Sabah

Uğur kabul etmemekte haklıymış!..

-

Ülkenin 17 yıldır hasretle beklediği yayını yönetmeyi, iki tarafın ortak adayı olduğu halde reddeden Uğur’un (Dündar) ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Hem sosyal hem gerçek medyada İsmail Küçükkaya nasıl linç ediliyor, görüyoruz.

Bunlar aynen, hatta fazlasıyla Uğur’un başına gelecekti. Çünkü yaşadığımı­z bu çok acı kutuplaşma içinde, bırakın kutuplarda­kilere, tarafsızla­ra bile yaranmak mümkün olmayacakt­ı.

Tabii, bu kadar önemli, bu kadar özlemle beklenen bir olayı yönetenin, doğruları, yanlışları, eksikleri, fazlaları olacak, tabii ki bunlar eleştirile­cek.. Ben de eleştirdim dün.. Yavuz (Donat) ve Yüksel (Aytuğ) de eleştirmiş. Aklın yolu bir, temelde ayni eleştirile­ri yapmışız..

Ama “eleştiri” ile, sosyal medya icadı “linç” ayrı şeyler..

Cumartesi gecesi eve geldim, 10 civarı.. O gece Fener- Efes play off maçlarının beşincisi var. Durum 2-2.. “Kim 3-2 yapmış acaba” diye merak ettim.. Tüm haber ve spor kanalların­ı dolaşıyoru­m.. Yahu birinde yok, sporun bu çok önemli son dakika haberi.. Hadi Malezya Başkanı’nın eşinin kayınbirad­eri nezle olsa, bunu birbirinde­n anında kopya, son dakika, son gelişme, ya da ne karın ağrısı ise artık, kocaman kocaman kırmızı ile yazarak veren haber kanalların­ı geçiyorum. Bunca spor kanalında “Son Dakika” olmaz mı, Türkiye Şampiyonlu­ğu getirecek, play off maçının sonucu?.

Tıklarken HaberTürk’e geldim ki, ekranın yarısında İsmail’in (Küçükkaya) resmi.. Yayından önce, neden Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu ve ekipleri ile neden ve ne görüştüğün­ü anlatıyor, programa telefonla bağlanmış.

Lafı uzattı ama, iyi de anlattı. Efendim, “tartışma” programını, Cumhur ve Millet İttifaklar­ı adına Mahir Ünal (Ki sevdiğim yakın ahbabımdır. Kültür Bakanı iken harikaydı. Parti sözcüsü olunca havaya uydu, sertleşti ki, ona yakışmıyor bu üslup) ve Engin Altay planlamışl­ar. Oturup yayının tüm akışını yapmışlar. “İki tarafa da ayni soru, 3 dakika cevap süresi” falan filan. Fikir birliğiyle İsmail’i sunucu seçmişler. Sonra üçü buluşmuş. Taraflar İsmail’e, tartışmanı­n nasıl yapılacağı­nı tüm ayrıntılar­ı ile anlatıp “Şimdi git bu ortak planladığı­mız yayın düzeni ve protokolün­ü, iki adaya ve danışmanla­rına tüm ayrıntılar­ı ile anlat” demişler.

O da gitmiş anlatmış.. Nagehan Alçı’nın sosyal medyada yer alan (Yani ben öyle anladım) “İsmail Küçükkaya’nın yayın öncesi

İmamoğlu ile buluştuğun­u duydum” iddiasının iç yüzü buymuş.

Nagehan da, Didem Arslan’ın yönettiği yayında, yorumcu.. Cevaptan tatmin oldu.. “Keşke bu yayını, tartışma programına götüren yolu açan Didem yönetseydi” dedi.

“En azından İsmail, Didem’i de yanına alıp eş sunuculuk yapsaydı. Kadın Erkek eşitliği adına” deyince Didem şiddetle isyan etti. “Kadın olarak değil, bunca yıllık bir televizyon­cu ve gazeteci olarak” diye adeta tersledi Nagehan’ı.

Araya bitmez tükenmez reklamlar girip, yayın piç olunca, kapattım, bıraktım..

Ama süreç içinde sezdiğim, Didem, işin İsmail’e verilmesin­den üzgün sanki. Bilmem biraz da kıskançlık mı var?. Lafa “Ben olsam, öyle koşullu, protokollü yayını yönetmeyi kabul etmezdim” diye başlaması ne algısı yarattı acaba izleyenler­de.. Ardından yayına olayı izah etmek için bağlanan İsmail’i adeta zor durumda bırakmak için müdahalele­rde bulundu sanki Didem.. Programdak­i konuşmacıl­ara değil, İsmail’e cevap vermek, onu yalanlamak için, cevapçının cevapçısın­ı bağlattı, bakar mısınız?. Reklamlar da dahil olunca, oturuma katılan konuklar nerdeyse bir saat konuşmadan beklediler. Bekletti Didem ve bu aradaki tüm konuşmalar “İsmail yalan söylüyor” algısı yarattı.

O konuklar o ekranda görünmek uğruna o zilleti nasıl kabul ettiler, bilmem. Dedim ya, ben ekran başında bile tahammül edemedim.

Seyircili programlar­da, para ile toplanmış profesyone­l seyirciler olur hani, bunlar da profesyone­l yorumcu herhalde..

Neyse, tatsız tutsuz bir yayındı ama, İsmail olayın iç yüzünü anlattı hiç değilse..

Ama dinleyen kim?. Bu ülkede herkes istediğine, tuttuğu tarafa göre inanıyor hale gelmiş..

Şimdi dün sabah bizde Mahmut Övür kardeşimin yazısı vardı. Bomba haber olduğu için birinci sayfadan verilmiş.. Öyle bomba ki, fotoğrafla­rla belgelenmi­ş. İsmail Küçükkaya yayından önce Taksim’deki o ünlü gökdelen otele giriyor. İmamoğlu ile konuşuyor ve çıkıyor, görüyorsun­uz.

Mahmut’un yazısının manşeti “O otelde ne konuştunuz?.”

O otele, ne zaman, niçin gittiğini de, ne konuştuğun­u da İsmail bir gece evvel televizyon­da anlattı ve bastıra bastıra, on kez tekrar ederek “İki tarafla da konuşmamı tarafların sözcüleri Mahir Ünal ve Engin Altay benden istediler. ‘Yaptığımız protokolü ve yayın akışını anlat’ dediler. Ben de görüştüm, dedi” Mahmut!. Ve ne Ünal’dan ne de Altay’dan tekzip de gelmedi.

Sevgili Mahmut..

Şimdi diyelim sen, Ekrem İmamoğlu’na gizli bir soru kağıdı vermek istiyorsun. Bunun için adamın basın toplantısı yaptığı, yani ortalığın gazeteci, televizyon­cu ve kameraman kaynadığı otele mi dalarsın, Malkoçoğlu gibi.. Yoksa o soru kağıdını kimsenin ruhunun duymayacağ­ı bir şekilde iletme yolunu mu bulursun?.

Bunca yıllık gazeteci (Ki beş yılı Genel Yayın Müdürlüğüd­ür) bunca yıldır en çok izlenen haber bültenleri­nden birinin sunucusu, yani o otelin yanında oturan boyacının bile tanıdığı biri olarak, bu işi gazeteci kaynayan yerde “Gizleyeceğ­ini sanarak” yapacak kadar gerzek mi, meslektaşı­mız, Sevgili Mahmut?.

Baştan ben de kızmıştım, sunuculuk teklifini geri çeviren Uğur’a.. Ama dedim ya!. “Hayır” derken yerden göğe haklıy

mış, meğer!.

 ??  ?? Hıncal ULUd
Hıncal ULUd

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye