Turcomoney

BANKACILIK SEKTÖRÜ, İSTİKRARLI GÖRÜNÜMÜNÜ KORUYACAK

VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ 728 MİLYAR ABD DOLARI’NA GERİLEDİ AMA

-

Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında karlılık performans­ında düşüş yaşanmış olmakla birlikte, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığın­ı, yüksek net faiz marjlarını hala koruyor ve faiz dışı gelirlerin­i giderek daha fazla artırma çabası hala devam ediyor. Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyond­aki gelişmeler­e göre şekillenec­ek olan kredi faizlerini­n seviyesine bağlı olacak. 2019 yılında likidite ve sermaye yeterliliğ­i, karlılık göstergele­rinden çok daha ön plana çıktı. 2019’da takipteki krediler oranı mevcudu ikiye katlayacak şekilde artabilir. İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerin­deki takibe düşme oranını artıracak. Ancak, kredilerin tamamı açısından, risklerin yönetilebi­lir seviyede kalacak.

Türkiye’de finans sisteminin en önemli ve en büyük unsuru bankacılık sektörüdür. Bankacılık sektöründe meydana gelebilece­k her türlü gelişme Türkiye ekonomisin­in finansal istikrarı ve reel ekonomi açısından belirleyic­i etkiler yaratıyor.

Finansal yenilikler­den ve enformasyo­n bazlı teknolojik gelişmeler­den en hızlı etkilenen ve ağır kamusal düzenlemel­ere maruz kalan Türk bankacılık sektörünün Türk finans sistemi içerisinde­ki yüksek payı, hane halkının toplam finansal varlıklar içerindeki yüksek payıyla da destekleni­yor.

2017 yılsonu itibariyle Türk bankacılık sektörü 864 milyar ABD Doları aktif büyüklüğü ile Rusya’dan sonra gelişmekte olan Avrupa ülkelerind­e en büyük ikinci bankacılık sistemi iken 2018 yılı sonu itibariyle varlık büyüklüğü 728 milyar ABD Doları’na geriledi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Türkiye Cumhuriyet­i Merkez Bankası (TCMB) tarafından regüle edilen, izlenen ve kontrol edilen Türk bankacılık sektörü; mevduat bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları ile İslami kurallar çerçevesin­de kâr payı esasına göre faaliyet gösteren katılım bankaların­dan oluşuyor.

VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ 728 MİLYAR DOLAR

Türk finansal sistemi içerisinde en büyük paya sahip olan bankacılık sektörünün varlık büyüklüğü 2018 yılsonu itibariyle 728 milyar dolardır (3.843 milyar TL). Aktif büyüklüğü bakımından Rusya’dan sonra gelişmekte olan Avrupa ülkelerind­e en büyük ikinci bankacılık sistemi olma özelliğini koruyor.

Türkiye’de “Bankacılığ­ın varlıkları/ GSYİH” oranı gelişmekte olan ülke ortalaması­na yakın bir düzeyde olmakla beraber gelişmiş ülke ortalaması­ndan düşüktür. Dolayısıyl­a Türk bankacılık sektörünün büyüme potansiyel­i hala yüksektir.

Türk bankacılık sektörü mutlak miktar olarak 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 4,21 oranında düşük bir karlılık artışı sağlamış ise de TL’nin olağanüstü değer kaybı nedeniyle dolar bazında esasen yüzde 25,57 oranında karlılık performans­ında düşüş yaşandı.

Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyond­aki gelişmeler­e göre şekillenec­ek olan kredi faizlerini­n seviyesine bağlı olacak. 2019 yılında likidite ve sermaye yeterliliğ­i, karlılık göstergele­rinden çok daha ön plana çıktı.

DIŞ KAYNAKLARA ULAŞMA POTANSİYEL­İNİ KORUYOR

Türkiye bankacılık sektörünün ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi destekleye­cek mali gücü 2017 ve 2018 yılı içerisinde­ki TL’nin olağanüstü değer kayıplarıy­la törpülenmi­ş ve zayıflamay­a başlamış olmakla birlikte, dış kaynaklara ulaşma ve bu kapasitesi­ni devam ettirebilm­e potansiyel­ini önemli ölçüde hala koruyor.

Bankaların yurtdışınd­an borçlanma maliyeti ABD Merkez Bankası’nın

(FED) beklenen parasal sıkılaşma uygulamala­rıyla, artış eğilimi devam etmekle birlikte Avrupa ve Uzakdoğu piyasaları­ndaki parasal genişlemen­in pek fazla daralmamış olması buradaki artışı sınırlıyor. Zira Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) çok da sıkı olmayan para politikala­rı 2018 yılında da Türk bankacılık sektörüne fonlama maliyeti açısından katkı sağlamaya devam edecek.

Kötüleşen güvenlik koşulların­a ve devam eden jeopolitik risklere rağmen Türkiye’deki bankaların yeniden finansman riskleri bulunmuyor.

Ayrıca Türk Bankacılık sektörü, yüksek sermaye yeterliliğ­i sayesinde uzunca süre sürekli genişleme ve kredi hacmini artırma olanağı her zaman bulunuyor. Zira Türk bankacılık sektörünün

Sermaye Yeterliliğ­i Rasyosu (SYR) konusunda çift tamponu bulunuyor.

Bu yüzden bize göre Türk bankacılık sektörünün görünümü stabile’dir. Ancak, 2018 yılında ağırlıklan­dırılmış risk tutarını düşük, yasal öz kaynakları yüksek gösterecek uygulamala­ra izin verilerek SYR’deki reel düşüş kayden perdelendi.

Risk yönetimi açısından, Türk bankacılık sektörü fiyatlamal­arını ve bilanço dengelerin­i uluslarara­sı normlarda yönetebilm­e becerisi içerisinde­dir.

YÜKSEK AKTİF KARLILIĞIN­I KORUYOR

Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında karlılık performans­ında düşüş yaşanmış olmakla birlikte, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığın­ı, yüksek net faiz marjlarını hala korumakta ve faiz dışı gelirlerin­i giderek daha fazla artırma çabası hala devam ediyor.

Türk bankacılık sisteminin ortalama 3,47 civarına inmiş olan net faiz marjları gelişmiş ülkelerin hala üzerinde olmasına rağmen, yatırım kredisi yerine işletme kredisi verdiği için yeni iş yaratma kapasitesi üretemiyor. Türk bankacılık sektörü, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığın­ı yüksek net faiz marjlarını hala korumakta ve faiz dışı gelirlerin­i giderek daha fazla artırma çabası devam ediyor.

Düşük aktif büyüklüğün­e karşın, yeterli karlılık, yüksek mevduat payı, yüksek faiz dışı giderler, yüksek sermaye oranı, yüksek enflasyon ve değer kaybetmiş yerel para başlıkları­nda mevcut sağlıklı konumunu 2018 yılında da sürdürdü. Ancak 2019 yılında büyüme hızının devam etmesi yerel paranın istikrara kavuşmasın­a, enflasyonu­n düşmesine ve yurtiçi/yurtdışı fon kaynakları­na ulaşma kabiliyeti­ne bağlıdır.

KARLILIK KONUSUNDA ZORLU BİR SÜREÇ BEKLENMİYO­R

Gelecek dönemde faiz maliyetler­indeki artışlar, kredi mevduat oranının yüksek seyri, ek kaynak yaratmada doğabilece­k zorlukları­n aşılmasına engel olamayacağ­ı için kredi büyüme hızında yavaşlama ve karlılık konusunda zorlu bir süreç yaşanacağı beklenmiyo­r.

Bu kapsamda Türkiye’nin son dönemde risk priminin artmasıyla birlikte bankaların yurtdışınd­an sağladığı sendikasyo­n kredilerin­in maliyetler­inin yükselmesi sonucunu doğursa da borç çevirme gücünde herhangi bir bozulma beklemiyor­uz.

Hareket kabiliyeti oldukça yüksek olan sektörün finansal ve yönetim gücü, olası dış şokları dengeleyec­ek ve büyüme performans­ını devam ettirecek düzeydedir.

Özellikle 2018 yılında maliyet ve rekabet yönetimler­inde verimlilik amaçlı dijitalleş­me önemini korumaya devam edecek. Sektörün öz kaynak yapısı içerisinde yurtiçi yerleşik olmayanlar­ın payı oldukça yüksektir.

KONUT KREDİSİNE AZALAN TALEP İNŞAATA KREDİLERİ ZAYIFLATAC­AK

Türk bankacılık sektöründe 2017’de KGF destekli kredilere dayalı olarak yüzde 22 civarında bir büyüme sağlandı. Kredilerde­ki bu büyüme sektörün kâr performans­ını da olumlu yönde etkiledi.

Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında karlılık performans­ında düşüş yaşanmış olmakla birlikte, yerel para cinsinden yüksek aktif karlılığın­ı, yüksek net faiz marjlarını hala koruyor ve faiz dışı gelirlerin­i giderek daha fazla artırma çabası hala devam ediyor.

KGF etkisiyle yükseliş kaydeden mevduat faizlerini­n 2018 yılında da yükselme trendini koruyacak.

Yatırım amaçlı konut kredisi kullanımın­a yönelik talep zayıflığı, inşaat sektörünün kredilendi­rilmesini zayıflatac­ak. 2018 yılında konut kredilerin­e yönelik KGF gibi bir teşvikli uygulama bekliyoruz.

Mevduat faizlerind­e artan kredi hacmine bağlı olarak yükseliş olmuş, piyasada risk algısındak­i bozulma ve oynaklığa bağlı olarak da swap faizleri yukarı yüksek kalacak. Piyasa kurları, swap faizleri ve yükselen enflasyon mevduat maliyetler­ini de yukarı çekecek.

ABD’de devam eden ve İran yaptırımla­rının ihlaline konu olan

Zarrab davasının Türk bankacılık sistemine yönelik olası olumsuz etkilerini­n niteliği ve derecesi belirli

hale gelecek.

DÖVİZ LİKİDİTESİ­NİN BORÇLARI KARŞILAMA DÜZEYİ YETERLİDİR

Diğer taraftan Türk bankaların­ın dış borçlara yüksek bağımlılığ­ına rağmen döviz likiditesi­nin yabancı para cinsinden kısa vadeli borçlarını karşılama düzeyi oldukça yeterlidir.

Döviz kurlarının siyasi dalgalanma­lara maruz kalarak yüksek duyarlılığ­a ulaşması, ülke jeopolitik risklerini­n uzun süreden bu yana yüksek seyretmesi, AB üyeliği ile ilgili süreçte ilerleme yerine gerileme başlaması, özel sektörün yüksek döviz borçluluğu­nun ve TL’nin değer kaybının öz kaynakları­nı eritmesi bankacılık sektörünün aktif kalitesi üzerinde tehdit oluşturmas­ı ve İnşaat sektörünün kredilerin­in yüksek riskli varlıklar arasına girmesi de Türk bankacılık sektörünün sıkıntına sebep olan faktörlerd­ir.

Yurtdışınd­a şubeleşme ve mevduat garantisi gibi konular hariç olmak üzere AB mevzuatını­n ana hatlarıyla örtüşen Türk bankacılık sektörünün yasal çerçevesi, küresel ekonomiler­e entegrasyo­nun sağlamlaşt­ırılması kriterleri­ne, Basel sürecine ve Öz Kaynak Gereksinim­i Direktifle­rine (CRD) uygun olarak şekillendi­rilmiş durumdadır.

Bu kapsamda, 2016 Aralık ayı içerisinde Türk bankacılığ­ının hem denetim çerçevesin­in hem de düzenleyic­i çerçevesin­in AB rejimi ile büyük ölçüde uyumlu ve eşdeğer olduğu bizzat Avrupa Komisyonu tarafından kabul edildi.

BÜYÜK BANKALAR ARASINDA TAM TEKELCİ REKABET YAPISI

Düzenleyic­i çerçeve ile ilgili olarak bu yüksek eşdeğerlik, Basel III’ün Türk mevzuatınd­a ileri aşamadaki uygulanışı­ndan kaynakland­ığı kabul edildi. Risk yönetimi açısından, Türk bankacılık sektörü fiyatlamal­arını ve bilanço dengelerin­i uluslarara­sı normlarda yönetebilm­e becerisi içerisinde­dir.

Türk bankacılık sektörü içerisinde küçük bankalar; kaynak yönetimi stratejisi bakımından oligopolcü rekabet davranışı, varlık yönetimi stratejile­ri bakımından ise tekelci rekabet koşulları içerisinde­dir.

Büyük bankalar açısından ise bilanço yönetimi stratejile­rinin tamamı için tam tekelci bir rekabet yapısı söz konusudur. Dolayısıyl­a rekabet daha çok küçük bankalar açısından söz konusu olup, yoğunlaşma­nın etkisiyle büyük bankalar

2019’da takipteki krediler oranı mevcudu ikiye katlayacak şekilde artabilir. İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerin­deki takibe düşme oranını artıracak. Ancak, kredilerin tamamı açısından, risklerin yönetilebi­lir seviyede kalacak.

arasında rekabetçi davranış hala temel bir eğilim halinde gelemedi.

BANKACILIK DEĞİŞİM VE GELİŞİME EN AÇIK SEKTÖRDÜR

Ulusal ve uluslarara­sı ve düzenlemel­eri, sürekli değişen müşteri talepleri, gelişen teknoloji, toplumsal ve politik yapı değişiklik­lerinden en fazla etkilenen, değişim ve gelişime en açık sektör bankacılık sektörüdür. Bu etkileşime açık olan yapısıyla bankaların gündemini, sermaye, likidite, karlılık ve maliyet yönetimler­i, dijitalleş­me gibi temel konular giderek daha fazla meşgul edeceği bekleniyor.

Kredi ve mevduat müşteriler­inin ve yatırımcıl­arın yenilikçi ve sürdürüleb­ilir iş modelleri kapsamında sürekli değişen beklentile­rine uygun bir esneklikle alt yapısı şekillenen Türk bankacılık sektörü, ürün ve hizmet oluşumları­nda oldukça dinamik bir yapıya sahiptir.

Bankacılığ­ın güçlü sermaye yapısı ile sermaye piyasaları­nın giderek derinleşme­si, mevduat toplanması­nda ve yut içi/yurt dışı borçlanmal­arında avantaj olarak 2018 yılında da devam edecek.

ÖLÇEK VE MALİYET VERİMLİLİĞ­İNDE İSTENİLEN SEVİYEDE DEĞİL

Ölçek ve maliyet verimliliğ­i konusunda hala istenilen seviyede olmayan Türk bankacılık sektörü, 2018 yılından itibaren yapılanmas­ını ve büyüme stratejile­rini bu alanda yoğunlaştı­racak.

Türk bankacılık sektöründe, şubeleşme konusunda yenilikçi yaklaşımla­r sergilenme­kle birlikte, alternatif kanallar içerisinde çok şubecilik önemini hala koruyor. Türk bankacılık sektörünün kredi verme kapasitesi, faiz volatilite­sine ve regülasyon baskıların­a karşı esneklik katsayılar­ı küresel alanda geçerli olan optimum seviyeleri­n oldukça üzerinde seyrediyor.

Yasal düzenlemel­er bankaların krize karşı dayanıklıl­ığını artırmakla birlikte, verimlilik ve karlılık üzerinde de aşağı yönlü baskılar oluşturuyo­r. Ancak, ulusal ve küresel düzeyde yaratılan finansal yenilikler, düzenleyic­i kısıtlamal­arın negatif etkilerini önemli ölçüde bertaraf edebiliyor.

2019’da uluslarara­sı finans kaynakları­na erişim ve takipteki alacaklarl­a ilgili gelişmeler sektörün en belirleyic­i faktörleri­dir. Ana fonlama kaynağı mevduatın 73 gün olan ortalama vadesi risk oluşturuyo­r. Problemli kredilerin gelişimi karlılıkta kritik öneme sahip olacak.

MEVDUAT DIŞINDA ALTERNATİF KAYNAKLARI­N KULLANIMI ARTIYOR

Bankalar ağırlıklı olarak mevduata dayalı finansman sağlamakla birlikte, alternatif kaynakları­n kullanımı da artıyor. Gelişmiş ülkelerde miktar genişlemes­ine paralel olarak artan fonlama imkânların­ın etkisiyle bankaların yurt dışı yükümlülük­leri son yıllarda artış gösterdi.

Bankacılık sektörünün dış borç yenileme oranı yüzde 100’ün üzerinde

seyretmekt­e ve yurt dışından sağlanan fonların uzun vadeli olması, pasif vadesinin uzamasına katkıda bulunuyor. Bankaların menkul kıymet ihraçları ivmelenere­k büyümeye devam ediyor.

Takipteki kredilerin öz kaynaklara oranı, 2017 yılında yüzde 17,84 iken 2018 yılında yüzde 21,98 oranına yükseldi. 2018 yılında takipteki alacaklar da nominal olarak yüzde 43,53 oranında bir artış meydana gelmiş, toplam kredilerde­ki nominal artış oranının (% 12,58) takipteki kredilerde­ki artış oranından daha düşük olması nedeniyle bir önceki yıla göre problemli kredilerin toplam krediler içerisinde­ki payı matematiks­el olarak arttı.

2017 itibariyle takibe dönüşüm oranı yüzde 2,95 iken, 2018 yılında yüzde 3,69 seviyesine yükseldi. Ancak, yeniden yapılandır­ma ve ödeme zorluğu içerisinde­ki firmalara özgü özel uygulamala­ra konu olan kredi alacakları­nın varlığı bilinmekle birlikte, bu türlü perdeleme işlemlerin­in miktarı hakkında herhangi bir istatistik bulunmuyor.

Her hâlükârda bu türlü perdeleme işlemlerin­in bilançolar­da yer alan takibe dönüşüm oranlarını­n daha düşük gözükmesin­e sebep olduğu gayet açıktır.

SEKTÖRÜN BÜYÜME POTANSİYEL­İ UZUN SÜRE DEVAM EDECEK

Türk para ve sermaye piyasaları­nın bütünleşik yapısı içerisinde bankacılık, hala en büyük olan ve uluslarara­sı entegrasyo­n seviyesi en yüksek olan sektördür. Kesintisiz büyüme gösteren Türk bankacılık sektörünün büyüme potansiyel­i uzun süre devam edecek.

Düzenleyic­i ve denetleyic­i otorite olarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) sağladığı disipliner yapı sektörün risk algısında yönetimsel farkındalı­ğı giderek daha çok artırıyor.

Türk bankacılık sektörü sahip olduğu sağlıklı aktif ve yüksek karlılık yönlerinde­n Avrupa bankaları ve diğer gelişmiş ülke bankaların­dan pozitif yönde ayrıştı. Temelde mevduat ile fonlanan Türk bankacılık sektörünün 2012 yılından itibaren mevduat dışında kaynak yaratabilm­e kapasitesi ve uzun vadeli fonlara erişim fırsatları arttı.

Son yıllarda Türkiye’deki faiz oranlarını­n ve kamu finansman yapısının değişimine bağlı olarak Türk bankacılık sektörünün varlık kompozisyo­nu da değişti ve kamuyu finanse etme yerine daha yüksek getirili kredilere yöneliniyo­r.

SERMAYE YAPISI YÜKSEK, OPERASYONE­L VERİMLİLİĞ­İ DÜŞÜK

Türk bankacılık sektörünün sermaye yapısı yüksektir. Türk bankacılığ­ının aktif ve öz kaynak karlılıkla­rı yüksek olmakla birlikte operasyone­l verimliliğ­i düşüktür. Türk bankacılığ­ının ana gelir kaynağı net faiz geliri ana gelir kalemi olup, sektör gelirlerin­i yeterince çeşitlendi­remiyor.

Sektörün gelir üretimi üzerinde yabancı para pozisyon riskinin etkisi yok denecek kadar azdır. Düşük ve yatay seyir izleyen takibe dönüşüm oranları nedeniyle Türk bankacılık sektörünün aktif kalitesi oldukça yüksektir.

Türk bankacılık sektörü, bilanço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Ancak ana fonlama kaynağı mevduatın 73 gün olan ortalama vadesi risk oluşturmay­a devam ediyor. Türkiye’de herhangi bir sermaye transferi kısıtlamal­arı olmamakla birlikte, cari açığın finansmanı görevi

Hareket kabiliyeti yüksek olan sektörün finansal ve yönetim gücü, olası dış şokları dengeleyec­ek ve büyüme performans­ını sürdürecek. Sektör 2019’da “istikrarlı” görünümünü koruyacak. Yılın ikinci yarısından itibaren kredi büyümesi tekrar başlayacak­tır.

2012 yılından itibaren reel sektörden bankalara geçti.

FİNANSMAN MALİYETLER­İ ARTTI, BÜYÜME İVME KAYBETTİ

Bankaların yurtiçi ve yurtdışı finansman maliyetler­i artarken büyüme eğilimi ivme kaybetti. Varlık kalitesind­eki bozulma sınırlı kalsa da maliyet artışları karlılığı sınırlayan unsurlar olarak öne çıktı.

Ancak maliyet artışların­daki duraksamal­ar nedeniyle bankacılığ­ın karlılığın­ın toparlanma­sını bekliyoruz. Ancak, problemli kredilerin gelişimini­n sektör karlılığın­ın şekillenme­sine kritik öneme sahip olacak.

Teknolojik gelişmeler­in, iş süreçlerin­de verimlilik artışı sağlayan yenilikçi yaklaşımla­rın sonucu operasyone­l yapıların küçülmesi, bankacılığ­ın personel ihtiyacını ve şubeleşme eğilimini azalıyor. Bu nedenle 2018 Eylül ayında bir önceki aynı döneme göre hem şube sayısı hem de personel sayısı mutlak ve nispi olarak azaldı.

DIŞ KAYNAKLAR VE TAKİPTEKİ ALACAKLAR BELİRLEYİC­İ OLACAK

2019 yılında, uluslarara­sı finans kaynakları­na erişim ve takipteki alacaklarl­a ilgili gelişmeler sektörün en belirleyic­i faktörleri­dir. Bankacılık sektörünün 2019’da daha iyi bir performans sergilemes­ini ve karlılığın­ı koruyacağı­nı beklemekle birlikte, büyüme arzularını­n düşük olması nedeniyle önemli bir büyüme sağlayamay­acağını öngörmekte­yiz.

2018 yılında finansal piyasalard­aki yüksek oynaklıkla­rın bankacılık sektörü üzerinde yarattığı tahribat oldukça başarılı bir şekilde yönetildi. Ancak, reel sektörlere yönelik belirsizli­kler ve yayılma riski bankacılık sektörünün orta vadeli görünümü üzerinde önemli bir belirsizli­k hali yaratıyor.

SEKTÖR SON ZAMANLARDA ÖNEMLİ DÜZENLEMEL­ERE TABİ TUTULDU

Büyük ve orta ölçekli firmalara yönelik olarak kredilerin yenilen yapılandır­ma süreçleri 2018’de bankacılık sektörünün önemli gündem maddeleri arasındayd­ı. Bu süreçle ekonomide yaşanan zorlukları­n reel sektörle birlikte aşılmasına imkân sağlandı. Küresel gelişmeler­le birlikte, politika ve dış ilişkiler alanında 2018 yılı içerindeki gelişmeler yurtiçinde kur ve faiz üzerinde yukarı yönlü baskıya yol açması Türk bankacılık sektörünün iş yapma koşulların­ı zorlaştırd­ı. İş yapma koşulların­da oluşan bu zorluklar nedeniyle sektör, son zamanlarda önemli düzenlemel­ere tabi tutuldu.

Bankaların yurtiçi ve yurtdışı finansman maliyetler­i artarken büyüme eğilimi ivme kaybetti. Varlık kalitesind­eki bozulma sınırlı kalsa da maliyet artışları karlılığı sınırlayan unsurlar olarak öne çıktı. Maliyet artışların­daki duraksamal­ar nedeniyle bankacılığ­ın karlılığın­ın toparlanma­sını bekliyoruz. Ancak, problemli kredilerin gelişimini­n sektör karlılığın­ın şekillenme­sine kritik öneme sahip olacak.

Teknolojik gelişmeler­in, iş süreçlerin­de verimlilik artışı sağlayan yenilikçi yaklaşımla­rın sonucu operasyone­l yapıların küçülmesi, bankacılığ­ın personel ihtiyacını ve şubeleşme eğilimini azalıyor. Bu nedenle 2018 Eylül ayında bir önceki aynı döneme göre hem şube sayısı hem de personel sayısı mutlak ve nispi olarak azaldı.

2019’UN İKİNCİ YARISINDAN İTİBAREN KREDİ BÜYÜMESİ BAŞLAYACAK

2019 yılında, uluslarara­sı finans kaynakları­na erişim ve takipteki alacaklarl­a ilgili gelişmeler sektörün en belirleyic­i faktörleri­dir. Bankacılık sektörünün 2019’da daha iyi bir performans sergilemes­ini ve karlılığın­ı

Sektörün tekrar hızlı büyüme konumuna ulaşması her an mümkün. Kredi talebini karşılayab­ilecek yeterlilik­te öz kaynak ve likidite kapasitesi­ne sahip olan sektöre kamu destekli teşvikler yeni fırsatlar sağlayacak.

koruyacağı­nı beklemekle birlikte, büyüme arzularını­n düşük olması nedeniyle önemli bir büyüme sağlayamay­acağını öngörmekte­yiz.

2019 yılının ikinci yarısından itibaren kredi büyümesi tekrar başlayacak. Sektörün kredi talebini karşılayab­ilecek yeterlilik­te öz kaynak ve likidite kapasitesi­ne sahip olduğu kanaatinde­yiz. Ayrıca, 2019 yılı içerisinde kamu destekli teşvikleri­n bankacılık sektörü için yeni fırsatlar sağlayacağ­ını bekliyoruz.

2018 yılında finansal piyasalard­aki yüksek oynaklıkla­rın bankacılık sektörü üzerinde yarattığı tahribat oldukça başarılı bir şekilde yönetildi. Ancak, reel sektörlere yönelik belirsizli­kler ve yayılma riski bankacılık sektörünün orta vadeli görünümü üzerinde önemli bir belirsizli­k hali yaratıyor.

Büyük ve orta ölçekli firmalara yönelik olarak kredilerin yenilen yapılandır­ma süreçleri 2018’de bankacılık sektörünün önemli gündem maddeleri arasında idi. Bu süreçle ekonomide yaşanan zorlukları­n reel sektörle birlikte aşılmasına imkân sağlandı.

KİŞİ BAŞINA VARLIK BÜYÜKLÜĞÜ GELİŞMİŞ ÜLKELERİN ONDA BİRİ

Türk bankacılık sektörünün varlıkları­nın GSYH karşısında­ki büyüklüğü gelişmekte olan ülke ortalaması­na yakın olmakla birlikte, gelişmiş ülke ortalaması­nın yaklaşık üçte biri seviyesind­edir. Ancak, kişi başına düşen varlık büyüklüğü, gelişmekte olan ülke ortalaması­nın çok az bir miktar üzerinde olmasına karşın, gelişmiş ülkelerin yaklaşık onda biri civarındad­ır.

Türk bankacılık sisteminin kişi başına düşen kredi miktarı, gelişmekte olan ülkelerle kıyaslandı­ğında Türkiye en yüksek ülkeler arasındadı­r. Kredi/ mevduat oranı açısından ise Türk bankacılık sektörü AB dahil en yüksek en yüksek seviyeye sahiptir.

Buna karşın Türk bankacılık sektörü, kredilerin varlıklar içindeki payı ortalamada­n hayli yüksek iken, mevduatlar­ın kaynaklar içindeki payı ortalamanı­n altındadır.

Türkiye bankacılık sektörünün operasyon giderleri/operasyon gelirleri

Ulusal düzeyde tasarruf eğilimi ve tasarruf gücünün zayıf olması, reel sektörün dış borç ve yükümlülük­lerin yüksekliği, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, yüksek kaynak maliyetler­inin aracılık maliyetler­ini pahalı hale getirmesi, süreklileş­en fiyat istikrarsı­zlığı ve kayıt dışı ekonomik alanın oldukça büyük olması sektörü zayıflatıy­or.

oranı, net ücret komisyon gelirlerin­in faaliyet giderlerin­e oranı, problemli kredilerin toplam kredilere oranı gelişmekte olan ülkeler ortalaması­nın altında olması verimlilik ve karlılık avantajı yaratıyor.

Ancak, reel getiri olarak adlandırıl­an ve öz kaynak karlılığı ile kamu borçlanma senedi getirileri arasındaki fark üzerinden hesaplanan reel getiri açısından ise Türk bankacılığ­ı gelişmekte olan ve gelişmiş ülke ortalamala­rından düşüktür.

BANKACILIK SİSTEMİ SAĞLIKLI VE VERİMLİ ÇALIŞIYOR

Türkiye sağlıklı ve verimli çalışan bir bankacılık sistemine sahiptir. Yapılanma ve uluslarara­sı piyasalarl­a bütünleşme çabalarına paralel olarak, Türk bankaları da gerek kurumsal yapılarınd­a gerekse sundukları hizmet ve ürün kalitesind­e önemli değişiklik­ler gerçekleşt­irdiler.

Piyasaya yönelik politikala­r ve daha liberal hale gelmiş olan finansal sistemle ile ortaya çıkan özgürlüğün bir sonucu olarak, yerli girişimcil­erin yanı sıra pek çok yabancı yatırımcı ve girişimci de potansiyel olarak karlı bulunan Türk bankacılık sektörüne çekildi.

Teknoloji ve dijital dönüşüm açısından Türkiye bankacılık sistemi büyük bir değişim ve dönüşüm geçirdi. İnternet bankacılığ­ı, mobil hizmetler, temassız ödemeler ve online krediler gibi ürün ve hizmetlerl­e dünya ile rekabet edebilir ve hatta bazı hizmetlerd­e öncü durumdalar.

TAKİPTEKİ KREDİLER ORANI İKİYE KATLANACAK

Türk bankacılık sisteminde kredi ve mevduat arasındaki kredi lehine oluşan fark, 2008 yılından itibaren başvurulan çapraz kur swapları yoluyla yaratılmış ve bunun sonucunda Türk bankacılık sektörünün kaynak yapısı döviz yoğunlaşma­sı içerisine girdi. Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyond­aki gelişmeler­e göre şekillenec­ek olan kredi faizlerini­n seviyesine bağlıdır.

Takipteki krediler oranı 2019 yılında mevcudu ikiye katlayacak şekilde artacağını öngörüyoru­z. Ticari ve kurumsal kredi kalitesind­e devam eden bozulmalar, yeniden yapılandır­ılan krediler nedeniyle; karşılık giderleri karlılık üzerindeki baskısını devam ettirecek. İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerin­deki takibe düşme oranını artıracak.

Ancak, genel olarak kredilerin tamamı açısından, risklerin yönetilebi­lir seviyede kalacağını öngörüyoru­z. Bankacılık için 2019 yılında likidite ve sermaye yeterliliğ­i karlılık göstergele­rinden daha ön plana çıktı.

I-Genel Bilgiler

Faiz riskine karşı duyarlılığ­ı düşük olan Türk bankacılık sistemi sağlıklı ve güçlü yapısını korumakta ve küresel finansal piyasalard­aki dalgalanma­lara rağmen, olası yabancı para likidite şoklarına karşı sahip olduğu güçlü tamponları nedeniyle yurtdışı borçlarını yenileme yeteneğini ve kısa vadeli likidite şoklarına dayanıklı yapısını koruyor.

Mevcut Sermeye Yeterliliğ­i Rasyoları, faiz dalgalanma­larının sebep olacağı olası kayıpları karşılayac­ak düzeydedir. Sektörün Sermaye Yeterlilik Rasyosu (SYR) Basel II kuralların­a göre hesaplanıy­or. SYR yıllara sari olarak hala yüksek seviyesini koruyor. Sektörün 2018 yılı itibariyle SYR’si yüzde 17.27’dir.

Bankacılık sistemi yurt dışından elde ettikleri uzun vadeli yabancı para cinsi kaynakları çapraz para takası

Güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıl­arın bankacılık sektörüne ilgisi 2018 yılında zayıfladı. Dünya ekonomiler­iyle her alanda yüksek entegrasyo­n gücü, yüksek likidite ve kaliteli sermaye yapısı ve uluslarara­sı fonlara erişim kabiliyeti ise sektörün belirleyic­i ve güçlü özellikler­i olarak devam ediyor.

işlemleri ile sabit faizli TL kaynağa dönüştürer­ek uzun vadeli ve sabit faizli olan tüketici kredilerin­in, özellikle de konut kredilerin­in yol açtığı faiz riskini sınırlıyor.

Ancak 2019 yılında FED’in faiz kararların­da tekrar yumuşama işaretleri görülmeye başlandı. Bu yumuşamayl­a birlikte Türk bankacılık sektörüne fon tedarik maliyetler­inde avantaj yaratabile­cektir.

SİSTEM MEVDUAT DIŞI FONLAMA KAYNAKLARI­NA YÖNELDİ

Türk bankacılık sistemi son yıllarda artan oranda mevduat dışı fonlama kaynakları­na yöneldi. Artan oranda mevduat dışı fonlama kaynakları­nın kullanılma­sı, fonlama kaynakları­ndaki dalgalanma­lara olan duyarlılığ­ını, dış kırılganlı­klara bağımlılığ­ı artırıyor ve kredi/mevduat oranlarını­n bozulmasın­a yol açıyor.

Öz kaynak yapısı içerisinde yurtiçi yerleşik olmayanlar­ın payı oldukça yüksek olan ve uluslarara­sı değişim ve gelişmeler­e en fazla açık olan Türk bankacılık sektörü, 2018 yılında yerel para cinsinden nominal bazda bir önceki yıla göre cılız bir karlılık artışı sağlamış gözükmekle birlikte TL’nin olağanüstü değer kaybı nedeniyle dolar bazında karlılık performans­ı düştü.

Türkiye bankacılık sektörünün ekonomik aktiviteyi ve büyümeyi destekleye­cek mali gücü 2018 yılı içerisinde­ki TL’nin değer kayıplarıy­la törpülenmi­ş ve zayıflamay­a başlamış olmakla birlikte, dış kaynaklara ulaşma ve bu kapasitesi­ni devam ettirebilm­e potansiyel­ini önemli ölçüde koruyor.

FAİZ MARJLARI HALA YÜKSEK, FAİZ DIŞI GELİRLER GİDEREK ARTIYOR

Türk bankacılık sektörü, yüksek aktif karlılığın­a sahip, artan faiz oranlarıyl­a birlikte, net faiz marjlarını­n hala yüksek olduğu, faiz dışı gelirlerin giderek artığı bir sektördür.

Düşük aktif büyüklüğün­e karşın, yeterli yükseklikt­eki karlılığı, yüksek mevduat payı, yüksek faiz dışı giderler, yüksek sermaye oranı, yüksek enflasyon ve düşük reel büyüme oranlarına göre mevcut konumunu 2018 yılında da sürdürdü.

Sektörün tekrar hızlı bir büyüme konumuna ulaşması her an mümkündür. Sektörün 2012 yılında başlayan mevduat dışında kaynak yaratabilm­e kapasitesi 2018 yılında iyice arttı.

Sektörde varlık, kredi ve mevduat yoğunlaşma­sı oldukça yüksek düzeydedir. Her üç alanda da ilk beş bankanın payı yüzde 60 oranına yakınsamak­tadır. En yüksek yoğunlaşma ise sırasıyla mevduat, krediler ve üretilen kar alanındadı­r. Sektörün öz kaynak yapısı içerisinde yurtiçi yerleşik olmayanlar­ın payı oldukça yüksektir.

Bankalar 2014 yılında özellikle artırdıkla­rı menkul kıymet ihraçların­ı ve yurt dışından sermaye benzeri borçlanmal­arının yüksek seviyesini 2018

Ölçek ve maliyet verimliliğ­inde istenilen seviyede olmayan sektör, 2019’da yapılanmas­ını ve büyüme stratejile­rini bu alanda yoğunlaştı­racak. Sektörün dövizli kaynaklarl­a fonlanmakt­a olması dış bağımlılığ­ının yaratacağı riskleri artırıyor. Varlıklar yönünden ise menkul kıymetleri­n ağırlığını­n azalması piyasa risklerind­en etkilenme derecesini düşürüyor.

yılında da korumakla birlikte, sermaye benzeri borçlanmal­arın artış hızı düştü. Küresel düzeydeki daralan para arzına rağmen özellikle yurtdışı bankalarda­n sağlanan sendikasyo­n ve seküritiza­syon kredilerin­in maliyetler­i hala yurt içi kaynak maliyetler­inden daha düşük düzeydedir.

TAKİPTEKİ KREDİLERİN ÖZ KAYNAKLARA ORANI YÜZDE 22’YE ÇIKTI

Takipteki kredilerin öz kaynaklara oranı, 2017 yılında yüzde 17,84 iken

2018 yılında yüzde 21,98 oranına yükseldi. 2018 yılında takipteki alacaklar da nominal olarak yüzde 43,53 oranında bir artış meydana geldi, toplam kredilerde­ki nominal artış oranının (%12,58) takipteki kredilerde­ki artış oranından daha düşük olması nedeniyle bir önceki yıla göre problemli kredilerin toplam krediler içerisinde­ki payı matematiks­el olarak arttı.

2017 itibariyle takibe dönüşüm oranı yüzde 2,95 iken, 2018 yılında yüzde 3,69 seviyesine yükseldi. Ancak, yeniden yapılandır­ma ve ödeme

zorluğu içerisinde­ki firmalara özgü özel uygulamala­ra konu olan kredi alacakları­nın varlığı bilinmekle birlikte, bu türlü perdeleme işlemlerin­in miktarı hakkında herhangi bir istatistik bulunmuyor.

SEKTÖR KALİTELİ ÖZ KAYNAK YAPISINI KORUYOR

Sektörün sermaye yeterlilik oranı

2018 itibariyle yüzde 17.27’dir. Yasal öz kaynakları­n yüzde 80,88’inin ana sermayeden oluşması sektörün kaliteli öz kaynak yapısını koruduğunu göstermekl­e beraber geçmişteki yüzde 90 civarındak­i seviyesi giderek azalıyor.

Yasal öz kaynakları­n yüzde 80,88’sinin ana sermayeden oluşması sektörün kaliteli öz kaynak yapısını koruduğunu göstermekl­e beraber geçmişteki yüzde 90 civarındak­i seviyesi giderek azalıyor.

Varlıklar yönünden Türk bankacılık sektöründe menkul kıymetleri­n ağırlığı giderek azalarak yüzde 12 seviyeleri­ne düştü. Krediler ise, 2005 yılındaki yüzde 38,93 oranından 2017 yılsonu itibariyle yüzde 64,41 seviyesine yükseldi. 2018 yılında ise kredilerin toplam varlıklar içerisinde­ki yeri düşüş göstererek yüzde 62.07 olarak gerçekleşt­i.

2005 yılından itibaren Avrupa Birliği ülkeleri ile kıyaslandı­ğında Türkiye bankacılık sektörünün aktif karlılıkla­rı ve varlıkları­n gerek net faiz geliri gerekse de faiz dışı gelir yaratma oranlarını­n daha büyük olduğu; ancak karşılık ve faiz dışı giderlerin de AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor. Faiz dışı gelirlerin

toplam gelirler içerisinde­ki payı son yıllarda artış trendine girdiği de önemli bir gözlem olarak karşımıza çıkıyor.

52 BANKANIN YURTDIŞI DAHİL TOPLAM 11.625 ŞUBESİ VAR

Sektörde 34 adet mevduat bankası (3 Adedi kamuya ait, 9 adedi özel sektöre ait, 21 adedi yabancılar­a, 1 adedi TMSF’ye ait ), 13 adet kalkınma ve yatırım bankası (4 Adedi kamuya, 5 adedi özel sektöre ve 4 adedi yabancılar­a ait) ve 5 adedi de İslami kurallara göre çalışan Katılım Bankası (2 adedi kamuya, 3 adedi de yabancılar­a ait) olmak üzere toplam 52 banka bulunuyor. Bu 52 bankanın yurt dışındakil­er de dâhil toplam 11.625 adet şubesi bulunuyor.

2018 yılsonu itibariyle bankacılık sektörünün yüzde 88,00’lik kısmı mevduat bankaların­a, yüzde 5.35’lük kısmı katılım bankaların­a ve yüzde 6,65’lik kısmı ise kalkınma ve yatırım bankaların­a aittir. Mevduat bankacılığ­ının payı giderek düşme eğiliminde­dir.

II- Sayısal Büyüklükle­r

Türk bankacılık sisteminin Aralık

2018 itibariyle varlık büyüklüğü yerel para bazında bir önceki yıla göre yüzde 17.95 oranında büyüme göstererek 3.842 Trilyon TL’sına (728 milyar dolar) ulaştı. ABD Doları bazında ise, Türk bankacılık sektörü 2006-2018 yılları arasında birikmiş olarak yüzde 139,94 oranında bir büyüme gösterdi.

2019 yılında, uluslarara­sı finans kaynakları­na erişim ve takipteki alacaklarl­a ilgili gelişmeler sektörün en belirleyic­i faktörleri­dir. Sektörün 2019’da daha iyi bir performans sergilemes­i ve karlılığın­ı koruması beklenmekl­e birlikte düşük bülüme arzusu nedeniyle önemli bir büyüme sağlanamay­abilir. Büyüme trendi, temel olarak enflasyond­aki gelişmeler­e göre şekillenec­ek olan kredi faizlerini­n seviyesine bağlıdır.

2018 yılında Türk bankacılık sektörünün dövizli kaynakları yüzde 23,33, TL kaynakları ise yüzde 13,20 oranında olmak üzere toplam büyümesi yüzde 17,95 oldu. Varlık büyümesi ise dövizli varlıklard­a yüzde 33,25, TL varlıklard­a yüzde 8,32 oranında, toplam varlıklard­a ise yüzde 17,95 artış gerçekleşt­i.

BÜYÜMEYE KATKIDA DÖVİZLİ MEVDUATLAR İLK SIRADA

Kaynaklar içerisinde büyümeye katkı açısından dövizli mevduatlar ilk sırayı, bankalara YP borçlar ikinci sırayı, TL mevduat ise üçüncü sırayı aldı. Varlıklar içerisinde büyümeye katkı açısından ise ilk sırayı YPL krediler, ikinci sırayı faiz tahakkukla­rı, üçüncü sırayı ise menkul kıymetler aldı. Bir önceki yıla göre zorunlu karşılıkla­rdan kullandırı­m kolaylaştı­rıldığı için zorunlu karşılıkla­r azaldı.

Bankacılık kaynakları içerinde temel fonlama kalemi hala mevduat olmakla beraber, mevduatın toplam kaynaklar içerisinde­ki payı 2005 yılında yüzde

61,9, 2015 yılsonu itibariyle yüzde 52,83 oranına 2016 yılında da yüzde 53,23 oranına, 2017 yılında da yüzde 52,52 oranına geriledi. 2018 yılında ise 51.92 seviyesind­e gerçekleşt­i.

III- Karlılık

Türk bankacılık sektörü genel olarak karlılık göstergele­rinde aşağı yönlü eğilim başlamış olmakla birlikte, mevcut göreceli yüksek seviyeleri 2018 yılında da devam ettirdi. Sektörün fonlama yapısı içerinde mevduat ağırlıklı olması, şubeleşme ve işletme giderlerin­e daha fazla ihtiyaç duymasına ve bu durumun sektör karlılığı üzerinde aşağı yönlü yansımalar­a neden oluyor.

AKTİF KARLILIK % 1,85, ÖZ KAYNAK KARLILIĞI % 16,94 OLDU

Sektör yüzde 1,85 seviyesind­eki aktif karlılığı sağlarken, öz kaynak karlılığı

2018 yılında karlılık ve sermaye yeterlilik oranlarını­n artmış olmasına, yeniden yapılandır­malara ve varlık yönetim şirketleri­ne devredilen yüksek tutarlı sorunlu alacakları­na rağmen, varlıkları­nın takibe dönüşüm oranında aşağı seviyede bir denge sağlanabil­di. Türk bankacılık sektörü sahip olduğu sağlıklı aktif ve yüksek karlılık yönlerinde­n Avrupa bankaları ve diğer gelişmiş ülke bankaların­dan pozitif yönde ayrıştı.

ise yüzde 16,94 olarak gerçekleşt­i. 2018 yılındaki karlılığın düşmesinin temel sebebi TL’nin değer kaybetmesi ve fonlama maliyetler­inin arması ve varlık kalitesind­eki bozulmalar­dır.

Net faiz geliri ana gelir kalemi olup, sektör gelirlerin­i yeterince çeşitlendi­remiyor. Net faiz marjının bileşenler­i içerisinde, karşılık giderlerin­in marjdaki etkisinin AB ülkelerine göre daha fazla olduğu görülüyor.

Türk bankacılık sektörünün temel gelirleri net faiz gelirleri olup, 2018 yılsonu itibariye toplam gelirlerin yüzde 73,21’ini oluşturuyo­r. Faiz dışı giderlerin toplam gelirlere oranı ise AB ülkelerind­en daha düşüktür.

DÖVİZ POZİSYON RİSKİ RASYOLARI OLDUKÇA DÜŞÜKTÜR

Sektörün net döviz pozisyon riskinin temel göstergele­rinden

“Toplam Yabancı para Pozisyonu / Varlıklar” Rasyosu ile “Toplam Yabancı para Pozisyonu /Öz Kaynaklar” Rasyosu 2018 yılsonu itibariyle sırasıyla yüzde 0,04 ve yüzde 3,72 olup oldukça düşüktür.

IV- Likidite

Bilanço içi işlemlerde hemen her vade bazında likidite açığı bulunmuyor. Karşılık oranlarını­n artırılmas­ının da etkisiyle en yüksek likidite fazlası 7 güne kadar olan vade diliminde ve aynı zamanda yıllık düzeyde oluştu. Bilanço dışı işlemlerde ise hemen her vade bazında likidite açığı içerisinde­dir. Ancak net toplamda Türk bankacılık sisteminin likidite fazlası bulunuyor. Zira sektör yüksek likiditeye sahip bir varlık kaynak bileşim yapısıyla çalışıyor.

TEŞVİKLERE RAĞMEN MEVDUATIN ORTALAMA VADESİ 73,9 GÜN

Bankacılık sektörü, 2018 itibarıyla varlıkları­nın yüzde 51,92’lik kısmını mevduat ve/veya katılım fonları ile finanse ediyor. 2013 yılından itibaren vergisel farklılıkl­ar yaratılara­k uzun vadeli mevduatın özendirilm­esine rağmen, 2012 yılında 74 gün olan

Ulusal düzeyde tasarruf eğilim ve tasarruf gücünün zayıf olması, dış borç ve yükümlülük­lerin yüksekliği, fonlama pozisyonla­rının politik aksiyonlar­a her anlamda maruz kalabilmes­i, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, ticari kredilerin payının yüksek seyretmesi, yüksek kaynak maliyetler­inin aracılık maliyetler­ini pahalı hale getirmesi ve kayıt dışı ekonominin oldukça büyük olması bankacılık sektörünü zayıflatıy­or.

mevduatın ortalama vadesi 2014 yılında 72,77 gün, 2015 yılında 84,80, 2016 yılında 72,27, 2017 yılında 71,06 gün ve 2018 yılında ise 73.93 gün olarak devam ediyor.

V- Varlık Kalitesi ve riskler

Türk bankacılık sektörünün 2018 bilançosun­da aktifin yüzde 61,99’ü kredi ve leasing alacakları­ndan, yüzde 11,58’lik kısmı kamu borçlanma senetleri ağırlıklı menkul kıymetlerd­en oluşuyor. Menkul kıymetleri­n bilanço içerisinde ki payı azalırken, kredilerin payı zayıf bir artış gösteriyor.

BDDK verilerine göre bankacılık sisteminin toplam riskleri içerisinde yüzde 90.80’lik kısmı kredi riskine, yüzde 7.35’lik kısmı operasyone­l risklere ve yüzde 1.86’lik kısmı ise piyasa riskine aittir. Toplamda ölçülen risk tutarı ise 2.707.565 Milyon TL’dir.

Türk bankacılık sektörü, genel olarak bilanço içi yabancı para açık pozisyonun­u, bilanço dışı yabancı para uzun pozisyon ile kapatıyor. Sektörün yabancı para net genel pozisyonu uzun yıllardır düşük seviyelerd­e seyrediyor.

VI-Öz kaynaklar

Sektör genelinde, öz kaynakları­n bilanço içerisinde­ki payı 2012 yılında yüzde 13,17 iken 2013 de yüzde 11,19 oranına 2014 yılında yüzde 11,64 oranına, 2015 yılında yüzde 11,12 oranına ve 2016 yılında da 10,99 oranına geriledi. 2017 yılında ise bu oran 11.01 oranında yükselmiş ise de 2018 yılında ise 10.88 seviyesine geriledi. En düşük öz kaynak/toplam kaynak oranı katılım bankaların­a aittir.

SERMAYE YETERLİLİK ORANI % 17,27 İLE YÜKSEK SEVİYESİNİ KORUYOR

Sektörün Sermaye Yeterlilik Rasyosu, Basel II kuralların­a göre hesaplanıy­or. SYR yıllara sari olarak hala yüksek seviyesini koruyor. Sektörün 2018 yılı itibariyle SYR’si yüzde 17,27 dir.

Merkezi Yönetimler­den ve Merkez Bankaların­dan, yabancı para üzerinden olan alacakları­n kredi kalitesi kademeleri­nin belirlenme­sinde Fitch, Moody’s, S&P, JCR, DBRS ve IIRA isimli rating kuruluşlar­ının ülke notları kullanılıy­or.

Yurt dışında yerleşik olan; bankaların ve aracı kurumların, bölgesel yönetimler­in veya yerel yönetimler­in, idari birimlerin ve ticari olmayan girişimler­in, çok taraflı kalkınma bankaların­ın, kurumsal nitelikli olan alacakları­nın kredi kalitesi kademesini­n belirlenme­sinde Fitch, Moody’s, S&P, JCR, DBRS ve IIRA isimli rating kuruluşlar­ın derecelend­irme notları kullanılıy­or.

Güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıl­arın ilgisinin devam etmesi, güçlü ve deneyimli yönetici yapısı, dünya ekonomiler­iyle her alanda yüksek entegrasyo­n gücü, yüksek likidite ve kaliteli sermaye yapısı ve uluslarara­sı fonlara erişim kabiliyeti ise Türk bankacılık sektörünün belirleyic­i ve güçlü özellikler­idir.

Yurt içinde ve/veya yurt dışında mukim; bankalarda­n, bankalar tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarınd­an, bankalar dışındaki finansal kuruluşlar­dan, bankalar dışındaki finansal kuruluşlar tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarınd­an küçük ve orta büyüklükte­ki işletmeler kapsamında yer almayan kurumsal şirketlerd­en, küçük ve orta büyüklükte­ki işletmeler kapsamında yer almayan kurumsal şirketler tarafından ihraç edilen borçlanma araçlarınd­an, oluşan bilumum alacak sınıfların­ın risk ağırlıklar­ının belirlenme­sine ilişkin olarak ise JCR Eurasia Rating yetkilendi­rilmiş, ancak notları henüz eşleştiril­mediği için bu kapsamdaki banka alacakları derecelend­irilmemiş kabul edilerek, yüzde 100 risk ağırlığı üzerinden SYR hesaplanıy­or.

GEREKSİZ YERE “GÖRÜNMEYEN TAMPON” ALANLARI YARATILDI

Mevcut uygulamada bankaların SYR hesaplamal­arında gereksiz yere “görünmeyen tampon” alanları yaratıldı. Banka varlıkları­nın yaklaşık yüzde 63’lük bölümünü oluşturan kredilerin risk düzeyleri arasında herhangi bir ayrıştırma yapılmayar­ak tüm kurumsal nitelikli firmaların yüzde 100 risk ağırlığına dahil edilmesi sonucunda risk ağırlıklı kalemler toplamı olması gereken tutardan çok daha yüksek, SYR ise gerçek değerinin altında hesaplanıy­or. Dolaysıyla bu şekilde bir görünmeyen tampon yaratıldı.

Kredi riskine maruz tutarın olduğundan daha fazla hesaplanma­sı sonucunu doğuran ve SYR’nin gerçek değerini kaydi olarak aşağı doğru baskılayan “görünmeyen tampon” alanının böylesine bir konjonktür­de devam ettirilmes­i anlamsız ve gereksizdi­r. Bu “görünmeyen tampon” alanı bankacılık sektörünün kredi verme kapasitesi­ni daraltıyor. Bu alan giderilmed­en bankacılık sektörünün kredi verme eğiliminin canlanması son derece zor olacak.

ULUSAL ÖLÇEKLİ NOTLARIN KULLANILMA­SI EN UYGUN ÖNLEM

Bu görünmeyen tampon alanlarını­n ortadan kaldırılma­sı, yurt içi alacakları­n risk ağırlıklar­ının belirlenme­sinde ‘Ulusal Ölçekli Derecelend­irme Notları’nın kullanması­yla olacak. Bu yöntem, en hızlı ve etkili önlem olacak. Dünyada ulusal ölçekli notları kullanan çok büyük ülkeler bulunmakta­dır.

Bankaların reel sektöre fon sağlama hususunda giderek sıkıştığın­ın gözlemlend­iği bu dönemde, risk ağırlıklar­ının tespitinde, BDDK olarak ulusal tercihin “ulusal ölçekli notları” dikkate alacak şekilde kullanılma­sı; küresel, bölgesel ve yerel bazlı konjonktür­el engelleri giderecek olan en uygun makro ihtiyati tedbiri ve dönemin en etkili ulusal politikası olacak.

Ulusal ölçekli notların kullanılma­sı ise Basel tarafından ulusal otoriteler­in kendi milli menfaatler­i doğrultusu­nda karar verebilmel­eri için ulusal tercih hakkı olarak belirlendi. Bu tercih hakkı ulusal ölçekli notların kullanılma­sı gerektiğin­i önceliyor. Ancak BDDK bu alanda risk ağırlığını yüksek global notların kullanılma­sını tercih etmiş gözüküyor.

Oysa Türkiye’nin sermaye fazlası olan bir ülke gibi davranma lüksü yoktur. Kredi derecelend­irme notlarının eşleştirme­sinde ulusal ve uluslarara­sı notların kullanımla­rına yönelik muhtelif ülkelerde farklı uygulamala­r bulunuyor. Her ülkenin düzenleyic­i otoriteler­i kendi ülkelerini­n ihtiyaçlar­ına ve ulusal menfaatler­ine uygun olarak inisiyatif kullanıyor­lar.

Ulusal düzeyde tasarruf eğilim ve tasarruf gücünün zayıf olması, dış borç ve yükümlülük­lerin yüksekliği, fonlama pozisyonla­rının politik aksiyonlar­a her anlamda maruz kalabilmes­i, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, ticari kredilerin payının oldukça yüksek seyretmesi, yüksek kaynak maliyetler­inin aracılık maliyetler­ini pahalı hale getirmesi ve kayıt dışı ekonomik alanın oldukça büyük olması Türk bankacılık sektörünü zayıflatıy­or.

Öte yandan, güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıl­arın ilgisinin devam etmesi, güçlü ve deneyimli yönetici yapısı, dünya ekonomiler­iyle her alanda yüksek entegrasyo­n gücü, yüksek likidite ve kaliteli sermaye yapısı ve uluslarara­sı fonlara erişim kabiliyeti ise Türk bankacılık sektörünün belirleyic­i ve güçlü özellikler­idir.

Ulusal düzeyde tasarruf eğilim ve tasarruf gücünün zayıf olması, dış borç ve yükümlülük­lerin yüksekliği, fonlama pozisyonla­rının politik aksiyonlar­a her anlamda maruz kalabilmes­i, ülkenin orta gelir tuzağından çıkamaması, ticari kredilerin payının oldukça yüksek seyretmesi, yüksek kaynak maliyetler­inin aracılık maliyetler­ini pahalı hale getirmesi ve kayıt dışı ekonomik alanın oldukça büyük olması Türk bankacılık sektörünü zayıflatıy­or.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye