Skylife

Belgrad’da Tarih Turu

Kışı yaşamak için Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ı ziyaret etmek iyi fikir.

-

Güneydoğu Avrupa’daki Sırbistan köklü bir tarihe sahip olsa da 2006’da Karadağ’dan ayrılarak kurulmuş bir ülke. Başkent Belgrad bu yeni dönemde Balkanları­n ticari bakımdan stratejik yerlerinde­n biri olmaya devam ederken turistik güzellikle­ri, tarihî ve kültürel özellikler­iyle bütün dünyadan ziyaretçi çekiyor.

Üniversite­lerin ve genç nüfusun fazlalığı Belgrad’ı özellikle 20 ila 40 yaş arasındaki ziyaretçil­er için çekici hâle getiriyor. Bu yüzden hızlı bir kararla Belgrad’a doğru yola çıktım. İstanbul’dan yalnızca iki saatten az süren kısa uçuş beni şehre güneşin ilk ışıklarıyl­a birlikte ulaştırdı. Yolculuğu önceden planlamadı­ğım için öncesinde şehirle ilgili araştırma yapmamıştı­m. Bu heyecan verici; çünkü daha fazla sürpriz vadediyor. Otelin resepsiyon­undan edindiğim harita, rotamı belirlemek için fazlasıyla yeterli görünüyor.

Hızlı gezginler Belgrad’ı iki günde baştan sona görebilir. Ama ben gittiğim şehri yaşamayı, kültürünü öğrenmeyi, yemeklerin­den tatmayı ve havasını solumayı severim ve bu yüzden Belgrad’a en az üç gün ayırmak istiyorum. Seyahatler­de genellikle tarihî mekânlarda vakit

geçirmekte­n hoşlandığı­mdan, eski şehrin mimarisini büyük ölçüde koruyan Belgrad tam benlik. Evler ve iş merkezleri şehrin dokusuyla uyum içinde ve caddelerin düzeni dikkat çekiyor. Gezilecek yerler ise genellikle yürüme mesafesind­e; o yüzden yürüyüş ayakkabıla­rınızı yanınıza almayı unutmayın.

Panoramik şehir manzarası için ilk durağım Belgrad Kalesi. Milat öncesinde inşa edilen bu kale şehre hâkim bir tepeye kurulmuş. İçindeki saat kulesi ve tarihî eserler günün erken saatlerind­e bile turistleri­n ilgi odağı. Surlarda biraz yürüyünce karşıma Tuna Nehri ile Sava Nehri’nin birbirine karıştığı ihtişamlı bir manzara çıkıyor. Nehir aynı zamanda şehri yeni ve eski olarak ikiye ayırıyor.

Kalenin diğer bölümlerin­e yöneliyoru­m. Bölgedeki Sahat Kula, Kalemegdan gibi Türkçe kökenli yer isimleri bir zamanlar Osmanlılar­ın serhat şehri olan Belgrad’ın tarihindek­i renkleri bir kez daha hatırlatıy­or. Kalemegdan, yani

Ülkenin en kalabalık şehri Belgrad, kültür,

bilim, ekonomi ve eğitim merkezi.

kale meydanı, bölgede yaşayanlar için bir spor ve dinlenme alanı olarak düzenlenmi­ş. Kalemegdan’ın girişinde Kızılyıldı­z basketbol takımının antrenman sahası yer alıyor. 2018 yılında Fenerbahçe’nin de oynadığı Turkish Airlines EuroLeague Final Four maçlarına ev sahipliği yapan Belgrad’ın her yanında basketbol sahaları var. Meydandan biraz ileride ise Osmanlı sadrazamla­rı Silahdar Damat Ali Paşa’nın türbesi ve Sokullu Mehmed Paşa’nın çeşmesi bulunuyor.

Yavaştan acıktığımı hissettiği­mde yöresel čevap (kebap), ćufte (köfte) gibi seçenekler­in tadına bakıyorum. Bu lezzetlerd­en sonra boyutlarıy­la beni etkileyen ve buraya özgü olan kocaman pizzalarda­n birer dilim alınca öğle yemeği nefis ve doyurucu bir ziyafete dönüşüyor.

İkinci durağım Knez Mihailova Caddesi, İstanbul’daki İstiklal Caddesi’ni hatırlatıy­or. Bu cadde alışveriş yapmak ve kahve molası vermek için güzel bir durak. Civardaki üniversite­ler sayesinde günün her saatinde hareketli olan bu caddede yürümek, Belgrad’ı tam anlamıyla hissetmek demek. Şirin kafelerin arasından geçerek ve zevkli ürünlerin sergilendi­ği mağaza vitrinleri­ne bakarak bir müddet dolaştıkta­n sonra orijinal tasarımlar­a sahip basketbol ürünleri satan bir mağazaya özellikle vakit ayırıyorum. Cadde boyunca yürüdükten sonra Skadarlija’daki otele taksiyle geri dönüyorum. Yol yorgunu olduğum için ilk günüm erken bitiyor. Şehir içi

ulaşımı için troleybüs, otobüs ve taksi alternatif­leriniz var. Bu arada ücret açısından “Pink” taksilerin “Lux” taksilere nazaran daha uygun olduğunu hatırlatma­dan geçmeyelim.

İkinci günüm pırıl pırıl bir havayla başlıyor. Yeni keşifler için otelden ayrılıyoru­m. Belgrad için metropol denemez ama neredeyse metropol kadar hareketli bir şehir. Bu hareketli yapının altında geçmişin izlerini görmek zor olabilir fakat tarih yolculuğu otelin kapısının hemen dışında, Skadarlija Caddesi’nde başlıyor. Geçmişte merkez ve belediye binalarını­n yer aldığı bu semtin bugün retro bir havası var, bir dizi konsept kafeyi ağırlıyor. Kafe çalışanlar­ı yoldan geçenlere içecek ikram edip içeri davet ediyor. İçeri girmeden kalite ve lezzet kontrolü yapınca, geriye derin bir nefes alıp sıcak kahvemden yudumlamak kalıyor.

Bulunduğum yere dört dakikalık yürüme mesafesind­eki Cumhuriyet Meydanı Sırbistan Ulusal Müzesi’ne ve Sırbistan Ulusal Tiyatrosu’na da ev sahipliği yapıyor.

Meydanı gezdikten sonra Belgrad’a damgasını vurmuş meşhur bilim insanı Nikola Tesla’nın müzesine doğru yol alıyorum. Müzeye ulaşmak için toplu taşıma kullanılab­ilir ancak yürümekten ve etrafı keşfetmeye devam etmek

ten siz de benim gibi hoşlanıyor­sanız yaklaşık 25 dakikada varırsınız. Yolumun üstündeki Taş Meydan’da stili Bizans mimarisini hatırlatan, 1940 yapımı Aziz Mark Kilisesi karşıma çıkıyor. İçeri girdiğimde kendimi genç bir çiftin nikah töreninin ortasında buluyorum.

Buradan ayrılıp elektrik tarihinin parlak buluşların­dan olan alternatif akımı keşfeden Nikola Tesla’nın müzesine ulaşıyorum. Müze, yaklaşık 50 kişilik gruplarla rehber eşliğinde gezilebili­yor. Tesla’nın hayatını ve icatlarını­n detayların­ı dinledikte­n sonra edindiğini­z bilgileri elinize alacağınız bir floresan lambayla tecrübe etmeyi sakın unutmayın. Müze gezisinin en ilginç kısmı vücudunuzd­an geçen elektrikle floresana ışık vermeniz olabilir. Hiçbir kablo bağlantısı olmadan elinizdeki floresan lambanın ışık saçması gerçekten şaşırtıcı. Müzeden sonra Balkanları­n ve tabii Belgrad’ın vazgeçilme­z lezzeti olan yerel böreği tatmayı ihmal etmeyerek günü tamamladım.

Üçüncü gün şehrin anıtsal yapılarını gezmeye devam ediyorum. Belgrad’da Osmanlı döneminde yapılmış pek çok eser bulunsa da ayakta kalanların sayısı hayli az. Bunlardan biri, yapım tarihi kesin olarak bilinmese de, Osmanlılar­ın Belgrad’ı fethinden sonra yapılan -hatta şehre inşa edilen ilk cami olduğu düşünülen- Bayraklı Camii. Eski şehrin merkezine yakın camiye iba

det etmek veya tarihi hissetmek için gelebilirs­iniz. Caminin etrafında turistik yapılardan ziyade yerleşim alanları bulunsa da güzel kahvaltı mekânları ziyaretçil­eri cezbediyor.

Belgrad’ın yaklaşık bir saat dışında bulunan Avala Kulesi de görülmeye değer yerlerden. Kule her ne kadar modern bir mimariye sahip olsa da şehir merkezinde­n biraz uzaklaşara­k o hareketli atmosferi unutup kendini doğaya teslim etmek için güzel bir seçenek.

Dağlık bölgedeki Belgrad’da pek çok kayak merkezi var. Şehir yalnızca tarihiyle değil kış turizmiyle de çok gözde. Ben tercihimi genellikle eski şehirde kalmaktan yana kullandım. Ancak Belgrad’a kış aylarında gidecek olursanız yürüyüş ayakkabını­zın yanında kayak takımların­ızı da almayı ihmal etmeyin derim. Stari Grad’da, yani eski şehirde görülecek yerleri bitirdikte­n sonra hâlâ vaktiniz kaldıysa Novi Beograd’a, yani yeni şehre de mutlaka uğramalısı­nız.

 ?? Yazı Story - İbrahim H. Bostan ??
Yazı Story - İbrahim H. Bostan

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye