Atatürkçü ANAP mı?
Büyük ihtimalle siyasi analizcile rin hepsi aynı şeyi bekledi; yeni bir siyasi yolculuğa çıkan Muharrem İnce, hareketini 100 yıl önceyi hatırlatan Sivas’tan başlatıyorsa, herhalde bugüne iliş kin “büyük” sözler de eder.
Ama etme di, sadece Sivas Kongresi’ni hatırlata cak şu tespiti yaptı:
“Türkiye’de iktidarı Joe Biden’ın değil Türk milletinin değiştireceğine inanan mandaya karşı çıkan Tıbbiyeli Hikmet’in torunlarıyız biz”
O torunların bugün Doğu Akdeniz’den Libya’ya uzanan hatta yeni mandacılar tarafından nasıl kuşatıldığı na dair muhalefet cephesinden bir aktör ola rak “güçlü” bir tepki vermedi, veremedi. Veremediği için de fark yaratamadı.
Aslında aynı şeyi diğer siyasi söylemleri için de söyleyebiliriz. Söylediklerinin özetine bakın, şaşırtıcı yeni hiçbir şey yok:
“Türkiye’nin kucaklaşmaya ihtiyacı var. Böyle bir ortamda Sivas’tan yola çıkıyoruz.
Biz kutuplaşma yerine kucaklaşmayı önereniz. Muhalefet hareketi değiliz, derdimiz gelecektir. Biz her türlü ayrımcılığa karşı dik duranlarız. Biz demokrasi ve özgürlük neferleriyiz.
Türkiye’yi dijital üretim merkezi yapacağız. Tersine beyin göçünü başlatacağız.
Gelin bir olalım, diri olalım.”
İster yeni ister eski hangi parti bunla rı söylemiyor ki... Dahası dijital dünyadan, 5’inci nesil teknolojiden, kuantum fiziğinden söz edip, sonra da klasik propaganda aracı otobüsle meydanlara çıkıp klasik nutuklar atmak çok gerilerde kaldı. Bırakın Z kuşa ğını Y kuşağı bile dönüp bakmıyor bu söy lemlere...
Zaten o da bunun farkında ki, “Huzursuz muhafazakarlar, mutsuz Atatürkçüler, değişim isteyen solcular, iktidar payandası olmak istemeyen milliyetçiler” gibi her partinin küskünleri ne, memnuniyetsizlerine sesleniyor.
Sanki rahmetli Turgut Özal’ın Anavatan’ı değilse bile daha çok Mesut Yılmaz’ın ANAP’ına benzeyen “toplama” bir parti tarifi bu.
Aslında agresif ve hitabeti etkili bir siya si aktör olarak bunun çok ötesine geçebi lir, en azından CHP sosyolojisinin kafasın da daha derin soru işaretleri yaratabilirdi. Bu haliyle bile Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’ndan etkili olduğuna göre bunu rahat yapabilirdi.
Çünkü karşısında Cumhurbaşkanı adayı olmaktan kaçan, hatta kafasında eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü “çatı adayı” yapmak isteyen siyaset değil, proje üreten Kılıçdaroğlu gibi CHP sosyolojisi ne karşı eli zayıf siyasi bir aktör var. (Bu arada şunu da söyleyelim; Özgür ÖzelKılıçdaroğlu arasında bir çelişki yok. Özel, Gül’ün CHP adayı olmayacağını söyledi, Çatı adaylığından söz etmedi.)
Ancak Kılıçdaroğlu’nun bu defosu na rağmen İnce, bu siyasi duruşuyla belki oyun bozabilir ama yeni bir oyun kura maz. Oyun kurabilmesi için çok daha güçlü ve etkili siyasi argümanlarla çıkma sı gerekirdi.
İnce bu alanlara girmediği gibi iki büyük terör örgütü konusunda da sessiz kaldı. Ne FETÖ’den söz etti, ne de PKK-HDP ya da YPG-ABD ilişkisine değindi. Hatta FETÖ’ye göz kırptığı yorumunu yapanlar bile oldu.
Bu sonuç da kimseyi şaşırtmadı çünkü ne toplumun önemli bir kesimi İnce’den Türkiye’yi kurtarmayı bekliyor, ne de İnce bugüne kadar böyle bir imaj verdi.
O, CHP’nin içine sürüklendiği para doksu, kendi siyasi varlığını sürdürmenin bir aracı kalmaya çalışıyor, o kadar. Yani “Gölgede duranın gölgesi olmaz” misali “Ben de varım” diyor.
THO: