İnsanlığın yenildiği tezgâh...
İktisat neden bu kadar belirleyici? Neden para pul işleri ahlakı mızdan inançlarımıza kadar haya tımızın her yönünü avucuna alıp hamur gibi yoğurabiliyor?
Ekmek kavgasından değil, modern haya tımızın hapishanesinden söz ediyorum, anla mışsınızdır.
Bu kez üretim ve tüketim ilişkilerinden... Her seferinde giderek canavarla şan ve yeni elitler üreten “hizmetler kapitalizmi”nden falan dem vurmayaca ğım...
Daha kadim bir vurgu yapacağım... Ve hani “Nerede bozuldu çok şey?” sorusuna dair eski bir hikâyeden baş layacağım, sonrasını siz düşünün...
Hıristiyanlar, bugün inançlarını kaybetmiş de olsalar, bütün akıl yürütmeleri ve kültürleri İncillerde anlatılanlara dayanır.
E iyi de...
Matta İncili’nde şöyle bir olay anlatı lır: “İsa, tapınağın avlusuna gire rek oradaki bütün satıcıları kovdu. Tefecilik yapanların masaları nı devirdi. Ve onlara şöyle dedi:
‘Benim evime dua evi denecek’ diye yazılmıştır. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz!”
Bazı kaynaklarda tefeci Yahudilerin tez gâhlarını büyük bir öfkeyle tekmelediği anla tılır. Hıristiyan inancına göre Hz. İsa’nın vahyi dile getirme süreci Yeruşalim’deki (Kudüs) bu sarsıcı eylemle başlamıştır.
Şimdi sıkı durun...
1eden bankalara “banka” diyoruz? “Banco” yani..
Venedik’te
para stoklama, borç verme ve faiz işlemini başlatan Yahudilerin
müşteriyle aralarına koydukla rı masa işte!
Hz. İsa’nın İncillerde anlatıldığına göre tekmeleyerek yıktığı tezgâhlara ben zer bir şey.
Modern anlamda ilk bankanın da 1587’de Venedikli Yahudiler tarafından Bancı Di Rialto adıyla kurulduğu yazılır ansik lopedilerde... Yani “doğal” iktisattan para ikti sadına geçiş; paranın “maddi karşılık”tan kopuşu bugünkü dünyayı üretti.
İşte daha o zamanda
Hıristiyanlar bu acı gerçekle çarpı şıp yere serilmiş, gerisi bütün top lumlar için “iş”in teferruatı olarak gelişmişti.
Bugün değişen bir şey yok!
Tapınaktaki Yahudiler kazandı... Bütün toplumlar kuşatma altın da; paranın, borcun, faizin kuşatma sı altında...
Oysa bir çağ dönümündeyiz. Konuşulacak ne varsa konuşmak zorun dayız. Böyle şeyleri gazete köşelerinde dile getirmek de hep bana kalıyor.