&uma Sohbetleri
Bu hafta içinde ülkemizin yetiştirdiği muhterem bir âlimi vuslat âlemine yolcu ettik. Muhammed Emin Saraç Hoca’mız, hem âlim bir insandı hem de temiz bir geçmişi temsil eden ender şahsiyetlerdendi. Hadis, fıkıh, kıraat, tasavvuf ilim ve edebini almış, zor zamanlarda duruşunu bozmadan bu yüce dine hizmet etmişti.
Geçen yıl onu Fatih Camisi’nde ziyaret etmiş, duasını almıştım. Lahuti bir âleme bakan, vuslatı gözleyen bir hâli vardı. Bereketli bir seleften ilim almıştı. Ders halkasını hem evinde hem camide sürdürdü. Son nefesini vermeden az önce de Buhari’den hadis okumak
Allah, dininin yolunda saçını ağartmış kuluna merhamet ve re’feti ile muamele eder. Nitekim musalla taşına gelen vakur cemaat, yüce Allah’ın sessiz şahitleriydi. Şimdi istirahatgâhında dirileceği günü bekliyor.
Mevtayı yolcu etmeye gelen cemaatin dudaklarından dökülen dua, temenni, niyaz, duruş biraz da bizim hâlimizin tercümanı değil mi? Yüce Rabbim hepimize, Fatiha’lı, hak helal eden, ağzı dualı, ahirete hazır ve o âleme sevdalı müminlerce kaldırılmayı nasip etsin. Çoğu kez dostlarımız, sevdiklerimiz bizim hayat tarzımızın da tercümanı oluyor.
Dört inanmış adam
Necip Fazıl, son gününde “Dört inanmış adam cenazemi sırtlasın” demişti ama milyonlar üstadı son mekânına taşımıştı. Bu iş böyledir. Siz sadık insan ararsınız, milyonlar sizi tekbirle yolcu eder. Bunun anlamı çoktur; zira milyonlar cenazede veya evinde gidene şahitlik için yürüyor. Yani diyor ki: toprak, gökteki melekler, yerdeki bitkiler, havadaki rüzgâr, gökteki kuş, mümin için dua eder. Kazanmış olan kişi bu kişidir işte. Herhangi birinin bu saydıklarımdan nasibi yoksa üzülmesi lazım. Rabbim tövbe nasip etsin.
Nefise Teyze de öyle gitti
Beyaz atlara binip de ahirete gidenler var mı acaba? Bence var. Var olduğunu da biliyorum. Şimdi sizinle bir hatırayı paylaşayım: Henüz gençtik. İlçemizde bize Kur’an öğreten bir teyzemiz vardı: Nefise Teyze. Hepimizin hayatında önemli bir etkisi vardı Nefise Teyze’nin. Eşini kaybedince bacısının evine taşındı. Kur’an okuyan, okutan, zikirle meşgul olan tertemiz bir kadındı. Bilemiyorum ama vefat ettiğinde yaşı 80’i aşmıştı.
Bir gün Nefise Teyze’nin hastalandığını duyduk. Bunu duyan bütün öğrencileri, bu Anadolu’nun nurani, nur yumağı, veli kadınını yolcu etmeye gitmiştik.
Hepimizin elinde Yasin vardı. Evin odaları doldu. Herkes okuyordu. Nefise Teyze nur yağan bir simayla -ufak vücuduylasedire uzanmıştı.
Ağırlaşınca yeğenini yanına çağırdı ve kulağına bir şey fısıldadı. Yeğeninin yanaklarından gözyaşları damladı. Daha sonra bir daha yeğeninin kulağına fısıldadı ve sonra tertemiz vefat etti.
Daha sonra yeğenine sordu bazı öğrencileri, “Nefise Teyze sana ne dedi?” diye. Zor aldık ağzından sözleri. Ama sonunda öğrendik. Nefise Teyze, şöyle demiş yeğeni Cemal Hoca’ya: “Cemal! Aşağıda beyaz giysili biri gelmiş. Beyaz bir at getirmişler. Bana ‘Gel teyze, seni bu ata bindirip götürece ğiz’ diyorlar. Gidip bineyim mi?”
Meğer beyaz at görünmüş ona. Meğer güzel insanlar güzel atlara, beyaz atlara binip gidiyorlarmış. Nefise Teyze beyaz ata bindi ve gitti. Zamanı gelince Rabbim bize de nasip eylesin.
Muhammed Emin Saraç Hoca’mızın evlatlarına, Yekta Saraç Hoca’mıza ve Fatih Saraç Bey’e sabrı cemil dilerim.