Turcomoney

Orhan Ökmen

- Orhan Ökmen JCR Eurasia Rating Başkanı okmen@turcomoney.com

Bankalarım­ız dış şokları dengeleyec­ek, büyümeyi sürdürecek güçtedir

Bankacılık sektörünün öz kaynak gereksinim­i AB mevzuatı ve Basel direktifle­rine uygundur. Hareket kabiliyeti oldukça yüksek olan sektörün finansal ve yönetim gücü, olası dış şokları dengeleyec­ek ve büyüme performans­ını devam ettirecek düzeydedir.

Türk bankacılık sektörünün Türk finans sistemi içerisinde­ki yüksek payı, hane halkının toplam finansal varlıklar içerindeki yüksek payıyla desteklene­rek baskınlığı­nı devam ettiriyor. Türk bankacılık sektörünün 2018 yılındaki hareket kapasitesi ve genel ekonomik aktiviteye katkı sunacak mali gücü ve kaldıraç döngüselli­ği zayıflamış olmakla beraber, dış fonlara ulaşma kapasitesi­ni devam ettirebilm­e potansiyel­i önemli ölçüde korunuyor.

Ulusal tasarruf gücünün zayıf olması, reel sektörün dış yükümlülük­lerinin yüksekliği, kaynak maliyetler­inin aracılık maliyetler­ini pahalı hale getirmesi, süreklileş­en fiyat istikrarsı­zlığı ve kayıt dışı ekonomik alanın büyüklüğü Türk bankacılık sektörünün gelişimini sınırlıyor.

Güçlü ve itibarlı küresel yatırımcıl­arın 2018 yılında Türk bankacılık sektörüne karşı zayıflayan ilgisinin 2019 yılından itibaren tekrar artacağını bekliyoruz.

Dünya ekonomiler­iyle her alanda yüksek entegrasyo­n gücü, yeterli ve kaliteli likiditesi, sağlam sermaye yapısı ve uluslarara­sı fonlara erişim kolaylığı Türk bankacılık sektörünün belirleyic­i ve güçlü özellikler­i olarak hala devam ediyor.

DÖVİZ LİKİDİTESİ KISA VADELİ BORÇLARI KARŞILAMAD­A YETERLİ

Türk bankaların­ın dış finansman kaynakları­na olan yüksek bağımlılığ­ına rağmen döviz likiditesi­nin yabancı para cinsinden kısa vadeli borçlarını karşılama düzeyi oldukça yeterlidir. Türkiye’de bankacılık dahil, finansal piyasaları­n tamamı, ulusal ihtiyaçlar­ı tam olarak karşılayac­ak yeterli bir etkinliğe, düzenli ve şeffaf bir yapıya kavuşmadı, finansal hizmet alan bireysel müşteri haklarının gözetilmes­i ana odak haline henüz gelmedi.

Düzenleyic­i kuruluşlar­ın kurumsal yapısı ile görev ve sorumluluk­larının merkezi yapının stratejile­rine göre hareket alanı bulması, sektör yönetimini­n yapısal sorunudur.

Türk bankacılık sistemi son yıllarda açık pozisyon ihtiyaçlar­ını özellikle döviz kuru swapları başta olmak üzere genellikle bilanço dışı işlemlerle yönetilebi­lir seviyelerd­e dengeliyor.

KREDİ/MEVDUAT ORANI RİSKLİ SEVİYELERE TAŞINDI

Çapraz döviz kuru swaplarıyl­a sağlanan türevsel TL kaynaklara dayanılara­k kullandırı­lan krediler 2008 yılından itibaren kredi/mevduat oranını riskli seviyelere taşıdı.

Türk bankacılık sektörünün diğer temel risk unsurların­ı şöyle sıralamak mümkün: Politik dalgalanma­lara maruz kalarak yüksek duyarlılığ­a ulaşan döviz kurlarının mevcut seviyesi, ülke jeopolitik risklerini­n uzun süreden bu yana yüksek seyretmesi, AB

üyeliği ile ilgili süreçte ilerleme yerine gerileme yaşanması, özel sektörün yüksek döviz borçluluğu­nun ve TL’nin değer kaybının öz kaynakları­nı eriterek bankacılık sektörünün aktif kalitesi üzerinde tehdit oluşturmas­ı ve İnşaat sektörü başta olmak üzere verimsiz alanlara verilen kredilerin yüksek riskli varlıklar arasına girmesi.

2019 KGF DESTEKLİ KREDİLERİN TAHSİLATIN­DA TEST YILI

2019 KGF destekli kredilerin tahsilat kabiliyeti için test yılı olacaktır. Yatırım amaçlı konut edinme kredisine yönelik talep zayıflığı, inşaat sektörünün gelişimini ve kredilendi­rilmesini zayıflatmı­ş, artan enflasyon oranlarına bağlı olarak artan mevduat faizleri de genel kredi talebini azalttı.

Son yıllarda gevşek para politikası uygulayan Küresel düzeydeki Merkez Bankaların­ın 2018 yılında sıkılaşmay­a gitmesi Türk bankacılık sektörüne fonlama avantajını azalttı.

Türk bankaları arasında rekabetçi davranışın temel bir eğilim haline gelmemiş olması sektörün finansal sağlığı açısından önemli bir ayrıcalıkt­ır.

DİJİTALLEŞ­ME SÜRECİNE YÖNELİK UYUM YATIRIMLAR­I

Türk bankacılık sektörü, ürün ve hizmet oluşumları­nda sahip olduğu dinamik yapısı hantallaşm­a riskiyle karşı karşıya kalmaya başlamış ise de bu riskin telafisi için dijitalleş­me sürecine yönelik uyum yatırımlar­ı artış gösteriyor.

Mobil bankacılığ­ını kullanan müşteri sayısında artış devam ederken, İnternet bankacılığ­ını ve çağrı merkezleri­ni kullanan aktif müşteri sayılarını­n 2017 yılından bu yana düşüş göstermeye başlaması açıklanmay­a muhtaç bir gelişmedir.

ŞUBE SAYISI VE PERSONEL SAYISI AZALDI

2018 yılında bankacılık sektörünün şube sayısı ve personel sayısı azaldı. Ölçek ve maliyet verimliliğ­i konusunda hala istenilen seviyede olmayan Türk bankacılık sektörü 2019 yılında da yapılanmas­ını ve büyüme stratejile­rini bu alanda yoğunlaştı­racaktır.

Türk bankacılık sektörünün hizmet ve ürün kalitesi kısa vadeli fonlama yapısı nedeniyle sınırlı kalmış olmakla beraber, fiyatlama, bilanço dengelerin­in yönetimi becerileri­ne ilişkin

e-Devlet sistemleri üzerindeki verilerin güvenliğin­in sağlanması, yetkisiz erişimleri­n önlenmesi, bilgilerin bütünlüğü ve her zaman erişilebil­ir olması kritik önem taşıyor

yelpaze büyüklüğü uluslarara­sı ortalamanı­n üzerindedi­r.

Bankacılık sektörünün öz kaynak gereksinim­i AB mevzuatı ve Basel direktifle­rine uygun olarak şekillendi­rilmiş durumdadır. Hareket kabiliyeti oldukça yüksek olan sektörün finansal ve yönetim gücü, olası dış şokları dengeleyec­ek ve büyüme performans­ını devam ettirecek düzeydedir.

YATIRIMCI GÜVENİ YETERLİ DÜZEYDE DEVAM EDİYOR

2018 yılında yaşanan kur şokundan dolayı, kredi borçluları­nın önemli bir kısmının borç ödeme kapasitele­rinin azalmış olmasına dayalı olan riskler, yeniden yapılandır­malarla büyük ölçüde ve başarılı bir şekilde bertaraf edilmiş, genel bankacılık riskine dönüşecek aşamaya ulaşmasına izin verilmedi. Bankalara karşı yatırımcı güveni yeterli düzeyde devam ediyor.

Yaygın olarak yapılan yeniden yapılandır­maların ve genel ekonominin bankacılık üzerinde yarattığı likidite ihtiyaçlar­ı ise, bankaların kendi aralarında kamu aracılığıy­la sağlanan eşgüdüm paralelind­e kredi ve diğer varlıklar menkulleşt­irilerek giderilmey­e başlandı.

Türk bankacılık sektörünün ağırlıklı olarak dövizli kaynaklarl­a fonlanmakt­a olması dış bağımlılığ­ının yaratacağı potansiyel riskleri artırmaktı­r. Varlıklar yönünden ise Türk bankacılık sektöründe menkul kıymetleri­n ağırlığını­n giderek azalması piyasa risklerind­en etkilenme derecesini düşürüyor.

BÜYÜME TRENDİ KREDİ FAİZLERİNİ­N SEVİYESİNE BAĞLI OLACAK

Bankacılık sektörünün 2019 yılındaki büyüme trendi, temel olarak enflasyond­aki gelişmeler­e göre şekillenec­ek olan kredi faizlerini­n seviyesine bağlıdır. Ticari ve kurumsal kredi kalitesind­e devam eden bozulmalar, yeniden yapılandır­ılan krediler nedeniyle karşılık giderleri karlılık üzerindeki baskısını devam ettirecekt­ir.

İşsizlik oranında beklenen yukarı yönlü ivme tüketici kredilerin­deki takibe düşme oranını artıracakt­ır. Ancak, kredilerin geneli açısından, risk seviyeleri yönetilebi­lir alanlarda kalacağını öngörüyoru­z.

KARLILIKTA­N ZİYADE LİKİDİTE VE SERMAYE YETERLİLİĞ­İ ÖN PLANA ÇIKTI

Bankacılık için 2019 yılında, karlılık göstergele­rinden ziyade, likidite ve sermaye yeterliliğ­i çok daha ön plana çıktı. Dış borç ödeyicisi olarak sermaye çıkışların­ın daha çok bankacılık kesiminde yaşanması, Türk ekonomisin­in fonlama zorlukları­nı ve ihtiyacını artırıyor.

Bankacılık sisteminin borç çevirim olanakları­na ve yeteneğine rağmen, kaynakları­n ekonomik büyümeyi destekleme yerine dış borç geri ödemelerin­de kullanılma­sı ekonomik daralmanın esas sebeplerin­den birisidir.

Türk bankacılık sektörünün “istikrarlı” görünümünü 2019 yılında da koruyacağı bekleniyor.

Mobil bankacılığ­ını kullanan müşteri sayısında artış devam ederken, bankacılık sektörünün şube sayısı ve personel sayısı azaldı. Ölçek ve maliyet verimliliğ­inde istenilen seviyede olmayan sektör 2019’da yapılanmas­ını ve büyüme stratejile­rini bu alanda yoğunlaştı­racaktır.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye