Binanı yükselterek komşunun güneşine ve rüzgârına engel olma
Okadar dünyevileştik ki lehimi ze olan her şeyi hakkımız san dık. Hak etmediğimiz şeyle ri sahiplenmek için gayret sarf ettik. Hak etmediğimizi hak sandık.
“Gün gelir kişi sabah mümin, akşam kâfir olur” uyarısına muha tap olan nice insan var.
İmanına göre tavır alan değil, tav rına göre iman eden insan sayısı hayli çoğaldı. Her harama kendimiz ce bir çıkış kapısı araladık.
İman etmeyen veya nefsinin arzularını din edinen dalalet ehli ni zaten saymıyorum. Onlar hem “dall”, hem “mudill”dirler; yani hem “yoldan çıkmış”, hem “yoldan çıkaranlar”dır.
Okyanusla yıkansalar temizlenemezler, illaki ter temiz bir niyetle tövbe etseler belki kurtulurlar.
Saadet asrında adamın biri binasını yükselt miş, komşusunun güneşi ne ve rüzgârına engel olmuş. Bu durum Peygamber Efendimizin dikkatini çeker. Ve Efendimiz, asırlar öte sine ders ve rehber ola cak şu cümleyi kullanır: “Sakın komşunun rüz gârına engel olacak şekilde binanı yükselt me. Komşunun hakkına girme. Binasına gelecek güneş ve rüzgâra engel olma.”
Peki adam bu ikazdan sonra ne yaptı? Hemen binasını yıktı. Daha sonraki günlerden birinde
Efendimiz oradan geçince binanın yerinde olma dığını görüp sordu: “Buradaki yüksek bina ne oldu?”
Oradakiler şöyle dedi: “Efendimiz, sizin uya rınız üzerine sahibi binayı yıktı.” Bu cevap üzerine Resulullah (SAV) binanın sahibine dua etti. İşte terazi... Müslüman olan veya olmayan, hangimiz komşunun rızasını, duasını arzu ettik. Daha doğ rusu önemsedik? Hangimiz ev yaparken komşusunun güneşini, manzarasını, rüzgâ rını hesap ettik. Kabul edelim ki, bencilliğimiz dini hassasi yetimizin ötesine geçti.
Kısacası, kusurumuz sayıl mayacak kadar çok. Rabbim hidayet ve tövbe nasip etsin.