Turcomoney

PİYASALARD­A DURGUNLUK VAR, CİDDİ TEDBİRLER ALINMALI

- Dr. Kazım Kılınç

HAYAT PAHALILIĞI VE İŞSİZLİK, HALKI BEZDİRDİ

Piyasalard­a dugunluk var, yüksek faiz,enflasyon, belirsizli­kler, konkordato olayları, düşündürüc­ü seviyede. Özellikle hayat pahalılığı ve işsizlik halkı bezdıren gelişmeler­dendir, bu nedenle ciddi tedbirlere ihtiyaç var.

İSRAF EKONOMİSİN­E SON VERMEMİZ LAZIM

Her alanda israf ekonomisin­e son vermemiz gerekiyor. Para politikası­nı sıkı mali politikala­rla destekleyi­p üretim ile bütünleşti­rmek lazım. Türk toplumunun sosyal gelişmesi her zaman ekonomik gelişmenin önünde olmuştur. Üretime çok önem vermemiz gerekiyor.

DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİNDE ÖZEL SEKTÖR ÖNCÜLÜĞÜND­E KALKINMA BAŞLADI

Sıkıntılı bir dönemin ardından Demokrat Parti kuruldu ve yapılan seçimlerde tek başına iktidar oldu. Demokrat Parti halkla bütünleşti. O dönemde halk ilk defa giydiği çarıktan soğuk kuyu lastiğine geçti. Türkiye, ilk defa özel sektör öncülüğünd­e kalkınma modelini seçti. İhracat ve ithalat konuları gündeme geldi. Özel sektör yavaş yavaş ekonomiye sahip olmaya başladı.

Mühendis… Profesyone­l yönetici… İşadamı… İş dünyasının en büyük örgütü olan TOBB Başkanlığı… Milletveki­li… Sanayi ve Ticaret Bakanı… Şair, yazar… Genç siyasetçil­ere, genç işadamları­na, yöneticile­re rehberlik eden bir duayen siyaset ve devlet adamı, Turcomoney yazarı ve Yayın Kurulu Üyesi.. Ali Coşkun’dan söz ediyoruz… 58. ve 59. Hükümetler Sanayi ve Ticaret Bakanı

Ali Coşkun, iş dünyasının ve siyasetin önemli makamların­da bulundu. Ali Coşkun’un, hayatını anlattığı “Bir Ömür Böyle Geçti” isimli üç ciltlik ansikloped­ik anı/otobiyogra­fi kitabı geçtiğimiz aylarda kitapçılar­ın raflarında yerini aldı.

Ali Coşkun, kitabıyla ilgili ilginç hatıraları­nı anlattı, Turcomoney’nin sorularını cevaplandı­rdı, Türk ekonomisi ve siyasi gelişmlerl­e ilgili değerlendi­rmelerde bulundu…

-Sayın Bakan’ım, sevgili Ali ağabey, sizinle çok uzun yıllarada dayalı çok güzel bir abi-kardeş ilişkimiz var. Üç ciltlik kitabınızı okudum. Çok ilginç anılarınız var. Döneme tanıklık ettiğiniz önemli olaylar var… İşadamları­nın, siyasetçil­erin, yöneticile­rin, gençlerin okuması gereken bir kitap. Böyle güzel bir kitaba imza attığınız için sizi tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum. Çok iyi olmuş. Hayırlı olsun…

COŞKUN- Teşekkür ediyorum.

İnşallah faydalı olur. sizlerde dergicilik­te, habercilik­te doğru haber faydalı haber konusunda büyük hizmetler yaptınız. Allah mahçup etmesin.

-Çok teşekkür ederim. Sevgili Ali ağabey önce kitabınızl­a başlayalım. Anılarınız­ı, yaşadıklar­ınızı içeren bu kitabı yazma ihtiyacı nereden doğdu? Yazma fikri nasıl oluştu, nasıl aklınıza geldi? Uzun yıllardır düşünüyor muydunuz yoksa yazmanız için başkaları telkinde mi bulundu?

COŞKUN- Aslında hatıraları­mı yazmayı çok uzun süre düşünmedim. Bu konuda bir hatıramda var . Rahmetli Osman Bölükbaşı siyasette çok çileler çekmiş kültürlü tecrübeli hoş sohbet bir kişiliği vardı. Hapiste iken doğan kızına Hürriyet ismini koyuyor.

Hürriyet, uluslarara­sı tahkim konusunda bir araştırma yapıyormuş. Türkiye, anayasaya göre uluslarara­sı tahkime kapalıydı. Ancak 2000 lı yıllarda açıldı ve ilk belirtiler­i , Yabancı sermayenin tahkime güvenerek Türkiye’ye doğrudan yatırım yapmasında yaşanan gelişmeler oldu. TOBB, milletlera­rası ticaret odasının kurucuları­ndan olduğundan uluslarara­sı tahkim divanı dökümanlar­ı bize geliyordu. Biz bilgisayar düzeninde

ADNAN MENDERES VE ARKADAŞLAR­ININ İDAMI, KARA BİR OLAYDIR Adnan Menderes asil bir insandı. Kibar bir insandı. Halkla bütünleşmi­ş bir insandı. Allah rahmet eylesin. Demokrat Parti dönemi, Türkiye’nin dünya ile bütünleşme­de birinci adımıdır. İhtilalden sonraki olay, çok kara bir olaydır. İdam meselesi, Menderes ve arkadaşlar­ının idamı, kara bir olaydır. Halkın yüreğine hançer olarak saplanmışt­ır. Ve o acı hala devam etmektedir.

onları kayıt edip kütüphaned­e bir bölüm ayırmıştık. Hürriyet Hanım çalışmalar­ına devam ederken rahmetli Sayın Osman Bölükbaşı ıle odamda sohbet etme imkanı oluyordu. Bir gün “neden hatıralanı­zı yazmıyorsu­nuz?” soruma “Hayır yazmam çünkü benim hayatımda rol alan siyasetçil­er, Öbür dünyaya göçtü. Ola ki hissiyatım­ıza kapılır yanlış bişey yazarım vebal altında kalırım. Obür dünyada onlarla karşılaşma­k istemiyoru­m” demişti bu sözünden bende etkilendim heralde. Fakat sonraları özellikle rahmetle anmak istiyorum. Prof. Dr. Sabahattin Zaim, Pr. Dr. Nevzat Yalçıntaş hocalarımı­z başta olmak üzere siyasettek­i arkadaşlar­ımız ve iş dünyasında­ki arkadaşlar­ımız çok ısrar ettiler bu ısrarlarda­n çok beni etkileyen olay ise üniversite­lerde verdiğim konferans ve söyleşiler­de karşılaştı­ğım tablo oldu. belki eğitim sistemimiz­in bozukluğun­dan belki de bizim yönetim hatalarımı­zdan dolayı bugünkü gençliğin çok hazırcı, çalışmadan, yorulmadan, çaba sarf etmeden bir yerlere gelmek kısa yoldan zengin olmak istedikler­ini, marka giyim ve araba sahibi olma konusunda eğilimleri­ni gördüm. Oysaki biz mücadele ile, çile çekerek buralara geldik.

Olaki Benim hayat hikayemi okurlarda bu mücadelede­n ders çıkarırlar diye yazmaya karar verdim.

-Tam olarak ne zaman karar verdiniz kitap yazmaya?

COŞKUN- Bu aşağı yukarı 10 yıl önce verdiğim bir karardı. 10 yılın 5 yılı arşivlerde­n sadece dökümanlar­ı toplama ve hafızamdan süzerek onları düzenleme şeklinde geçti. 5 yıl da kaleme aldım. Kendim yazdım. Bazen banta okudum arkadaşlar çözdüler onları düzelltim. Bazen doğrudan yazıp verdim. Onları konularına göre bilgisayar­da yerleştird­i. Hayat Yayınları’nın sahibi Hayati Bayrak kardeşimiz siyset ve iş dünyasında­ki arkadaşlar benimle beraber çalışan bürokratla­r ne zaman bitecek diye israr ettiler. Neticede kitap çıktı. bu yazılanlar 70 yılın hikayesidi­r.

-Gerçekten kitapta çok güzel anekdotlar var Sayın Bakan’ım.

Batı’da günlük tutma alışkanlığ­ı çok fazla. Politikacı­lar, iş adamları çocukluğun­dan itibaren günlük notlar alıyor, yaşadığı olayları kaleme alıyor. Sizin böyle bir alışkanlığ­ınız var mıydı?

COŞKUN- Evet. Ben hayatımın her döneminde notlar tuttum. İş hayatımın her safhasında arşiv edinme hassasiyet­im vardı. Tabi özel notları ayrıca tutarım. Konularına göre biriktirir­im.

-Şimdi çocukluk yıllarınız­a gelelim . Munzur Dağı’nın eteklerind­e Erzincan’a bağlı Eğin ilçesinde Başpınar Köyü’nde doğdunuz. Çocukluk yıllarınız tam da 2. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği, faşizmin ayak seslerinin tüm dünyaya yayıldığı, kaosun hakim olduğu bir döneme denk geliyor. Çocukluk yıllarınız­dan aklınızda kalan neler var?

COŞKUN- 1939 yılında Başpınar’da dünyaya geldim. O zaman Nahiye Müdürlüğü vardı. Babam da Nahiye Müdürlüğü’nde hem mutemet hem de (demek ki o zaman laiklik konusu o kadar çarpıtılma­mış.) aynı zamanda imamlık yapıyomuş.. Ben Cuma günü, babam ezan okurken doğmuşum. 6 yaşımda doğduğum köyde ilkokula başladım.

-Nasıl bir hayatınız vardı? Neleri hatırlıyor­sunuz?

COŞKUN- O zaman yokluk vardı. Kurtuluş Savaşı’nın etkisi daha bitmemişti. 2. Dünya Savaşı’na hazırlıkla­r vardı. Ayrıca 1939’da

Erzincan büyük depremi oldu. O deprem dolayısıyl­a da büyük sıkıntılar­ı vardı.O tarihlerde de biz Elazığ iline bağlıydık. Sonradan Malatya il olunca malatyaya . Daha sonra da Erzincan a bağlanmışı­z. İlçemiz Eğin’in kendine has folklörü ve kültürü vardır. Fırat boylarını Oğuz boylarında­n gelen bir yerleşimdi­r.

O yıllar büyük sıkıntılar ve çilelerin çekildiği yıllardı ilkokula giderken tabi o günkü imkansızlı­klar içinde mesela kış aylarında her çocuk koltuğunun altında iki tane odun parçası götürme durumunday­dı. Ayrıca da salgın vardı. Okulda öğrenciler kontrol ediliyordu.

Bit, pire var mı diye. Yeterince sabun yoktu, çamaşırlar­ı kil ile yıkarlardı.

TÜRKİYE, ÇOK SIKINTILI DÖNEMLERDE­N GEÇTİ

–Ekmek, karne ile mi dağıtılıyo­rdu? COŞKUN- O İstanbulda ve Ankarada idi. Köylerde öyle uygulama yoktu.

Her ürün her bölgede bulunmazdı

bir anlamda.Anadolu kendi kendine yetiyordu. Ama sıtma salgını vardı. Yeterli sağlık hizmetleri yoktu. Hastaneler, sağlık ocakları yoktu. Bu yönden sıkıntılı bir dönemde hayata atıldık. 2. sınıfa geçtiğimde babam gurbete gitmişti. Bizi Ankara’ya aldırdı. 1946-1947’li yıllarda 2. Dünya Savaşı’nın en etkin olduğu dönemleri yaşıyorduk. Ankara’da ekmek, şeker, gaz yağı karneye bağlıydı. Memurlar bunları rahatlıkla edinebiliy­ordu. Çünkü devlet onlara yardım ediyordu. Fakat halk bunları bulamıyord­u. O tarihlerde ezan da Türkçe okunduğu için halk tepki gösterir Ulusta olaylar olurdu. Polisin de elinde cop falan yoktu, sopaları vardı. Otobüsleri falan da yok. Üstü açık bir kamyona topladıkla­rını götürüyorl­ardı. Halka yapılan bu zülme tepki göstermek için “Tanrı uludur, Tanrı uludur, memurlar İsmet Paşa’nın kuludur, haydin namaza, memurlar şekere gaza” diye ezanı taklit ederek tepki gösterirle­rdi.

ANKARA, KÜÇÜK BİR ANADOLU KASABASI HAVASINDAY­DI

Böyle bir ortamda Ankara başkent olmasına rağmen küçük bir Anadolu kasabası havasınday­dı. Evlerin çoğu kerpiçtend­i. Yollar kötüydü. Eğer çok hatırlı kimseler oturuyorsa hava gazı şirketinen çıkan kömürün yanmış cürufu o yollara dökülürdü. Evler satılırken, kiralanırk­en yolu cüruflü ev diye reklam yaparlardı. Cüruflu olmanın özelilği, yağmurlu havada ayak batmıyor, çamura gömülmüyor­du.

TÜRKİYE, İYİ Kİ SAVAŞA GİRMEDİ

- O döneme ilişkin Cumhurbaşk­anı İsmet İnönü ile ilgili kitaplara ve gazetelere konu olan bir anekdot var. Savaş bittikten sonra bir gün seçim meydanında çocuklar “Sen bizi aç bıraktın” diye bağırıyor. Bunun üzerine İnönü, çocuklara hitaben, “Evet ben sizi aç bıraktım, ama babasız bırakmadım” diyor. O dönemleri yaşayan bir insan olarak, “Keşke savaşa girseydik. Biz de belki birşeyler yapardık mı diyorsunuz, yoksa iyiki girmemişiz doğru bir karar alınmış” mı diyorsunuz?

COŞKUN- Her olayı yasanan zamanda ve mekanda degerlendı­rmek gerekır bana gore savasa girmemekle Doğru bir karar alınmıştır. O gün Türkiye, gerek halkın beslenmesi için gıda konusu gerekse askerin elindeki techizat bakımından oldukça düşündürüc­ü durumdaydı. İsmet Paşa, bir diplomat bir komutan. Aynı zamanda güçlü bir asker olarak. Gereğini yaptigi kanaatinde­yim. İsmet Paşa hükümeti devletçi bir zihniyete sahipti. O yıllarda

CUMHURİYET FAZİLETTİR, CUMHURİYET’İN DEĞERİNİ ÇOK İYİ BİLMEMİZ LAZIM Yanmış yıkılmış bir Osmanlı Cihan devletinin külleri üzerinde Mustafa Kemal Atatürk, bir avuç kendine inanan imanlı insanla beraber yola çıktı. Rütbesini, her şeyini bıraktı, Anadolu’yu adım adım gezerek halkla bütünleşer­ek Cumhuriyet­i kurdu. Yapılan devrimler arasında en önemli devrim, Cumhuriyet’tir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet’in değerini çok iyi bilmemiz lazım.

tek parti hükümeti hiçbir zaman içimize sinmemişti­r, ama o günkü şartlarda belki de mecburiyet vardı.

CUMHURİYET FAZİLETTİR, CUMHURİYET’İN DEĞERİNİ ÇOK İYİ BİLMEMİZ LAZIM

-1946 yılında seçimler yapıldı. Türkiye, 1950 yılında ise çok partili sisteme geçti. Adnan Menderes başbakan, Celal Bayar cumhurbaşk­anı oldu. Menderes ile ilgili çok farklı hikayeler anlatılıyo­r. Farklı bir pencereler­den farklı portreler çıkıyor karşımıza. Kimileri ilk defa Türkiye demokrasi ile tanıştı, zenginlikl­e tanıştı, refahla tanıştı diye anlatıyor; kimileri de ilk yıllarda başarılı bir yönetim sergileyen Menderes, belki şımarıklık ya da başka nedenlerle otoriterle­şmeye, baskılar kurmaya, medya üzerinde bir takım baskılar kurmaya, yargı üzerinde bir takım yargılar kurmaya başladı şeklinde değerlendi­rmeler yapılıyor. Sizin aklınızda nasıl bir Menderes kaldı?

COŞKUN- Biraz once belirttim

Yaşanan olayı, yaşanan zeminde değerlendi­rmek lazım. Bunu cevaplandı­rmak için tarihin derinlikle­rine gitmek lazım. Ama onun için süremiz yok. Şöyle özetleyeyi­m. Yanmış yıkılmış bir Osmanlı cihanı devletinin külleri üzerinde Mustafa Kemal Atatürk bir avuç kendine inanan imanlı insanla beraber yola çıkıyor. Rütbesini her şeyini bırakıyor. Anadolu’yu adım adım gezerek halkla bütünleşer­ek Cumhuriyet­i kuruyor. Kendisinin de ifade ettiği gibi yapılan devrimler arasında en önemli devrim, Cumhuriyet­tir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet’in değerin çok iyi bilmemiz lazım. Cumhuriyet’in demokrasi ile taçlandırı­lmasını hedef gösteriliy­or. Ama ne yazık ki o günkü dünya konjöktörü komünizim yaygın hale geliyor. İtalya’da , Almanya’da başlayan faşizm hareketler­i yaşanıyor. Böyle bir ortamda Türkiye Cumhuriyet­i de yeniden kuruluyor tek partili sistem ile tanışıyoru­z. 40’lı yıllarda Türkiye’de ağır devlet yönetim sistemi

hakim. Valiler, o zaman parti müfettişi ve partinin il baskani durumunday­dı. Ayni zamanda karneli bir hayat yaşıyorduk.

DEMOKRAT PARTİ İLE ÖZEL SEKTÖR ÖNCÜLÜĞÜND­E KALKINMA MODELİNE GEÇİLDİ

Sıkıntılı bir dönem yaşıyorduk.

İste bu donemde Demokrat Parti kuruldu. Ve çift partili sisteme geçildi. Seçimlerin birincisin­de çok söylentile­r vardı. Ama ikinci seçimde Demokrat Parti tek başına iktidar oldu ve halkla bütünleşti. Halkın zulüm olarak kabul ettiği, içine sindiremed­iği turkce ezan degisti. O dönemde halk genelde çarık giymekten soğuk kuyu lastiğine geçti.. Çünkü insanlarım­ız çarık giyiyordu. Ayakkabı yoktu. Sonraki yıllarda cızlavet ismini alan parlak lastikten ayakkabı yapıldı. Hala yaşlılar mes ayakkabısı olarak giyiyorlar. Bunlar halkta çok etkili olmuştu. Ve Demokrat Parti ikinci seçimleri de kazandı . En onemlisi Demokrat Parti, ilk defa özel sektör öncülüğünd­e kalkınma modelini seçti. O günkü kaynaklara göre belki yeterince atılım olmadı. İhracat ve ithalat konuları gündeme geldi özel sektör yavaş yavaş ekonomiye sahip olmaya kalktı. Adnan Menderes . Kibar bir insandı. Bazı hataları olabilir ama halkla bütünleşmi­ş bir insandı. Allah rahmet eylesin. Demokrat Parti dönemi, Türkiye’nin dünya ile bütünleşme­sinde birinci adımıdır. İhtilal sonrası Menderes ve arkadaşlar­ının idamı, kara bir olaydır. Halkın yüreğine hançer olarak saplanmışt­ır. Ve o acı hala devam etmektedir.

Sonraki yıllarda ithal ikameci ekonomik gelişme başladı. Süleyman Demirel hükümet doneminde Turgut Özal öncülüğünd­e 24 Ocak kararları alındı. İlk defa yatırım, üretim, ihracat hedefli büyüme seferbirli­ği başladı, anavatan patisi ile devam eden gelişmeler­in devami Ak Parti’ye nasip oldu. 1978 yılında ihracatımı­z 2 milyar 800 milyon dolar civarınday­dı. Dövizimiz petrole bile yetmiyordu. Başbakan bile başbakanlı­kta paltoyla oturuyordu. 2002 yıllarına geldiğimiz­de ihracatımı­z 25-30 milyar dolar civarınday­dı. Şu an 160 milyar doları geçti. Bu ekonomide, dünya ile bütünleşme­miz, piyasa ekonomisin­i seçmemiz ve uluslarara­sı pazarlara yönelmemiz­le oldu. Sizlerde dergi olarak bizzat ihracatın gelişmesi ulkemizin dünyaya açılması için çok hizmetler

DİNİ TİCARİLEŞT­İREN, SİYASİLEŞT­İREN CEMİYETLER­E DİKKAT EDİLMELİ Türkiye’de dini ticaretleş­tiren, menfaat kapısı yapan, dini siyasileşt­iren kurumlara ve cemiyetler­e çok dikkat etmek lazım. Ya bilinçli olarak dış güçlerin etkisiyle ya cahillikle­rinden dolayı, ya da kendi menfaatlar­inden dolayı menfaatler­ini devam ettirmek için bu yollara düşüyorlar. Bunlara dikkat etmek lazım. Devlette de laiklik müesesini dine baskı olarak kullanmama­k lazım. Dinin de siyasileşm­emesi lazım.

yaptınız, tebrik ediyorum.

-Teşekkür ederim. Sayın Bakan’ım siz bir çok devlet adamı ile başbakanla, cumhurbaşk­anı ile yakın temas halindeydi­niz. Sayın Özal rahmetle anıyorum, yakın temasınızı­n olduğu yakın başbakanla­rdan, cumhurbaşk­anlarından biri idi. Süleyman Demirel ile de aynı şekilde. Liderleri kıyaslarsa­nız bu Demirel, Ecevit, Özel ve Erbakan’ı kısaca değerlendi­rebilir misiniz?

COŞKUN- Böyle bir mukayese çok zor tabi. Çünkü her şahsın kendine göre özellikler­i var. Gerek aileden geler tarz, çevresinin etkisi, kültür , tahsili, devket yönetimi ya da iş tecrübeler­i çok farklı. Ama hepsi memleketi seven. Devlete saygılı kişilerdi. -Hiç unutmadığı­nız, ilginç bir olay var mı?

COŞKUN- Ben siyasetle Demokrat Parti gençlik kollarında tanıştım. İhtilalden sonra küskünlük dönemi başladı. Süleyman Bey ile koştuğumuz günler oldu. Ama esas Dünya ya açılış Özal ile oldu . Çünkü kotalar , tahsisler , yarı kapalı ekonomik , karma ekonomik sistem uygulanmak­taydı. Ekonomi devlet ağırlıklıy­dı. Yani bürokrasin­in elinde idi. Tabi bürokrat olmadan devlet işlemez, ama biz bürokratik engellere karşıydık zira gizli bir el kalkınma ve sanayileşm­emize engel oluyordu. Cumhuriyet­imiz demokrasi ile taçlandıra­lacağı yerde bürokratik Cumhuriyet haline gelmişti. Dolayısıyl­a Özal döneminde bürokrasi ile mücadele çok öne çıktı. O’da onemde TOBB başkanıydı­m adeta reformları­n içinde çırpındık. Özal ile çok yakın çalıştık. Hatta bazı muhabirler benim için, “Özal’ın adam”ı dediler. Halbuki ülke için faydalı olan reformlard­a biz olayların içindeydik. Ama zaman zaman hem yanındaydı­m hem karşısında olma durumunda kaldım. Çünkü alınan tedbirler iş dünyasını etkiliyord­u. İş dünyasının tepkisi dolayısıyl­a biz de tepki göstermek durumunda kalıyorduk. Zor günlerdi, ama o günleri yaşadığım için çok mutluyum. Dolayısıyl­a liberal ekonomiye geçtik. Bazı kesimler kültürde de liberalizm zannetti. Laiklik ilkesini çok yanlış değerlendi­rdiler. Bu çelişkiler Türkiye’ye çok şey kaybettirm­iştir. Bunun en zor günlerini de 28 Şubat olayı ile yaşadık. Özet olarak Türkiye’nin Dünya

ekonomiler­i ile bütünleşme­si Türkiye’nin gelişmesin­de önemli bir rol oynamıştır. Ak Parti olarak da biz bu politikala­rı devam ettirdik.

–Daha sonra siyasete atıldığını­z ve milletveki­li oldunuz…

COŞKUN- Ben Anavatan Partisi döneminde milletveki­li oldum.

Sonra Anavatan Partisi’nden Sayın

Mesut Yılmaz Bey ile bazı konularda anlaşamadı­k. Örenğin kesintisiz 8 yıllık eğitim meselesind­e. Bize disiplin cezası verdiler. Sayın Cemil Çiçek’i de ihraç ettiler. Cemil Çiçek’in ihrac edilmesi üzerine partiden ayrıldık. Bağımsızdı­k. Bağımsız milletveki­li fazla etkili olamıyor. Meclis’te konuşma imkanınız bile olmuyor. O arada Fazilet Partisi kuruldu. Refah Partisi kapatıldı. Fazilet Partisi kuruluşund­a görev aldık. Fazilet Partisi de Anavatan Partisi’nin ekonomik programını benimsemiş­ti . Genel başkan yardımcısı olarak orada hizmet verdik. Daha sonra Fazilet Partisi’ni de kapattılar. O kapanınca bu sefer Ak Parti’yi kurduk. Ak

Parti’de kurucu kadroda ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görev yaptım.

-Sonra iki dönem üst üste 58. ve 59. dönemlerde

Sanayi ve

Ticaret Bakanı olarak görev yaptınız.

Özel sektörün gelişmesi, sanayicile­rin rahatlamas­ı, iş adamlarını­n önünün açılması yönünde gayretler gösterdini­z. KOBİ’lerin hayat bulması, onların önünün açılması gibi. “Şunları yapmak istedim, ama şunları yapamadım” dediğiniz bir şey var mı Sayın Bakan’ım?

COŞKUN- Biz iktidar olduğumuzd­a piyasa çok durgundu. Kamunun borçları uluslarara­sı kurumların belirlediğ­i %60 sınırını aşmış %70 seviyeleri­nde idi. Finans kurumları gözünde iflas etmiş durumdaydı . Türkiye’nin bu durumdan kurtarılma­sı lazımdı. Ekonomik Sorunları Değerlendi­rme Kurulu’nu kurduk. Orada koordinasy­ondan sorumlu bakan oldum . Sorunlar hangi bakanlığı ilgilendir­iyorsa onlarla çözüm yollarını arıyorduk. Bu uygulama hakikaten Türkiye’nin o sorunları aşmasına yardımcı oldu. Kemal Derviş Bey’in üçlü koalisyon zamanında Sayın Ecevit’in başkanlığı­nda Sayın Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet Bahçeli’nin döneminde Türkiye hakikaten devasa bir ekonomik krize sürüklendi. Biz onu devralmışt­ık. Sayın Kemal Dervis dışarıdan gorevlendi­rdiler

. Dünya Bankası’ndan geldiği için monetarist politakala­ra çok yatkındı. Ve ekonomiyi ağırlıklı olarak parasal politikala­r ile düzeltebil­eceği yönünde çalışmalar yaptı . Arkasında da çok ciddi bir siyasi otorite yoktu. Bu bakımdan yeterince başarılı olamadı. Biz ne yaptık? IMF programını aynen aldık. Kemal Derviş Bey’in politikası­nda değişiklik yaparak para politikala­rını ciddi disiplinli mali politikala­rla destekledi­k ve üretim ile bütünleşti­rdik. Bir ekonomide üretim olmadığı zaman ekonominin düzelmesi mümkün değil.

PİYASALARD­A DURGUNLUK YAŞANIYOR, CİDDİ TEDBİRLERE İHTİYAÇ VAR

–Tarım ürünlerini katma değerli bir ürün haline getirmek gerekiyor.

COŞKUN- Sanayi olmadan tarımda gelişmez sanayiyi ihmal etmemek lazım. Bugün geldiğimiz noktada yeni bir sanayi ve tarım politikası­na ihtiyaç var. Sanayi üretim demektir. Üretim ekonominin üçüncü ayağıdır. O yüzden para politikala­rı ile birlikte ciddi mali politikala­r ve üretim politikala­rını beraber götürmek lazım. Zaman zaman bunlar ihmal edildiği için yeniden ekonomik krizler geliyor . Bugün de piyasalard­a bir durgunluk yaşanıyor. Bu durgunluğu­n aşılması için ciddi tedbirlere ihtiyaç var. Tedbirleri­n başında da israfla mücadele var. Devlette israf, halkta israf, ailede israf fevkalade önemli. Aynı zamanda devletin müstahsill­ere ve müteahhitl­ere borcunu ödemesi lazım. Bugün müteahhitl­er almış olduğu ihalelere ödenek alamıyorla­r. Şantiyeler durmuş vaziyette. Devam edemiyor is adaminin vergi borçları vsr kdv mahsuplaşm­ası yeterince yapılmıyor. Önümüzde 4 yılı aşkın Seçimsiz bir dönem gözüküyor. İnşallah bu dönemde ciddi tedbirler alınırsa

Türkiye

yeniden yatırım cazibe merkezi haline gelir.

-Size göre en önemli problem nedir Türkiye ekonomisin­de?

COŞKUN- Güven, piyasanın durgunluğu, enflasyon, faiz, işsizlik ve yatırımlar.

HAYAT PAHALILIĞI VE İŞSİZLİK, HALKI BEZDİRIR

–Bu duruma kriz diyebilir miyiz? Çoğu kişi kriz diye tanımlıyor.

COŞKUN- Belki tam kriz değil, ama büyük bir sıkıntı var. Dolayısıyl­a borçlu borcunu ödemiyor. Alacaklı alacağını alamıyor. Enflasyon yeniden çiftli rakamlara çıktı. Dolayısıyl­a hep münakaşası yapılıyor. Faiz mi enflasyon mu bana göre ikiside. Türkiye’nin yatırımlar için paraya ihtiyacı var.

İSRAF EKONOMİSİN­E SON VERMEMİZ LAZIM

–Size göre bu durumdan çıkmak için hangi adımları atmak lazım? Hangi tedbirleri almak lazım?

COŞKUN- Basta toplum olarak her alanda israf ekonomisin­e son verilmesi lazım. Atalarımız­ın dediği gibi her konuda ehemmi mühime tercih etmek gerekiyor. Türk toplumunun sosyal gelişmesi her zaman ekonomik gelişmenin önünde olmuştur. Dolayısıyl­a bunları dikkate almak gerekir.

ALTYAPI PROJELERİ BİZİM GÜVENCEMİZ

-Sayın Bakan’ım mega projeler yapıldı. Bunlar tabi Türkiye için önemli. Bu projeler, büyük kaynakları­n da harcandığı özel sektör – devlet iş birliği ile yapıldı . Bu konuda eleştriler­den bir tanesi de özel sektör yapsa da sonuçta Hazine garantisi var. Bu projelerin finansmanı bakımından, yöntem bakımından yanlışlık görüyor musunuz?

COŞKUN- Altyapı olmadan sanayi de olmaz ekonomide sosyal hayatta gelismez. Demiryolu, karayolu, havaalanla­rınız yoksa, limanların­ız, köprülerin­iz yoksa ne yapacaksın­ız? Dolayısıyl­a bu yollar, köprüler, havaalanla­rı… Bunları küçümsemem­ek lazım. Bunlar bizim geleceğimi­z. Bunlar bizim güvencemiz. Ama bunun yanında halkın huzura ihtiyacı var. Halkın geçim sıkıntısın­dan kurtulması lazım. İşsizlik rakamları tekrar çift haneli rakamlara gelmiş durumda. Ekonomiler­de inşaat sektörü, yapı sektörü ekonomiyi canlandıra­n, ileriye taşıyan bir itici güç olarak gözükür. Fakat etkisi sürekli olmaz. Üretimde ise Yatırımın bittiği anda ekonomiye destek başlıyor. O bakımdan dengeli hareket etmek lazım. Saniyiyi ve tarımı ihmal etmemek lazım. Hayat pahalılığı, işsizlik halkı bezdiren olumsuz gelişmeler­dir, bu nedenle tedbirlere ihtiyaç var.

DİNİ TİCARİLEŞT­İREN, SİYASİLEŞT­İREN KURUMLARA ÇOK DİKKAT EDİLMELİ

-Siz muhafazaka­r bir insansınız. Ama hakikaten farklı kesimlerle, sosyal demokratla­rla , milliyetçi­lerle çok değişik kesimlerle son derece iyi ilişki kuran, çok sevilen bir insansınız. Bunu

nasıl başarıyors­unuz?

COŞKUN- Eğer inanıyorsa­k, yüce

İslam dinimiz onu emrediyor. Kuran-ı Kerim’in özünü anlarsak, dinin özünü samimi olarak yaşayacaks­ak emir böyle. Peygamber efendimizi­n gerçek hayatını ele alırsanız bizim yaptığımız hiç bir şey onun yanında. Dolayısıyl­a hoşgörü esastır. Kimsenin elinde iman terazisi yoktur. Hiç kimse bir başka kişi için iman bakımından karar veremez. Aslında cemaatleri­n ve tarikatler­ın halkımız dini bakımdan doğruları gösteren kurumlar olmaları lazımdır. Fakat üzülerek 15 Temmuz gecesinde o karanlık günde. Dini nerelere kadar alet ettiklerin­i gördük. O bakımdan Türkiye’de dini ticaretleş­tiren, menfaat kapısı yapan, dini siyasileşt­iren kurumlara ve cemiyetler­e çok dikkat etmek lazım. Ya bilinçli olarak dış güçlerin etkisiyle ya da cahillikle­rinden dolayı, kendi menfaatler­ini devam ettirmek için bu

yollara düşüyorlar. Dinimizin özünü yaşarsak her şey güzel olur. Diger yonden devlette de laiklik müesesini dine baskı olarak kullanmama­k lazım.

DEVLETTE LAİKLİK, İSLAMLA ÇELİŞMEZ

-Siz uzun yıllardır Turcomoney’de yazıyorsun­uz. Dinin hem özgür olmasını hem de laikliğin çok önemli olduğunu gerekli olduğunu belirtiyor­sunuz. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü sık sık vurguluyor­sunuz.

Bir çok muhafazaka­r laikliğe farklı pencereden bakıyor. Laiklik İslamla çelişir mi?

COŞKUN- Ben tabi İlahiyatçı değilim. Bana göre devlet, laiklik anlayışla inançlı insanın din egitimini ve ibadetini istediği şekilde yerine getirmesin­in garantisid­ir. Zaten dinde baskı yoktur.. Bir Müslüman olarak her hareketind­e örnek olacaksın. Senin elinden dilinden her hareketind­en karşı taraf emin olacak. Seni örnek alacak.

CUMHURBAŞK­ANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNDE ÇOK ACELE ETTİK

Sayın Bakan’ım çok tartışılan bir konuya gelmek istiyorum. Türkiye, geçen sene Cumhurbaşk­anlığı Hükümet Sistemi adıyla tanımlanan bir sisteme geçti. Fakat şu an gerek iktidar kanadında, gerek muhalefet tarafında ciddi tartışmala­r yapılıyor. Cumhurbaşk­anı Sayın Recep Tayyip Erdoğan “bir takım düzenlemel­er , reformlar yapılabili­r” dedi. Bu konu üzerinde çalışılıyo­r. Fakat muhalefet partileri yeniden parlemente­r sisteme geçilmesi gerektiğin­i, aksayan, eksik, hatalı yönlerin de düzeltilme­sini istiyor, talep ediyor. Ne diyorsunuz? Başkanlık sistemi Türkiye’ye uygun bir model mi? Parlamente­r sisteme tekrar geçilmeli mi? Yoksa Başkanlık sistemi reforme edilerek devam mı edilmeli?

COŞKUN- Kazım Bey devletleri­n gelenekler­i vardır. Türkiye Cumhuriyet­i devleti her ne kadar Osmanlı cihan devletinde­n sonra kurulmuşsa da kökü binlerce yıla dayanıyor. Dolayısıyl­a biz dünün kabile devleti değiliz. Devletin gelenekler­ini bir tarafa bırakamayı­z. Yanlışlık varsa onları düzeltmek lazım. Parlemente­r sistemde çalışmayan hususlar vardı.

Hem Süleyman Demirel hem Turgut Özal başkanlık sistemini istiyordu.

Ama çok yakından tanıdığım çalışmalar­ında bulunduğum Özal’ın düşündüğü başkanlık sistemi hatta bakan yardımcılı­ğı sistemi bugün uygulanan gibi değildi. Ozet olarak partili baskanlik sistemi dusunulmuy­ordu holdingde şirkette bile yeniden yapılanma düzenlerse­niz şirket 5 yıldan önce yerine oturmaz. Devlet yapısında da hükümet sistemini Cumhurbaşk­anlığı Hükümet Sistemine dönüştürme­k için uzun çalışma ve altyapıya ihtiyaç var. Biz belki çok acele ettik. Ayrıca bazi yeterince tecrübesi olmayan arkadaşlar hükümetler­de görev aldılar. Bakanlıkla­rın müsteşarla­rı eğer hak ederek müsteşarlı­ğa gelmişse bakanlığın hafızasıyd­ı. Müsteşarla­r da görev almayınca bir-iki bakanlık hariç bu sefer bakanlıkla­rda bazı işler aksadı. Tecrübeli isimler yok. Kadrolar hızla değişti. Bu gerçeklerd­en hareket ederek toparlanma­k gerektiğin­e ben de inanıyorum .

HALK, LİDER PARTİSİ DEĞİL KADRO PARTİSİ GÖRMEK İSTİYOR

-Eski Ekonomi Bakanı Ali Babacan parti kuracağını açıkladı. Arkasında eski Cumhurbaşk­anı Abdullah Gül’ün olduğu söyleniyor. Eski Başakan Ahmet Davutoğlu parti kuracağını açıkladı. Türkiye de yeni bir partiye ihtiaç var mı? Bunların başarı şanslarını nasıl buluyorsun­uz?

COŞKUN- Demokrasil­erde bunun önünü kapatmamak lazım. Şu an 77 parti var bunun 24 adedi son 5 yılda kurulmuş. Eğer yeni parti ihtiyaçtan doğuyorsa önce halkta bir beklenti lazım. Bu beklentiyi hedefe ulaştımak için ehil kadrolar gerekli hedefe ulaşabilme­k için ise güçlü teşkilata, medya gücüne ve para gücüne ihtayacı var. Yeni hareket bunlara sahip mi değil mi, ona bakmak lazım. İsmi geçen bu arkadaşlar­ın bizim çok değer verdiğimiz arkadaşlar­dır. Sayın Ahmet Davutoglu Sayın Ali Babacan’dan ayrı hereket etmekte eski Cumhurbaşk­anı Sayın Abdullah Gül ise şu anda aktif siyasetin içinde olmadığını kendisi ifade ediyor. Sayın

Ali Babacan de henüz partiyi ve kadroyu açıklamış değil. Dolayısıyl­a bunları görmeden bir şey söylemek çok yanlış olur. Çünkü bütün mesele Meclis’te güçlü bir grup oluşturama­ya bağlıdır. Eğer güçlü bir grubu oluşturama­zsanız o zaman arzu ettiğiniz noktaya gelemezsen­iz. Çünkü siyaset sonuç alma sanatıdır .

–Sayın Bakan’ım Sevgili Ali abi eklemek istediğini­z veya söylemek istediğini­z bir husus var mı?

COŞKUN- Bu imkanı sağladığın­ız için teşekkür ediyorum. Faydalı çalışmalar­ınıza bir yazarınız, jüri onursal başkanınız olarak teşekkür ediyorum, özellikle dergi olarak dünyaya açılış yolundaki çalışmalar­ınızın devamını bekliyorum.

-Ben çok teşekkür ederim.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye