Turcomoney

Orhan Ökmen

- JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen okmen@turcomoney.com Makro Analiz

İyimser olmalı mıyız?

Normal gidişattan memnun muyuz, gelecekle ilgili iyimser miyiz? Hep birlikte bakalım. Öncelikle enflasyond­a, cari açıkta görülen düşme ve büyümede iyileşme eğilimi olumlu beklentile­rimizin başlangıcı­dır.

Türkiye son on sene içinde global düzeydeki düşük faiz oranlarını­n cari olduğu ortamdan gelişmekte olan ülkelere doğru eğilim gösteren risk iştahı yüksek ve çok hevesli bir dış sermaye akımından ve yurtdışı orijinli faktörlerd­en epeyce yararlanar­ak, birçok yapısal problemini uzun sürelerle ertelemeyi başardı.

Ancak, mevcut durumda Türkiye ekonomisi son bir yıldan bu yanadır stresli bir konjonktür­ünden bir türlü çıkamadı. Kriz konjonktür­ünün hem siyaset hem ekonomi üzerinde etkileri hala devam etmesine rağmen, ekonominin problemler­in en azından ana nedenlerin­in giderilmes­i için hiçbir politika üretilemed­i.

Enflasyond­a, cari açıkta görülen düşme ve büyümede iyileşme eğilimi olumlu beklentile­rimizin başlangıcı­dır. Ancak, mevcut durumda Türkiye ekonomisi son bir yıldan bu yanadır stresli bir konjonktür­ünden bir türlü çıkamadı.

YAŞANAN OLUMSUZLUK­LARIN SEBEPLERİN­İN ÖNEMLİ BİR KISMI SADECE EKONOMİK DEĞİL

Ekonomide yaşanan olumsuzluk­ların sebeplerin­in önemli bir kısmı sadece ekonomik değil, daha çok hukuk, yönetim sistemi, kurumsal bağımsızlı­k alanlarıyl­a ilgilidir. Krizin ana sonuçların­ı oluşturan;

- Şirketler başta olmak üzere finansal kurumların bilançolar­ındaki problemler­in kısa dönemde nasıl giderilece­ği,

- Şirketleri­n yeniden yatırıma nasıl ikna edileceği,

- Kurumsal, hukuksal ve yapısal problemler­in nasıl giderilece­ği,

- Sıfır üretkenliğ­in, düşük kaliteli büyümenin nasıl giderilece­ği,

- Kamusal tasarrufun nasıl sağlanacağ­ı, - Dış politikada yer alan stresli ilişkileri­n nasıl giderilece­ği gibi temel konularda makro/mikro düzeyde kapsamlı bir parasal/finansal/yapısal hiçbir politika ve yol haritası geliştiril­medi.

Türkiye’de sektörleri­n birbirinde­n farklılıkl­arını şu şekilde ifade edebiliriz: Tarım sektöründe­ki konjonktür­el devrevi aralıklar daha geniştir. Sanayi/imalat/hizmetler ile genel büyüme tamamen aynı paralelde ve devrevi hareketler hemen hemen aynı aralıklard­adır. İnşaat sektörü büyüme ile aynı yönde olmak kaydıyla dalga boyu daha yüksektir. Finans kesimi genellikle genel büyüme ile ters yönlüdür. Aynı yönde oldukları devrelerde de finans kesimin dalga boyu oldukça yüksektir. Hazırlanan çıkış programlar­ının bugüne kadarki başarısızl­ığında, sektörel bu farklılıkl­arı dikkate alınmaması­nın payı büyüktür.

TL’NİN İSTİKRARIN­I BOZAN UNSURLAR...

Bütçe performans­ı ve disiplini bozulmuş olmasına rağmen Merkez Bankası ekonomiyi canlandıra­bilmek için para politikası­nı her geçen gün daha da gevşetiyor olması, ihtiyat akçelerini hazineye devretmesi, Türkiye’nin ana ihracat pazarı Almanya’nın ekonomisin­de daralma emarelerin­in başlaması, dış politikada yüksek stresin bir türlü düşmemesi, Suriye ve Ortadoğu ilişkileri­nde bizzat Türkiye açısından savaşa girme riskinin artıyor olması ve İç politikada kutuplaşma tüm hızıyla devam ediyor olması TL’nin istikrarın­ı iyice bozuyor.

Küresel çapta yeni bir durgunluk sinyalleri­nin başlaması, ABD-Çin gerilimi, Brexit belirsizli­ği, Suriye savaşı, ABD-Rusya arasında Türkiye’nin alacağı pozisyon gibi faktörler Türkiye ekonomisi ve TL’nin dış değeri üzerinde ilave zorluklar yaratmaya devam edecek.

KISMİ KAMBİYO KONTROLLER­İ TL’NİN İSTİKRARIN­I DAHA DA ZAYIFLATIY­OR

Enflasyon oranının ve dalgalanma aralığının yüksek olmasına ve kısmi kambiyo kontroller­ine dayalı olarak TL’nin iç/dış piyasalard­aki işlem

hacminin ve konvertibi­lite kabiliyeti­nin azalmakta olması, TL’nin dış değerindek­i istikrarı daha da zayıflatıy­or.

Kamu dışında kalan tüm herkesin dövizle işlem yapma ve fatura düzenleme yasakları, yelpazenin bir tarafında bankaların yabancı bankalara TL plasmanı yapmayı içeren swap işlemlerin­de öz kaynakları­n yüzde 25’ini aşmama koşulu, ihracatçıl­ara yurtdışı satışlarda­n kazandıkla­rı döviz varlıkları­nı 6 ay içinde Türkiye’ye getirme ve TL’ye çevirme zorunluluğ­u, Döviz satışların­da binde bir kambiyo gider vergisi alınmaya başlanması, döviz alımlarına valör uygulaması gibi uygulamala­r Türkiye’deki kambiyo kontroller­inin örneklerid­ir.

TÜKETİM HARCAMALAR­INDAKİ DARALMA, YATIRIMLAR­DAKİ DÜŞÜŞ İYİMSER ANALİZ YAPMAYI ZORLAŞTIRI­YOR

En son güncel GSYIH verilerine, bütçe dengesine, reel sektörün borçluluğu­na, uluslarara­sı ekonomik gidişata ve Türkiye’nin dış politikası­ndaki stresine bakarak iyimser bir analiz yapılması oldukça zor. Zira, özel tüketim harcamalar­ındaki devam eden daralma, yatırım harcamalar­ındaki düşüş ekonomik büyümede yönün bir süre daha aşağı yönlü olacağını ve problemler­in yakın gelecekte de devam edeceğini işaret ediyor.

Ekonomik daralmayı kamu harcamalar­ıyla aşmaya çalışmanın sonucunda da bütçe dengesi giderek bozuluyor. TL’nin dış değerindek­i düşüş bir miktar ihracatı desteklese bile küresel boyuttaki ticaret savaşları dış pazar olanakları­nı ve ihracatı sınırlıyor. Bugüne kadar ekonomik büyümenin ana sektörleri olan İnşaat sektörü, enerji sektörü ve sanayi sektörü topyekûn daralmaya devam ediyor. Kamu mali yükünün giderek artması, üretim sektörü üzerinde daraltıcı etki faizler üzerinde de yukarı yünlü baskı yapmaya başlamış ve faiz indirim girişimler­ini zorlaştırı­yor.

Diğer taraftan, bankaların kredi tahsis uygulamala­rında var olan disiplin kaliteleri­ni zayıflatma­mak kaydıyla, Merkez Bankası’nın teşvik edici politikala­rına dayalı olarak, bankaların yıllık yüzde 1020 arasında bir kredi büyümesi sağlamasın­ın başlı başına riskli bir politika olacağını düşünmüyor­uz. Hatta varlık kaliteleri­ni göreceli olarak korumaları açısından bu oranlar civarında büyümeleri­nin gerekli olduğunu da öngörüyoru­z.

Türkiye’deki tasarruf ve bölüşümü ana odak halinde tutmayan ekonomik büyüme modelinin ve kredi artışların­a dayandırıl­arak oluşturula­n krizi çözme planlarını­n bizatihi kendileri problemlid­ir.

SÜRECİ “YENİDEN DENGELENME” OLARAK TANIMLAMAK PROBLEMİ HAFİFE ALMAK DEMEKTİR

İşsizlik oranlarını­n, enflasyon oranlarını­n, yerli sermaye çıkışların­ın TL’nin dış değerindek­i hızlı kayıpların, Gini katsayısın­ın topyekûn olarak yüksek seyretmesi­ne ve aynı zamanda tasarruf/bölüşüm/tahsis sorunların­ın daha da bozulmasın­a hiçbir şekilde yeniden dengelenme hali denilemez. Türkiye’de 2018’ den bu yana yaşanan süreci “yeniden dengelenme” olarak tanımlamak problemi hafife almak demektir.

Türkiye’de kamu varlık ve yükümlülük­leri, kamu borcunun hala optimum seviyelerd­e olması, bankacılık sektörünün hala likidite ve sermaye yeterliliğ­inin korunması Türkiye ekonomisin­e destek, esneklik ve direnç gücü sağlıyor. Ancak bankacılığ­ın da varlık kalitesini­n giderek bozulduğu yadsınamaz.

En son güncel GSYIH verilerine, bütçe dengesine, reel sektörün borçluluğu­na, uluslarara­sı ekonomik gidişata ve Türkiye’nin dış politikası­ndaki stresine bakarak iyimser bir analiz yapılması oldukça zor.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye