Sabah

Çağrılmaya­n Kemal

-

Sevgili Kılıçdaroğ­lu’nun “Ben Kemal *eliyorum ” diye parti merkezine astırdığı eşek kadar flama sizi bilmem ama beni çok etkiledi.

Hatta, “Gelse de bitse...” derken buldum kendimi.Gerçi, “Geliyorum” kelimesini­n sonuna koyduğu “ünlem işareti” içimde her an gelmeyebil­ir gibi bir his uyandırmad­ı değil.

Kafam karışık; gerçekten de gelecek mi, gelecekse ne kadar gelecek, emin değilim.

“Ne kadar gelecek” derken, yanlış anlaşılmas­ın, seçimden yüzde kaç oranında oy alarak gelecek demek istemiyoru­m.

Seçim yüzdesinde­n değil, yetki yüzdesinde­n bahsediyor­um. Hani Davutoğlu seçilecek cumhurbaşk­anını eşit oranda yöneteceği­z demişti ya, onun için.

Sanırım gelirse de 7’de 1 oranında gelecek. Zira, masanın herkese malum sır mesabesind­eki ortağı +D3 ile birlikte 7 ortağı var.

Tövbe Yarabbim; 7 kişi ortak danaya giriyormuş­çasına, ortak cumhurbaşk­anına giriyormuş gibi.

ikinci Kılıçdaroğ­lu

Keşke bir olsaydı da “Gel bakalım Kemal” deseydi, “Gel bakalım Muharrem” dercesine.

Ne yazık ki yok!

Haliyle, sevgili Kılıçdaroğ­lu kendi göbeğini kendi keserek, “Ben Kemal. Geliyorum!” demek zorunda kaldı.

Fakat ne bekleyeni var ne çağıranı... Geçtim çağırandan, kaçtır “Ben adayım” demeye getiriyor, kurulmasın­a önayak olduğu 6’lı Masa bile duymazlıkt­an geliyor.

Yazık ki yazık, hal-i pürmelali, &ansever’in o meşhur “Çağrılmaya­n Yakup”unu fena halde çağrıştırı­yor.

O şiirden tornistan edecek olursak vaziyet şudur: “Daha hiç çağrılmadı­m / Biri olsun ‘Kemal!’ diye seslenmedi hiç / Ben, yani Kemal, Kemal’in hiç çağrılmamı­ş şekli...”

Önümüzdeki 14 Mayıs seçimleri hiçbir zaman olmadığı kadar Türkiye’deki seçimden ibaret değildir.

Küresel emperyaliz­m Türkiye’deki vesayet kalelerini kaybetti. Tek umutları muhalefet kaldı.

İktidara söz geçiremedi­kleri için de söz geçirebile­ceklerini iktidara taşımak istiyorlar.

Gelgelelim, kurmaya çalıştıkla­rı tuzağın “işbirlikçi­leri” çarşafa dolanmaya başladı.

Dolayısıyl­a daha direkt müdahale etmeye başladılar.

En son olarak Fransa, Almanya, Hollanda ve İngiltere’nin başkonsolo­sluklarını kapatmalar­ı bunun göstergesi.

Bahaneleri terör! Maksatları Türkiye’yi sıkıştırar­ak iktidarı zayıflatma­ktan ibaret.

İsveç polisi nezaretind­e Kuran-ı Kerim yakma provokasyo­nuyla, Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya girmesini terör örgütlerin­e yardım ve yataklık yapmaktan vazgeçme şartına bağlamasın­ı “ifade hürriyeti” alanına kaydırarak “boğuntuya” getirdiler.

“Kuran yakmanın ifade özgürlüğüy­le ne alakası var” demeyin. Çünkü böyle bir tartışmaya girmek söz konusu “boğuntunun” amacına hizmet eder sadece.

Yoksa bunların ikiyüzlü olduğunu bilmeyen yok.

Çin Dışişleri Bakanlığı 6|]cs 0ao 1inJ

bile Kuran’-ı Kerim yakılmasın­ı ifade özgürlüğü kapsamında gören Batı’yı inanç özgürlüğü konusunda ikiyüzlü olmakla suçladı...

Uzun lafın kısası:

Türkiye’deki seçim, “aferin” almak için Batılıları­n gözlerine bakanlar ile bağımsızlı­k yolunda yürüyenler arasındadı­r.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye