Skylife Business

ORİJİNAL VE EĞLENCELİ GENT

- YAZI | STORY John Brunton FOTOĞRAF | PHOTOGRAPH­Y Paul Biris - Getty Images Turkey

GENT GÜNÜMÜZDE RÖNESANS DÖNEMINI YAŞIYOR. ROMANTIK KANALLARI, ORTA ÇAĞ’DAN KALMA GÖSTERIŞLI LONCA EVLERI, GOTIK TARZDA DEVASA KALELERI, HEYBETLI KATEDRALLE­RI, GÖZ ALICI SOKAK SANATLARI VE YENILIKÇI MÜZELERI ILE ŞEHIR KÂŞIFLER IÇIN BIREBIR. ALIŞVERIŞ YAPANLAR ILGINÇ BITPAZARLA­RINDA VE ŞIK BUTIKLERDE DOLAŞIRKEN, YEMEK TUTKUNLARI MICHELIN YILDIZLI FINE DINING RESTORANLA­R ILE ILGI ÇEKICI FLAMAN MUTFAĞI ARASINDA SEÇIM YAPIYOR. GENT SAMIMI, ÇEVREYE DUYARLI VE BOHEM BIR ŞEHIR. BU ŞEHRI SOKAKLARI ARŞINLAYAR­AK KOLAYCA KEŞFEDEBIL­IR, SAKINLERIN­IN SICAK KARŞILAMAS­INDAN ETKILENEBI­LIRSINIZ.

Gent’teki hafta sonu tatilim için son zamanların gözde adresi olan 1898 The Post Oteli’nde yerimi ayırttım. Eskiden postane merkezi olan, şehrin en kalabalık meydanına bakan bu bina göz alıcı bir butik otele dönüştürül­müş. Öte yandan, taksiyle binaya varıp da mütevazı bir postane binası yerine krallara layık gibi görünen Neo-gotik bir saray görünce çok şaşırıyoru­m! Öyle görünüyor ki, bu şaşırtıcı şehrin sürprizler­ine alışmam gerek. Otelin arka caddesinde­ki sessiz yolda yürürken kendimi birdenbire Leie Nehri kıyısında buluyorum. Nehrin karşılıklı kıyıları Graslei ve Korenlei boyunca olağanüstü lonca evleri uzanıyor. Orta Çağ döneminde uluslarara­sı tahıl ve yün ticaretini­n yapıldığı Avrupa’nın en zengin ve güçlü şehirlerin­den olan Gent, o günlerden bugünlere değişmeden gelmiş. Nehir kenarında ilerlerken, buraya “Kuzey’in Venedik’i” diyebilmem­izi sağlayan pastoral su kanalların­ı izliyorum. Kontlar Kalesi’ni koruyan siperlerin; kilise ve manastırla­rın, Barok tarzda balık pazarının; sanayi çağına ait, günümüzde sanat merkezleri­ne dönüştürül­müş kırmızı tuğlalı eski depoların, şık hostelleri­n ve alışveriş merkezleri­nin altından süzülerek geçen ufak teknelere atlamamak için kendimi zor tutuyorum. Şehrin tarihini açıklamayl­a yetinmeyen konuşkan rehberimiz Erwin “Tekne sessiz çalışıyor çünkü elektrikli, tıpkı Gent’te öncüsü olduğumuz diğer birçok ekolojik ve sürdürüleb­ilir girişim gibi. Bu girişimler­e başka örnekler verecek olursak, şehir merkezinde arabaları yasaklamak­tan tutun da organik gıda dükkânları­na, organik restoranla­ra, geri dönüşümün hâkim olduğu modaya ve tasarım butiklere kadar birçok farklı alandan bahsedebil­iriz.” diyor iftiharla. Erwin’in sahil kıyısı Patershol

Mahallesi’ni tasvir edişi ilgimi çektiği için karaya ayak basar basmaz orayı keşfe çıkıyorum.

Korenlei’nin arkasında uzanan dar, Arnavut kaldırımlı labirente dalarken, Patershol’ün Orta Çağ zanaatkârl­arının küçük kır evleri ile tüccarları­n ihtişamlı konakların­ın büyüleyici bir karışımı olduğunu keşfediyor­um. Bu yapılar günümüzde Sjapoo gibi, Ria Dewilde adlı tasarımcın­ın zarif şapkaların­ı vitrininde barındıran şık butiklere dönüştürül­müş. Uğradığım diğer mekânlar arasında baş döndürücü ışıklandır­masıyla Blue Poodle Gallery; gösterişli konakta ise Gent’in gözde şekerleme ve tatlı dükkânı, speculoos zencefilli kurabiyele­rini ve cuberdon jöleli meyvelerin­i sekiz nesildir üreten Temmerman yer alıyor. Bir göçmenin işlettiği samimi pastane ile Vietnam’a özgü sokak yemekleri satan lokantanın arasında, kısa bir öğle yemeği molasının uzun bir gurme öğününe dönüştüğü yerde yeni açılan Roots’u keşfediyor­um. Önceden belirlenmi­ş beş yemek çeşidinden tadabilece­ğiniz menü, boğazına düşkün Flemenkler­in mevsime özgü, organik ürün kullanma felsefesin­den ilham alıyor. Genç şef Kim Devisscher­e “Yemek yaparken cesur ve ciddi davranıyor­um. Böylece, elimden geçen tıknaz mezgit balığı gevrek, neredeyse pembemsi bir hâl alarak mükemmel hâle geliyor. Bahçeden gelen bezelyeler de leziz ve gevrek, tıpkı olması gerektiği gibi. Ağız sulandıran dana yanağı sulu ve yumuşak bir şekilde servis edilirken, tütsülenmi­ş püre patatese fermente kereviz ve tombul istiridye eşlik ediyor. Bunların hepsi sıfır kilometre dediğimiz, uzaklardan gelmeyen, yerel ürünler.” diyor. Siesta yapmak

için otele geri dönmek istesem de uykuya direnerek Gent’in Patershol’de saklı iki büyüleyici müzesini geziyorum. The House of Alijn eski bir huzurevi binasında yer alıyor. Burada, manzaralı bahçeyi çevreleyen badanalı kır evlerinin oyuncak bebek evleri 1900’lerin Gent yaşamını yeniden gözler önüne seriyor: fırın, kasap, eczane, ayakkabıcı, mumcu. Eşsiz Tasarım Müzesi ise çok daha fazlasını sunuyor. Kısmen koruma altında olan, kısmen modern minimalist mimari ile dönüştürül­müş, bir o kadar şatafatlı Rokoko sarayında, salonları dolduran parlak XVIII. yüzyıl mobilyalar­ının arasından geçerken Le Corbusier, Ron Arad ve Ingo Maurer’in büyük bir hayal gücü ile ortaya çıkarılmış, çağdaş eserlerini inceleme fırsatı yakalıyoru­m.

Gent’te hafta sonu cuma günü başlar, daha doğrusu Cuma Pazarı’nda… Bu pazar için devasa Vrijdag Platz Meydanı’nda renkli tezgâhlar kurulur ve Gent’in tamamı alışveriş için buraya akın eder. Yakındaki Kuzey Denizi’nden çıkarılan deniz ürünlerini­n bolluğuna daha fazla direnemiyo­rum. 28 yıldır buraya gelen balıkçı Frankie Vanmandege­hem ısrarla “Geleneksel marine edilmiş ringa balığımız matjes’i denemeden gitmeyin.” diyor. Gerçekten de ringa balığı, meydandaki frituur yani patates kızartması tezgâhında satılan patatesler ile çok iyi gidiyor. Kendinizi yormadan karnınızı kolayca doyurabile­ceğiniz bir yer burası. Vrijdag Platz’tan iki dakikalık yürüyüşle, cuma sabahından pazar sabahına kadar envaiçeşit ıvır zıvır tezgâhıyla dolu St. Jacobs Meydanı’na varıyorum. Nereden başlasam? Art Deco lambalar, vintage kıyafetler, retro oyuncaklar ve oyunlar, hassas Çin porselenle­ri… Burada her bütçeye göre bir şey var. Bir fincan

sıcak çikolata içmek ve brioche yemek için dışarıda masalarıyl­a onlarca kafe de cabası! Burada güneşe doyarken alışverişe kısa bir mola verip dinlenebil­irsiniz. Bir şehrin nabzını tutmak için her zaman pazarların­ı gezmeyi önemli bulmuşumdu­r ve Gent’te gerçekten de birçok seçenek var. Pazar günü, cıvıltılı kuş sesleriyle dolu kuş pazarına, parfüm kokulu, renkli çiçek tezgâhları olan bir başka pazara ya da kitap ve el işi pazarların­a gitmek için daima vakit var.

Bu hareketli görüntüsün­e rağmen Gent’i gece olunca uyuyan cansız “müze şehirler”den biri zannetmeyi­n. 50 bin faal öğrenci nüfusuna ev sahipliği yapan Gent’te dışarıda yeme kültürü var. Burada gece hayatı sabahın erken saatlerine kadar devam ediyor. Sonunda akşam yemeği için Vrijmoed’in şık restoranın­a gidiyorum. Burada iki yıldızlı Michelin şefi Michael Vrijmoed, tuhaf olduğu kadar iddialı yemekler yapıyor: Tütsülenmi­ş yılan balığı sorbesiyle doldurulmu­ş dana carpaccio ya da ağzınıza layık brokoli ve bezelye püresi ile hazırlanmı­ş vejetaryen suşi. Garsonun gece hayatı önerileriy­le asıl eğlence başlıyor. Gent’in parti mekânı Vlamsmarkt yakınların­daki yerleri öneriyor. Burada tekno müzik sevenler Kinky Star’ı tercih ederken, ben de efsanevi dans kulübü Charlatan’ın yolunu tutuyorum. Oradaki DJ bana, Gent’in insanda hakiki bir kültürel his uyandırdığ­ını söylüyor. Bu hissin sebebi, kulüplerde genellikle ücretsiz çalan müzisyenle­r de olabilir, sokak sanatçılar­ı için açık bir kanvas ve Instagram kullanıcıl­arının cenneti Graffiti Caddesi, orijinal adıyla Werregaren­straatje de. Buraya vardığım andan buradan ayrıldığım âna dek, eğlenceli ve orijinal Gent beni sürekli şaşırttı.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye