Yatıştırma dinamiği
İçine girdiğimiz uluslararası düzenin en belirgin özelliği yatıştırma siyasetinin yaygınlığı. Başta Amerika birçok devletin en kritik dış politika ve güvenlik gündemlerinde dahi yatıştırıcı bir tavır sergilediğini görüyoruz. Yani kimsenin gerçek ve somut karşılığı olan adımlar atmaya pek niyeti yok. Genelde karşılığı olmayan taahhütler, siyasi ve askeri karşılığı pek olmayan tehdit ve söylemler kullanılıyor.
Bunun en son örneğini S-400 meselesinde yaşıyoruz. Amerikan yönetimi Türkiye’ye karşı tehdit içerikli onca açıklama yapmasına rağmen bu tehditlerin gerçekçi karşılığı olmadığını görüyoruz. “S-400’ler gelirse yaptırımlar kaçınılmaz olur” dediler ancak gelmeye başlayınca da pek bir şey olmadı. Sürekli ertelemelere şahit oluyoruz.
Sadece Türkiye örneği de değil. Suriye ve İran gibi konularda da Amerika’nın benzer bir tavrı var. Venezuela’da bile Amerika’nın ne kadar plansız ve iradesiz olduğunu, lafla peynir gemisi yürütmeye çalıştığını gördük. Bolton haftada bir ortaya çıkıp darbe destekçisi açıklamalar yapıyor ve askeri müdahale dahil her türlü tedbirin masada olduğunu söylüyor. Fakat buna artık sanırım inanan kalmadı.
Veya Putin’in uzun zamandır geliştirdiği dış politikanın akışına bakın. Kırım’da, Gürcistan’da Suriye’de hep adım adım ilerledi. Boş bırakılan her alanı doldurdu. Normal şartlarda doksanlı yıllarda olsaydık bunların hiçbiri olmazdı. Amerika her adımında Putin’in karşısına dikilirdi. Kimyasal silah kullanan Suriye rejimini dahi Batı görmezden gelmeye devam ediyor. Uluslararası düzenin en önemli tabularından biri olduğu söylenen kitle imha silahları dahi göz ardı ediliyorsa dünya sisteminin zembereği çoktan boşalmış demiştir.
Yatıştırma ve geçiştirme davranışları gevşek bir uluslararası düzen meydana getirdi. Tıpkı İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi. Nasıl Chamberlain Hitler’i tavizler ve yatıştırmayla teskin etmeye çalıştıysa ve nasıl bunlar Hitler’i dengelemeye yetmediyse bugün de Amerika’nın kilitlenmiş hali ve uluslararası sistemdeki güç boş luğu aynı şekilde tüm ülkelerin hem endişelerini hem de iştahları nı kabartıyor. Kimse kimseye güvenmiyor. NATO gibi bir ittifak dahi gevşeme ve çözülme eğilimleri gösteriyor.
Verilen sözlerin tutulmadığı, yaptırım tehditlerinin gerçekleşmediği ve kimsenin kimseye yardım etmediği bir dönemde devletlerin kendi öz kaynaklarına yönelmek ve kısa vadeli ve güvensiz ittifaklar kurmak dışında çaresi kalmıyor.
Türkiye erken davrandı. Yeni dönemin kurallarına en uygun silah sistemlerinden birini elde etti. Çünkü yatış tırma dinamiğinin böylesi yüksek olduğu şartlarda güvenlik endişe leri yükselir ve güvenliği sağlama nın en öncelikli yolunun savunmacı bir doktrine uygun planlamalar yap mak olduğu düşünülür. Hava savun ma sistemi de adı üstünde savun mayı önceleyen bir silah sistemidir. Bu sayede Türkiye’nin hava sahası güvence altına alınmıştır.
KaVaQ \aOFLQ#VaEaK FRm tU 606 HB< \a] ·\e J|QGeU