OKUL SERVİSİ DEHŞETİ Asılmamaya bakacaksın
Avcılar’daki bir ilkokulun bahçesinde manevra yapan servis aracı, 8 yaşındaki Eylül’ü ezdi. Apar topar hastaneye kaldırılan talihsiz kız çocuğu, tüm müdahalelere hayatını kaybetti
İstanbul Avcılar’da bulunan Mehmetçik İlkokulu’nun bahçesinde, servis şoförünün aracı manevra yaptığı sırada 8 yaşındaki kız çocuğu Eylül Mirzaoğlu tekerleğin altında kaldı. Ağır yaralanan kız çocuğu kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Olaydan sonra hastaneye akın eden yakınları Eylül’ün öldüğünü duyunca sinir krizi geçirdi. Servis şoförü gözaltına alındı.
Olay, Avcılar Mehmetçik İlkokulu’nun bahçesinde dün saat 12.30 sıralarında meydana geldi. İddiaya göre, servis şoförü Hüseyin Yıldırım, kullandığı aracıyla okul bahçesine girdi. Bu sırada okul bahçesinde bulunan 8 yaşındaki 2’nci sınıf öğrencisi Eylül’e çarptı. Neye çarptığını fark etmeyen Yıldırım, bir manevra daha yapınca Eylül’ü tekerleğin altına aldı. Okul bahçesinde bulunan velilerin bağırması üzerine Yıldırım, aracı durdurdu. Velilerin ve okul yönetimin ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Kısa sürede olay yerine gelen sağlık ekipleri, yaralı Eylül’ü hastaneye kaldırdı.
OKUL TATİL EDİLDİ
Hastanede yapılan tüm müdahaleye rağmen Eylül kurtarılamadı. Olaydan sonra hastaneye akın eden ailesi ve yakınları, Eylül’ün öldüğünü duyunca sinir krizi geçirdi. Olaydan sonra okul tatil edilirken, şoför Yıldırım ve okul müdürü gözaltına alındı. Soruşturma devam ediyor.
İdam edilmeselerdi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları birkaç yıl yatıp çıkacaklardı... Tam tersine, idam cezası bugün de olsaydı, Nazlı Hanım, Ahmet ve Mehmet kardeşler şu anda hayatta değillerdi. İdamla giden geri gelmiyor. Müebbet yiyen hiçkimse de ortalama üç-beş yıldan fazla yatmıyor.
En güzel örnek Celal Bayar ve arkadaşlarıdır. 1964’te çıktılar, giden üç kişi gittikleriyle kaldılar. Bunu bildiği için Bayar arkadaşlarına, “asılmayalım, geri si kolay” demişti... Haklı çıktı. Bakalım gerçek darbeciler de ne zaman çıkarlar ve basında hangi rezil onlar için “aman iyi oldu, şimdi sıra Fetullah’ın aklan
masında” diye yazı yazar? Yüksek İstişare Kurulu, “Yassıada kararlarının yok sayılması” için çalışı
yormuş.
Bunun için kanun çıkarılması gerekiyormuş, bu yönde karar alacaklar.
Oysa bu konu meclis gündemine 2013’te gelmiş, altı yıl önce.
O günden beri “rafta” bekliyormuş. Yassıada kurbanlarının “itibarları iade edilmiş” ama bu pratikte hiçbir işe yaramıyor.
Yassıada kararlarının tarihten silinmesi de hiçbir işe yaramayacaktır.
Giden geri gelmez. Kaldı ki Menderes yaşasaydı şu anda 120 yaşında olacaktı, bu nasıl olacaktı?
Canım ona bakarsanız Atatürk de 138 yaşında değil midir?
Bu bir “jest” olarak kalacaktır. Daha başka jestler de yapılmalıdır. Merhumların ailelerine yüklüce tazminat ödenmelidir.
Devlet “resmen” özür dilemelidir. Hatta cumhurbaşkanımız, tıpkı Helmut Kohl’un Auschwitz’e gitmesi gibi Yassıada’ya gidip saygı duruşunda bulunmalıdır. Bu da yetmez.
Bu gaddar kararları “sizi bura ya tıkan kuvvet böyle istiyor” demeye utanmadan alan mahkeme heyetinden hesap sorulmayacak mıdır?
Bunların almış oldukları maaş, Yüksek Adalet Divanı “kadük” olacağına göre, faiziyle birlikte kanuni mirasçılarından geri istenmeyecek midir?
Benim çocukluğumda, Yassıada duruşmalarının en “hararetli” günlerinde halk arasında şöyle bir laf çıkmıştı: Salim Başol ve mahkeme heyetini “mükafat” olarak Avrupa’ya gezmeye göndereceklermiş!...
O zamanlar “ödül” kelimesi yaygın değildi. Avrupa’ya da ancak Belgin Doruk ve Ayhan Işık giderlerdi.
Peki Milli Birlik Komitesi’nin kararları ne olacaktır?
İdam cezalarını onaylamış olan cuntacılardan hesap sorulacak mıdır?
Tabii ki hayır.
Göstermelik tepkilerle konu kapatılacak.
Öbür türlü, 1961 Anayasası da kadük olur, o meclisin bütün kanunları da.
1980 darbesini tarihten silerseniz de 1982 Anayasası ortadan kalkar, başkanlık sistemine geçilene kadar toplanmış meclisler (1983-2017) ofsayta düşerler.
Aynı mantığı dibine kadar götürürseniz, Türkiye Cumhuriyeti de tehlikeye girer.