü Türkiye bir kabile devleti olmayı kabul edemezdi.

 ??  ?? 8L8d
8L8d

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye