Pabuçları dama atmak gerekir =
aman zaman çeşitli ‘meslek
ile farklı ortamlarda karşılaşıyoruz. Muhabbet koyulaşıp derinleşince ‘o eski güzel günlerden’ bahsediyorlar.
Anılar denizinde yüzmeye başlıyoruz. Sahilden uzaklaştıkça aynı duyguya kapılıyorum: Bu ülkede gazetecilik silah olarak kulla-
Ballandıra ballandıra geçmişte yaptıkları muzırlıkları anlatıyorlar. Matbuatın gücünü kullanarak filancaya nasıl had bildirdiklerini, falancanın canını nasıl sıktıklarını ya da yaktıklarını açıklıyorlar.
Mevzu kamu yararı mı derseniz... Genellikle değil. Birtakım şahsi ya da özel çıkarlar, çekişmeler...
Yani, o meşhur deyişle:
Üzücü olan, yaptıklarının yanlış olduğunun farkında değiller. Ya da umursamıyorlar... Bütün bu konuşmaların neticede günümüz medyasındaki birtakım eksiklik ve aksaklıklara dayanıp ‘Ah
miydi’ yakınmalarına bağlanması da elbette yaman bir çelişki.
Çok sevdiğim bir lonca deyimi vardır:
Ahiler meslek ahlakına büyük önem verirlerdir. Hatalı, çürük mal yapanları önce hesaba çeker, sonra da cezalandırırlardı.
etmekti.
Bir meslek erbabı, diyelim ki bir ayakkabı ustası, kalitesiz, kötü bir pabuç üretir ve müşterisini mağdur ederse, yaptığı o ayakkabı dükkânının çatısına herkesin göreceği şekilde asılır ve sergilenirdi.
Damdaki pabucu görenlerin ayağı o dükkândan kesilir, alışveriş azalır, itibar kaybedilirdi.
Her şey olup rezil olamadığınız medyamızda da böyle bir anlayışa ihtiyaç var.
Araştırmadan soruşturmadan kulağına her söyleneni, sağda solda gördükleri her şeyi haber diye paylaşıp foyaları yatsıya kalmadan ortaya çıktığı halde halen pişkin bir yüzle gazetelerde, televizyonlarda arzı endam ediyorlar.
Şimdi bir kısmı köşelerine çekilmiş olsalar da Türk matbuatını uzunca bir süre bunlar idare ettiler, yönlendirdiler...
Bunlardan bazıları var ki akşamları kendi ayrıcalıklı mekânlarında eski-yeni tüfek ahbaplarıyla toplanıp ‘onlarca yıllık’ meslek hayatları boyunca
Doğruluğu, meslek ahlakını, evrensel ilkeleri hayatlarının hiçbir döneminde önemsememişler ama basın özgürlüğü şampiyonluğunu da kimseye bırakmıyorlar.
Oysa itibarsızlaştırılan bir mesleğin haklarını savunmak da zordur.
karnesi olsa...
Yaptıkları, yazdıkları her şey o karnede bulunsa... Kaç tane yalan haber yazmışlar, kaç tane yanlış ya da eksik haber yayımlamışlar, sayılsa...
Kaç kez ırkçılık, ayrımcılık, kadın düşmanlığı yapmışlar, nefret söylemi kullanmışlar, halkı ya da onun bir kısmını aşağılamışlar; bilinse...
Ne zaman, niçin kamu yararını değil de özel çıkarları gözetmişler anlaşılsa...
Adlarının geçtiği her haberin, yazdıkları her yazının altında bunlar sıralansa...
da yetersiz olanlar dürüst ya
sa...
Dijital medya bize bu imkânı sağlayabilir.
Yüzleri kızarır mı ya da bu işi bırakırlar mı bilmiyorum ama ‘adil
medya tartışmalarını farklı bir boyuta taşıyacağından eminim.