Üniversite okumak
Yeni moda şu... Gençlere “hniversiteden mezun olup da ne yapacaksın, keşke bir zanaat, bir ustalık öğren seydin, hem daha çok para kazanırdın, hem de millete faydan olurdu” deniyor.
Tecrübeli ve kırgın bir orta yaşlılar korosu sürekli bunu tekrarlıyor.
Meseleyi biraz daha irdelemiş olan lar, “Neden bu ülkenin gençleri üniversi te öğrenimine odaklı biçimde yetiştiriliyor, burada bir yanlış var” diyorlar.
Haksız değiller.
Kaba hatlarıyla doğruyu söylüyorlar. $ma çok önemli bir kültürel olguyu gözden kaçırıyorlar.
Nedir o?
Statü endişesi ve sosyal kimlik meselesi...
★★★
İşsiz kalmış ve belki uzun yıllar umdu ğu işi bulamayacak üniversite mezun larına, “Keşke iyi bir sıhhi tesisat ustası olsaydın, daha çok para kazanırdın” tav siyesi verenler, bu türden meslek grupla rına nasıl davrandıklarını bir daha gözden geçirseler, nerede hata ettiklerini anlaya caklar.
Hele usta hak ettiği parayı istediğinde “Alt tarafı boru tamir ettin, musluk değiştirdin” diye dudak bükenler hiç ağızlarını açmasınlar.
Türkiye’de üniversite çılgınlığının altın da yatan esas neden “statü ve kimlik arayışı”dır.
O yüzden mezun olup iş bulamayın ca sızlanmanın da bir havası, bir statüsü oluyor.
Gerçek bilgi, gerçek ustalık, gerçek maharet hak ettiği değere kavuşunca ya kadar üniversite okuma çılgınlı ğı sürecek ve aileler çocuklarına “Yapma etme evladım” demek yerine, dişinden tır nağından artırıp çocuklarını üniversitede okutmayı tercih edecekler.
★★★
Duyguların sosyolojisini umursamıyo ruz...
İnsanlara küçük yaşta aşılanan “statü endişesini” anlamak istemiyoruz.
Sonra da işin içinden çıkamıyoruz. “Allah aşkına Çankırı Üniversitesi’nde Uluslararası
İlişkiler okumak iş mi?” diye soran arkadaş, gerçeğin sadece bir yanını görü yor.
Oysa “Bakkal dükkânı açtım ama uluslararası ilişkiler mezunuyum” demenin kültürel/sosyal havasını bilmeyenler bu tartışmalara hiç girmemeliler.
Ha! Bana sorarsanız doğru soru şöyle bir şeydir: “Hangi üniversitede olursa olsun, uluslararası ilişkiler bölüm lerinden binlerce öğrencinin mezun olmasında bir gariplik görmüyor musunuz?”