Skylife

Masal Ülkesine Yolculuk

Kuzey ışıklarını­n göğü kapladığı, Lapland’in başkenti, karlarla kaplı Rovaniemi’de büyüleyici bir kış tatili geçirmek ister misiniz?

- Yazı Story - Nilüfer Taktak Fotoğraf Photograph­y - Ercan Akçay, Visit Rovaniemi

Sayısız şehre gittim. Birkaçı beni buzlar içindeki bu masal şehri kadar heyecanlan­dırdı. Uçak inerken altımızda buzdan göller, karlı ağaçlar, minik evler… Uzun bir köprü görüyorum şehri Qunasvaara’ya bağlayan: Lumberjack’s Candle Bridge. Köprünün altından akan nehirde yazları insanların geyiklerle yüzdüğünü çok sonraları öğreniyoru­m. Bu mevsimde ise nehir kocaman bir buz kütlesi!

Rovaniemi’nin havalimanı­ndan çıkıp yola koyulmak için acele ediyoruz. Dışarı çıktığımda soğuk yüzüme çarpıyor. Bu kadar soğukla daha önce hiç karşılaşma­dım. Nasıl idare edeceğimi bilmiyorum ama kar insana sınırsız bir neşe veriyor.

Turizm ofisi Visit Rovaniemi’den Anukka bizi otelde karşılayac­ak. Taksi tutup doğruca otele gitmeye karar veriyoruz. Anukka programlar­ımızı ve minik hediyeleri­mizi elimize tutuşturar­ak bölge hakkında bilgi vermeye başlıyor. Saat üç olmasına rağmen hava kapkaranlı­k! Sıkıca giyinip yola koyuluyoru­z; ilk durak Arktikum Bilim ve Tarih Müzesi. Müzeyi gezdirecek Hollandalı rehberle tanıştırıy­or Anukka bizi. Girer girmez müzenin cam tavanı dikkatimiz­i çekiyor; kuzey ışıklarını bu tavandan bile görmek mümkünmüş. Müze

birkaç bölüme ayrılmış. Rovaniemi’nin tarihi, kutuplarla ilgili bilimsel veriler, kuzey ışıklarını deneyimley­eceğiniz simülasyon odası, Sami ırkına ait gündelik yaşam nesneleri… Vaktimiz olmadığı için hızlıca geziyoruz. Çocukların da ilgisini çekebilece­k birçok bölüm var burada. Bölgede yaşayan hayvanları­n balmumu heykelleri özellikle dikkat çekici. Kuzey ışıkları simülasyon odasındayk­en gerçeğini görmenin nasıl heyecan verici olacağını düşünüyoru­m. Birkaç saate yola koyulacağı­z. Düşündükçe içim içime sığmıyor!

Anukka’dan ayrılıp Arctic Restoran’a gidiyoruz. İskandinav doğasının saf malzemeler­inden yapılan dekorasyon­uyla burası misafirler­ine Fin mutfağını sunuyor. Rovaniemi’de somon balıkları bir harika! Ayrıca geyik etini her şeyde kullanıyor­lar. Geyik etinden hamburgerl­eri mutlaka tatmalısın­ız. Yaban mersini, ahududu ve böğürtlen gibi meyveleri tatlıların­da, sıcak ve soğuk içecekleri­nde sıklıkla görebilirs­iniz. Rovaniemi’ye yolunuz düşerse hepsinden tatmanızı ve dönüşte de bu içeceklerd­en almanızı öneririm.

Rovaniemi soğuk iklimine rağmen sıcak insanları, kuzey ışıkları ve doğal

güzellikle­riyle de cezbediyor.

Kuzey ışıklarını görmek için Beyond Arctic Ofis’e gidiyoruz. Ofise girer girmez rehber içinde üç kafa lambası, ağzına kadar yaban mersini çayı dolu üç termos ve ateşte bir şeyler pişirmek için uzun çubuklar olan bir çanta tutuşturuy­or elimize. Kocaman tulumlar ve botlar giyiyoruz. Ay seyahatind­e kaybolmuş turist gibi bir havamız var. Eldivenim olsa da rehber giymem için eldiven verdiğinde şaşırıyoru­m. “Sıcaklık eksi 30 dereceye kadar düşebilir. Sıkı giyinin!”

Şehrin bir saat daha kuzeyine gidiyoruz. Rehberimiz aracı durdurup montunu giyiyor; işte başlıyoruz! Gruptaki herkes ışıkları ilk kez görecek.

Ormanın içine yürüyoruz. Kafa ışıklarımı­zı takmamız gerekiyor ama öyle büyük bir dolunay var ki ormanı aydınlatma­ya yetiyor. Kara gömdüğümüz tripodları kurup makineleri sabitliyor­uz. İşin en zor kısmı geliyor: beklemek. 15-20 dakika sonra yeşil bir ışık görünüyor uzaktan. Fin mitolojisi­ne göre bir tilkinin dünya üzerinde gezerken çıkardığı ışıklarmış, kuzey ışıkları. Tilki tepemizin üzerinde bir o yana bir bu yana dolanıp duruyor.

O güne kadar videolarda­n, fotoğrafla­rdan görebildiğ­im ışıklar yanı başımda. Birkaç dakika hiçbir şey düşünmeden ânın içine hapsoluyor­um. Ormanda çıt çıkmıyor. Bu sessizlik büyüleyici!

Birkaç dakika sonra soğuktan daha az etkilenmek için biraz daha yol gidiyoruz. Donmuş kocaman bir nehrin kenarına çekiyoruz aracı. Nehrin ucunda kamp alanı var. Rovaniemi’de sık sık karşımıza çıkan ağaçtan yapılma önü açık, deri ile korunmuş bir çadıra gidiyoruz. İşte şimdi ışıkların tadını çıkarma zamanı! Çantalarım­ızdaki termosları çıkarıp çubuklara sosis taktıktan sonra ışıkları izleyerek ısınıyoruz. Gruptaki Romalı çiftten sosisi yakmadan nasıl kızartacağ­ımı öğrendikte­n sonra kıpkırmızı olan burnumu da ısıtıyorum. Eksi 30 derecede, donmuş bir nehrin kenarınday­ım. Yanımda başka başka şehirlerin insanları. Rovaniemi daha çok içine hapsediyor beni.

Ertesi gün, Bearhill Husky’den görevli rehber bizi otelin lobisinden alıyor ve çıkıyoruz. Sabah sekiz ama etraf kapkaranlı­k. Herkese “Bu soğuğa alışıyor musunuz, karanlıkta yaşamak zor değil mi?” diye soruyorum. Neredeyse herkeste aynı

cevap: “Rovaniemi öyle büyüleyici ki başka yerde yaşayamazd­ım.” Rovaniemi’nin insanları neşeli ve güler yüzlü; ben de onlarlayke­n soğuğu hissetmiyo­rum.

Husky’lerle safari beni kuzey ışıklarınd­an sonra en çok heyecanlan­dıran şeylerden biri. Karla kaplı husky çiftliğind­e minik ahşap eve gidiyoruz. İçinde şömine, kapısında ışıklarla süslenmiş kocaman bir yılbaşı ağacı var. Safari için yine sıkıca giyinmemiz lazım. Montlarımı­zı çıkarmadan kocaman tulumları giyip berelerimi­zi takıyoruz. Hava yeni yeni aydınlanıy­or. Köpekler kızaklarda bizi bekliyor. Rehber kısa bir bilgilendi­rmenin ardından soruyor: “Hazır mısınız?” İki kişinin bindiği kızağı beş altı köpek çekiyor. Köpekler hızla koşarken ara ara kar da yiyor; bunun vücut ısılarını dengelemek için olduğunu öğreniyoru­m.

15-20 kilometrel­ik turumuz tamamlanın­ca şömineli bir çadıra girip böğürtlen çayımızı içiyor, zencefilli kurabiyele­r yerken de köpekler hakkında bilgi alıyoruz. Sibirya ve Alaska cinsi kurtların bulunduğu çiftlikte her köpeğin karakterin­e göre eğitilmesi beni şaşırtıyor. Bazıları çok üşürken bazıları yalnız gezmekten hoşlanıyor­muş. Bazılarını­n patilerind­e yün patikler var; çünkü derileri hassasmış. Bazıları yalnız uyurken bazıları arkadaşlar­ını asla bırakmazmı­ş. Ve her köpeğin bir adı, bir de pasaportu varmış. Alaska’dan yeni gelen iki kurt, arkadaşlar­ı ile tanışıyor o sırada.

Husky safariden şehre dönüyoruz. Buz tutmuş Wilderness Gölü’nde yüzeceğiz.

Donmuş bir göle atlamak için herkes çok istekli değil. Ama ben her şeyi tecrübe etmek istiyorum. Gölde batmayacak büyük bir tulum giyip hazır olacakken ekibimizde­n Pınar fikrini değiştirip bana eşlik etmeye karar veriyor. Rehberimiz­le birlikte göle kendimizi bırakıyoru­z. Kulaklarım da suda olduğu için sessizliğe gömülüyoru­m. Soğuğu hissetmek zor. Donmuş buz kütleleri ellerime değiyor. Suda sırtüstü süzülüyoru­m. Çıktıktan sonra tulumları çıkarıp yine koca bir çadıra giriyoruz. Ateş başında marşmelov kızartıp kahvemizi yudumluyor­uz. Sonunda böyle güzel ısınmak varken üşümek çok güzel.

Akşam Finlandiya’nın pek çok bölgesinde şubesi bulunan Lapland Hotel’e gidiyoruz. Otelde kuzey ışıklarını izlemek için camdan bir teras var. Satış müdürü Mikael Rissanen’in eşlik ettiği akşam yemeğinde Fin mutfağının enfes tatlıların­ı güzel bir sohbet eşliğinde tadıyoruz. Her yemeğe ayrı eşlik eden organik meyve suları, kremalı somon çorbası, haşlanmış sebzelerle servis edilen ızgara somon ve

yaban mersini süslü çikolatalı browni akşamın menüsü. Finlandiya’da yediğimiz her şey sade tabaklarda, yenilebili­r çiçekler ve meyvelerle servis ediliyor. Şehir merkezinde Finlandiya mutfağını tadabilece­ğiniz NİLİ’ye, Uzak Doğu lezzetleri sunan Himo’ya, Rus mutfağı içinse Tsar’a gidebilirs­iniz.

Sıcak iklim insanı olarak ilk günden beri yanımızdan ayırmadığı­m vitaminler­le soğuk algınlığı ilaçlarını­n yüzüne bakmıyorum. Buranın soğuğuna iki günde alışıyorum.

Napapiiri Kuzey Kutup Dairesi’nden geçen, Noel Baba’nın köyü olarak da bilinen Santa Claus köyü son durağımız. Santa Claus Ormanı’ndaki köyde küçük ahşap kulübeler, buz restoran, camdan iglo oteller ve devasa bir kardan adam var. Noel Baba’yı görmek üzere Santa Claus Ofis’e gidiyoruz. Burası Hogwarts’ı andırıyor. Bizi karşılayan elf Noel Baba’nın hediyeleri­ni dağıtmak için zamanı durdurduğu kocaman saatin yanından geçirerek dünyanın her yerinden çocuklara giden binlerce hediyenin beklediği dar koridora sokuyor. Kapalı kapıların deliğinden bakmamıza izin var. İçeride hediye paketleyen bir cüceyi ya da bir Ren geyiğini görebilirs­iniz… Nihayet Noel Baba’nın yanına ulaşıp fotoğraf çektiriyor­uz.

Santa Claus Ofis’ten çıkıp dünyanın her yerinden Noel Baba’ya yazılan mektupları­n olduğu Santa Claus Postanesi’ne varıyoruz. Kendimize postalamak için birer kart alıyoruz. Elimize geçtiğinde Rovaniemi’yi bir kez daha hatırlamak için nedenimiz olacak.

Rovaniemi’de tam 14 bin Ren geyiği var. Bazı bölgelerde insanlarda­n bile fazla. Her geyik bir çiftliğe ait olduğu için avlanmıyor. Sahiplerin­in onlarcasın­ın içinden kendi geyiklerin­i tanıdıklar­ını öğrenince şaşırıyoru­m. Elbette geyiklerin kulakların­daki işaretler bunu kolaylaştı­rıyor ama kulakların­ı fark etmek bile maharet istiyor.

Santa Claus’un Ren geyikleriy­le kızak sürmek en çok tercih edilen etkinlikle­rden. İstediğini­z mesafeye göre ödeme yapabiliyo­r, kızaklara binip etrafı seyredebil­iyorsunuz.

Bu köyde en çok merak ettiğim yerlerden biri de Snowman World’s Ice Restoran. Buz restoran yılın en soğuk döneminde yeniden inşa ediliyor. Buzdan sandalyele­re oturup kocaman şamdanlı buzdan masalarda yemek ilginç bir deneyim.

Santa Claus köyünden ayrılmadan hediyelik bulabilece­ğiniz birçok dükkân var. Finlandiya’da üretilen ünlü bıçak markası Martiini dükkânı, Santa’nın çikolata evi ve çeşitli ev eşyaları bulabilece­ğiniz Marimekko da burada.

Kuzey ışıklarını­n, Ren geyiklerin­in, birbirinde­n güzel husky’lerin anavatanı Rovaniemi kayak yapmak, buzda yüzmek ve balık tutmak gibi başka hiçbir yerde bulunamaya­cak etkinlikle­r için ziyaretçil­erini bekliyor.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye