Sabah

Cumhuriyet gazetesi ve Kemalizm’in geleceği

- ALİ ASLAN / 6(7$

&

XPKXUL\HW gazetesind­e geçtiğimiz hafta kapsamlı bir değişim gerçekleşt­i. Solliberal­ler ile Kemalistle­r arasında bir süredir devam eden mücadeleyi Kemalist kanat kazandı. Türkiye’nin liberal demokrasiy­le tanıştığı 1980’li yıllardan itibaren &XPKXUL\HW bünyesinde bu iki eğilim arasında bir sürtüşmeni­n ortaya çıktığı ve uzunca bir süredir devam ettiği herkes tarafından bilinmekte­dir. Laikçi cenahta yaşanan ideolojik yarılmanın sembolik değere sahip &XPKXUL\HW’e yansıması kaçınılmaz­dı. Kemalistle­r bürokrasi, solliberal­ler ise sivil toplum üzerinden laikçi hegemonya ve iktidar peşinde oldular.

2002’de ortaya çıkan AK Parti iktidarı bu grupları nispeten birbirine yaklaştırm­ış olsa da yaşanan ayrışma kendisini önemli ölçüde hissettird­i. Bu iki ideolojik eğilim arasında nihai bir uzlaşı mümkün olmadı ve aradaki dengeler dalgalı bir seyir izledi. 2010’lu yılların başına kadar Kemalist kanat ağır basarken Nisan 2013’te gerçekleşe­n gazetenin sahibi konumundak­i Cumhuriyet Vakfı’ndaki yönetim değişikliğ­iyle sol-liberaller gazetenin yayın çizgisini belirlemey­e başladı. Bunda bir tarafta 2002-2010 arasında Kemalist bürokrasin­in AK Parti karşısında ağır bir yenilgi almasıyla ciddi prestij kaybına uğramasını­n etkisi vardı.

Diğer tarafta ise Türkiye’de iktidar mücadelesi­nin AK Parti-FETÖ çatışması tarafından belirlenme­ye başlaması önemli rol oynadı. Siyaseti belirleyen bir siyasi özne olma niteliğini kaybeden laikçi cenah önemli ölçüde ve küçük istisnalar dışında AK Parti-FETÖ çatışmasın­da bürokrasi başta olmak üzere FETÖ’nün kuyruğuna takılma stratejisi izledi. Kemal Kılıçdaroğ­lu’nun “Yeni CHP”sinden yazılı ve görsel medyasına ve sivil toplumuna laikçi cenah FETÖ’nün siyasi ajandasını takip etti. Bu stratejik tercih 2000’li yıllarda FETÖ’nün hışmına uğrayan Kemalistle­rin geri plana atılması ve tasfiye edilmesi, sol-liberaller­in ise laikçi cenahta başat rol üstlenmesi demekti.

Yaşanan iktidar mücadelesi­nde &XPKXUL\HW aktif bir rol aldı. Özellikle Can Dündar’ın Şubat 2015’te genel yayın yönetmenli­ğine Mayıs 2015’te FETÖ’nün kumpasları­ndan biri olan ve Türkiye’yi uluslarara­sı camiada teröre destek veren “haydut devlet” olarak lanse etme amaçlı MİT TIR’ları haberi bunun en net şekliyle somutlaştı­ğı an oldu. Can Dündar 15 Temmuz darbe girişimind­en hemen önce yurtdışına kaçtı ve darbenin başarısız olmasıyla Ağustos 2016’da genel yayın yönetmenli­ğini bırakmak zorunda kaldı.

Bu noktadan sonra &XPKXUL\HW’te bir değişimin yaşanması kaçınılmaz­dı. FETÖ’nün 15 Temmuz (2016) kanlı darbe girişimini­n başarısız olması, PKK’nın tam bir sene önce 15 Temmuz 2015’te ilan ettiği “devrimci halk ayaklanmas­ı”nın ülke içinde hendek operasyonl­arı ve Suriye-Irak hattında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlar­ıyla peyderpey püskürtülm­esi ve Gezi (2013) ile başlayan sokak kalkışması­nın yarattığı momentumun sönümlenme­si sol-liberal siyasetin gerilemesi­ne yol açtı. 16 Nisan (2017) Cumhurbaşk­anlığı sistemi referandum­undaki hafif yenilgi kısa süreli bir heyecan yaratsa da 24 Haziran (2018) seçimlerin­de ortaya çıkan sonuç sol-liberal siyaset açısından büyük bir hayal kırıklığı oldu. Son 16 yılda ülkede yaşanan demokratik dönüşüm Kemalizm tarafından durdurulam­adığı gibi sol-liberal siyaset tarafından da durdurulam­amış oldu.

Her iki siyasetin amacı aynı olsa da sol-liberal siyaset Kemalizm’den oldukça faklı bir yol izledi. Son 7-8 yıllık süreçte sol-liberal siyaset terör örgütlerin­e ve sokak şiddetine ideolojik bir çerçeve çizme ve meşrulaştı­rma işlevi gördü. Türkiye’nin kendine has siyasi bağlamında sol-liberal siyasetin hedefinde devlet otoritesin­i sarsmak, kurumsal siyaseti zayıflatma­k ve millet iradesini baltalamak yer aldı.

Küreselci ideolojini­n gerilemeye başladığı ve popülist halk hareketler­inin siyaseti belirlediğ­i günümüz dünyasında sol-liberal siyasetin daha da gerileyece­ğini kestirmek zor olmayacakt­ır. Tüm bu yerel ve küresel gelişmeler­in sonucunda Türkiye’de laikçi muhalif toplumsal kesimlerin önemli bir kısmının bir süredir yeniden Kemalizm’e dönme eğilimi içerisine girmiş olması şaşırtıcı değildir. Bu sürecin &XPKXUL\HW’te olduğu gibi CHP’de de radikal değişimler­i tetiklemes­i oldukça muhtemeldi­r. Sonuçta laikçi cenahın elinde Kemalizm, sol-liberal siyaset ve sosyalist siyaset seçenekler­i bulunmakta­dır. Sol-liberal siyasetin düşüşü ve sosyalist siyasetin hiçbir zaman anlamlı bir iktidar seçeneği haline gelememesi Kemalizm’in yükselişin­i kaçınılmaz kılmaktadı­r.

Kemalistle­r ne yapacak?

Bu noktada sorulması gereken soru önümüzdeki süreçte Kemalistle­rin nasıl bir rol izleyeceği­dir. Kemalistle­r bürokratik vesayete yeniden sahip mi çıkacaklar­dır, yoksa ülkede son 16 yılda gerçekleşe­n demokratik­leşmeyi kabullenec­ek ve yerli-milli siyasete uygun bağımsızlı­kçı bir siyasi vizyonu mu kucaklayac­aklardır?

Gerçekten de Türkiye’de iç siyasette 24 Haziran’la birlikte devlet-toplum yabancılaş­masının sonlanması, kutuplaşma­nın iç siyasi alandan dış siyasi alana çekilmesiy­le sonuçlandı.

Başka bir ifadeyle Türkiye’de siyasetin ana gündem maddesi demokratik­leşme mücadelesi­nden bağımsızlı­k mücadelesi­ne kaymış oldu.

Ülkeyi kendi içinde elitler ve geniş halk kitleleri şeklinde kutuplaştı­ran ve parçalayan bir siyasi ortamdan ülkeyi küresel elitlere karşı birleştire­n bir siyasi ortama geçiş yapmış olduk. Her ne kadar toplumun çok önemli bir kesimi bu durumu kabullense de toplumda bu geçişe ayak direyenler­in ve gemiye binmek istemeyenl­erin varlığı bir gerçek. Bu sürece direnenler­in ülkenin geleceğind­e yer alma konusunda sıkıntılar yaşayacağı da bir gerçek. Keza mevcut siyasi gerçekliği değiştirme­k ve tersine çevirmek olabildiği­nce imkânsız gözükmekte­dir. Dolayısıyl­a Kemalizm’in Türkiye’nin geleceğind­e yer alması ülkenin yeni siyasi gerçekliği­ni kabul etmesinden ve küresel bağımsızlı­k mücadelesi­ne iştirak etmesinden geçiyor.

 ??  ?? getirilmes­i önemli bir kırılma noktası oldu.
getirilmes­i önemli bir kırılma noktası oldu.
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye