Sabah

Yalanla ne amaçlandı?

- G9h5 mahmut RYur#sabah FRm tr Tel: SMS: MO9 yaz ·ye J|nGer MH: faFebRRk FRm/mahmutRYur

Küçük kıyametin 9’uncu gününde yiz. Dünyada eşi benzeri olmayan bir dehşet yaşadık. Deprem ülkesiydik ama bu kadarını kimse tahmin etmedi, ede mezdi de. Kayıplarım­ız büyük ama umudu muz da bir o kadar büyük.

Bir yanda enkaz altından çıkan muci ze hayatlar var, bir yanda o hayatlar için koşan ve müthiş bir yardımlaşm­a örneği veren millet. Devlet, yerel yönetimler, sivil toplum ve siyasi partiler var. Dahası hâlâ insanlığın ölmediğine şahit olduğumuz, yar dım ve kurtarma ekipleri göndermek için çırpınan bir dünya var.

Savaşa ve onca kötülüğe rağmen hâlâ yaşanabili­r bir dünya varsa bu yüzdendir.

Ne yazık ki umut veren bu fotoğrafa rağmen asıl sorunumuz siyasileri­n deyimiyle iç cephemizde... İçimizde daha depremin ilk anından itibaren umutsuzluk yayan, yalan haber yapan, kışkırtan, felaket üzerinden siyaset yapanlar var.

Sayıları da az değil, sonunda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu isyan etti:

“Yaşadığımı­z tek güvenlik sorunu yağmacılık değil, yalancılık­tır. Allah hepimizi bundan muhafaza etsin.”

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise şöyle diyordu:

“O kadar çok yalan var ki hangisi ni yalanlayac­ağımızı şaşırdık.”

Gerçekten de deprem sabahından iti baren yaşanan dehşeti, özel sağlık sorunla rım nedeniyle uzaktan izleyen biri olarak o yalanlar karşısında dehşete düştüm.

O kadar çok yalan söylendi ki, İletişim Başkanlığı bünyesinde İdris Kardaş baş kanlığında kurulan Dezenforma­syon Birimi, yalanları yalanlamak dışında başka bir iş yapamaz oldu. Üstelik bunlar sıradan yalanlar da değildi.

Her yalan toplumun sinir uçlarını harekete geçiren, kendi dışındaki top lumsal kesimi düşmanlaşt­ıran tehli keli yalandı.

Aslında bu bir siyaset tarzıydı... Daha ilk günden “İktidar enkaz altında kaldı” diye sevinen bir siyaset tarzıydı. Yurtdışına kaçan darbeciler­den içerideki “muhalif” siyasetçiy­e, gazeteciye kadar hepsi aynı kirli operasyonu yürüttü. Tek amaçları da infial ve kaos yaratarak “iç savaş” zemini oluş turmak. Bu yüzden “yalan” deyip geçme mek gerekiyor.

Şu söylenenle­re bakın:

Ümit Özdağ: “Suriyelile­r

Fenerbahçe TIR’ını yağmaladı. Suriyeli bir kişi, itfaiye personelin­in telefonunu çaldı.”

Ali Babacan: “Kimliği tespit edile meyen cenazeler resmi verilere dahil edilmiyor.”

Fatih Altaylı: “Savcılar mesai bitti diye işlem yapmadığı için cenazeler toprağa verilmiyor.”

Eski CHP’li yeni TİP’li milletveki­li Sera Kadıgil: “Deprem bölgesinde bir tane Kızılay çadırı gören var mı? Çorba dağıtan Kızılay var mı? Niye? Başkanı ilahiyat mezunu...”

Oysa Kızılay Başkanı Dr. Kerem

Kınık tıp mezunu. Kadıgil’in derdi de ila hiyat üzerinden toplumu kışkırtmak. Aynı kışkırtıcı dili hem de yardım toplayan Youtuber Oğuzhan Uğur, “Hatay’da baraj yıkıldı” tweet’iyle yaptı. Sonradan tweet’i kaldırdı ama iş işten geçti.

Kültür Bakanlığı yapmış, “solcu” CHP Parti Meclisi üyesi Fikri Sağlar’ın yalanı ise daha kışkırtıcı­ydı:

“AKP, Suriye’den yüz binlerce yeni sığınmacıy­ı Türkiye’ye getiriyor.”

Bu kışkırtmay­a İdris Kardaş dayana madı ki sert cevap verdi:

“Açıkça provokasyo­n yapıyorsu nuz. Tamamen yalan söylüyorsu­nuz. Bırakın yüz binlerce Suriyeliyi, yeni tek bir kişi dahi gelmedi.”

Bu kadar rahat yalan söylenmesi sıra dan insanları da motive etti ve yalanların ardı arkası kesilmedi. Doğrusu bu yalanların altında iktidara muhalif olanların imzasının olması da hiç şaşırtmadı.

Peki, bu kesim buna neden ihtiyaç duyuyor?

Şu çok net: Kendilerin­e muhalif diyen kesim ciddi bir siyasi çaresizlik içinde. Siyaset üretemedik­leri için felaketler­den bile medet umacak durumdalar. O ruh halini en iyi yansıtan “kontrollü deprem” deme ye hazırlanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğ­lu’nun siyasi savrulması...

Bunu da bir başka yazıda ele alalım.

 ?? ?? Ý
Ý

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye