Osmanlı Türklüğüyle iftihar ederdi
Bazı bilgisiz yazar ve politikacılar “Osmanlı’da Türk olmak ayıptı, Türklüğe hakaret ederlerdi” diye konuşup, yazarlar. Ancak bu iddiaların çoğu doğru olmadığı gibi tam tersine Osmanlı, Türklüğü’yle gurur duymuş, hanedan da şeceresini birçok devletin yapt
Yapılan akademik araştırmalar Osmanlılar’ın Türklüğü aşağıladığı veya hakaret ettiği iddialarının doğru olmadığını ortaya çıkarmıştır. Mehmet Öz, Hakan Erdem ve Tufan Gündüz gibi tarihçilerin bu konudaki araştırmalarına bakılabilir. Bazı Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde Türkler için etrâk-ı bî-idrâk, yani idrâksiz Türkler gibi olumsuz sıfatların kullanılmasından hareket edenler, Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler’in aşağılandığını iddia ederler. Bu tutarsız bir yaklaşımdır. Osmanlı tarihçilerinin eserleri incelendiğinde Türkler’le ilgili bu tür ifadelerin etnik kimliği değil sosyolojik ve siyasi bir durumu belirtmek için kullanıldığı görülür. Ayrıca bu ifadeyle kötülenenler, genellikle devlet otoritesine karşı çeşitli hadiselere karışanlar, Timur, Şeyh Bedreddin, Uzun Hasan veya Şah İsmail’le birlikte hareket eden Türkmenler veya Anadolu’da büyük kaosa sebep olan Celali isyanlarıyla, Kanunî’nin oğlu Şehzâde Bâyezid isyanı gibi ayaklanmalara katılanlar kastedilmiştir. Osmanlı tarihçileri, düşman olarak görülen bir devlete destek verenleri veya asileri aşağılamak için bu tür sıfatlar kullanmışlardır. Hatta bu ifadenin iç oğlanı olup etnik olarak Türk olmamasına rağmen otoriteye karşı gelenler için kullanıldığı da görülmektedir. Mehmed Halife’nin Târih-i Gılmânî isimli eserine bakılabilir.
Osmanlı döneminin bazı tarihçileri bu olumsuz sıfatları Türk kimliği için değil devlet düzenine ayak uyduramayanları kötülemek için kullanırlar. Özellikle yarı göçebe hayat yaşayan Türkmenler devlet düzenine ayak uyduramamaları ve yerleşik hayata zarar vermeleri sebebiyle eleştirilmektedir. Osmanlı tarih yazarlarının eserlerinde bu tür ifadeleri başka milletler için de görmek mümkündür. Örneğin, göçebe Araplar’a, Arab-ı bed-fial (kötü işler yapan Arap), Arab-ı bed-rey (düşüncesi kötü Arap), Arab-ı Şekavet-şiar (eşkiyalığı adet hâline getirmiş Arap) denilirdi. Yani Araplar’a sadece “kavm-i necib” dendiği iddiası doğru değildir. Buradaki millet isimleri etnik bir mana ifade etmekten ziyade toplulukların hayat tarzını gösterir. Nitekim Fatih Kanunnâmesi’nin bir ceza bahsinde geçen “Türk veya şehirli olsa” ifadesi Türk kelimesinin göçebe Türkmenler ve köylüler için kullanıldığını açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Bir hadise ve terim bulunduğu zaman dilimi içerisinde değerlendirilmediği
takdirde anakronizm olur. Bugünün kav- ramlarıyla ve terimlerin bugünkü mana- sıyla tarihe bakamayız. Tarih kitaplarında geçen ifadeler, kendi bağlamında ve döneminin şartları içinde değerlendirilir.
TÜRKLÜĞÜ ÖVEN TARİHÇİLER