İlk taşı kim atacak? &uma Sohbetleri
Kadını kıskıvrak yakalayarak meydana getirdiler. Kadın zina yapmıştı. Taşlanarak öldürülecekti. Hz. İsa da oradaydı ve hadiseye şahit olmuştu. Kızgınlıkla kadının üzerine yürüyenlere Hz. İsa şöyle seslendi: “Bu kadını taşlayarak öldürecekseniz ilk taşı hiç günah işlememiş olanınız atsın.”
Kalabalık durdu. Neticede gün gelecek o kalabalık Hz. İsa’yı da çarmıha germeye çalışacaktı. Fakat o an Hz. İsa’nın sözünden etkilendiler. Birbirlerinin yüzüne baktılar. Ve ellerindeki taşları eteklerinden yere döktüler. Hz. İsa bu duruşuyla kadının yaptığını onaylamıyordu. Fakat ceza vermek için acele eden ve kendini çok iyi zanneden insanları hedef alıyordu. Önce kendinize bakın, sonra yargılayın.
Önyargılıyız
Dünya insanları olarak hepimiz önyargılarımızın mahkûmuyuz. İnsanları nefsimizin darağacına mahkûm ediyoruz. Bir yanlışlığı bütüne teşmil etme huyundan vazgeçemiyoruz. Dar bir alandan olayları görüyoruz. Peşin hükümlü olan insanla dürüst bir bağ kurmakta zorlanırsınız. Sizin doğrunuz ona yanlış gelir. Kendi yanlışını size doğru gibi aktarır. Önyargı hayatın her alanında etkilidir. Dini inancımız, bu önyargılı düşmanlıktan dolayı az mı zarar gördü? Veya dine ait olduğu varsayılan bir öğeden dolayı dine az mı saldırıldı?
Hükmünü çoktan vermiş bir hâkimi düşünün, sizin böyle bir mahkemede kendinizi savunmanızın hiçbir anlamı yoktur. Siz ne kadar masum olursanız olun, ceza alacaksınız. Zira hüküm doğruluk üzerine değil, peşin fikre göre verilmiştir. Halbuki dinlesek, kulak versek, elimizi vicdanımıza koyarsak oradaki buzlar çözülecektir.
Her sokakta elimizdeki manevi taşlarla dolaşıyoruz. Aslında kendimiz ve kendimize benzemeyen herkese taş atıyoruz. Bakışlarımızla, duruşumuzla ve belki de kalbimizle.
Empati yapmak
yargıladığınız bir insanın yerine koymaktır. Yanlışladığınız kimse belki sizin gibi imkân ve ortama sahip olsaydı iyi biri olurdu. Veya siz, suçladığınız kişinin yerinde olsaydınız belki onun gibi olurdunuz. Yanılırdınız, hata ederdiniz.
Hayatımız kısa. Bir varız bir yokuz. Hiçbirimiz 5-6 önceki dedemizin mezarını bile bilmiyoruz. Hani neredeler? Doğrusu 5-6 dönem sonra bizim için de aynı söz kullanılacak! Öyleyse hayat nimetini iyi kullanmalıyız. Gençliği, imkânı, gücü, kudreti, parayı, mevkiyi, makamı insanların mutluluğu için kullanmalıyız. Aksi halde fırsatı kaçırmış oluruz.
Doyumsuz olmayalım
Her şeyden erken bıkıyoruz. Dünyanın en güzel yerinde otursak, en mükemmel imkânlarına sahip olsak sürekli değişiklik peşindeyiz. “Ayran gönüllü” diyor halkımız sürekli yakınan bu tür insanlara. Aslında bunun ve diğer bütün hastalıklarımızın tedavisi Allah’a teslimiyet, bol bol tövbe, tevazu, alçakgönüllülük ve
teslimiyettir.