“Toplumumuz vals yapmayı şarkı söylemeyi unuttu”
Andante 17. yılına kapak yaptığı &ihat Aşkın’la bir söyleşi yaptı. Serhan Yedig, harika sorular sormuş, özellikle Anadolu ezgilerine büyük önem veren ve müzik setimden eksik etmediğim minyatürleri ile gündem olan usta kemancımıza..
Cihat sadece kemanı değil, Serhan gibi idealizmi ile sevdiğim bir isim. Genç yeteneklere yönelik &AKA (Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları) projesi yıllardır başarı ile yürüyor.
Cihat Aşkın, sahnedeki 40. yılını birbiri ardına yayımlanan albümlerle kutluyor. Dede Efendi’nin Yine Bir Gülnihal’inden yola çıkarak geleneksel Türk müziği uyarlamalarına ağırlık verdiği Türk Valsleri albümüne de bayıldım.
Cihat, “Valsler veya şarkılar gibi kazanılmış kültür zenginliklerimizi düğün salonlarına veya meyhane kültürüne terk etmemeli, onları çok daha geniş alanlarda yaygınlaştırabilmeliyiz. Bizde vals yapılsın diye yazılmış eser yok.. Ama ‘dinlensin’ diye yazılmış çok vals var. Vals yapmayı unutan toplumumuzu bizim melodilerimizle dansa davet gibi bir amacım var” diyor. İşte Serhan Yedig’in söyleşisinden alıntılar..
Serhan- Minyatürler’i başlangıç kabul edersek, 20 yılı aşkın süredir klasik reper tuvarı seslendirmenin yanı sıra geleneksel müzikten düzenlemelerle alternatif reper tuvar oluşturmaya çalışıyorsunuz. Yola çıkarken hayal ettiklerinizin ne kadarı ger
çekleşti, bu deneyim neler kazandırdı?
&ihat- Hayal ettiklerimi yapmaya yıllar içinde gayret ettim fakat çok azını gerçekleştirebildim. Kazandığım deneyim nedeniyle mutluyum. Pişman olduğum hiçbir şey yapmadım. Geleneksel müzik bana özgünlük kazandırdı, çünkü geleneksel müziğimizde çok zengin bir kaynak var.
S- Uyarlamalar klasik müziğe yeni ve genç dinleyici kazandırırken, öte yandan saf klasik müzik meraklılarını küstürebili yor, uzaklaştırabiliyor. Bu riski nasıl den geliyorsunuz?
&- Yaratıcı olarak zaman zaman farklı taraflara kaydığınızı hissettiğiniz an hemen dengeyi bulmak için aksi istikamete yöneliyorsunuz. Sanatçılığın güzel tarafı da bu: dengeyi tutturabilmek! En azından ben öyleyim; eserlerimde biçime ve forma çok önem veririm. Çaldığım, yazdığım veya yarattığım her eserde hem özde hem de şekilde estetik ararım. İnsanların geniş bakış açılarına sahip olmaları benim en büyük özlemlerimden biri. Sırf belli bir müzik tarzından hoşlanıyor diye dinleyicilerime hep aynı tarz müziği sunmak istemiyorum zira ben çeşitliliği seven bir insan olarak asıl zenginliğin çeşitlilikte olduğuna inanıyorum.
S- Geleneksel müzi ğe dayanan repertuvar virtüözitenizi nasıl etkiledi?
&- Özgürleştirdi... Gelenekseli icra ederken içine o gün düşündüğüm en son yeniliği katmaktan çekinmedim. Çünkü gelenekseli aynen icra ettiğinizde eskilerin taklidi olursunuz, bu da müzikte yozlaşmayı getirir. Unutmamalı ki, bugün bizim hayranlıkla dinlediğimiz eski ve geleneksel eserler, yorumlar yaratıldıkları günün özgün ve yenilikçi sesleriydi. Bu çalışmalar bana özgün bir keman tekniği yaratma açısından yeni fikirler verdi. Düzenlemelerimde eserin karakterine uygun keman tekniği kullanıp yeni tip bir virtüözite yarattım. Geleneksel müziğin motifleriyle süslü, zaman zaman makamsal özellikleri ya da uluslararası teknikleri kullanan virtüözite benim dilim oldu.
5 Sizce çalışmalarınızın kalıcı etki si olacak mı?
&- Siyasi tablolar toplumların kimlik sorunlarının aynasıdır. Kimlik karmaşası yaşayan, kendi kültürüne yabancılaşan toplum hızla yozlaşır. Ortak değerlerini kaybeden bireyler ayrışır, bölünür. Egemen kültürler öncelikle diğerlerini yozlaştırır, toplumları böler ve daha sonra onları yönetir. Kültür-sanat, daima gelişen dinamik bir olgudur, demokrasiyle beslenir.
Müzisyen olarak rolüm, kültür hayatımızdaki büyük kamplaşmayı önlemek, en üst seviyede temsil etmeye çalıştığım kendi kültürümüzü Batı kültürü savunucularıyla da buluşturup tarafları birleştirmek. 40 yıllık bir mücadelem bu. Bugün senfonik orkestralarımız Türk çalgılarıyla konser verebiliyorlarsa bunda benim ve aynı düşünceyi paylaştığım arkadaşlarımın da etkisi var.
S- Bu repertuvarla yurtdışında bekle diğiniz ilgiyi uyandırabildiniz mi?
C- Yurtdışında her zaman baştan sona Türk repertuvarını çalmıyorum ama her konserimde mutlaka bazı Türk eserlerinden örnekler veriyorum. Bu da dinleyicide çok büyük bir ilgi uyandırıyor. Çünkü daha önce hiç dinlemedikleri bir kültür ve melodiler geçidi var karşılarında. Özellikle de zengin ritim çeşitliliği yabancı dinleyicinin ilgisini fazlasıyla çekiyor.
Düzenlemelerimi, icralarımı dinleyen yabancı sanatçılar özgünlük ve farklılık açısından hayranlıklarını ifade ediyor. Meselâ Nihavend Longa’yı Rus ve Avrupalı kemancılar istedi, Sarı Gelin ve Haydar dünyanın her tarafında ilgi gördü.
S- Albüm notlarında, Dede Efendi’nin Osmanlı’daki ani ve özenti Batılılaşmaya meydan okuduğu Yine bir Gülnihal’iyle yola çıktığınızı, Türk Valsleri’ni oluştur duğunuzu yazmışsınız. Geleneksel Türk müziği bestecilerinin vals formuna yakın eserleriyle sınırlı kalmak yerine neden Sezen Aksu’dan Özdemir Erdoğan’a, Eleni Karaindrou’dan Dmitri Şostakoviç’e kadar uzanan eklektik bir repertuvar oluş turdunuz?
&- Valsleri repertuvarını oluştururken yapmak istediğim en önemli şey, dinleyiciye vals yapma imkânı sunmaktı. Yıllardır alışılagelmiş şekilde dinlediğimiz eserlerin daha farklı bir formatta seslendirilebileceği tezini ortaya koymak istedim.