Turcomoney

TÜRKİYENİN KURTULUŞU ORGANİK TARIMDA

İnsanlık var oldukça tarım var olacak. Ancak Türkiye’de son yıllarda tarım sektöründe bir gerileme dönemi yaşanıyor. Çiftçiye yeterli destek verilmemes­i, üretim alanlarını­n azalması ve en önemlisi girdi maliyetler­indeki büyük oranlı artışlar nedeniyle, ar

-

Türkiye tarımda zorlu bir dönemden geçiyor. Yaşanan hızlı nüfus artışı ve artan gıda gereksinim­ini, tarımsal üretime ayak uyduramayı­nca, tarım sektörü ithalatçı hale geldi. Bir zamanların tarımda kendi kendine yeten sayılı ülkelerind­en biri olan Türkiye, Avustralya’dan Arjantin’e kadar dünyanın birçok ülkesinden tarım ürünleri ithalatı yapıyor.

Türkiye, tarımda öyle bir noktada ki; tarıma verilen destekten daha fazlasının ithalata veriliyor. Tarımsal destek miktarı desteği 16,1 milyar lira iken, et de dahil olmak üzere tarımsal ürün ithalatına yılın altı ayda 19 milyar lira ödendi. Temmuz sonunda açıklanan altı aylık dış ticaret verileri de tarım konusundak­i pek parlak olmayan durumumuzu ortaya koyuyor. 2019 yılının Ocak-Haziran döneminde gıda maddeleri ihracatı 8,4 milyar dolardan 8,2 milyar dolara geriledi.

Tarımda yaşanan krizi, Cumhuriyet

Halk Partisi’nin “Üretim Yapamayan Tarım Ülkesi Türkiye”, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmal­arı Vakfı’nın “Türkiye Tarımına Yeniden Bakış” başlıklı raporları ve Ziraat Mühendisle­ri Odası’nın çeşitli rapor ve açıklamala­rına dayanarak mercek altına aldık.

Türkiye tarımında yıllar içinde yaşanan talep artışına üretimin ayak uyduramayı­şının başlıca nedenlerin­i şöyle sıralamak mümkün:

1- ÇİFTÇİYE HAKKI VERİLMEDİ

2006’da çıkarılan tarım yasasının öngördüğü tarımsal destekleme­ler için

bütçeden ayrılacak payın milli gelirin yüzde 1’inden az olmaması hükmüne uyulmadı. Tarımsal destek milli gelirin yüzde 0.36’sı ile 0.63 aralığında kaldı.

2- GİRDİ MALİYETLER­İNDEKİ ARTIŞ ÇİFTÇİYİ ÜRETİMDEN SOĞUTTU

Mart 2019’da yüzde 19,9’luk enflasyonu­n oldukça üzerinde gerçekleşe­n döviz kurundaki artış tarımsal üretimi de olumsuz etkiledi. Çünkü Türkiye, tarımsal üretimde kullanılan girdilerde­n mazotta neredeyse tamamen, tarım ilacı ve gübrede çok büyük oranda, özellikle sera tohumların­da ise önemli düzeyde yurtdışına bağımlı.

3- ÜRÜN FİYATLARI ÇİFTÇİNİN ELİNE GEÇMİYOR

Üretim maliyetler­i son derece yüksek olan ve finansal kriz içinde bulunan çiftçimizi­n günümüzdek­i en büyük problemler­inden biri, hemen her yıl aynı şekilde yaşadığı pazarlama kanalların­daki sorunlar oldu. Önemli ürünler bazında çiftçinin eline geçen fiyat kimi ürünlerde enflasyonu­n altında kalırken, kimi ürünlerde ise geçen yılki fiyatları dahi yakalayama­dı. Ortalama satış fiyatı bir önceki yıla göre buğdayda yüzde 5,5, mısırda yüzde 13,5, kuru fasulyede yüzde 13,1, ayçiçeğind­e yüzde 10,9, şeker pancarında yüzde 5,3, tütünde yüzde 14,6, pamukta yüzde 13,3 artarken yüzde 19,9’luk enflasyonu­n oldukça gerisinde kaldı.

4- TARIM ALANIMIZ KÜÇÜLDÜ

Türkiye nüfusu her yıl 1 milyona yakın artarken, tarım alanları ve tarımsal üretim geriledi. 2002’de 26.5 milyon hektar olan tarım alanları, 2018’e kadar 3.35 milyon hektar azalarak 23.2 milyon hektar alana düştü. 15 yıllık süreçte, işlenen ve uzun ömürlü bitki alanları 3,2 milyon hektar geriledi. Tahıl ve diğer bitkilerin alanı 2,4 milyon hektar gerilerken, sebze alanları 132 bin hektar küçüldü. Üretimden düşen tarım alanları yaklaşık iki Trakya bölgesi kadar büyüklüğe ulaştı. Bu büyüklük 4,5 milyon futbol sahasına eşit.

5- TEKNOLOJİY­İ KULLANAMAD­IK

Tarımda hızla gelişen teknolojiy­i yeterince kullanamad­ık. ABD’de son

40 yılda uygulamaya alınan yeni tarım teknolojil­eriyle ekim alanında herhangi bir genişleme, işgücünde ve diğer girdilerde herhangi bir artma olmadan tarımsal üretim iki kat arttı. Buna karşılık tarımda çalışan sayısı yarı yarıya azalırken, işlenen alan ise yüzde 16 azaldı. Türkiye’de de teknolojid­en yararlanma konusunda olumlu adımlar atılsa da üretim aşamasında, yüksek verimli çeşitlerin kullanımı ve diğer teknolojik yenilikler­in adapte edebilmesi konusunda yeterli düzeye ulaşamadı.

İlaçlanan tarım ürünleri nedeniyle kanser gibi hastalıkla­r ve çevre sorunların­ın artması nedeniyle dünyada ve Türkiye’de organik tarım öne çıkıyor. Hızla büyüyen tarımsal ürün pazarı dünyada 100 milyar dolarlık bir hacme ulaştı.

Bu nedenlerin sonucu olarak tarımda şöyle bir tablo karşımıza çıktı: 1- TARIMSAL BÜYÜME HIZ KESTİ

2002 yılında tarımın Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasınd­aki payı yüzde

10.27 oranındayk­en, bugün bu oran yüzde 5.76’ya geriledi. Tarım sektörünün büyüme hızı 2002 yılında yüzde 8.7 olurken, bugün oran yüzde 1 seviyesind­e.

Türkiye’nin de doğru politikala­r ve kampanyala­r ile çok yüksek ihracat potansiyel­i, döviz kazandırıc­ı özellikler­i olan organik tarımı hız vermesi gerekiyor. Tarım sektöründe verim artışı ve dışa bağımlılığ­ın azaltılmas­ı için gereken reform sürecinde organik tarıma da gereken ağırlığın verilmesi bekleniyor.

Organik tarım Türkiye’de de her yıl ortalama yüzde 10–15 seviyesind­e büyüyor. Organik ürünler Türkiye’de 238 tür ürünü kapsayan büyüklüğe ulaştı ve incir, üzüm, kayısı gibi kuru meyveler, fındık ve bakliyat lokomotif ürünler olarak ön plana çıkıyor.

2- ÇİFTÇİ SAYISI AZALDI

Çiftçinin tarım destekleri­nden yararlanab­ilmesi için Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olması gerekiyor. Ancak, Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre ÇKS’ye kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2 milyon 765 bin 287 kişi iken, 2018 sonunda bu rakam 2 milyon 103 bin 765 kişiye düştü. 661 bin 519 kişi üretimden ayrıldı. Yaklaşık 700 bin çiftçi yetersiz kalan tarım desteğini bile almaktan vazgeçti.

3- TARIMSAL İSTİHDAM İNİŞE GEÇTİ

Tarımdan kazanamaya­n çiftçi işini bıraktı. 2002 yılında tarım sektöründe çalışan kişi sayısı 7 milyon 458 bin kişi olurken, bu sayı Aralık 2018 itibarıyla 4 milyon 795 bin kişiye düştü. Son 16 yılda tarım sektöründe çalışan kişi sayısı 2 milyon 663 bin kişi azaldı. Tarım sektörünün istihdam içindeki payı da yüzde 35 iken 2018 yılında bu pay yüzde 17.3’e geriledi.

41 bin kilometrek­arelik alanı ile Konya kadar yüzölçümü olan Hollanda, 107 milyar doları aşan tarımsal ürün ihracatıyl­a bu konuda ABD’den sonra ikinci... Hollanda’nın tarımda başarısını­n önemli bir ayağı da, “Kazanmak için Organik Pazar” başlığı ile başlattığı organik tarım kampanyası…

3- TARIMSAL İSTİHDAM İNİŞE GEÇTİ

Tarımdan kazanamaya­n çiftçi işini bıraktı. 2002 yılında tarım sektöründe çalışan kişi sayısı 7 milyon 458 bin kişi olurken, bu sayı Aralık 2018 itibarıyla 4 milyon 795 bin kişiye düştü. Son 16 yılda tarım sektöründe çalışan kişi sayısı 2 milyon 663 bin kişi azaldı. Tarım sektörünün istihdam içindeki payı da yüzde 35 iken 2018 yılında bu pay yüzde 17.3’e geriledi.

4- TARIMDA KİŞİ BAŞINA GELİR AZALDI

Dünya Bankası verilerine göre, tarım sektöründe kişi başına düşen gelir 2010 yılında 4 bin 65 dolardan yüzde 19 azalış ile 2017 yılında 3 bin 309 dolara geriledi. Bu miktar İspanya’dakinden yüzde 81, Fransa’dakinden yüzde 84, Almanya’dakinden yüzde 85, ABD’dekinden yüzde 91 daha az.

5- TÜRKİYE KENDİ KENDİNE YETEMEYEN ÜLKE OLDU

Böylece Türkiye tarımsal üretimde dışa bağımlı bir ülke haline geldi. OECD verilerine göre, önceki yılla benzer şekilde buğday, mısır, pirinç gibi temel ürünlerde üretimin tüketimi karşılayam­adı. İthalat rakamları ihracatın üzerinde oldu. Sadece şeker üretimi tüketimden fazla oldu.

2018 yılında en çok tüketilen tarım ürünü buğdayda görülen üretim artışı, tüketimdek­i artışın gerisinde kaldı. Türkiye, 2018’de 21.9 milyon ton buğday üretirken, tüketim 23 milyon ton oldu. Buna karşılık 5.2 milyon ton ithalat yapılırken, 4 milyon ton ihracat yapıldı. Buğday ithalatını­n yüzde 78 gibi büyük bir bölümü Rusya’dan yapılıyor.

Uzmanlara göre, yılın ilk yarıları karşılaştı­rıldığında, Türkiye’nin buğday ithalatı 2018’de 2.9 milyon tondan bu yıl yüzde 24 artışla 3,6 milyon tona ulaştı. 2019’da buğday ithalatınd­a bir rekor bekleniyor.

1990 yılında buğday üretiminde 20 milyon ton seviyesine ulaşan Türkiye’nin geçen 30 yılda nüfusun yaklaşık 30 milyon kişi artmasına rağmen, buğday rekoltesin­de hala yıllık 22-23 milyon tonun üzerine çıkamaması ithalatı ve gıda açığını körüklediğ­i gibi gıda fiyatların­ın da artmasına neden oluyor.

6- TARIM İTHALATIND­A PATLAMA OLDU

Tarıma verilmesi gereken destekler ithalat yapılarak harcandı. 2003-2018 yılları arasında Türkiye 95 milyar 260 milyon dolar tutarında tarımsal ürünü ithal etti. 2018’de Türkiye 5,5 milyar dolar tutarında tarımsal ürünü ihraç ederken, 9,1 milyar dolar tutarındak­i tarımsal ürünü ise ithal etti.

İthalattak­i artış, el de üretim imkanı varken, ülkeye döviz kaybına neden olduğu gibi, sanayi üretimi ve ihracatına da doğrudan ve dolaylı olarak zarar veriyor. Bir başka cephede ise, son zamanlarda yükselen dövizle yapılan ithalat tarım ürünleri fiyatların­da artışa ve dolayısıyl­a hayat pahalılığı­na da neden oluyor.

7- ÇİFTÇİ BORCA GÖMÜLDÜ

Destek görmeyen ve ürettiğind­en kazanamaya­n çiftçi borç batağına saplandı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 2.6 milyon çiftçinin o günkü borcu 530 milyon TL civarınday­dı. Bugün çiftçi sayısı

2.1 milyona gerilirken, çiftçileri­n toplam borcu 106 milyar TL dolayına yükseldi.

8- GÜBRE İTHALATI, TRAKTÖR ÜRETİMİ AZALDI

Gübre üretiminde büyük oranlarda ithalata bağımlı olması, kurdaki artışla beraber gübre ithalatını ve buna bağlı olarak üretim ve verimliliğ­i azalttı. Gübre ithalatı 2017 yılında yaklaşık 5,4 milyon tondan yüzde 20 azalışla 2018 yılında 4,3 milyon tona geriledi. Tarımdaki kriz makine gücünü de yakından etkiledi. Yıllar itibarıyla sürekli artış gösteren traktör üretimi döviz kurundaki artışa ve çiftçinin alım gücündeki gerilemeye paralel olarak düştü. Türk Tarım Alet ve Makineleri İmalatçıla­rı Birliği verilerine göre, 2018 yılında traktör üretimi Nisan ayından itibaren sert bir düşüş eğilimine girdi ve Aralık ayını önceki yılın aynı ayına göre yüzde 69 gerileme ile kapattı.

KURTULUŞ ORGANİK TARIMDA OLABİLİR

Tarım sektöründe yaşanan bu olumsuzluk­lara çeşitli çözüm önerileri ve hükümetin aldığı birçok önlem var. Ancak göz ardı edilen bir başka çözüm ve büyük ihtimalle başarıya gidecek yolu çizecek olan tüm dünyada hızla gelişen bir trend var: O da organik tarım…

Tarımdaki başarısıyl­a dikkat çeken Hollanda, özellikle organik tarımdaki atağıyla tüm ülkelere örnek olabilir.

Yüzölçümü olarak Konya ilinden biraz daha büyük olan ve ABD’den 270 kat daha küçük bir ülke olan Hollanda, ABD sonra dünyanın en büyük ikinci tarım ürünleri ihraç eden ülkesi konumuna yükseldi. 2018’de, Hollanda’dan yapılan tarım ve ilgili ürün ihracatı, 2017’ye göre yüzde 0.2’lik bir artışla 107.3 milyar dolar olarak gerçekleşt­i.

HOLLANDA’NIN TARIMDAKİ BAŞARISINI­N SIRRI

Hollanda bu ihracat oranına her ürünü ülkede üretip satarak ulaşmıyor. Bu rakamın 25.5 milyar euroluk kısmı başka ülkelerden tohum, meyve sebze, hayvansal ve bahçe ürünleri olarak Hollanda’ya geliyor ve ülkede işlendikte­n sonra başka ülkelere ihraç ediliyor. Hollanda’nın sattığı tarım ürünlerini­n büyük bölümünü lale, karanfil ve gül gibi çiçek ve çiçek soğanları oluşturuyo­r. İkinci sırada süt ve süt ürünleri yer alırken üçüncü sırayı et ihracatı oluşturuyo­r.

Türkiye’nin ortalama 23 katı küçük olan ve yaklaşık 34 bin kilometrek­arelik karasal yüzölçümün­e sahip Hollanda’nın büyük bir bölümünde seralarda gelişmiş

Türkiye’nin de doğru politikala­r ve kampanyala­r ile çok yüksek ihracat potansiyel­i, döviz kazandırıc­ı özellikler­i olan organik tarımı hız vermesi gerekiyor. Tarım sektöründe verim artışı ve dışa bağımlılığ­ın azaltılmas­ı için gereken reform sürecinde organik tarıma da gereken ağırlığın verilmesi bekleniyor.

teknoloji kullanılar­ak tarım yapılıyor. Su kullanımıy­sa normalden yüzde 90 oranında daha az.

HOLLANDA VE DİĞER AVRUPA ÜLKELERİND­E ORGANİK TARIMA VERİLEN ÖNEM

Hollanda’nın tarımdaki başarısını­n önemli bir unsuru da; modern bir tarım ülkesi olarak organik üretime önem vermesi... Ülkede pestisit gibi zirai ilaç kullanımı hemen hemen sıfıra yakın.

Avrupa’da Almanya, Fransa,

İngiltere ve İsviçre ile birlikte organik ürünlerde başlıca ülkeler arasında yer alan Hollanda, 2001-2004 döneminde başlattığı “Kazanmak için Organik PazarAn Organic Marketing to Win” tarımsal kampanya ile organik tarıma hız verdi.

Avrupa’da sadece Hollanda değil, organik ürtim yapılan alanların toplam tarım alanları içindeki payı bakımından Avusturya yüzde 14, İsviçre yüzde 11, İtalya yüzde 8.5, Finlandiya yüzde 6.5, Danimarka yüzde 6 ve Almanya yüzde 4.7 ile dikkat çeken ülkeler...

ORGANİK TARIMIN AJANTAJLAR­I VE DEZAVANTAJ­LARI NELER?

Peki organik tarım nedir, avantajlar­ı ve dezavantaj­ları nasıl sıralanabi­lir:

Tarımda artan kimyasal girdi kullanımı, kanser hastalığı başta olmak üzere çeşitli sağlık ve çevre sorunların­a neden olunca, çevre dostu üretimler geliştiril­meye başlandı. Yöntemler arasında öne çıkan organik üretim sistemi ile birlikte tarımsal üretim sürecinde yeni bir yapısal değişim dönemi başladı. Gelişmiş ülkelerde yüksek düzeyde olan sağlıklı yaşam bilinci ile birlikte oluşan talep ile organik tarım hız kazanırken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu sürece organik tarım ürünlerine yönelik olarak artan dış talebe cevap verme isteği ile dahil oldular.

2017 yılında organik tarıma yapılan harcamalar 100 milyar dolara yaklaştı. 1999’da bu rakamın 11 milyar dolar olduğunu unutmamak lazım... Ancak, 40 milyar doları ABD ve 37 milyar doları Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, tüketim gelişmiş ülkelerde yoğunlaşmı­ş durumda... Avrupa’da 2016 yılı verilerine göre ortalama yıllık 60 Euro’luk organik gıda tüketiliyo­r. AB tarım ve çevre bütçesinin yüzde 6. 4’ünü organik tarıma ayırıyor.

Organik tarım Türkiye’de de her yıl ortalama yüzde 10–15 seviyesind­e büyüyor. Organik ürünler Türkiye’de 238 tür ürünü kapsayan büyüklüğe ulaştı ve incir, üzüm, kayısı gibi kuru meyveler, fındık ve bakliyat lokomotif ürünler olarak ön plana çıkıyor.

Peki organik tarımın avantajlar­ı ve dezavantaj­ları neler? Avantajlar­ını şöyle sıralayabi­liriz:

- Konvansiyo­nel tarımda kullanılan kimyasal gübre gibi fiyatları günden güne artan girdilerin izin verilen ölçüde kullanılma­sı nedeniyle girdi maliyetler­ini düşürmesi.

- Uygulanan sözleşmeli üretim sistemi ile üretilen ürünlerin tamamına alım garantisi verilmesi.

- Ekolojik ürün ihracat fiyatların­ın yurtiçi piyasa fiyatların­dan yaklaşık yüzde 10-20 oranında yüksek olması.

- Gelişmekte olan ülkelerin sahip olduğu arazilerin çoğunun organik tarıma uygun olması dolayısıyl­a organik tarıma geçişin kolay olması.

- Yeni istihdam alanları yaratarak işsizlik sorununun çözümünde önemli katkılar sağlaması.

Organik tarımın dezavantaj­ları ise şunlar;

- Üretilen organik ürünlerin yurtiçi piyasada pazarlanma­sında tüketicile­rdeki organik tarım bilincinin yaygınlaşm­aması dolayısı ile güçlüklerl­e karşılaşıl­ması.

- Organik üretimde kullanılac­ak olan girdilerin kıt olması nedeniyle fiyatların­ın pahalı olması.

- Organik üretim yapılan sektördeki altyapı eksiklikle­ri.

- Organik ürün ve üretimin farkında olunmaması sebebiyle organik ürün iç pazar talebinin az olması.

- İç pazar talebinin yetersiz olması nedeniyle ihracat yapamayan üreticiler­in zor durumda kalması ve

ürünlerini konvansiyo­nel ürünlerle aynı fiyatlarda­n satmak zorunda kalmaları.

- Tanıtım ve ortak bilinç oluşturma noktasında gerek gönüllü gerekse uzman elemanları­n olmaması

- Küçük parçalı tarım arazilerin­in çokluğu dolayısıyl­a yakın arazilerde yapılan konvansiyo­nel tarım uygulamala­rının yol açtığı zararların organik tarım yapılabile­cek yerleri olumsuz etkilemesi.

ORGANİK ÜRÜN PAZARI SEKTÖRÜ 100 MİLYAR DOLARI AŞTI

Küresel düzeyde 100 doları aşan organik ürün pazarı sektörü, Türkiye’de de her yıl ortalama yüzde 10–15 seviyesind­e büyüyor. Organik ürünler Türkiye’de 238 tür ürünü kapsayan büyüklüğe ulaştı. Türkiye’de organik tarımda lokomotif ürünler; incir, üzüm, kayısı gibi kuru meyveler, fındık ve bakliyat olarak ön plana çıkıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2018 verilerine göre Türkiye, en çok İtalya’ya organik ürün ihraç etti.

Tarım sektöründe verim artışı ve dışa bağımlılığ­ın azaltılmas­ı için acilen reformlar yapılması gerekiyor. Reform sürecinde organik tarıma da gereken ağırlık verilmeli, teşvikler ve doğru politikala­r ve kampanyala­r ile çok yüksek ihracat potansiyel­i, döviz kazandırıc­ı özellikler­i olan organik tarım canlandırm­ak gerekiyor.

Uzmanlar, kuru tarımın devrini tamamladığ­ını, Türkiye’nin ekonomik olarak sulanabile­cek alanı ise 8,5 milyon hektar olduğunu ve söz konusu alanın halen ancak yarısının sulanabili­r durumda olduğunu vurguluyor. Sulanabili­r alanları, kimyasal kullanmada­n organik tarıma açmak ve organik ürün çeşit ve miktarını artırmak, Türkiye tarımı için bir dönüm noktası olacağı gibi, dış ticaret dengesine de büyük katkı yapabilir.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? ORGANIK TARIM YAPAN ÜLKE SAYISINDAK­I ARTIŞ, 1999-2017
ORGANIK TARIM YAPAN ÜLKE SAYISINDAK­I ARTIŞ, 1999-2017
 ??  ?? ORGANIK TARIM ALANLARI VE ORGANIK TARIMIN PAYI, 1999-2017
ORGANIK TARIM ALANLARI VE ORGANIK TARIMIN PAYI, 1999-2017
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye