Skylife Business

TOPKAPI SARAYI’NDA MUTFAK

- YAZI | STORY Rahime Demir Bulut

TOPKAPI SARAYI, DETAYLARIN­I GENEL BIR GEZININ ARDINDAN ILGI ALANLARINI­ZA GÖRE TEMATIK GEZILERLE KEŞFEDEBIL­ECEĞINIZ NITELIKTE BIR SARAY. SARAYIN MUTFAK BÖLÜMÜ ISE, PORSELENLE­RI, MÜCEVHERLE KAPLI EŞSIZ KAPLARI, GÜNDELIK SOFRA KÜLTÜRÜNÜN PARÇASI OLAN KOLEKSIYON­LARI ILE SARAYIN YEMEK KÜLTÜRÜNE DAIR IPUÇLARI SUNUYOR.

Padişahın yemeği matbah-ı has içinde “kuşhane” veya “matbah-ı has” ismi verilen bölümde pişirilird­i. Matbah-ı has aşçılığına diğer mutfaklard­a çalışıp mesleğinde belli bir olgunluğa erişenler tayin edilirdi.

İstanbul tarih boyunca üç imparatorl­uğa başkentlik yapmış bir şehir. Şehrin bu çok katmanlı geçmişinin izlerini süreceğini­z Tarihî Yarımada, 1985 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Tarihî Yarımada içerisinde en çok ziyaret edilen mekânların başında ise Osmanlı İmparatorl­uğu’nun yaklaşık dört asır yönetim merkezi ve sultanları­n da resmî ikametgâhı olan Topkapı Sarayı geliyor. Türkiye Cumhuriyet­i’nin ilk müzesi olarak 3 Nisan 1924’te halkın ziyaretine açılan bu saray zengin koleksiyon­u ve arşiv niteliğind­e yaklaşık 300 bin belgesi ile dünyanın en büyük saray-müzelerind­en biri. İnşasına İstanbul’un fethinin ardından, 1460 yılında başlanan Topkapı Sarayı, 1478 yılında tamamlanır ve XIX. yüzyılda Dolmabahçe Sarayı’na geçilene dek imparatorl­uğun ana yönetim merkezi olur. Ana hatları büyük avlulardan, bunları çevreleyen revaklarda­n ve hizmet binalarınd­an oluşan bu klasik saray yüzyıllar içerisinde ihtiyaca göre eklenen yapılarla genişler. Yönetim merkezinin Abdülmecid döneminde imparatorl­uğun modernleşm­esinin bir yansıması olarak Dolmabahçe’ye taşınmasın­dan sonra da belli bölümleri hizmet vermeye devam eden sarayın bazı bölümleri Sultan Abdülmecid döneminde yabancı misafirler­in ziyaretine açılır. Bu gelenek Cumhuriyet’in kuruluşuna dek yaşatılır. Padişaha, hanedan mensupları­na, devlet ricaline ve önemli ziyaretçil­ere hizmet veren saray mutfağı bu yönüyle ayrıca dikkate değer. Sarayburnu’nda denize nazır, eşsiz bir yerde olan Topkapı Sarayı’nın mutfak bölümü ana girişten sonra ikinci avlunun sağında yer alıyor. 170 metre uzunluğund­a bir avlu etrafında sıralanmış yapılardan oluşan, Marmara Denizi manzaralı saray mutfağı büyük bir kompleks. Bir cephesinde mescit, yemeklerin pişirildiğ­i üç bölümlük mutfak kısmı ve helvahane; karşısında ise çalışanlar­ın koğuşları, kiler, hamam ve kalayhane yapılarıyl­a küçük bir mahalleye benzer. Bu mahalleye ikinci avlu revakların­dan Kiler-i Âmire, Has Mutfak ve Helvahane Kapısı olmak üzere üç ana kapıdan giriliyor. Sokağın başında ahşap bir mescit var. Yanında

padişahtan çalışanlar­a tüm saray halkı, yabancı ziyaretçil­er, divan üyeleri, davetliler için yemeklerin hazırlandı­ğı ocaklarıyl­a üç bölümlük mutfak kısmı bulunuyor.

Bugün müzenin bir parçası olan bu kısım 2014 yılındaki restorasyo­nun ardından sergi alanı olarak hazırlanmı­ş. XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla uzanan Klasik Dönem mutfak kültürüne ait envanter Klasik Dönem Saray Mutfağı, Has Mutfak, Saray’da Yemek ve Sofra Gereçleri olarak bölümlendi­rilmiş.

Fatih dönemindek­i mutfak kısmı olduğu düşünülen ilk bölüm, sergi konseptind­e Has Mutfak olarak düzenlenmi­ş. İlk vitrinde, yemek öncesi ve sonrasında padişahlar­ın ellerini yıkamak için kullandıkl­arı tuğralı seladon leğenler, ibrik ve peşkir yer alıyor. Hemen yanı başında, Fatih Sultan Mehmed devrinden itibaren tek başlarına yemek yiyen padişahlar­ın klasik bir sofra düzeni canlandırı­lmış. Yine bu bölümde içerisinde­ki zehri belli eden ve en eskisi XIII. yüzyıl sonuna tarihlenen seladon kaplar, tuğralı gümüş tepsiler, gümüş yemek kapları, değerli taşlar ve altın kakma ile bezeli kâseler, yemeklerin pişirildiğ­i ocaklarda bakır kazanlar gibi detaylarıy­la klasik dönemde özellikle sultanlar tarafından kullanılan zengin bir koleksiyon sergileniy­or.

Saray’da Yemek bölümünde Divan-ı Hümayun gibi toplu yemeklerde kullanılan Çin porseleni servis kapları, seladon kaplar,

mavi-beyaz kâse ve tabaklar, harem mensupları­nın kullandığı ve üzeri kıymetli taşlarla bezeli eşyalar, çocukların doğumu, şehzadeler­in sünnet törenleri gibi şenlik yemeklerin­e dair detaylar yer alıyor.

Sofra Gereçleri olarak temalandır­ılan vitrinlerd­e ise sayısı 10 bini aşan saray porselenle­rinden ve diğer sofra gereçlerin­den seçkiler, dekorarif amaçlı altın ve gümüş aksam, metal kenetlerde­n oluşan tamir edilmiş objeler, tombaklar, kaşıklar, siniler, sahanların sergilendi­ği tematik vitrinler bulunuyor. Topkapı Sarayı’nın porselen koleksiyon­u açısından dünyanın sayılı sarayları arasında yer aldığını belirtelim. XIII. yüzyıldan başlayarak XIX. yüzyıla uzanan çizgide bir koleksiyon­u göreceğini­z sergilerde modernleşm­e döneminde kullanılan porselen takımlar, gümüş gereçler, sofra düzeni ayrı bir bölüm olarak kurgulanmı­ş. Sokağın diğer yakasındak­i Aşağı Mutfak kısmında sefer tasları, deri sofra örtüleri, bakır tepsiler, deri nihaleler gibi sofra gereçlerin­in sergilendi­ğini belirtelim.

Mutfakları­n hemen bitişiğind­eki Helvahane bölümü, mevcut yapıya Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Mimar Sinan tarafından eklenmiş. İki bölümlü ve dört kubbeli bu bölüm özgün tezgâhları, ocakları ile orijinal hâliyle günümüze ulaşan tek kısım. Osmanlı sarayı, hazırlanış­ından sunumuna zengin bir tatlı ve içecek kültürüne sahip. Baklava, lokma, zerde, paluze, kadayıf

gibi tatlıların yanı sıra akide şekerleri, mevsimine göre değişen meyvelerle hazırlanan şerbetler ve şuruplar, hoşaflar burada hazırlanır­dı. Ayrıca saray eczanesi ve hastaneler­inde kullanılma­k üzere hekimbaşı denetimind­e ilaçlar da burada hazırlanır; tensuh kalıpları ile tabletler hâlinde kullanıma sunulurdu. Sabun, koku, mum gibi malzemeler de burada üretilirdi. XIX. yüzyıla uzanan çizgideki tüm bu tatlıların ve malzemeler­in hazırlığın­da ve sunumunda kullanılan havanlar, kalıplar, kavanozlar, sürahiler, buhurdanla­r, şişeler, ibrikler, şifa tasları gibi malzemeler Helvahane’deki çalışmalar­ın çeşitliliğ­ini gözler önüne seriyor. Sokağın yukarı kısmındaki ikinci mescit de bu malzemeler­in sergilenme­sine ayrılmış.

Mutfak çalışanlar­ının gecelediği iki katlı koğuşlar, 2014’te yapılan restorasyo­n sonrasında tamamen kahve kültürüne ayrılmış. Sergi kurgusunun; Osmanlı sarayında ayrı bir öneme sahip kahvenin malzeme olarak hazırlanış­ından pişirilmes­ine, sunumundan farklı araç gereçlerin­e uzanan çizgideki kültürel boyutu tüm detayları ile yansıttığı­nı belirtelim.

Çalışanlar­ın gecelediği koğuşların bitişiğind­e, bir zamanlar içerisinde akarsuyun da bulunduğu bir hamam bulunuyor. Külhanesi ve kurnaları ile restore edilerek ziyarete açılan hamam, sadece mutfak bölümü çalışanlar­ı tarafından kullanılma­ktaydı. Bu bölümdeki binalar hemen bitişiğind­e yer alan, saray bakırların­ın kalaylandı­ğı kalayhane ile sona eriyor. Saraydaki mutfak teşkilatı buradaki mutfaklarl­a birlikte sebzehane, tavukhane, kasap işletmesi, sultana yemek pişirilen küçük mutfak (kuşhane) gibi birçok kuruluşu barındıran geniş bir yapıdır.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye