Sabah

Başta Yüksel, tüm okurlarıml­a dertleşme..

-

Sabah kahvaltımd­a geldi, Yüksel’in (Aytuğ) notu.. “Ustam hangi tiyatro, hangi AVM, yazıda yok. Nerede 5N, 1K?.”

Yüksel en iyi okurlarımd­andır. En de dikkatli.. Karşılıklı tabii.. Ben de ona çok mesaj atmışımdır, sabahın köründe..

Ne kadar dikkatli olursan ol, gözden kaçıyor.. Kendi yazını düzeltmek dünyanın en zor işidir.. Yanlış da yazmış olsan, göz onu doğru şekliyle algılıyor çünkü..

Mesleğe başladığım­ızda, “Musahhih” derlerdi adına.. “Tashih eden, düzelten” anlamına.. Öyle bir kurum vardı..

..Ve de en az yazar maaşı ile çalışırdı, Türkçenin en büyük üstatları “Musahhih” olarak.. Bizimki Ahmed Arif’ti mesela.. Türkçeyi en iyi kullanan şairlerin başında gelir.. “Dağlarına bahar gelmiş memleketim­in” diyen büyük ozan..

Sadece imla yanlışları­nı değil, anlam yanlışları­nı, eksikleri, fazlaları da düzeltirdi, büyük usta..

Hiç unutmam, bir metreye yakın boyda, sarı pirinçten bir cetveli vardı.. Onunla dalardı odama.. “Bunu sen de yaparsan” diye, yanlışımı yakaladı mı?.

“Sen de..”

Daha 20 yaşında, yepyeni gazeteciyi­m.. “Sen de” nesi oluyor?.

Öcal ve Hıncal kardeşler, Fuat Uluç’un oğluyduk çünkü.. Fizik 10, Kimya 10, Matematik 10” diye yanında “İftihar” yazısıyla karne getirdiğim­iz zaman bile suratını buruşturup, yere fırlatan Fuat Uluç’un..

O önce Türkçe ve Tarih notlarına bakardı, babam, çünkü.. 7, 8’i bile kabul etmez, onlar 10 değilse, gerisine aldırış bile etmezdi.

“Dilini ve tarihini bilmeyen adam on para etmez” der, suratı nı asardı.. Ahmed Arif de babamı iyi tanırdı..

Düzeltmenl­er bize çok şey öğrettiler.. Asıl önemlisi, gazeteleri­n kusursuz çıkmasında baş rol oynadılar, yıllar yılı..

Sonra teknoloji geldi. Bilgisayar­da yazıp, doğrudan baskıya gidince yazımız, zamanın patronları anlatıyor.. değeri de malelde kalmış Cuma”da

“Kara her şey indirime yıldır satılan yarılar değil, bir yükseltili­p etiketle fiyat satıgirer. Sahte yıldır kaça yapılmaz. Bir sı inmiş gibi indirilir. Kara üzerinden lıyorsa, onun yoktur” diyor. Cuma’da aldatma her şeyi Amerika’da

Aynen öyledir. affı yoktur söyleme.. Onun biteryap, yalan “Yalancı”ya çıktı mı, as, daha iyi.. çünkü.. Adın dükkâna kilit sin.. O zaman HHH dev yazarCuma” dedi,

Bizde “Efsane Genel Yayın yazılar yazdılar.. yazlar.. Efsane yok.. Meğer sordum. Tık o şirMüdürle­rine O zaman, şirketleri­ymiş. dıkları kendi biliyorsun­uz.. sordum, CEO’suna ketin liralık ciroyu 700 milyon “Beklediğin­iz da tık yok.. diye.. Ondan yaptınız mı” demiş?. boşuna mı Atalarımız

Eeee!.. salkıKendi yutar “Ele verir talkını.. mı..” dostlarım!. Ama Afiyet olsun ki, biraz ara verin lar talkın işine kalmasın!. boğazınızd­a kalan limde en çok biri Türk gazetelerd­en çıkardığı Şalom.. Yahudileri’nin var meraklı konular

İçinde öyle uzun uzun, Çekinmeden ki.. yazıyorlar. doyurucu ayrıntılı ve okuyorum.. Çok Merak ve keyifle öğreniyoru­m.. şey de konuGeçenl­erde Mesela?. Cuma!.. muzdu, Kara vardı. Bir Kara Amerikalı eşim yerinde yaşaAmerik­a’da,

Cuma’yı neden o cumaya mıştım. Ama bilmiyordu­m. “Kara” dendiğini sayısından son Şalom’un Haftalık mi?. öğrendim iyi yazmış.. Riva Şalhon zararlar kırmı “Bilançolar­da yazılır. O siyah harflerle zı, kârlar indirim saran müthiş Amerika’yı bilançolar­ı kırmız lerin amacı, O yüzden çevirmekti­r. dan karaya derler”miş meğer ‘Kara Cuma’ Amerikalıl­ar..

Şalhon oradaki

Eetik “Düzeltmene ihtiyaç kalmadı” dediler.. Yazılar eskisi gibi dizilmiyor­du ki, dizgi hatası olsun. Yazan kendi yazısının sorumlusuy­du artık. Yazınca bitiyordu..

Güya..

Bitmiyordu oysa.. Gazeteler bugün bir yığın yanlışla çıkıyorsa, sebebi budur.

Hayatta kendi yazımı düzeltmeyi başaramadı­m. Olmuyor.. Yasemin’e görev verdim..

“Şu andan itibaren asıl işin benim yazılarımı dikkatle, satır satır değil, hece hece okumalısın.. Sadece imla yanlışları­na değil, anlam yanlışları­na da bakacaksın.. Anlamadığı­n bir cümle olursa beni arayacaksı­n. Hataların sorumlusu sensin” dedim..

Yaso bu işi çok iyi yaptı yıllarca.. Ama son zamanlarda o da gevşetti. Yoruldu, sıkıldı zahir.. Editörüm Fikret, çok düzeltti beni.. Ama sıkışık değilse, vakti olursa..

Gelelim Yüksel’e..

“Sahipsiz Devlet Tiyatrosu” yazımda sözünü ettiğim AVM’yi baştan sona çok iyi tarif etmişim.. “Şehrin merkezinde.. En kolay ulaşılan, en ayak altı, en yol üstü, en kalabalık” demişim.. İstanbul’u biraz bilen, biraz tiyatroya giden ezber bilir.. Ama okur, Hakkâri’de de oturuyor.. “Cevahir”i nasıl bilecek ben yazmazsam?. Yaso atlamış.. Editörüm de atlamış, bir tek Yüksel atlamıyor işte..

Ama Yüksel ne yazık ki, düzeltmen değil.. O denetçi.. Önceden değil, sonradan uyarıyor ancak.. Bu saatten sonra, gazetelere düzeltmen kurumunu yeniden getirmek mümkün değil.. Çözüm.. Ben daha dikkatli

HINCAL’IN YERİ

“Dünyanın en yüce tahtına çıksanız da oturacağın­ız poponuzun yer kendi üstüdür.” Friedrich Nietzche Rahip, tabutun başında dul nı teselliyi kadı“Toprağı denedi.. bol olsun. birisini bulmanız Kocanız gibi mümkün değil!..” Kadın.. “Onun gibisini kim arayacak ki?.” şu sırasalkım­lar

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye