BANKACILIK SEKTÖRÜ, İSTİKRARLI GÖRÜNÜMÜNÜ KORUYACAK
VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ 728 MİLYAR ABD DOLARI’NA GERİLEDİ AMA
Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında karlılık performansında düşüş yaşanmış olmakla birlikte, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığını, yüksek net faiz marjlarını hala koruyor ve faiz dışı gelirlerini giderek daha fazla artırma çabası hala devam ediyor. Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyondaki gelişmelere göre şekillenecek olan kredi faizlerinin seviyesine bağlı olacak. 2019 yılında likidite ve sermaye yeterliliği, karlılık göstergelerinden çok daha ön plana çıktı. 2019’da takipteki krediler oranı mevcudu ikiye katlayacak şekilde artabilir. İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerindeki takibe düşme oranını artıracak. Ancak, kredilerin tamamı açısından, risklerin yönetilebilir seviyede kalacak.
Türkiye’de finans sisteminin en önemli ve en büyük unsuru bankacılık sektörüdür. Bankacılık sektöründe meydana gelebilecek her türlü gelişme Türkiye ekonomisinin finansal istikrarı ve reel ekonomi açısından belirleyici etkiler yaratıyor.
Finansal yeniliklerden ve enformasyon bazlı teknolojik gelişmelerden en hızlı etkilenen ve ağır kamusal düzenlemelere maruz kalan Türk bankacılık sektörünün Türk finans sistemi içerisindeki yüksek payı, hane halkının toplam finansal varlıklar içerindeki yüksek payıyla da destekleniyor.
2017 yılsonu itibariyle Türk bankacılık sektörü 864 milyar ABD Doları aktif büyüklüğü ile Rusya’dan sonra gelişmekte olan Avrupa ülkelerinde en büyük ikinci bankacılık sistemi iken 2018 yılı sonu itibariyle varlık büyüklüğü 728 milyar ABD Doları’na geriledi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) tarafından regüle edilen, izlenen ve kontrol edilen Türk bankacılık sektörü; mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları ile İslami kurallar çerçevesinde kâr payı esasına göre faaliyet gösteren katılım bankalarından oluşuyor.
VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ 728 MİLYAR DOLAR
Türk finansal sistemi içerisinde en büyük paya sahip olan bankacılık sektörünün varlık büyüklüğü 2018 yılsonu itibariyle 728 milyar dolardır (3.843 milyar TL). Aktif büyüklüğü bakımından Rusya’dan sonra gelişmekte olan Avrupa ülkelerinde en büyük ikinci bankacılık sistemi olma özelliğini koruyor.
Türkiye’de “Bankacılığın varlıkları/ GSYİH” oranı gelişmekte olan ülke ortalamasına yakın bir düzeyde olmakla beraber gelişmiş ülke ortalamasından düşüktür. Dolayısıyla Türk bankacılık sektörünün büyüme potansiyeli hala yüksektir.
Türk bankacılık sektörü mutlak miktar olarak 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4,21 oranında düşük bir karlılık artışı sağlamış ise de TL’nin olağanüstü değer kaybı nedeniyle dolar bazında esasen yüzde 25,57 oranında karlılık performansında düşüş yaşandı.
Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyondaki gelişmelere göre şekillenecek olan kredi faizlerinin seviyesine bağlı olacak. 2019 yılında likidite ve sermaye yeterliliği, karlılık göstergelerinden çok daha ön plana çıktı.
DIŞ KAYNAKLARA ULAŞMA POTANSİYELİNİ KORUYOR
Türkiye bankacılık sektörünün ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi destekleyecek mali gücü 2017 ve 2018 yılı içerisindeki TL’nin olağanüstü değer kayıplarıyla törpülenmiş ve zayıflamaya başlamış olmakla birlikte, dış kaynaklara ulaşma ve bu kapasitesini devam ettirebilme potansiyelini önemli ölçüde hala koruyor.
Bankaların yurtdışından borçlanma maliyeti ABD Merkez Bankası’nın
(FED) beklenen parasal sıkılaşma uygulamalarıyla, artış eğilimi devam etmekle birlikte Avrupa ve Uzakdoğu piyasalarındaki parasal genişlemenin pek fazla daralmamış olması buradaki artışı sınırlıyor. Zira Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) çok da sıkı olmayan para politikaları 2018 yılında da Türk bankacılık sektörüne fonlama maliyeti açısından katkı sağlamaya devam edecek.
Kötüleşen güvenlik koşullarına ve devam eden jeopolitik risklere rağmen Türkiye’deki bankaların yeniden finansman riskleri bulunmuyor.
Ayrıca Türk Bankacılık sektörü, yüksek sermaye yeterliliği sayesinde uzunca süre sürekli genişleme ve kredi hacmini artırma olanağı her zaman bulunuyor. Zira Türk bankacılık sektörünün
Sermaye Yeterliliği Rasyosu (SYR) konusunda çift tamponu bulunuyor.
Bu yüzden bize göre Türk bankacılık sektörünün görünümü stabile’dir. Ancak, 2018 yılında ağırlıklandırılmış risk tutarını düşük, yasal öz kaynakları yüksek gösterecek uygulamalara izin verilerek SYR’deki reel düşüş kayden perdelendi.
Risk yönetimi açısından, Türk bankacılık sektörü fiyatlamalarını ve bilanço dengelerini uluslararası normlarda yönetebilme becerisi içerisindedir.
YÜKSEK AKTİF KARLILIĞINI KORUYOR
Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında karlılık performansında düşüş yaşanmış olmakla birlikte, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığını, yüksek net faiz marjlarını hala korumakta ve faiz dışı gelirlerini giderek daha fazla artırma çabası hala devam ediyor.
Türk bankacılık sisteminin ortalama 3,47 civarına inmiş olan net faiz marjları gelişmiş ülkelerin hala üzerinde olmasına rağmen, yatırım kredisi yerine işletme kredisi verdiği için yeni iş yaratma kapasitesi üretemiyor. Türk bankacılık sektörü, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığını yüksek net faiz marjlarını hala korumakta ve faiz dışı gelirlerini giderek daha fazla artırma çabası devam ediyor.
Düşük aktif büyüklüğüne karşın, yeterli karlılık, yüksek mevduat payı, yüksek faiz dışı giderler, yüksek sermaye oranı, yüksek enflasyon ve değer kaybetmiş yerel para başlıklarında mevcut sağlıklı konumunu 2018 yılında da sürdürdü. Ancak 2019 yılında büyüme hızının devam etmesi yerel paranın istikrara kavuşmasına, enflasyonun düşmesine ve yurtiçi/yurtdışı fon kaynaklarına ulaşma kabiliyetine bağlıdır.
KARLILIK KONUSUNDA ZORLU BİR SÜREÇ BEKLENMİYOR
Gelecek dönemde faiz maliyetlerindeki artışlar, kredi mevduat oranının yüksek seyri, ek kaynak yaratmada doğabilecek zorlukların aşılmasına engel olamayacağı için kredi büyüme hızında yavaşlama ve karlılık konusunda zorlu bir süreç yaşanacağı beklenmiyor.
Bu kapsamda Türkiye’nin son dönemde risk priminin artmasıyla birlikte bankaların yurtdışından sağladığı sendikasyon kredilerinin maliyetlerinin yükselmesi sonucunu doğursa da borç çevirme gücünde herhangi bir bozulma beklemiyoruz.
Hareket kabiliyeti oldukça yüksek olan sektörün finansal ve yönetim gücü, olası dış şokları dengeleyecek ve büyüme performansını devam ettirecek düzeydedir.
Özellikle 2018 yılında maliyet ve rekabet yönetimlerinde verimlilik amaçlı dijitalleşme önemini korumaya devam edecek. Sektörün öz kaynak yapısı içerisinde yurtiçi yerleşik olmayanların payı oldukça yüksektir.
KONUT KREDİSİNE AZALAN TALEP İNŞAATA KREDİLERİ ZAYIFLATACAK
Türk bankacılık sektöründe 2017’de KGF destekli kredilere dayalı olarak yüzde 22 civarında bir büyüme sağlandı. Kredilerdeki bu büyüme sektörün kâr performansını da olumlu yönde etkiledi.
Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında karlılık performansında düşüş yaşanmış olmakla birlikte, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığını, yüksek net faiz marjlarını hala koruyor ve faiz dışı gelirlerini giderek daha fazla artırma çabası hala devam ediyor.
KGF etkisiyle yükseliş kaydeden mevduat faizlerinin 2018 yılında da yükselme trendini koruyacak.
Yatırım amaçlı konut kredisi kullanımına yönelik talep zayıflığı, inşaat sektörünün kredilendirilmesini zayıflatacak. 2018 yılında konut kredilerine yönelik KGF gibi bir teşvikli uygulama bekliyoruz.
Mevduat faizlerinde artan kredi hacmine bağlı olarak yükseliş olmuş, piyasada risk algısındaki bozulma ve oynaklığa bağlı olarak da swap faizleri yukarı yüksek kalacak. Piyasa kurları, swap faizleri ve yükselen enflasyon mevduat maliyetlerini de yukarı çekecek.
ABD’de devam eden ve İran yaptırımlarının ihlaline konu olan
Zarrab davasının Türk bankacılık sistemine yönelik olası olumsuz etkilerinin niteliği ve derecesi belirli
hale gelecek.
DÖVİZ LİKİDİTESİNİN BORÇLARI KARŞILAMA DÜZEYİ YETERLİDİR
Diğer taraftan Türk bankalarının dış borçlara yüksek bağımlılığına rağmen döviz likiditesinin yabancı para cinsinden kısa vadeli borçlarını karşılama düzeyi oldukça yeterlidir.
Döviz kurlarının siyasi dalgalanmalara maruz kalarak yüksek duyarlılığa ulaşması, ülke jeopolitik risklerinin uzun süreden bu yana yüksek seyretmesi, AB üyeliği ile ilgili süreçte ilerleme yerine gerileme başlaması, özel sektörün yüksek döviz borçluluğunun ve TL’nin değer kaybının öz kaynaklarını eritmesi bankacılık sektörünün aktif kalitesi üzerinde tehdit oluşturması ve İnşaat sektörünün kredilerinin yüksek riskli varlıklar arasına girmesi de Türk bankacılık sektörünün sıkıntına sebep olan faktörlerdir.
Yurtdışında şubeleşme ve mevduat garantisi gibi konular hariç olmak üzere AB mevzuatının ana hatlarıyla örtüşen Türk bankacılık sektörünün yasal çerçevesi, küresel ekonomilere entegrasyonun sağlamlaştırılması kriterlerine, Basel sürecine ve Öz Kaynak Gereksinimi Direktiflerine (CRD) uygun olarak şekillendirilmiş durumdadır.
Bu kapsamda, 2016 Aralık ayı içerisinde Türk bankacılığının hem denetim çerçevesinin hem de düzenleyici çerçevesinin AB rejimi ile büyük ölçüde uyumlu ve eşdeğer olduğu bizzat Avrupa Komisyonu tarafından kabul edildi.
BÜYÜK BANKALAR ARASINDA TAM TEKELCİ REKABET YAPISI
Düzenleyici çerçeve ile ilgili olarak bu yüksek eşdeğerlik, Basel III’ün Türk mevzuatında ileri aşamadaki uygulanışından kaynaklandığı kabul edildi. Risk yönetimi açısından, Türk bankacılık sektörü fiyatlamalarını ve bilanço dengelerini uluslararası normlarda yönetebilme becerisi içerisindedir.
Türk bankacılık sektörü içerisinde küçük bankalar; kaynak yönetimi stratejisi bakımından oligopolcü rekabet davranışı, varlık yönetimi stratejileri bakımından ise tekelci rekabet koşulları içerisindedir.
Büyük bankalar açısından ise bilanço yönetimi stratejilerinin tamamı için tam tekelci bir rekabet yapısı söz konusudur. Dolayısıyla rekabet daha çok küçük bankalar açısından söz konusu olup, yoğunlaşmanın etkisiyle büyük bankalar
2019’da takipteki krediler oranı mevcudu ikiye katlayacak şekilde artabilir. İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerindeki takibe düşme oranını artıracak. Ancak, kredilerin tamamı açısından, risklerin yönetilebilir seviyede kalacak.
arasında rekabetçi davranış hala temel bir eğilim halinde gelemedi.
BANKACILIK DEĞİŞİM VE GELİŞİME EN AÇIK SEKTÖRDÜR
Ulusal ve uluslararası ve düzenlemeleri, sürekli değişen müşteri talepleri, gelişen teknoloji, toplumsal ve politik yapı değişikliklerinden en fazla etkilenen, değişim ve gelişime en açık sektör bankacılık sektörüdür. Bu etkileşime açık olan yapısıyla bankaların gündemini, sermaye, likidite, karlılık ve maliyet yönetimleri, dijitalleşme gibi temel konular giderek daha fazla meşgul edeceği bekleniyor.
Kredi ve mevduat müşterilerinin ve yatırımcıların yenilikçi ve sürdürülebilir iş modelleri kapsamında sürekli değişen beklentilerine uygun bir esneklikle alt yapısı şekillenen Türk bankacılık sektörü, ürün ve hizmet oluşumlarında oldukça dinamik bir yapıya sahiptir.
Bankacılığın güçlü sermaye yapısı ile sermaye piyasalarının giderek derinleşmesi, mevduat toplanmasında ve yut içi/yurt dışı borçlanmalarında avantaj olarak 2018 yılında da devam edecek.
ÖLÇEK VE MALİYET VERİMLİLİĞİNDE İSTENİLEN SEVİYEDE DEĞİL
Ölçek ve maliyet verimliliği konusunda hala istenilen seviyede olmayan Türk bankacılık sektörü, 2018 yılından itibaren yapılanmasını ve büyüme stratejilerini bu alanda yoğunlaştıracak.
Türk bankacılık sektöründe, şubeleşme konusunda yenilikçi yaklaşımlar sergilenmekle birlikte, alternatif kanallar içerisinde çok şubecilik önemini hala koruyor. Türk bankacılık sektörünün kredi verme kapasitesi, faiz volatilitesine ve regülasyon baskılarına karşı esneklik katsayıları küresel alanda geçerli olan optimum seviyelerin oldukça üzerinde seyrediyor.
Yasal düzenlemeler bankaların krize karşı dayanıklılığını artırmakla birlikte, verimlilik ve karlılık üzerinde de aşağı yönlü baskılar oluşturuyor. Ancak, ulusal ve küresel düzeyde yaratılan finansal yenilikler, düzenleyici kısıtlamaların negatif etkilerini önemli ölçüde bertaraf edebiliyor.
2019’da uluslararası finans kaynaklarına erişim ve takipteki alacaklarla ilgili gelişmeler sektörün en belirleyici faktörleridir. Ana fonlama kaynağı mevduatın 73 gün olan ortalama vadesi risk oluşturuyor. Problemli kredilerin gelişimi karlılıkta kritik öneme sahip olacak.
MEVDUAT DIŞINDA ALTERNATİF KAYNAKLARIN KULLANIMI ARTIYOR
Bankalar ağırlıklı olarak mevduata dayalı finansman sağlamakla birlikte, alternatif kaynakların kullanımı da artıyor. Gelişmiş ülkelerde miktar genişlemesine paralel olarak artan fonlama imkânlarının etkisiyle bankaların yurt dışı yükümlülükleri son yıllarda artış gösterdi.
Bankacılık sektörünün dış borç yenileme oranı yüzde 100’ün üzerinde
seyretmekte ve yurt dışından sağlanan fonların uzun vadeli olması, pasif vadesinin uzamasına katkıda bulunuyor. Bankaların menkul kıymet ihraçları ivmelenerek büyümeye devam ediyor.
Takipteki kredilerin öz kaynaklara oranı, 2017 yılında yüzde 17,84 iken 2018 yılında yüzde 21,98 oranına yükseldi. 2018 yılında takipteki alacaklar da nominal olarak yüzde 43,53 oranında bir artış meydana gelmiş, toplam kredilerdeki nominal artış oranının (% 12,58) takipteki kredilerdeki artış oranından daha düşük olması nedeniyle bir önceki yıla göre problemli kredilerin toplam krediler içerisindeki payı matematiksel olarak arttı.
2017 itibariyle takibe dönüşüm oranı yüzde 2,95 iken, 2018 yılında yüzde 3,69 seviyesine yükseldi. Ancak, yeniden yapılandırma ve ödeme zorluğu içerisindeki firmalara özgü özel uygulamalara konu olan kredi alacaklarının varlığı bilinmekle birlikte, bu türlü perdeleme işlemlerinin miktarı hakkında herhangi bir istatistik bulunmuyor.
Her hâlükârda bu türlü perdeleme işlemlerinin bilançolarda yer alan takibe dönüşüm oranlarının daha düşük gözükmesine sebep olduğu gayet açıktır.
SEKTÖRÜN BÜYÜME POTANSİYELİ UZUN SÜRE DEVAM EDECEK
Türk para ve sermaye piyasalarının bütünleşik yapısı içerisinde bankacılık, hala en büyük olan ve uluslararası entegrasyon seviyesi en yüksek olan sektördür. Kesintisiz büyüme gösteren Türk bankacılık sektörünün büyüme potansiyeli uzun süre devam edecek.
Düzenleyici ve denetleyici otorite olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) sağladığı disipliner yapı sektörün risk algısında yönetimsel farkındalığı giderek daha çok artırıyor.
Türk bankacılık sektörü sahip olduğu sağlıklı aktif ve yüksek karlılık yönlerinden Avrupa bankaları ve diğer gelişmiş ülke bankalarından pozitif yönde ayrıştı. Temelde mevduat ile fonlanan Türk bankacılık sektörünün 2012 yılından itibaren mevduat dışında kaynak yaratabilme kapasitesi ve uzun vadeli fonlara erişim fırsatları arttı.
Son yıllarda Türkiye’deki faiz oranlarının ve kamu finansman yapısının değişimine bağlı olarak Türk bankacılık sektörünün varlık kompozisyonu da değişti ve kamuyu finanse etme yerine daha yüksek getirili kredilere yöneliniyor.
SERMAYE YAPISI YÜKSEK, OPERASYONEL VERİMLİLİĞİ DÜŞÜK
Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısı yüksektir. Türk bankacılığının aktif ve öz kaynak karlılıkları yüksek olmakla birlikte operasyonel verimliliği düşüktür. Türk bankacılığının ana gelir kaynağı net faiz geliri ana gelir kalemi olup, sektör gelirlerini yeterince çeşitlendiremiyor.
Sektörün gelir üretimi üzerinde yabancı para pozisyon riskinin etkisi yok denecek kadar azdır. Düşük ve yatay seyir izleyen takibe dönüşüm oranları nedeniyle Türk bankacılık sektörünün aktif kalitesi oldukça yüksektir.
Türk bankacılık sektörü, bilanço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Ancak ana fonlama kaynağı mevduatın 73 gün olan ortalama vadesi risk oluşturmaya devam ediyor. Türkiye’de herhangi bir sermaye transferi kısıtlamaları olmamakla birlikte, cari açığın finansmanı görevi
Hareket kabiliyeti yüksek olan sektörün finansal ve yönetim gücü, olası dış şokları dengeleyecek ve büyüme performansını sürdürecek. Sektör 2019’da “istikrarlı” görünümünü koruyacak. Yılın ikinci yarısından itibaren kredi büyümesi tekrar başlayacaktır.
2012 yılından itibaren reel sektörden bankalara geçti.
FİNANSMAN MALİYETLERİ ARTTI, BÜYÜME İVME KAYBETTİ
Bankaların yurtiçi ve yurtdışı finansman maliyetleri artarken büyüme eğilimi ivme kaybetti. Varlık kalitesindeki bozulma sınırlı kalsa da maliyet artışları karlılığı sınırlayan unsurlar olarak öne çıktı.
Ancak maliyet artışlarındaki duraksamalar nedeniyle bankacılığın karlılığının toparlanmasını bekliyoruz. Ancak, problemli kredilerin gelişiminin sektör karlılığının şekillenmesine kritik öneme sahip olacak.
Teknolojik gelişmelerin, iş süreçlerinde verimlilik artışı sağlayan yenilikçi yaklaşımların sonucu operasyonel yapıların küçülmesi, bankacılığın personel ihtiyacını ve şubeleşme eğilimini azalıyor. Bu nedenle 2018 Eylül ayında bir önceki aynı döneme göre hem şube sayısı hem de personel sayısı mutlak ve nispi olarak azaldı.
DIŞ KAYNAKLAR VE TAKİPTEKİ ALACAKLAR BELİRLEYİCİ OLACAK
2019 yılında, uluslararası finans kaynaklarına erişim ve takipteki alacaklarla ilgili gelişmeler sektörün en belirleyici faktörleridir. Bankacılık sektörünün 2019’da daha iyi bir performans sergilemesini ve karlılığını koruyacağını beklemekle birlikte, büyüme arzularının düşük olması nedeniyle önemli bir büyüme sağlayamayacağını öngörmekteyiz.
2018 yılında finansal piyasalardaki yüksek oynaklıkların bankacılık sektörü üzerinde yarattığı tahribat oldukça başarılı bir şekilde yönetildi. Ancak, reel sektörlere yönelik belirsizlikler ve yayılma riski bankacılık sektörünün orta vadeli görünümü üzerinde önemli bir belirsizlik hali yaratıyor.
SEKTÖR SON ZAMANLARDA ÖNEMLİ DÜZENLEMELERE TABİ TUTULDU
Büyük ve orta ölçekli firmalara yönelik olarak kredilerin yenilen yapılandırma süreçleri 2018’de bankacılık sektörünün önemli gündem maddeleri arasındaydı. Bu süreçle ekonomide yaşanan zorlukların reel sektörle birlikte aşılmasına imkân sağlandı. Küresel gelişmelerle birlikte, politika ve dış ilişkiler alanında 2018 yılı içerindeki gelişmeler yurtiçinde kur ve faiz üzerinde yukarı yönlü baskıya yol açması Türk bankacılık sektörünün iş yapma koşullarını zorlaştırdı. İş yapma koşullarında oluşan bu zorluklar nedeniyle sektör, son zamanlarda önemli düzenlemelere tabi tutuldu.
Bankaların yurtiçi ve yurtdışı finansman maliyetleri artarken büyüme eğilimi ivme kaybetti. Varlık kalitesindeki bozulma sınırlı kalsa da maliyet artışları karlılığı sınırlayan unsurlar olarak öne çıktı. Maliyet artışlarındaki duraksamalar nedeniyle bankacılığın karlılığının toparlanmasını bekliyoruz. Ancak, problemli kredilerin gelişiminin sektör karlılığının şekillenmesine kritik öneme sahip olacak.
Teknolojik gelişmelerin, iş süreçlerinde verimlilik artışı sağlayan yenilikçi yaklaşımların sonucu operasyonel yapıların küçülmesi, bankacılığın personel ihtiyacını ve şubeleşme eğilimini azalıyor. Bu nedenle 2018 Eylül ayında bir önceki aynı döneme göre hem şube sayısı hem de personel sayısı mutlak ve nispi olarak azaldı.
2019’UN İKİNCİ YARISINDAN İTİBAREN KREDİ BÜYÜMESİ BAŞLAYACAK
2019 yılında, uluslararası finans kaynaklarına erişim ve takipteki alacaklarla ilgili gelişmeler sektörün en belirleyici faktörleridir. Bankacılık sektörünün 2019’da daha iyi bir performans sergilemesini ve karlılığını
Sektörün tekrar hızlı büyüme konumuna ulaşması her an mümkün. Kredi talebini karşılayabilecek yeterlilikte öz kaynak ve likidite kapasitesine sahip olan sektöre kamu destekli teşvikler yeni fırsatlar sağlayacak.
koruyacağını beklemekle birlikte, büyüme arzularının düşük olması nedeniyle önemli bir büyüme sağlayamayacağını öngörmekteyiz.
2019 yılının ikinci yarısından itibaren kredi büyümesi tekrar başlayacak. Sektörün kredi talebini karşılayabilecek yeterlilikte öz kaynak ve likidite kapasitesine sahip olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca, 2019 yılı içerisinde kamu destekli teşviklerin bankacılık sektörü için yeni fırsatlar sağlayacağını bekliyoruz.
2018 yılında finansal piyasalardaki yüksek oynaklıkların bankacılık sektörü üzerinde yarattığı tahribat oldukça başarılı bir şekilde yönetildi. Ancak, reel sektörlere yönelik belirsizlikler ve yayılma riski bankacılık sektörünün orta vadeli görünümü üzerinde önemli bir belirsizlik hali yaratıyor.
Büyük ve orta ölçekli firmalara yönelik olarak kredilerin yenilen yapılandırma süreçleri 2018’de bankacılık sektörünün önemli gündem maddeleri arasında idi. Bu süreçle ekonomide yaşanan zorlukların reel sektörle birlikte aşılmasına imkân sağlandı.
KİŞİ BAŞINA VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ GELİŞMİŞ ÜLKELERİN ONDA BİRİ
Türk bankacılık sektörünün varlıklarının GSYH karşısındaki büyüklüğü gelişmekte olan ülke ortalamasına yakın olmakla birlikte, gelişmiş ülke ortalamasının yaklaşık üçte biri seviyesindedir. Ancak, kişi başına düşen varlık büyüklüğü, gelişmekte olan ülke ortalamasının çok az bir miktar üzerinde olmasına karşın, gelişmiş ülkelerin yaklaşık onda biri civarındadır.
Türk bankacılık sisteminin kişi başına düşen kredi miktarı, gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandığında Türkiye en yüksek ülkeler arasındadır. Kredi/ mevduat oranı açısından ise Türk bankacılık sektörü AB dahil en yüksek en yüksek seviyeye sahiptir.
Buna karşın Türk bankacılık sektörü, kredilerin varlıklar içindeki payı ortalamadan hayli yüksek iken, mevduatların kaynaklar içindeki payı ortalamanın altındadır.
Türkiye bankacılık sektörünün operasyon giderleri/operasyon gelirleri
Ulusal düzeyde tasarruf eğilimi ve tasarruf gücünün zayıf olması, reel sektörün dış borç ve yükümlülüklerin yüksekliği, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, yüksek kaynak maliyetlerinin aracılık maliyetlerini pahalı hale getirmesi, süreklileşen fiyat istikrarsızlığı ve kayıt dışı ekonomik alanın oldukça büyük olması sektörü zayıflatıyor.
oranı, net ücret komisyon gelirlerinin faaliyet giderlerine oranı, problemli kredilerin toplam kredilere oranı gelişmekte olan ülkeler ortalamasının altında olması verimlilik ve karlılık avantajı yaratıyor.
Ancak, reel getiri olarak adlandırılan ve öz kaynak karlılığı ile kamu borçlanma senedi getirileri arasındaki fark üzerinden hesaplanan reel getiri açısından ise Türk bankacılığı gelişmekte olan ve gelişmiş ülke ortalamalarından düşüktür.
BANKACILIK SİSTEMİ SAĞLIKLI VE VERİMLİ ÇALIŞIYOR
Türkiye sağlıklı ve verimli çalışan bir bankacılık sistemine sahiptir. Yapılanma ve uluslararası piyasalarla bütünleşme çabalarına paralel olarak, Türk bankaları da gerek kurumsal yapılarında gerekse sundukları hizmet ve ürün kalitesinde önemli değişiklikler gerçekleştirdiler.
Piyasaya yönelik politikalar ve daha liberal hale gelmiş olan finansal sistemle ile ortaya çıkan özgürlüğün bir sonucu olarak, yerli girişimcilerin yanı sıra pek çok yabancı yatırımcı ve girişimci de potansiyel olarak karlı bulunan Türk bankacılık sektörüne çekildi.
Teknoloji ve dijital dönüşüm açısından Türkiye bankacılık sistemi büyük bir değişim ve dönüşüm geçirdi. İnternet bankacılığı, mobil hizmetler, temassız ödemeler ve online krediler gibi ürün ve hizmetlerle dünya ile rekabet edebilir ve hatta bazı hizmetlerde öncü durumdalar.
TAKİPTEKİ KREDİLER ORANI İKİYE KATLANACAK
Türk bankacılık sisteminde kredi ve mevduat arasındaki kredi lehine oluşan fark, 2008 yılından itibaren başvurulan çapraz kur swapları yoluyla yaratılmış ve bunun sonucunda Türk bankacılık sektörünün kaynak yapısı döviz yoğunlaşması içerisine girdi. Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyondaki gelişmelere göre şekillenecek olan kredi faizlerinin seviyesine bağlıdır.
Takipteki krediler oranı 2019 yılında mevcudu ikiye katlayacak şekilde artacağını öngörüyoruz. Ticari ve kurumsal kredi kalitesinde devam eden bozulmalar, yeniden yapılandırılan krediler nedeniyle; karşılık giderleri karlılık üzerindeki baskısını devam ettirecek. İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerindeki takibe düşme oranını artıracak.
Ancak, genel olarak kredilerin tamamı açısından, risklerin yönetilebilir seviyede kalacağını öngörüyoruz. Bankacılık için 2019 yılında likidite ve sermaye yeterliliği karlılık göstergelerinden daha ön plana çıktı.
I-Genel Bilgiler
Faiz riskine karşı duyarlılığı düşük olan Türk bankacılık sistemi sağlıklı ve güçlü yapısını korumakta ve küresel finansal piyasalardaki dalgalanmalara rağmen, olası yabancı para likidite şoklarına karşı sahip olduğu güçlü tamponları nedeniyle yurtdışı borçlarını yenileme yeteneğini ve kısa vadeli likidite şoklarına dayanıklı yapısını koruyor.
Mevcut Sermeye Yeterliliği Rasyoları, faiz dalgalanmalarının sebep olacağı olası kayıpları karşılayacak düzeydedir. Sektörün Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR) Basel II kurallarına göre hesaplanıyor. SYR yıllara sari olarak hala yüksek seviyesini koruyor. Sektörün 2018 yılı itibariyle SYR’si yüzde 17.27’dir.
Bankacılık sistemi yurt dışından elde ettikleri uzun vadeli yabancı para cinsi kaynakları çapraz para takası
Güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıların bankacılık sektörüne ilgisi 2018 yılında zayıfladı. Dünya ekonomileriyle her alanda yüksek entegrasyon gücü, yüksek likidite ve kaliteli sermaye yapısı ve uluslararası fonlara erişim kabiliyeti ise sektörün belirleyici ve güçlü özellikleri olarak devam ediyor.
işlemleri ile sabit faizli TL kaynağa dönüştürerek uzun vadeli ve sabit faizli olan tüketici kredilerinin, özellikle de konut kredilerinin yol açtığı faiz riskini sınırlıyor.
Ancak 2019 yılında FED’in faiz kararlarında tekrar yumuşama işaretleri görülmeye başlandı. Bu yumuşamayla birlikte Türk bankacılık sektörüne fon tedarik maliyetlerinde avantaj yaratabilecektir.
SİSTEM MEVDUAT DIŞI FONLAMA KAYNAKLARINA YÖNELDİ
Türk bankacılık sistemi son yıllarda artan oranda mevduat dışı fonlama kaynaklarına yöneldi. Artan oranda mevduat dışı fonlama kaynaklarının kullanılması, fonlama kaynaklarındaki dalgalanmalara olan duyarlılığını, dış kırılganlıklara bağımlılığı artırıyor ve kredi/mevduat oranlarının bozulmasına yol açıyor.
Öz kaynak yapısı içerisinde yurtiçi yerleşik olmayanların payı oldukça yüksek olan ve uluslararası değişim ve gelişmelere en fazla açık olan Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında yerel para cinsinden nominal bazda bir önceki yıla göre cılız bir karlılık artışı sağlamış gözükmekle birlikte TL’nin olağanüstü değer kaybı nedeniyle dolar bazında karlılık performansı düştü.
Türkiye bankacılık sektörünün ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi destekleyecek mali gücü 2018 yılı içerisindeki TL’nin değer kayıplarıyla törpülenmiş ve zayıflamaya başlamış olmakla birlikte, dış kaynaklara ulaşma ve bu kapasitesini devam ettirebilme potansiyelini önemli ölçüde koruyor.
FAİZ MARJLARI HALA YÜKSEK, FAİZ DIŞI GELİRLER GİDEREK ARTIYOR
Türk bankacılık sektörü, yüksek aktif karlılığına sahip, artan faiz oranlarıyla birlikte, net faiz marjlarının hala yüksek olduğu, faiz dışı gelirlerin giderek artığı bir sektördür.
Düşük aktif büyüklüğüne karşın, yeterli yükseklikteki karlılığı, yüksek mevduat payı, yüksek faiz dışı giderler, yüksek sermaye oranı, yüksek enflasyon ve düşük reel büyüme oranlarına göre mevcut konumunu 2018 yılında da sürdürdü.
Sektörün tekrar hızlı bir büyüme konumuna ulaşması her an mümkündür. Sektörün 2012 yılında başlayan mevduat dışında kaynak yaratabilme kapasitesi 2018 yılında iyice arttı.
Sektörde varlık, kredi ve mevduat yoğunlaşması oldukça yüksek düzeydedir. Her üç alanda da ilk beş bankanın payı yüzde 60 oranına yakınsamaktadır. En yüksek yoğunlaşma ise sırasıyla mevduat, krediler ve üretilen kar alanındadır. Sektörün öz kaynak yapısı içerisinde yurtiçi yerleşik olmayanların payı oldukça yüksektir.
Bankalar 2014 yılında özellikle artırdıkları menkul kıymet ihraçlarını ve yurt dışından sermaye benzeri borçlanmalarının yüksek seviyesini 2018
Ölçek ve maliyet verimliliğinde istenilen seviyede olmayan sektör, 2019’da yapılanmasını ve büyüme stratejilerini bu alanda yoğunlaştıracak. Sektörün dövizli kaynaklarla fonlanmakta olması dış bağımlılığının yaratacağı riskleri artırıyor. Varlıklar yönünden ise menkul kıymetlerin ağırlığının azalması piyasa risklerinden etkilenme derecesini düşürüyor.
yılında da korumakla birlikte, sermaye benzeri borçlanmaların artış hızı düştü. Küresel düzeydeki daralan para arzına rağmen özellikle yurtdışı bankalardan sağlanan sendikasyon ve seküritizasyon kredilerinin maliyetleri hala yurt içi kaynak maliyetlerinden daha düşük düzeydedir.
TAKİPTEKİ KREDİLERİN ÖZ KAYNAKLARA ORANI YÜZDE 22’YE ÇIKTI
Takipteki kredilerin öz kaynaklara oranı, 2017 yılında yüzde 17,84 iken
2018 yılında yüzde 21,98 oranına yükseldi. 2018 yılında takipteki alacaklar da nominal olarak yüzde 43,53 oranında bir artış meydana geldi, toplam kredilerdeki nominal artış oranının (%12,58) takipteki kredilerdeki artış oranından daha düşük olması nedeniyle bir önceki yıla göre problemli kredilerin toplam krediler içerisindeki payı matematiksel olarak arttı.
2017 itibariyle takibe dönüşüm oranı yüzde 2,95 iken, 2018 yılında yüzde 3,69 seviyesine yükseldi. Ancak, yeniden yapılandırma ve ödeme
zorluğu içerisindeki firmalara özgü özel uygulamalara konu olan kredi alacaklarının varlığı bilinmekle birlikte, bu türlü perdeleme işlemlerinin miktarı hakkında herhangi bir istatistik bulunmuyor.
SEKTÖR KALİTELİ ÖZ KAYNAK YAPISINI KORUYOR
Sektörün sermaye yeterlilik oranı
2018 itibariyle yüzde 17.27’dir. Yasal öz kaynakların yüzde 80,88’inin ana sermayeden oluşması sektörün kaliteli öz kaynak yapısını koruduğunu göstermekle beraber geçmişteki yüzde 90 civarındaki seviyesi giderek azalıyor.
Yasal öz kaynakların yüzde 80,88’sinin ana sermayeden oluşması sektörün kaliteli öz kaynak yapısını koruduğunu göstermekle beraber geçmişteki yüzde 90 civarındaki seviyesi giderek azalıyor.
Varlıklar yönünden Türk bankacılık sektöründe menkul kıymetlerin ağırlığı giderek azalarak yüzde 12 seviyelerine düştü. Krediler ise, 2005 yılındaki yüzde 38,93 oranından 2017 yılsonu itibariyle yüzde 64,41 seviyesine yükseldi. 2018 yılında ise kredilerin toplam varlıklar içerisindeki yeri düşüş göstererek yüzde 62.07 olarak gerçekleşti.
2005 yılından itibaren Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye bankacılık sektörünün aktif karlılıkları ve varlıkların gerek net faiz geliri gerekse de faiz dışı gelir yaratma oranlarının daha büyük olduğu; ancak karşılık ve faiz dışı giderlerin de AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor. Faiz dışı gelirlerin
toplam gelirler içerisindeki payı son yıllarda artış trendine girdiği de önemli bir gözlem olarak karşımıza çıkıyor.
52 BANKANIN YURTDIŞI DAHİL TOPLAM 11.625 ŞUBESİ VAR
Sektörde 34 adet mevduat bankası (3 Adedi kamuya ait, 9 adedi özel sektöre ait, 21 adedi yabancılara, 1 adedi TMSF’ye ait ), 13 adet kalkınma ve yatırım bankası (4 Adedi kamuya, 5 adedi özel sektöre ve 4 adedi yabancılara ait) ve 5 adedi de İslami kurallara göre çalışan Katılım Bankası (2 adedi kamuya, 3 adedi de yabancılara ait) olmak üzere toplam 52 banka bulunuyor. Bu 52 bankanın yurt dışındakiler de dâhil toplam 11.625 adet şubesi bulunuyor.
2018 yılsonu itibariyle bankacılık sektörünün yüzde 88,00’lik kısmı mevduat bankalarına, yüzde 5.35’lük kısmı katılım bankalarına ve yüzde 6,65’lik kısmı ise kalkınma ve yatırım bankalarına aittir. Mevduat bankacılığının payı giderek düşme eğilimindedir.
II- Sayısal Büyüklükler
Türk bankacılık sisteminin Aralık
2018 itibariyle varlık büyüklüğü yerel para bazında bir önceki yıla göre yüzde 17.95 oranında büyüme göstererek 3.842 Trilyon TL’sına (728 milyar dolar) ulaştı. ABD Doları bazında ise, Türk bankacılık sektörü 2006-2018 yılları arasında birikmiş olarak yüzde 139,94 oranında bir büyüme gösterdi.
2019 yılında, uluslararası finans kaynaklarına erişim ve takipteki alacaklarla ilgili gelişmeler sektörün en belirleyici faktörleridir. Sektörün 2019’da daha iyi bir performans sergilemesi ve karlılığını koruması beklenmekle birlikte düşük bülüme arzusu nedeniyle önemli bir büyüme sağlanamayabilir. Büyüme trendi, temel olarak enflasyondaki gelişmelere göre şekillenecek olan kredi faizlerinin seviyesine bağlıdır.
2018 yılında Türk bankacılık sektörünün dövizli kaynakları yüzde 23,33, TL kaynakları ise yüzde 13,20 oranında olmak üzere toplam büyümesi yüzde 17,95 oldu. Varlık büyümesi ise dövizli varlıklarda yüzde 33,25, TL varlıklarda yüzde 8,32 oranında, toplam varlıklarda ise yüzde 17,95 artış gerçekleşti.
BÜYÜMEYE KATKIDA DÖVİZLİ MEVDUATLAR İLK SIRADA
Kaynaklar içerisinde büyümeye katkı açısından dövizli mevduatlar ilk sırayı, bankalara YP borçlar ikinci sırayı, TL mevduat ise üçüncü sırayı aldı. Varlıklar içerisinde büyümeye katkı açısından ise ilk sırayı YPL krediler, ikinci sırayı faiz tahakkukları, üçüncü sırayı ise menkul kıymetler aldı. Bir önceki yıla göre zorunlu karşılıklardan kullandırım kolaylaştırıldığı için zorunlu karşılıklar azaldı.
Bankacılık kaynakları içerinde temel fonlama kalemi hala mevduat olmakla beraber, mevduatın toplam kaynaklar içerisindeki payı 2005 yılında yüzde
61,9, 2015 yılsonu itibariyle yüzde 52,83 oranına 2016 yılında da yüzde 53,23 oranına, 2017 yılında da yüzde 52,52 oranına geriledi. 2018 yılında ise 51.92 seviyesinde gerçekleşti.
III- Karlılık
Türk bankacılık sektörü genel olarak karlılık göstergelerinde aşağı yönlü eğilim başlamış olmakla birlikte, mevcut göreceli yüksek seviyeleri 2018 yılında da devam ettirdi. Sektörün fonlama yapısı içerinde mevduat ağırlıklı olması, şubeleşme ve işletme giderlerine daha fazla ihtiyaç duymasına ve bu durumun sektör karlılığı üzerinde aşağı yönlü yansımalara neden oluyor.
AKTİF KARLILIK % 1,85, ÖZ KAYNAK KARLILIĞI % 16,94 OLDU
Sektör yüzde 1,85 seviyesindeki aktif karlılığı sağlarken, öz kaynak karlılığı
2018 yılında karlılık ve sermaye yeterlilik oranlarının artmış olmasına, yeniden yapılandırmalara ve varlık yönetim şirketlerine devredilen yüksek tutarlı sorunlu alacaklarına rağmen, varlıklarının takibe dönüşüm oranında aşağı seviyede bir denge sağlanabildi. Türk bankacılık sektörü sahip olduğu sağlıklı aktif ve yüksek karlılık yönlerinden Avrupa bankaları ve diğer gelişmiş ülke bankalarından pozitif yönde ayrıştı.
ise yüzde 16,94 olarak gerçekleşti. 2018 yılındaki karlılığın düşmesinin temel sebebi TL’nin değer kaybetmesi ve fonlama maliyetlerinin arması ve varlık kalitesindeki bozulmalardır.
Net faiz geliri ana gelir kalemi olup, sektör gelirlerini yeterince çeşitlendiremiyor. Net faiz marjının bileşenleri içerisinde, karşılık giderlerinin marjdaki etkisinin AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor.
Türk bankacılık sektörünün temel gelirleri net faiz gelirleri olup, 2018 yılsonu itibariye toplam gelirlerin yüzde 73,21’ini oluşturuyor. Faiz dışı giderlerin toplam gelirlere oranı ise AB ülkelerinden daha düşüktür.
DÖVİZ POZİSYON RİSKİ RASYOLARI OLDUKÇA DÜŞÜKTÜR
Sektörün net döviz pozisyon riskinin temel göstergelerinden
“Toplam Yabancı para Pozisyonu / Varlıklar” Rasyosu ile “Toplam Yabancı para Pozisyonu /Öz Kaynaklar” Rasyosu 2018 yılsonu itibariyle sırasıyla yüzde 0,04 ve yüzde 3,72 olup oldukça düşüktür.
IV- Likidite
Bilanço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Karşılık oranlarının artırılmasının da etkisiyle en yüksek likidite fazlası 7 güne kadar olan vade diliminde ve aynı zamanda yıllık düzeyde oluştu. Bilanço dışı işlemlerde ise hemen her vade bazında likidite açığı içerisindedir. Ancak net toplamda Türk bankacılık sisteminin likidite fazlası bulunuyor. Zira sektör yüksek likiditeye sahip bir varlık kaynak bileşim yapısıyla çalışıyor.
TEŞVİKLERE RAĞMEN MEVDUATIN ORTALAMA VADESİ 73,9 GÜN
Bankacılık sektörü, 2018 itibarıyla varlıklarının yüzde 51,92’lik kısmını mevduat ve/veya katılım fonları ile finanse ediyor. 2013 yılından itibaren vergisel farklılıklar yaratılarak uzun vadeli mevduatın özendirilmesine rağmen, 2012 yılında 74 gün olan
Ulusal düzeyde tasarruf eğilim ve tasarruf gücünün zayıf olması, dış borç ve yükümlülüklerin yüksekliği, fonlama pozisyonlarının politik aksiyonlara her anlamda maruz kalabilmesi, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, ticari kredilerin payının yüksek seyretmesi, yüksek kaynak maliyetlerinin aracılık maliyetlerini pahalı hale getirmesi ve kayıt dışı ekonominin oldukça büyük olması bankacılık sektörünü zayıflatıyor.
mevduatın ortalama vadesi 2014 yılında 72,77 gün, 2015 yılında 84,80, 2016 yılında 72,27, 2017 yılında 71,06 gün ve 2018 yılında ise 73.93 gün olarak devam ediyor.
V- Varlık Kalitesi ve riskler
Türk bankacılık sektörünün 2018 bilançosunda aktifin yüzde 61,99’ü kredi ve leasing alacaklarından, yüzde 11,58’lik kısmı kamu borçlanma senetleri ağırlıklı menkul kıymetlerden oluşuyor. Menkul kıymetlerin bilanço içerisinde ki payı azalırken, kredilerin payı zayıf bir artış gösteriyor.
BDDK verilerine göre bankacılık sisteminin toplam riskleri içerisinde yüzde 90.80’lik kısmı kredi riskine, yüzde 7.35’lik kısmı operasyonel risklere ve yüzde 1.86’lik kısmı ise piyasa riskine aittir. Toplamda ölçülen risk tutarı ise 2.707.565 Milyon TL’dir.
Türk bankacılık sektörü, genel olarak bilanço içi yabancı para açık pozisyonunu, bilanço dışı yabancı para uzun pozisyon ile kapatıyor. Sektörün yabancı para net genel pozisyonu uzun yıllardır düşük seviyelerde seyrediyor.
VI-Öz kaynaklar
Sektör genelinde, öz kaynakların bilanço içerisindeki payı 2012 yılında yüzde 13,17 iken 2013 de yüzde 11,19 oranına 2014 yılında yüzde 11,64 oranına, 2015 yılında yüzde 11,12 oranına ve 2016 yılında da 10,99 oranına geriledi. 2017 yılında ise bu oran 11.01 oranında yükselmiş ise de 2018 yılında ise 10.88 seviyesine geriledi. En düşük öz kaynak/toplam kaynak oranı katılım bankalarına aittir.
SERMAYE YETERLİLİK ORANI % 17,27 İLE YÜKSEK SEVİYESİNİ KORUYOR
Sektörün Sermaye Yeterlilik Rasyosu, Basel II kurallarına göre hesaplanıyor. SYR yıllara sari olarak hala yüksek seviyesini koruyor. Sektörün 2018 yılı itibariyle SYR’si yüzde 17,27 dir.
Merkezi Yönetimlerden ve Merkez Bankalarından, yabancı para üzerinden olan alacakların kredi kalitesi kademelerinin belirlenmesinde Fitch, Moody’s, S&P, JCR, DBRS ve IIRA isimli rating kuruluşlarının ülke notları kullanılıyor.
Yurt dışında yerleşik olan; bankaların ve aracı kurumların, bölgesel yönetimlerin veya yerel yönetimlerin, idari birimlerin ve ticari olmayan girişimlerin, çok taraflı kalkınma bankalarının, kurumsal nitelikli olan alacaklarının kredi kalitesi kademesinin belirlenmesinde Fitch, Moody’s, S&P, JCR, DBRS ve IIRA isimli rating kuruluşların derecelendirme notları kullanılıyor.
Güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıların ilgisinin devam etmesi, güçlü ve deneyimli yönetici yapısı, dünya ekonomileriyle her alanda yüksek entegrasyon gücü, yüksek likidite ve kaliteli sermaye yapısı ve uluslararası fonlara erişim kabiliyeti ise Türk bankacılık sektörünün belirleyici ve güçlü özellikleridir.
Yurt içinde ve/veya yurt dışında mukim; bankalardan, bankalar tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarından, bankalar dışındaki finansal kuruluşlardan, bankalar dışındaki finansal kuruluşlar tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarından küçük ve orta büyüklükteki işletmeler kapsamında yer almayan kurumsal şirketlerden, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler kapsamında yer almayan kurumsal şirketler tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarından, oluşan bilumum alacak sınıflarının risk ağırlıklarının belirlenmesine ilişkin olarak ise JCR Eurasia Rating yetkilendirilmiş, ancak notları henüz eşleştirilmediği için bu kapsamdaki banka alacakları derecelendirilmemiş kabul edilerek, yüzde 100 risk ağırlığı üzerinden SYR hesaplanıyor.
GEREKSİZ YERE “GÖRÜNMEYEN TAMPON” ALANLARI YARATILDI
Mevcut uygulamada bankaların SYR hesaplamalarında gereksiz yere “görünmeyen tampon” alanları yaratıldı. Banka varlıklarının yaklaşık yüzde 63’lük bölümünü oluşturan kredilerin risk düzeyleri arasında herhangi bir ayrıştırma yapılmayarak tüm kurumsal nitelikli firmaların yüzde 100 risk ağırlığına dahil edilmesi sonucunda risk ağırlıklı kalemler toplamı olması gereken tutardan çok daha yüksek, SYR ise gerçek değerinin altında hesaplanıyor. Dolaysıyla bu şekilde bir görünmeyen tampon yaratıldı.
Kredi riskine maruz tutarın olduğundan daha fazla hesaplanması sonucunu doğuran ve SYR’nin gerçek değerini kaydi olarak aşağı doğru baskılayan “görünmeyen tampon” alanının böylesine bir konjonktürde devam ettirilmesi anlamsız ve gereksizdir. Bu “görünmeyen tampon” alanı bankacılık sektörünün kredi verme kapasitesini daraltıyor. Bu alan giderilmeden bankacılık sektörünün kredi verme eğiliminin canlanması son derece zor olacak.
ULUSAL ÖLÇEKLİ NOTLARIN KULLANILMASI EN UYGUN ÖNLEM
Bu görünmeyen tampon alanlarının ortadan kaldırılması, yurt içi alacakların risk ağırlıklarının belirlenmesinde ‘Ulusal Ölçekli Derecelendirme Notları’nın kullanmasıyla olacak. Bu yöntem, en hızlı ve etkili önlem olacak. Dünyada ulusal ölçekli notları kullanan çok büyük ülkeler bulunmaktadır.
Bankaların reel sektöre fon sağlama hususunda giderek sıkıştığının gözlemlendiği bu dönemde, risk ağırlıklarının tespitinde, BDDK olarak ulusal tercihin “ulusal ölçekli notları” dikkate alacak şekilde kullanılması; küresel, bölgesel ve yerel bazlı konjonktürel engelleri giderecek olan en uygun makro ihtiyati tedbiri ve dönemin en etkili ulusal politikası olacak.
Ulusal ölçekli notların kullanılması ise Basel tarafından ulusal otoritelerin kendi milli menfaatleri doğrultusunda karar verebilmeleri için ulusal tercih hakkı olarak belirlendi. Bu tercih hakkı ulusal ölçekli notların kullanılması gerektiğini önceliyor. Ancak BDDK bu alanda risk ağırlığını yüksek global notların kullanılmasını tercih etmiş gözüküyor.
Oysa Türkiye’nin sermaye fazlası olan bir ülke gibi davranma lüksü yoktur. Kredi derecelendirme notlarının eşleştirmesinde ulusal ve uluslararası notların kullanımlarına yönelik muhtelif ülkelerde farklı uygulamalar bulunuyor. Her ülkenin düzenleyici otoriteleri kendi ülkelerinin ihtiyaçlarına ve ulusal menfaatlerine uygun olarak inisiyatif kullanıyorlar.
Ulusal düzeyde tasarruf eğilim ve tasarruf gücünün zayıf olması, dış borç ve yükümlülüklerin yüksekliği, fonlama pozisyonlarının politik aksiyonlara her anlamda maruz kalabilmesi, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, ticari kredilerin payının oldukça yüksek seyretmesi, yüksek kaynak maliyetlerinin aracılık maliyetlerini pahalı hale getirmesi ve kayıt dışı ekonomik alanın oldukça büyük olması Türk bankacılık sektörünü zayıflatıyor.
Öte yandan, güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıların ilgisinin devam etmesi, güçlü ve deneyimli yönetici yapısı, dünya ekonomileriyle her alanda yüksek entegrasyon gücü, yüksek likidite ve kaliteli sermaye yapısı ve uluslararası fonlara erişim kabiliyeti ise Türk bankacılık sektörünün belirleyici ve güçlü özellikleridir.
Ulusal düzeyde tasarruf eğilim ve tasarruf gücünün zayıf olması, dış borç ve yükümlülüklerin yüksekliği, fonlama pozisyonlarının politik aksiyonlara her anlamda maruz kalabilmesi, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, ticari kredilerin payının oldukça yüksek seyretmesi, yüksek kaynak maliyetlerinin aracılık maliyetlerini pahalı hale getirmesi ve kayıt dışı ekonomik alanın oldukça büyük olması Türk bankacılık sektörünü zayıflatıyor.