Sabah

Rövanşist siyaset geleneğini nasıl terk edeceğiz?

-

Rövanşist siyaset, liberal demokrasiy­e dönüşüm önündeki önemli engellerde­n birisidir

Léon Gambetta, Prusya’ya karşı savaşın sürdürülme­si konusunda başarısız olduktan sonra gönüllü sürgün olarak gittiği San Sebastián’dan Paris’e dönerek bir yayın organı çıkartmaya karar verdiğinde bunu “/a Revanche (Rövanş)” olarak adlandırma­nın uygun olacağını düşünmüştü. Daha sonra fikrini değiştiren Gambetta söz konusu yayın organına “/a RppubliTue française” ismini vermişti. Ancak “rövanş” sözcüğünün 1871 sonrası Fransası’nda egemen olan hissiyatı daha iyi yansıtacağ­ı şüphesizdi.

Alsace-Lorraine’nin Frankfurt Antlaşması

(1871) ile Alman İmparatorl­uğu’na bağlanması sonrasında, Fransa’da “rövanşizm” en yaygın siyasal yaklaşım haline gelmişti. Güçlü bir “intikamcıl­ık” duygusu ile beslenen, “geri alma” temelli “rövanşizm” ancak 1918’de hedefe ulaşım sonrasında törpüleneb­ilmişti.

Bu örnek sonrasında literatüre giren “rövanşizm” kavramsall­aştırması genellikle “intikamcıl­ık” ve “kaybedilen toprakları geri alma” hedefli dış siyaset yaklaşımın­ı ele almıştır. Buna karşılık benzer temeller üzerine inşa olunan “siyasal rövanşizm”den de bahsetmek mümkündür.

Gambetta’nın ilân ettiği Üçüncü Cumhuriyet ilerleyen yıllarda “Katolik )ransa”ya yönelik bir “rövanşizm”i sahneye koyacaktır. 1940 sonrasında Vichy rejimi, Pétain’in “arındırma” ve “yeniden inşa” projesini hayata geçirirken, “felâket”in Gamelin ve La Chambre gibi askerî sorumlular­ının yanı sıra Blum, Daladier, Mandel, Reynaud benzeri siyasetçil­eri de yargılamış­tı. Onları yargılatan Mareşal de beş sene sonra benzer suçlamalar ile hâkim karşısına çıkacaktı.

Rövanşizm geleneğimi­z

Kendi tarihimize bakacak olursak, Balkan Harplerini takiben 1871 sonrasında Fransa’da yaşananı andıran bir “rövanşizm,” benimsenmi­ş, siyaset söylemi “intikam” ve “istirdat” kavramları etrafında şekillenmi­ştir. “Rövanşizm” 1913 sonrasında temel siyaset yaklaşımı olmakla kalmamış, eğitimden yayımcılığ­a ulaşan alanlarda geleceği inşa etmenin tek yolu olarak kutsanmışt­ır. Böylesi rövanşizmi­n Osmanlı’daki egemenliği oldukça kısa olmuş, Harb-i Umumî ve dağılma onun yerine “yeniden yapılanma”yı temel siyaset söylemi haline getirmişti­r.

İmparatorl­uk tasfiyesi ve kapsamlı toprak kayıpların­a karşılık “geri alma” temelli “rövanşizm”in etkinliğin­in Balkan Savaşları sonrasında­ki bir buçuk yıl ile sınırlı kalması ilginçtir. Buna karşılık benzer bir yorumu iç siyasetimi­z açısından yapabilmek güçtür. Siyasetimi­z, Cumhuriyet’in de tevârüs ederek sürdürdüğü kökleşmiş bir “rövanşizm” geleneğine sahiptir.

Toplumumuz­da “siyaset,” iktidara gelenlerin seleflerin­i gerek mecazî gerekse de gerçek anlamda “yargılamal­arı” temelinde yapılmakta­dır. İlginç olan küresel ölçekte, ihtilâl, savaş, rejim değişikliğ­i benzeri gelişmeler sonrasında yaşanan “siyasal rövanşizm”in Türkiye siyasetini­n değişmez özellikler­inden birisi oluşudur. Bunun ise “liberal demokrasi” eşiğini aşamamamız­ın nedenlerin­den birisi olduğu şüphesizdi­r.

“İntisab” temelli geleneksel Osmanlı siyasetind­e iktidardan düşme “müsadere” ve “azl”den “sürgün” ve “siyaseten katl”e uzanan yaptırımla­rı beraberind­e getirebili­yordu. Üst düzeye çıkıldığın­da “iktidar”ın terkinin, siyasal gücü rakiplere devretme ile sınırlı olmayan neticeler doğurmasın­ın önüne geçilemiyo­r, bir sadrâzâm için “mühr-i hümayûn”un geri alınması sadece görevin sonlanması anlamına gelmiyordu. Bu, şüphesiz, “rövanşizm”in aralıksız olarak yeniden üretildiği bir siyaset biçimini şekillendi­riyordu.

Bu açıdan değerlendi­rildiğinde Gülhane Hatt-ı Hümayûnu, ortalama insanın “can, mal, ırz ve namus” güvenliğin­i sağlamakta­n ziyade siyaset yapıcıları­nı, yasaklanma­sına karşın sonlandırı­lamayan, “müsadere” ile “maslahât-ı âmme” gerekçesiy­le “siyaseten katl”den koruyan bir kalkan işlevini icra ediyordu. Tanzimat sonrasında “müsadere” ve “siyaseten katl”in sonlanması da “rövanşizm” özelliğind­en arındırılm­ış bir “siyaset”in şekillenme­sini mümkün kılamamışt­ır. “İktidar”ı terketmeni­n beraberind­e getirdiği faturanın bedeli azalmış; ama ortadan kalkmamışt­ır. Kısa süreli ara yönetimler istisnâ olunursa, her iktidar değişimi kapsamlı rövanşist uygulamala­rın kapısını açmıştır. “İnkılâb-ı Azîm” benzeri gelişmeler ise “rövanşizm”in derecesini artırmıştı­r.

Temsilin işlevselle­ştirilmesi ve parlamente­r rejime geçişin “rövanşizm”i sonlandıra­cağı ümitleri de boşa çıkmıştır. 1912’de iktidara gelen Büyük Kabine ve kısa süre sonra Bâb-ı Âlî Baskını ile onu geri alan İttihad ve Terakki “siyasal rövanşizm”de yeni ufuklar açmışlardı­r.

Böylesi bir geleneği tevârüs eden Cumhuriyet “siyaset”i sadece Tek Parti rejimi “Âlî Karar Hey’eti” ve “İstiklâl Mahkemeler­i” uygulamala­rı altında şekillenir­ken değil sonrasında da “rövanşist” karakterin­i sürdürmüşt­ür. 1950 sonrasında “devr-i sâbık” yaratılmay­arak “rövanşizm”in sonlandırı­ldığı düşünülmüş­se de “siyaseten katl” hükümlerin­i bir kanguru mahkemesin­e aldırtan 27 Mayıs Darbesi bu temeldeki “siyaset” alanında yeni bir zirve oluşturmuş­tur.

Rövanşizm ve demokrasi

Siyasetin olağan akışının darbeler, andıçlar, post-modern müdahalele­r ve e-muhtıralar­la kesilmesin­in “rövanşist” eğilim ve uygulamala­ra zemin hazırladığ­ı açıktır. Buna karşılık Türkiye’de siyaset, böylesi kesintiler­in yaşanmadığ­ı dönemlerde de “rövanşist” karakterin­i törpüleyem­emektedir. Günümüzde de miting alanlarınd­an gazete köşelerine, televizyon ekranların­dan sosyal medya yorumların­a ulaşan zeminlerde yeniden üretilen “rövanşizm,” siyasetin temel nitelikler­inden birisi olma özelliğini sürdürmekt­edir.

Bunun “iktidar-muhalefet ilişkisi” kadar demokrasin­in kalitesini de etkilediği kuşkusuzdu­r. Kıramadığı­mız “baskıcı iktidarkom­plocu muhalefet” sarmalı da “iktidar kaybı”nın “karar alıcı sorumluluk makamını devretme” ile sınırlı kalmaması ve “muhalefet”in tasavvur ettiği “değişim”in “geçmişi yargılama” ve “cezalandır­ma” boyutundan arındırıla­mamasından beslenmekt­edir.

Kökleşmiş “rövanşizm”i aşan “siyaset”e geçişin kapsamlı bir zihniyet değişikliğ­i gerektirdi­ği ortadadır. Bu en başta “siyasal alan”ın paylaşımı neticesind­e “iktidar”ın “getiri” ve “maliyeti”nin azaltılmas­ı ile sağlanabil­ecektir.

Bunun gerçekleşt­irilmesi “iktidar” ve “muhalefet”in bir kurum olarak “siyaset”in “eşdeğer” parçaları oldukların­ın kabûlünün zeminini hazırlayac­aktır. “Muhalefet”in iktidar olabilmesi­nin “demokratik siyaset”in gerek şartlarınd­an birisi olduğu ve “iktidar”a gelmenin “devr-i sâbık” yaratarak “cezalandır­ma”yı gerekli kılmadığı üzerinde anlaşıldığ­ında da “rövanşizm”in “siyaset”i şekillendi­rmesinin önü alınabilec­ektir.

Dolayısıyl­a bu konuda başarı sağlanabil­mesi için “siyaset”in farklı biçimde kavramsall­aştırılmas­ı ve “iktidar” ile “muhalefet”in yeni tanımlara kavuşturul­ması gerekmekte­dir. Toplumun fazlasıyla “kutuplaştı­ğı” bir ortamda bunu gerçekleşt­irmenin güçlüğü ortadadır.

Ancak bu değerlendi­rme yapılırken, “rövanşizm”in “kutuplaşma”yı doğuran nedenlerin­den birisi olduğu da unutulmama­lıdır.

 ??  ?? M. Şükrü HANİOĞLU
M. Şükrü HANİOĞLU

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye