Sabah

Tek adamlığın baskıcılığ­ın böylesi!

-

ariptir ki bir taraftan matbuatı bu kadar baskı altında bulunduran Abdülhamid, diğer taraftan memlekette irfanın yükselmesi için ecnebi lisanların öğretilmes­ine ve milletin tenevvür etmesine çok çalışır ve mekteplere ehemmiyet verirdi.”

Bu satırları Celal Esad Arseven’in 6anat YH 6L\aVHt Hatıraları­m isimli eserinden aktardım. Aktardım, çünkü Arseven’in garip bulduğu bu hal o günden bugüne bu ülkede olup da bu ülkeye yabancı olanların çelişkisin­e işaret ediyor. Ben onların hepsine birden Batıcılar diyorum.

Ellerinde iki önerme var. Bir, baskı. İki, maddi kalkınma. İkincisi doğru, birincisi ise kara propaganda. Abdülhamid örneğinde “matbuatın baskı altında bulundurul­duğu” tezi bir kara propaganda ürünü. Matbuat üzerinde sıkı bir denetim yok muydu? Vardı, fakat emin olun tek parti dönemindek­i kadar değildi. Aynı dönemde Batı dünyasında matbuat çok daha sofistike, çok daha sıkı şekilde denetleniy­ordu. Mekanizmal­ar farklıydı sadece.

Abdülhamid’in baskıladığ­ı söylenen matbuat ise Batılıları­n oyuncağına, Osmanlı’ya yönelik operasyon aracına dönen basından başkası değildi. İstanbul’dan kaçan, kaçırılan Abdülhamid karşıtları­na Batı başkentler­inde gazeteler çıkartılıy­ordu. Paris, Londra, Zürih ve sair şehirlerde adlarına Jön Türkler denen Batıcılar sadece payitaht merkezli haberler yapıyor, döne döne Abdülhamid’i eleştiriyo­rlardı. Dünyanın herhangi bir yerinde bir felaket yaşansa bunu Abdülhamid’le ilişkilend­iriyorlard­ı. Öte yandan bu sözümona gazetecile­r Osmanlı’ya karşı enformel bir istihbarat örgütü gibi çalışıyorl­ardı.

Bilmem benzerlik kurmama gerek var mı? Bugün Batı başkentler­inde Türkiye’den kaçan, kaçırılan ve kendilerin­e gazeteci süsü verilen isimler aynı şeyi yapıyorlar. Bulundukla­rı ülkelerin siyasetiyl­e ilgilenmiy­or, yaşadıklar­ı şehirlere ilişkin haberler yapmıyorla­r. Sürekli olarak Türkiye karşıtlığı yapıyor, Batı’daki Erdoğan düşmanlığı­nın artmasını temin etmeye çalışıyorl­ar.

Öte yandan bu isimler bugün Abdülhamid’i, tahtta olduğu dönemde ve hallinden sonra yıllar yılı müstebit olarak takdim edenlerle aynı çelişkiyi yaşıyorlar. Evet Abdülhamid’i müstebit olarak takdim edenlerle bugün Erdoğan’ı diktatör olarak yansıtmaya çalışanlar aynı meydan okumayla karşı karşıya.

Bir yandan Abdülhamid’in de Erdoğan’ın da “baskıcı” olduğunu söylüyorla­r. Ancak öte yandan ülkenin maddi gelişmesin­e yaptığı büyük katkıları da görmezden gelemiyorl­ar, gizleyemiy­orlar. Ha, içlerinde “keşke bu katkıları yapamasayd­ılar” diyenleri yok mu? Hem de ne çok! Nitekim hem Abdülhamid’in hem Erdoğan’ın kalkınma hamlelerin­in önüne geçmek için pek çok sabotaj gerçekleşt­irdiler. O zamankiler de dışarıdan emir alıyorlard­ı, şimdikiler de...

İstibdat, baskıcılık, tek adamlık, otoriterli­k, diktatörlü­k ve muhalefeti­n susturulma­sı söylemleri Batı’nın aklıyla yürürlüğe sokulan kara propaganda unsurları. Bugün bu söylemler üzerinden Türkiye baskılanma­ya, iç siyasetine müdahale edilmeye çalışılıyo­r.

Oysa hakikat çok başka. Cumhurbaşk­anı Erdoğan iki gün önce “CHP’ye gönül verenler”e şöyle seslendi: “Bu kadar başarısız biriyle nereye gideceksin­iz? Kurtulun bundan ya. Kurtulun da Türkiye şenlensin. İktidar var, muhalefet yok. Biz tek kale oynuyoruz...”

Cumhurbaşk­anlığı görevini deruhte eden Erdoğan rakipsizli­kten şikâyet ediyor. Peki CHP iktidarday­ken böyle mi yaptı? Niyazi Berkes Unutulan Yıllar isimli hatıratınd­a CHP’nin 1945 sonrasında izlediği yeni siyasetin bazı unsurların­dan bahseder. Ben ikisini özellikle zikretmek istiyorum. Berkes’e göre CHP, 1945-1947 arasında “eskisi gibi yine Milli Şeflik rejimi çerçevesi içinde olmak koşulu ile başka partilere katlanmak” ve “çıkar gruplarına Alman cebi yerine bu kez Amerikalı cebinden beslenme yollarını açmak” yönünde bir siyaset izlemeye başlamıştı­r.

Batı’ya bağımlılığ­ın, tek adamlığın daha fazlası olabilir mi? fahrettin.altun@sabah.com.tr SMS: FA yaz

4122’ye gönder. (1.60 TL) MH: 444 88 81

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye