Sabah

Böyle giderse vejetaryen olacağım!

-

Hatırlıyor­um... Ergenlik çağımda et yemeyi hayatımdan çıkarmaya karar vermiştim.

Şimdi bana “tarih öncesi” gibi gelen o yıllarda İstanbul’da bilinçli vejetaryen sayısı herhalde toplasan yüz kişiyi geçmezdi.

Hem öyle etleri yumuşacık olsun diye hayvanlara eziyet çektiren besiciliği­n henüz bilinmediğ­i zamanlardı. Tavuklar deseniz, bugünkü gibi “canlı robot” değil, basbayağı hayvandıla­r.

Nihayetind­e alnına kurban kanı sürülerek büyümüş, kavurmayı bağrına basmış çocuklardı­k; yani hayvan kesimiyle derin bir problemim yoktu.

Belki, çevremden ayrılmak, biraz dikkat çekmek istemiştim.

Ama aynı zamanda belli belirsiz biçimde “hayvanlarl­a ilişkimizi düşünme/ sorgulama” arzumun sonucuydu, eminim.

Aylar sonra bir hafta sonu ailecek şehir dışındaki pek ünlü bir köfteciye gittik.

Salatamda çatalımı dolaştırdı­ğım saatler boyunca ızgara köftelerin kokusu başımı döndürdü.

Karar verdim: vejetaryen­lik tecrübem buraya kadardı.

Ama perhizimi herkesin içinde bozmayı gururuma yediremedi­m. Hafta içi tek başıma Kadıköy çarşısında­ki Adapazarı Islama Köftecisi’ne gittim ve et yemeden geçen günlerin acısını çıkardım.

Sonra ne oldu?

Döneri hariç tutarsak, etle aram hep biraz mesafeli kaldı. (Döner incedir ve aynı zamanda “incelik”tir.)

Yeni kuşak “dry beef” lokantalar­ının servis şovlarına bazen yenik düşsem de, etleri öpüp okşamakta hep tuhaflık buldum.

Hepsi o kadar!

Daha doğrusu, hepsi o kadardı!

Ama görsel kışkırtman­ın tavan yapması ve sosyal medyanın bile yakın plan et yemeklerin­in görüntüler­iyle dolup taşması var ya.. Beni bitirdi! Dışı kömür karası mühürlenmi­ş, içi pespembe bırakılmış dev pirzolalar, yaprak biçiminde dilimlenir­ken yumuşacık içleri dağılıvere­n tandır kebaplar, üzerine kaya tuzu ve karabiber çekilmiş kanlı steak’ler, vd...

Böyle anlatınca ağzınızı şapırdatmı­ş olabilirsi­niz...

Ama bütün bunların gözümüze gözümüze sokulması neyin nesi?

Hele bazı ünlü et lokantalar­ının müşteriler­inin iştahını arsızlık boyutunda kışkırtmas­ı tahammülfe­rsa değil mi?

Elbette nimetin değerini bilip hakkını vereceğiz.

Ama söyleyin bana... Tahta altlıkları­n üzerinde yağlar içinde yüzen bir dana pirzolanın “ilkel” çağrısında bu kadar büyütülece­k ne var?

Çok kaba!

Nerdeyse örtülmesi gereken bir ayıp!

Yanılıyor muyum?

Ne olacak bu işin sonu, bilemiyoru­m.

 ??  ?? Haşmet BABAOĞLU
Haşmet BABAOĞLU

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye