SANATÇILAR LİNÇE KARŞI DİK DURMALI
Gezi’de linç kampanyasına maruz kalan yönetmen Kutluğ Ataman’dan sanatçılara tavsiye:
MAHALLE baskısı, dışlama, linç, bunların hepsi faşizan alışkanlık. Hatta hastalık. Bu faşistler, toplumda artık işlevlerinin kalmadığını görünce daha da saldırganlaşmaya başladı. Linç kampanyalarını organize eden siyasi parti zaten kendisi battı batacak. Mahalle baskısına uğrayanlara tavsiyem, bunlara karşı dik durmaları.
Gezi olaylarında kültürel linç kampanyasına maruz kalan yönetmen ve senarist Kutluğ Ataman, Türkiye’nin geleceği hakkında umutlu olduğunu söyleyerek ülkeyi yöneten insanlara moral desteği verdiği için sol mahallenin linçine uğrayan sanatçılara tavsiyelerde bulundu. ■ İstanbul’dan uzaklaştınız. Anadolu’dan İstanbul nasıl gözüküyor?
Eskiden Anadolu İstanbul’dan çok uzaktı. Ben çocukken 2 gece 3 gün trenle giderdik. Şimdi İstanbul sadece 2 saat batımızda. Eskiden olduğu kadar uzak olmamakla beraber ben İstanbul’la başka şehirlerimizin arasında herhangi bir fark olmadığı bir düzeni arzu ediyorum. Anadolu’da yaşayan halkın emeği ile büyük şehirler şimdiye kadar ayakta kaldı ve ilerledi. Gittikçe doğuya doğru bir gelişme kendini gösteriyor. FETÖ rezaleti öncesi Anadolu Kaplanları fikri beni çok heyecanlandırıyordu.
■ FETÖ rezaleti ile ne değişti?
FETÖ’yle beraber diğer şehirlerin burjuvazilerinde bir geriye düşüş yaşanmış olsa da şimdi yeniden bir toparlanma sürecine girdik ve bu bela Türkiye’nin başından önemli ölçüde bertaraf edildi. Terör nedeniyle de doğu gelişemiyor ve büyük şehirlerdeki serbestleşme yaşanamıyordu.
■ Erzincan’a gittiniz ama aktif olarak sinemanın, belgeselin, yapımcılığın içerisindesiniz. Önümüzdeki günlerde adınızı hangi yapımlarda göreceğiz?
28 Şubat döneminde kendi yaşadıklarımı anlatan Hilal, Feza ve Diğer Gezegenler adlı uzun metrajlı bir film çektim ama henüz bitirmedim. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamayan, utanılacak boyutlara gelmiş kutuplaşma kültürümüzün derinliklerine bakmaya çalışan bir proje oldu. Kimseye yaranamadığımız için kimseden destek almadan cep telefonuyla çektik. Zorlu bir süreçti ama samimi ve heyecanlı bir film oldu.
■ Gezi’den 15 Temmuz’a kadar geçirdiğimiz bu zorlu süreçte sizi hep umutlu gördüm.
Ben ümitliyim ve tüm inişlere ve çıkışlara rağmen inancımı koruyorum. Sonuçta hepimiz aynı gemideyiz ve hep beraber inip hep beraber çıkıyoruz. Ayrıca bu sadece bizim ülkemize has bir şey değil. Her ülke tarihi inişli ve çıkışlı. Sakin olalım ve yolumuza devam edelim.
■ Siyasi rüzgar tersine eserken 28 Şubat’ta da başörtülü öğrencileri desteklediniz. Motivasyonunuz neydi? Şöyle bir ezber var: Sanatçı muhalif olmalıdır. Şimdi bu ezbere karşı duruşum şu şekilde: Birincisi ben reçetelerle hareket eden bir insan değilim. Al kardeşim reçeteni ve hayatta ne olmak istiyorsan ol. Ama bana reçete filan vermeye kalkma. Hayattaki duruşum kayıtsız şartsız muhalif olmak filan değildir. Al sen o ezberini ve onunla ne yapacaksan yap ama sakın bana karışma. Benim kendi vicdanım, kendi inancım, kendi duruşum var. Nokta.
■ Sizin duruşunuz nedir?
Eğer sanatçı olmanın bir gereği varsa o da dürüst olmaktır. Ayrıca bunun için insan olman yeterli. 28 Şubat’ta başörtülüsüne olsun başka kime olursa olsun, yanlış gördüklerimi
söyledim.
Galatasaray
Lisesi’nde uzun saçlarını kesmemekte direnen, renkli pantalon giyiyor diye içine demir çubuk geçirilmiş hortumla dövülmüş ama hala o pantalonu giymiş bir çocuktum en nihayetinde. Başörtüsü veya dini inancı yüzünden geleceği yakılan insanlarla deneyimim arasında bir fark yoktu ki zaten. Dün bana yapılanı bugün başkalarına yapıyorlardı... Ne yapacaklardı hapse mi atacaklardı beni? Atsınlar... Ben buradayım. ■ 15 Temmuz darbe girişimi hakkında ne
düşünüyorsunuz? 15 Temmuz’un en önemli farkı fark, darbenin içeriden değil dışarıdan geliyor olmasıydı. Halk bunu süratle algıldı ve düşman bertaraf edildi. İtiraf edeyim benim de ilk tepkim orduyaydı. Çünkü darbe denilince ilk akla gelen ülkemizde ordudur. Ama çok çabuk bunun orduya da karşı ve orduya rağmen yapılmış bir terör girişimi olduğu anlatılabildi.
■ FETÖ 15 Temmuz’da başarılı olsa ne olurdu?
Türkiye derin ve ümitsiz bir karanlığa gömülmüş olacaktı, belki de artık Türkiye olmayacaktı.
■ Türkiye’de birçok kez birbirinden bağımsız konularda yaftalandınız? Mahalle baskısının ilk mağdurlarından birisiniz. Bu baskı sizi nasıl etkiledi?
Gezi sırasında ‘sanat eseri satamadığı için hücum etti’ filan diyerek bir takım kiralık kalemler aynı ağızdan iftira ve çarpıtma kampanyası yaptı. Çamur atıp kaçtılar ama sonra kendileri battı. O dönemde benim çok haberim olmayan ve açıkçası beni şaşırtan profesyonel kıskançlıklar da birden bire yüzeye çıktı.
■ Neden bu kadar saldırganlaştılar?
Bu faşistler daralan iktidar alanlarında bir korku cumhuriyeti kurmuşlar. Alanları darlaştıkça saldırganlaşıyorlar Kendisini iktidar sanan kesimin altından bir taban kaydı ve gitti. Kendi öz-algılarının doğru olmadığını anlamaya, toplum içinde işlevlerinin olmadığını görmeye başladılar. Artık Batı da bu ata oynamıyor. ‘Gidiyorum ülkeden’ diye tehditler savuruyorsunuz kimse oralı olmuyor. Linç kampanyalarını organize eden siyasi parti zaten kendisi battı batacak.
■ Linçe maruz kalan ne yapmalı sizce?
Tavsiyem çok kafanıza takmayın, dik durun, Gerçek dostlarınızı göreceğiniz için şimdiden şükredin. Sanatçılara söyleyeceğim şudur: Ayşe Teyze’ye güvenin. Herşeyin doğrusunu o biliyor ve görüyor.