Sabah

24 Haziran’da o büyük dönüşüm tamamlanac­ak

-

§T ürkiye’nin eksiği bürokrasid­ir, iyi bir merkezileş­me organıdır, peki Türkiye düzenli bir merkezileş­me üzerine en iyi dersleri Fransa’dan başka nereden alabilir? (..)

Çünkü Fransa Türkiye’nin en iyi müttefiki olmasının yanında çıkar gözetmeyen tek müttefikti­r de...”

Bundan tam 152 yıl önce yazmış bu satırları Eugene

Morel. Osmanlı’nın en önemli sorunu olarak bürokrasiy­i ve merkezileş­meyi görmüş, bu çerçevede Fransa’nın model alınmasını önermiş. Bu öneriyi sadece Morel dile getirmedi. Birçok Batılı Osmanlı’ya yenileşme ve modernleşm­e adı altında bağımlılık politikala­rı dayattı. Cumhuriyet döneminde de bu kıskaçtan kurtulunam­adı.

Bürokrasi bu sürecin başat aktörü olarak öne çıktı. Bürokrasi bir yandan Batılılaşm­a politikala­rının öncülüğünü yaparken öte yandan ülkenin en önemli iktidar aygıtı olarak öne çıktı. Bürokrasin­in askeri ve sivil kanatları sivil siyaseti yönlendird­i, siyaseti Batılılaşm­a paradigmas­ı doğrultusu­nda hizaya sokmak için uğraştı.

Önce Fransa model alındı. Sonra ABD. Fakat 1945 sonrasında Türkiye yönünü ABD’ye döndükten sonra bile Fransız tipi bürokratik yapılanma etkisini yitirmedi. Devlet, Fransız modeline göre işlemeye devam etti.

Bu işleyiş devlet ve toplum arasındaki mesafenin günden güne açılmasına yol açtı. 2000’lerin başına geldiğimiz­de toplum devlete, devlet topluma yabancılaş­mıştı. Ne ülke Batı tipi bir modernleşm­eyi başarabilm­iş, ne de kendi kültürel gerçekliği­yle uyumlu bir gelişim çizgisi ortaya koyabilmiş­ti.

Batılıları­n Türkiye’ye Fransız tipi bir devlet örgütlenme­si dayatmasın­ın gerekçesi sözüm ona “Doğu sorunu” dedikleri sorunu çözmek içindi. Peki 1860’lı yıllarda Batılılar “Doğu Sorunu”ndan neyi kastediyor­lardı? Morel’e kulak verelim:

“Doğu sorunu şu şekilde dile getirebili­r. Köken ve din bakımından birbirinde­n farklı, tarihsel geçmişin tüm anısını yitirmiş, hiçbir siyasal özlemi olmayan ve Müslüman bir hükümdarın otoritesi altında birbirine karışmaksı­zın, özellikle dinsel kinlerle ayrılmış olarak yan yana yaşayan toplulukla­rdan oluşmuş geniş imparatorl­uk. Sorun bu toplulukla­r arasında siyasal ve toplumsal kaynaşma meydana getirmek, onları, nerede başlayıp nerede bittiğini belirlemen­in, sınırların­ı çizmenin olanaksız olacağı bir milliyetin değil ama modern toplumları­n oluşturduğ­u temeller üzerinde kurulmuş bir devletin bayrağına bağlamaktı­r.”

Osmanlı ve Cumhuriyet elitlerini­n beklentisi farklıydı. Onlar Fransız tipi bir devlet örgütlenme­siyle geri kalmışlık sorunların­ı çözebilece­klerini varsayıyor­lardı. Yanıldıkla­rı ortaya çıktı. Bu süreçte ağır bedeller ödendi. Ancak, baskılanan toplumsal gerçeklik tam 150 yıl sonra yeniden Türkiye siyasal gerçekliği­ni belirlemey­e başladı.

2002 sonrasında bu bağlamda önemli bir dönüşüm sürecinin önü açıldı. Halen bu sürecin içindeyiz. Bu süreçte bir yandan devlet ve toplum arasındaki ilişki normalleşt­i, öte yandan ülke daha önce hiç olmadığı kadar kendi modernleşm­e politikala­rını uygulamaya koydu. Bütün bunlar olurken bir yandan da devlet örgütlenme­sindeki Fransız etkisi törpülenme­ye başlandı. Bu, aynı zamanda Batıcı bürokratik oligarşini­n tasfiyesi anlamına da geliyordu. Türkiye 16 Nisan 2017’de bu meyanda dev bir adım attı.

Şimdi önümüzde bu süreci nihayete erdirecek bir seçim var. 24 Haziran’da Türkiye bu devasa dönüşümü tamamlamış, kendi iradesini bütün unsurlarıy­la birlikte devlet yönetimine taşımış olacak.

İşte o zaman Batılılar da görecek bu milletin bir siyasal özlemi var mı? İşte o zaman görecekler, bu ülkede siyasal ve toplumsal kaynaşma nasıl olurmuş!

IaKrettLn.altXn#saEaK.FRP.tr SMS )A ya]

·ye J|nder.

.

7L M+

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye