EKONOMİNİN İLACI ÜRETİM, TEKNOLOJİ VE İHRACAT
İSTANBUL ESENYURT ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. SUDİ APAK
2020-2021 Eğitim-Öğretim Yılı’na güçlü bir akademisyen kadrosuyla giren Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. APAK, üniversitenin vizyonunu anlattı, Türkiye ve dünya ekonomisindeki son gelişmeleri analiz etti…
Esenyurt Üniversitesi, 3 bin fabrikanın yoğun olarak bulunduğu bir bölgede yer almakta. Biz bu avantajı, üniversite-sanayi işbirliği tarzına dönüştürdük. Burada inovasyon ve girişimciliği de ön plana çıkardık. Mesela her bölüme ortak girişimcilik dersi koyan tek üniversite olduk.
Kaliteli bir eğitim ile öğrencilerimizi dünyayı bilen, çağdaş ve dolayısıyla ülkesini savunan ve bu değerlere sahip çıkan bilgili insanlar olarak yetiştirmek istiyoruz. Teknolojiyi iyi kullanan ve bunları yakından takip eden öğrenciler yetiştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca hocalarımızın da bunları iyi bir yayın perpektifiyle geliştirmesini istiyoruz.
Bir yandan pandemi süreci yeniden hız kazanırken 2020-2021 Eğitim/Öğretim Yılı’nın başlaması, beraberinde birçok endişeyi de getirdi. Eğitim, bu zorlu süreçte nasıl götürülmeli? Yüz yüze mi, online platformunda mı?
Yeni eğitim-öğretim dönemine güçlü bir akademisyon kadrosuyla hazırlanan Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. APAK, ailelerin ve öğrencilerin merak etttiği konuları Turcomoney’e anlattı, Türkiye ve dünya ekonomisi ile ilgili güncel gelişmeleri değerlendirdi.
Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. APAK, yaşadığımız zorlu günlere rağmen umut dolu mesajlar veriyor. Türkiye’nin borçlarının çok yüksek olmadığını, kontrol edilebilir olduğunu, dövize yönelişi dolarizasyon olarak adlandıramayacağımızı söylüyor.
Prof. Apak’a göre, Türkiye’nin sorunları birbirine bağlı ve reçete de üretim, yüksek teknolojive ihracat. Apak “Katma değeri yüksek olan ürünler ihraç edilmeli. Türkiye bu sorunlardan kurtulur” diyor.
Prof. Dr. APAK, Yunanistan ile yaşanan gerginlik ve Avrupa Birliği’nin yaptırım uygulaması konusunda da iyimser: “Almanya diyor ki nasıl yaptırım uygulayacaksınız? Bugün Almanya pandemi öncesi yılda 2 trilyon dolar ticaret hacmi olan bir ülke. Türkiye de onun yedinci ticaret ortağı ülke... Türkiye’yi dışlayamazlar»
Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. APAK, sorularımızı şöyle yanıtladı:
BİLİMSEL ÇALIŞMA YAPMAK, AKADEMİSYENLER İÇİN SON DERECE ÖNEMLİ
KILINÇ: Sudi hocam siz 3 yıldır İstanbul Esenyurt Üniversitesi’nin rektörü olarak görev yapıyorsunuz. İlginç, önemli özellikleriniz var. Türkiye’de en çok yayını olan ilk 10 rektör arasında yer alıyorsunuz. Biraz kendinizi anlatır mısınız?
APAK: Akademisyenlikte 3 önemli konu var. Bunlardan biri yöneticilik, biri ders vermek, diğeri ise yayındır. Bunlar üniversitenin öğretim üyeliğinde birbirini tamamlayan şeylerdir.
Siz burada bir yöneticilik yapıyorsanız kurumun iyiye gitmesi, günlük prosedürün işlemesi, sizin öğrencilerle diğer öğretim üyeleri ile ilişkiniz çok iyi olması gerekir. Bu işin bir tarafıdır. Yurt içinde ve yurt dışındaki bağlantılarınız varsa bunlar da çok önemli.
İkinci bir konu dersin en iyi şekilde verilmesi çok önemli. Pandemi sürecinde uzaktan eğitime geçildi. Türkiye hazırlıklıydı, hazırlıklı değildi tartışmaları oldu. Tabi bizim altyapımız sağlamdı.
Üçüncü önemli konu ise bilimsel çalışma yapmaktır. Bilimsel çalışma yapmak, akademisyenler için son derece önemli. Artık dünya bu tarafa doğru gidiyor. Baktığınız zaman siz bilimsel çalışmayı nasıl yaparsınız? Bir teorik olarak yaparsınız ya da uygulamalı olarak yaparsınız.
Teorik olarak yaptığınız şeylerde bunun neticesinde bir kitap yazarsınız, bir makale yazarsınız veya proje yaparsınız. Uygulamalı çalışmalar ise bu projelerin hayata geçirilmesidir. Sizin yazdığınız şeyler yol gösterici olur. Bizde o konuda değişik çalışmalar yaptık. Bizim 30 yıllık birikimimiz var. Ben kendi alanım olan endüstri mühendisliği, finans ve ekonomi dallarına odaklandım, daha çok bu alanlarla ilgili çalışmalar yaptık. Buna baktığımız zaman epey bir yayınlarımız oldu.
CUMHURBAŞKANIMIZ AKADEMİSYENLERE BU İŞE ÖNEM VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ
Ondan sonra 2018 senesine gelindiğinde, Türkiye yayın olayında dünya sıralamasında bir hayli geriye düştü. Orada da Sayın Cumhurbaşkanımız akademisyenlere yönelik olarak, “bu işe önem verilmesi gerekir” dedi. Bunun üzerine son birkaç senede toparlanmaya başladı. Biz de üniversitemizde hocalarımızı bu tarzda oryante etmeye çalışıyoruz. Bu tarzda yeni konular verdik. Araştırmalar yaptırıyoruz. Pandemi sürecinde bizim yaptığımız 3 çalışma basıldı. Daha ileride de yeni yeni çalışmalar yapacağız.
ESENYURT’TA ÜNİVERSİTESANAYİ İŞBİRLİĞİ YAPIYORUZ
KILINÇ: Göreve geldiğinizden bu yana, yani bu 3 yıllık dönemde Esenyurt Üniversitesi nereden nereye geldi?
APAK: Biz görevi devraldığımızda yeni kurulmuş bir üniversite idi. Sağolsunlar benden önceki arkadaşlar bir noktaya kadar getirmişler. Bu bir bayrak yarışıdır. Biz bu bayrağı aldık. Daha ileri doğru götürmeye çalışıyoruz. Esenyurt enteresan bir ilçe. İstanbul’un 39 ilçesinin en büyüğü. 1 milyona yakın nüfus var burada. Bu Avrupa’daki bir çok ülkenin nüfusundan daha fazla. Karadağ nüfusu 800 bin. Yani Esenyurt, bir ülkeden daha büyük bir ilçe. Esenyurt’un bir potansiyeli var. Esenyurt sanayinin yüzde 25’ini bulunduran, 3 bin fabrikayı bulunduran ve önemli iş adamları grubunu oluşturan bir yer. Biz bunu üniversitesanayi işbirliği tarzına dönüştürdük. Ben endüstri mühendisi olduğum için sanayi tecrübem de var. Güzel uyum sağladık burada. Burada inovasyon ve girişimciliği de ön plana çıkardık. Mesela her bölümüne ortak girişimcilik dersi koyan tek üniversite olduk. Bu şekilde, tabii ki okulu bitirenlerin, öğrencilerin sadece iş bulma sürecini kolaylaştırmak değil, aynı zamanda iş yaratma potansiyelinin de olması gerektiğini ön plana çıkardık. Sadece iş arayan bir ülke değil, bundan daha çok işi yaratan ve işsizliği azaltan bir pozisyonlarda olsunlar diye başladık.
Bu ortam yaratıldığından dolayı öğrencilerimiz, yavaş yavaş kendi sosyal çevrelerini oluşturmaya başladı. 42 tane öğrenci kulübümüz var. Mutlaka bununda daha ilerlemesi lazım.Yapılması lazım.
KILINÇ: Kaç öğrenci var?
APAK: Şu anda 6 bin 375 öğrenci var.
KILINÇ: Yabancı öğrenci sayısı ne kadar?
APAK: Yabancı öğrenci sayımız da 500 civarında. Önümüzdeki yıllarda yeni
bölümler açarak yeni ilave binalar kiralayarak veya inşaa ederek bazı projelerimiz de var. Okulu büyütmeye çalışıyoruz.
YABANCI ÖĞRENCİLER DAHA ÇOK AZERBAYCAN, ÖZBEKİSTAN, TÜRKMENİSTAN’DAN
KILINÇ: Yabancı öğrenci profili hakkında bilgi verir misiniz? Daha çok hangi ülkelerden?
APAK: Yabancı öğrenciler daha çok Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan ve Orta Asya profilli. İngilizce derslere daha çok talep bunlardan ve Filistinliler’den geliyor. Onun yanında Afrikanın değişik ülkelerinden gelenler var. Dolayısıyla yeni bir üniversite olmamıza rağmen 500 civarında yabancı öğrenci portföyümüz var.
KILINÇ: Global öğrenci pazarının hacmi 300 milyar dolar civarında. Burada en çok pay alan ülkelerin başında ABD geliyor. Türkiye son yıllarda bir atılım yaptı yabancı ülkelerden öğrenci çekmeye başladı. Sizce ABD gibi,
Avrupa gibi ülkelerden nitelikli öğrenci çekebilmek için ne yapmamız gerekiyor? Siz üniversite olarak neler yapıyorsunuz?
APAK: Öncelikle biz üniversite olarak öğrencilerimize iyi bir eğitimi şart koşuyoruz, şu an pandemiden dolayı biraz uzaktan eğitim şeklinde oldu, ama normalde iyi bir sınıf eğitimi vermeye çalışıyoruz.
Onun yanında yerleşim olanakları çok önemli, onlara da dikkat ediyoruz. Öğrenci kulüpleri ve kaynaşma olayları var. Sosyal olanaklarımız var. Üniversitemiz Esenyurt’un tam göbeğinde yer alıyor. Ulaşım imkanları çok rahat ve oradaki park, avm gibi bunu tamamlayıcı bir sürü faktör var. Bunun yanında bu öğrencilerin iyi kaynaşması ve olayı iyi öğrenmesi için Türk ve yabancı ayrımı gütmeden çeşiti olanaklar içerisinde aynı anda bulunuyorlar. Bunlarla çok ilgileniyoruz. Biz burada mümkünse öğrencimiz okulumuza intikal ettiğinden, ilk yatağa geldiği günden itibaren ve bundan sonraki süreçte devamlı olarak ilgileniyoruz.
KILINÇ: Öğretim üyesi kadrosuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?
APAK: Çok yeni ve genç bir kadro oluşturmaya çalışıyoruz. Biz ulusal olarak kendi değerlerini bilen uluslararası olarak da bütün dünyayı bilen öğrenciler yetiştirmeye çalışıyoruz. Öğretim üyelerimizin de dünyayı takip eden, yayınları olan ve yurtdışında ve Türkiye’de belli sektör tecrübesi olan kişilerden olmasını tercih etmeye çalışıyoruz.
KILINÇ: Sevgili hocam, öğrencileri istanbul Esenyurt Üniversitesini neden tercih etmeli? Üniversitenizin diğer üniversitelerden farkı nedir?
APAK: Öncelikle biz bölgemizden kaynaklı olarak girişimcilik, buradaki yatırım perspektiflerini iyi değerlendirme gibi bu konularda oldukça iyi noktadayız. Şimdi bir de bunun yanında uygulama alanlarında kuvvetli staj yapması için yer veya iş buluyorlar. Bu bölgede 3 bin fabrika var. Bunların tabii ki çeşitli alanlarda yatırımı var. High-tech uygulayanlar var. Sağlık birimleri
son dönemde ortaya çıktı. Aynı şekilde havacılık birimi önemli olarak ortaya çıktı. Diğer bölümler son derece çağdaş iyi bir eğitim almasına yönelik.
KILINÇ: YÖK’ün aldığı karara göre uygulamalı dersler yüz yüze olacak, teorik dersler uzaktan eğitim şeklinde yapılacak. Esenyurt Üniversitesi nasıl bir eğitim vermeye başlayacak? Yeni eğitim/ öğretim döneminde kaç yeni öğrenci üniversiteye kayıt yaptırdı?
APAK: Türkiye çapında kontenjanlar son 10 senenin en dolu dönemine ulaştı. Yani pandemi dönemi zarar vermedi, aksine pandemi dönemi belirsizlik yarattığı için “aman bir an önce üniversiteye girelim” telaşı yaşandı insanlarda. Bu seneki doluluk oranları daha yüksek. Şimdi ikinci konu olarak bu tercih döneminde 1429 öğrenci üniversitemizi kazandı. Biz bunların 1238’i kaydını yaptırdı. Ek yerleştirme döneminde de kalan kontenjanları tamamlamak istiyoruz. Kontenjanlara göre baktığımızda ise iki bin 50 civarındayız. Bunu biraz daha yükseltip 1.800 civarlarında yeni öğrenci potansiyeline kavuşmak istiyoruz. Bunların içerisinde yabancı öğrenci olarak da en aşağı bir o kadar öğrenci gelecek. Yani şimdi 2.0002.300 olan öğrencimize eklediğimiz zaman bu yaklaşık 8 bin civarı bir öğrenci kapasitesine ulaşacağız.
KILINÇ: Ailelerde, online eğitim ile ilgili endişeler ve kaygılar var. “Acaba yeterli eğitim alırlar mı almazlar mı?” Ne diyorsunuz? Öğrencilere ve velilere neler söylemek istersiniz?
APAK: Online eğitim yeni bir şey değil. Son 20 senedir olan bir şey. Bizim şu anki alt kadromuz oradan getirdiğimiz arkadaşlardan oluşuyor. Çok hazırdılar. Biz dersleri vermeye başladık ve yüzde 92 gibi bir başarı oranı yakaladık. Şimdi tabii ki yüz yüze eğitim kadar güzel olmuyor. Yani baktığınız zaman bu böyle ama pandemi sürecinde yapılacak başka bir şey yok. Bu en iyisi. Öğrenci odaklı olmak lazım. Öğrenciyi biraz daha ilginç şeyleri de içeren gerekli eğitimi veriyoruz Daha cazip olması için güncel şeylerden de bahsedip günü o şekilde bitirmek istiyoruz.
KDV YÜZDE 1’E İNDİĞİNDE ÖĞRETİM ÜCRETLERİNE YANSITTIK
KILINÇ: Pandemi nedeniyle birçok şirket iflas etti. Bir çok sektör büyük darbe gördü. Velilerin beklentileri öğretim ücretlerinin bir miktar indirilmesi şeklinde oldu. Esenyurt Üniversitesi’nin bu konudaki uygulaması nasıl?
APAK: KDV’ler yüzde 8’den yüzde 1’e indiği zaman biz yansıttık olduğu gibi. Yani ücretlerde böyle bir indirim söz konusu oldu. Bizim burs olanaklarımız da var. Onlara da baktığımız zaman biz diğer üniversitelere göre oldukça altında bir maliyetle çalışıyoruz. Aldığımız ücret diğer üniversitelere göre az. Bizim sosyal bir amacımız da var. Biz tabii ki Türkiyenin en kozmopolit ilçesindeyiz aynı zamanda. Bizim bir sosyal görevimiz de bu olduğu için olduğu kadar üniversitemizde eğitimin sürdürülebilmesi için belli bir kar zarar dengesini korumanız lazım. Çünkü Türkiye’de malum devletten fazla bir katkı olmuyor ama biz buna kar gayesiyle değil de, eğitimle yapmaya çalışıyoruz. Hayatımızdan memnunuz burada. Öğrencilerimiz de memnun oluyor.
KILINÇ: Hedefiniz nedir? Esenyurt Üniversitesi’ni hangi noktaya taşımayı hedefliyorsunuz?
APAK: Kaliteli bir eğitim ile öğrencilerimizi dünyayı bilen, çağdaş ve dolayısıyla ülkesini savunan ve bu değerlere sahip çıkan bilgili insanlar olarak yetiştirmek istiyoruz. Sadece bilgi deposu şeklinde değil de aynı zamanda sosyal bir yapı olarak bunu vermek istiyoruz. Teknolojiyi iyi kullanan ve bunları yakından takip eden öğrenciler yetiştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca hocalarımızın da bunları iyi bir yayın perpektifiyle geliştirmesini istiyoruz.
EKONOMİDE KÜÇÜLME OLDU, TÜRKİYE GEREKEN HERŞEYİ YAPTI
KILINÇ: Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri ekonomide 5-6 yılda bir daralma, küçülme veya kriz sürecine girilmesi... Şu anda da hem küresel ekonomide hem de Türk ekonomisinde bir daralma sorunu yaşıyoruz. Bu nedenle de kurlarda dalgalanmalar yaşanıyor. Bu da Türkiye ekonomisini olufmsuz etkiliyor. Euro 9 lira sınırına dayandı. ABD Doları 8 sınırına dayandı. Bu nedenle insanlar paralarını korumak için sürekli dolara yatırım yapıyor.
Yani bir dolarizasyon sürecindeyiz. Nitekim bankalardaki mevduatlara baktığınızda döviz mevduatlarının oranı yüzde 55 civarında. 220 milyar dolara yaklaştı. Siz bu dolarizasyonu neye bağlıyorsunuz? Bu sorunun çözümü için neler söyleyeceksiniz?
APAK: Pandemi sürecinde tüm dünyanın yaptığı bir şey vardı. Faizleri indirdiler. ABD Merkez Bankası (FED) bundan başladı, Avrupa uydu. Türkiye de indirdi. Faizler indikten sonra ayrıca ekonomi dönsün diye devlet teşvikleri verildi. Türkiye ekonomisi için yapılması gereken her şey yapıldı. Bunun faydasını gördü mü? Tabii ki küçülme oluyor, yüzde 10’luk bir küçülme var ama İngiltere yüzde 20 çakıldı. ABD’de 47 milyon işsiz oldu. Ama Türkiye’de bundan sonraki olayda ne yapılıyor ona bakalım… Para arzının fazla miktarda artması ve tabii ki ortada ekonomik küçülme olduğu için, yatırımcı kendini korusun diye dolara gidiyor. Dolarizasyon ondan kaynaklanıyor. Esasında dolarizasyon daha yüksek enflasyonlarda olur. Yüzde 80 veya yüzde 100 olursa her şey bütün kontratlar dolara doğru gider. Örtülü olarak gider. Bizde tam olarak dolarizasyon olduğu
söylenemez. Yani insanların parasını götürdüğü döviz mevduat hesapları bir koruma isteğidir.
DÖVİZ MEVDUAT HESAPLARI PANDEMİDEN SONRA ARTMADI
Bütün dünya bu gelişmelerde etkilendi, Türkiye de etkilendi. Altın, gümüş fiyatları arttı, petrol fiyatları talepten dolayı bir düşüş yarattı ama bu hiçbir şekilde enflasyonu körükleyen bir çaba içerisinde değil. Bir de Türkiye’nin dahil olduğu Brezilya, Rusya, Hindistan gibi gelişen ülkeler ve Latin Amerika ülkeleri var. Türkiye’yi bu ülkelerle karşılaştırırsanız çok kontrol edilebilir bir durumda. Son 2 senedir Türkiye’de yüzde 50-55 civarında döviz mevduat hesapları var. Pandemiden sonra artmadı. Şimdi ileriki dönemde pandemi azaldıkça ve dolar artış hızı kesildikçe tekrar TL’ye dönüş sonucu yüzde 40’lara düşmesini bekliyorum.
STAGFLASYONDA KÜÇÜLMENİN EN AŞAĞI BİR SENE SÜRMESİ LAZIM, DÖRT ÇEYREK OLACAĞINI ZANNETMİYORUM
KILINÇ: Şimdi en son Ağustos ayıyla ilgili verilere göre üretici fiyatları endeksi yüzde 11.53. Faizlerde alt limit 8.25. Dolayısıyla insanlar kaygılanıyor, “Param eriyecek” diyor. Dolara gidiyor. Tabii ki bunları baskılayan başka faktörler de var. Türkiye’nin geleceği ile ilgili, dünya ekonomisinin geleceği ile ilgili endişeler var. Öte yandan Türkiye’nin iç ve dış borcu var. Bunlar da arttıran faaliyetler. Enflasyon yüzde 11’ler seviyesinde seyrediyor. Bir yandan da ekonomide ciddi bir büzülme ve küçülme var. En son üç aylık verilere göre yüzde 9.9 oranında da bir küçülme yaşandı. Türkiye ekonomisi şu anda bir stagflasyon ortamını yaşıyor. Bu tablodan kurtulmak için normalde küçülürken enflasyonun da nispeten düşmesi lazım. Çünkü bir çok ülkeye baktığınız zaman enflasyon yüzde 0’lar seviyesinde seyrediyor. Bu enflasyonu düşürmek nasıl mümkün olabilir? Nasıl bir yol izlemek gerekir?
APAK: Faizleri çok fazla arttıramayacağınıza göre şu anda bu krizden bir takım teşviklerden dolayı o zaman paranın vadesini uzatmakta fayda var. Merkez Bankası biraz daha uzun vadeli likitide imkanı sağlayabilir bankalara... Bankalar da bunu kişilere ona göre satabilir. Şimdi Türkiye stagflasyon var mı şu anda? Çok stagflasyon belli değil çünkü stagflasyonda şu var; siz belli bir küçülmeye gidiyorsanız bunun en aşağı bir sene sürmesi lazım. Dört çeyrek olacağını ben zannetmiyorum.
KILINÇ: Şu an IMF’in beklentisi dördüncü çeyrek sonu itibariyle, yani 2020 bazında yüzde 5 civarında bir küçülme bekliyor…
APAK: Şimdi 2 çeyrekte yüzde 10, üçüncü ve dördüncü çeyrektede toplamda da yüzde 5 olur ama yeni senedeki beklentileri şimdi pandemi süreci belirleyecek. Şu anki beklentiler gelecek sene Türkiyenin yüzde 5 büyümesi tarafında. Dünya Bankası ve IMF’in yaptığı çalışma bu… Ama stagflasyon daha çok Latin Amerika ülkeleri ile ilgili bir şeydir. Yani enflasyonun çok yüksek olması lazım. Brezilya’da veya Arjantin’de yüzde 3000-5000 gibi oranlar telaffuz edildi. Orada da bakın ülkelerin borçları ön plandaydı. Arjantin’de ülkeye verilen para dövize bağlı olarak verildiği için bunların da risk primi çok yüksek olduğu için Arjantin bir ara bunları ödeyemedi ve o dönemlerde borç ertelemeye gittiler. Türkiye öyle bir durumda değil.
TÜRKİYE’NİN BORCU GSMH’NA GÖRE KONTROL EDİLEBİLİR DURUMDA
Türkiye’nin borcu GSMH’na göre kontrol edilebilir durumda. Yani şöyle; enflasyonumuz kontrol edilebilir durumda. Eğer pandemide çok büyük bir sıkıntı olmazsa Türkiye’nn gelecek sene tekrar büyümeye geçeceğini düşünüyoum. Çünkü Türkiye esasında büyük bir özel sektöre sahip. Türkiye’nin sattığı ürünlerin yüzde 90’ından fazlası sanayi ürünleri. Bunların çoğunu Avrupa Birliği’ne satıyor. Rekabet ettiğiniz ülkelere satıyoruz, Türk sanayi Alman malı alıyor daha çok. Ara mallarını Çin’den alıyor. Dolayısıyla elinde sağlam bir makine parkı da var. Ben ileride bunun büyük bir sorun olacağını pek zannetmiyorum.
TÜRKİYE’NİN DIŞ BORCU ÇOK FAZLA DEĞİL
KILINÇ: Sudi hocam normal şartlarda kurlarda bir hareketlilik olduğunda, ulusal para yabancı para karşısında değer kaybettiğinde uluslararası pazarlarda rekabet etme imkanı artar. Nitekim yılbaşından bu yana Türk Lirası, ABD Doları karşısında yaklaşık yüzde 25 oranında değer kaybetti. Ama buna rağmen ihracat beklediğimiz kadar artmadı. İthalat daha fazla. Yani dış ticaret açığımız da devam ediyor. Siz buu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
APAK: Türkiye’nin ihracatının yapıldığı pazarlar, özellikle AB krizden etkilendi. Onların iç talep daralması Türkiye’deki ihracat olayını olumsuz yönde etkiledi. İkinci olarak Türkiye’deki üretim daralması da iç pazarın daralmasından kaynaklanıyor. Şu anda ekonomi tam kapasitede olmadığı için bunun artış potansiyeli daha da fazla olacaktır. Şimdi yaptığınız ithalat daha çok sağlık ürünlerinde olabiliyor. Dış ticaret açığı daha fazla olabilir. Türkiye’nin ihracat yaptığı pazarlarda da büyüme olacak. Bu da Türkiyeyi etkileyecek. Türkiye’nin iyi bir tarafı var. Ben Türkiye’nin borçlarının çok yüksek olduğunu zannetmiyorum.
Dünya pazarlarına göre bakın, şimdi Yunanistan’ın milli geliri 320 milyar dolar, ama borcu 450 milyar dolar. Türkiye’nin dış borcu 450 milyar dolar, ama 780
800 milyar dolarlık bir ekonomimiz var. Fakat Yunanistan Euro kullanıyor, onun için de politika geliştiremiyor.
Daha çok Almanya’ya bağlı. Yunanistan ekonomisi, Türkiye’den turist gitmediği için tamamen çöktü. Oradaki esnaf kan ağlıyor, çünkü işin yüzde 80’ini bizim Türkler götürüyordu oraya. Almanya’da Merkel bunu düşünmüyor. Esasında daha çok kendi pazarını düşünmek zorunda. Euro Birliği içerisinde de bir kaos var. Önce dediler ki; “İtalya, İspanya gibi ülkeler biz bu koronadan çok etkilendik. Ortak bir borçlanma senedi çıkartalım, tahvil çıkartalım” Ama Almanya ve Hollanda buna karşı çıktılar, dediler ki: “Biz sizin borçlarınızı niye üstelenelim? Biz size borç verelim” Baktığınız zaman İtalya’da GSMH’ya göre borçlar yüzde 130 olmuş. İtalyan hükümeti müthiş borçlu.
KILINÇ: Türkiye’nin dış borcu milli gelirin yaklaşık yüzde 60’larında.
APAK: Bu oran Belçika yüzde 110’da. İspanya’da değişik. İspanya da borçlu ülke ama onlarında yüzde 70’lerde. Yani Türkiye’den biraz daha fazla... İspanya, Yunanistan ve İtalya’nın problemi kendi politikalarını belirleyememesindendir.
Almanya belirliyor politikaları. Şimdi İngiltere’nin de AB’den çıkmasıyla o borçlu ikinci oyuncu Fransa olmaya çalışıyor. Fransa ne yapıyor? Bir takım zihniyetlerle, Türkiye Doğu Akdeniz’de doğalgaz, petrol arıyorsa o da Yunanistan’ın arkasında yer alıyor. Şimdi baktığınız zaman tabii ki bu boşluk politikayla birleşiyor ama AB kendi içinde bir politika sağlamış değil. Özellikle bu ekonomik olarak nasıl etkiliyor? Yunanistan diyor ki, Türkiye’ye yaptırım uygulayalım. Orada Almanya diyor ki nasıl yaptırım uygulayacaksınız?
ÇOK BÜYÜK TİCARET HACMİ VAR. TÜRKİYE’Yİ DIŞLAYAMAZLAR
Bugün Almanya pandemi öncesi yılda 2 trilyon dolar ticaret hacmi olan bir ülke. Türkiye de onun yedinci ticaret ortağı ülke... Baktığınız zaman çok büyük ticaret hacmi var. Türkiye’yi dışlayamazlar.
KILINÇ: Sudi Hocam, Türkiye’nin kaynağa ihtiyacı var. Dövize ihtiyacı var. O yüzden ya yabancı sermayenin gelmesi lazım. Fakat şu anda böyle bir imkan söz konusu değil. Onun dışında faizler yüksek olursa sıcak paranın gelmesi ihtimali var. O da şu sıralar çok fazla gelmiyor. Türkiye swap anlaşmaları ile döviz ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Bir yandan da “IMF’den borç alalım / almayalım tartışmaları” var. Siz swap anlaşmalarıyla IMF’den kredi alınmasına nasıl bakıyorsunuz?
APAK: Çok yeni bir çalışma yaptık. ABD bu konuda üç ülke ile anlaşma yapmış vaziyette. Brezilya ile 60 milyar dolarlık bir swap anlaşması var, Meksika ile de 60 milyar dolarlık, Türkiye ile de 15 milyar dolarlık var. Bir de
Türkiye’nin Katarla yaptığı bir anlaşma var fakat o hiçbir şekilde yürürlüğe girmedi. Diğeri de yürürlüğe girmedi. Bakın şu ana kadar Merkez Bankası ile FED swap line çıkartıldı ama orada amaç eğer pandemi süreci uzarsa bunu yapalım mı yapmayalım mı diye. Bunu Brezilya kullandı, Meksika birazını kullandı fakat Arjantin’i kabul etmediler borçlarından dolayı. Türkiye’yi kabul ettiler fakat şu anda ihtiyaç da yok. Eğer döviz çok sıkışırsa 15 milyar dolar parayı verirsin. Siz de onu TL olarak götürürsünüz.
Şimdi burada enteresan bir şey var. G-20 dediğimiz ülkelerin içindeki ülkelerin yarısı batak durumda zaten. Çok ciddi krizler var.
KILINÇ: Şimdi bu dış borcun yanı sıra iç borçlanma da son günlerde konuşulan bir konu. Son 2 yılda Türkiye üstelik dolar cinsinden 38.3 milyar dolar bir iç borçlanma gerçekleştirdi. Son 1 ayda 9 milyar dolar bir iç borçlanmaya gidildi. Bu durum eleştiriliyor. Deniliyor ki; iç piyasada iç borçlanma neden döviz cinsinden yapılıyor. Siz buna nasıl bakıyorsunuz?
APAK: Dövize endeksleniyor. IMF’nin görüşü şu; bunu bir dönem Brezilya yaptı. Dövize endekslerseniz ve bu belli bir borçlanma miktarını aşarsa bunu artık ekonomi kabul ediyor ve dolarizasyonun yanında bir de endekslemeye doğru gidiyor. Sizin enflasyonunuz yüzde 3 ise bu enflasyonu kabul ediyorsunuz demektir. Aşağı indiremezsiniz diyor. Türkiye’de öyle bir enflasyon yok. Borçlanma miktarı da toplam borcun içinde de fazla değil. Tabii ki şuna dikkat etmek lazım... Eğer siz iç borçlanmayı dövizle yapmazsanız ve faizi arttırarak yaparsanız bu sefer devlet özel sektöre yatırımların önüne geçiyor. Bu dolayısıyla tercih edilen bir şey değil. Özel sektörü verimsiz hale getirirsiniz.
KILINÇ: Bir yandan da hükümetin “vatandaşlara döviz almayın, dövizden uzak durun” telkinleri var. Bu uygulamalar, bir çelişki oluşturmuyor mu?
APAK: Uzun vadeli olmaması lazım tabii ki... Kısa vadede bu geçici bir durum. 80’li yıllarda Türkiye bunu yaptı ama enflasyon da çok yüksekti.O arada da dolarizasyonun yanında yüksek faiz devleti ön plana geçirdi ve dolayısıyla Türkiye o yılları kaybetti.
RATING ŞİRKETLERİNDEN DAHA İYİ NOTLAR ALMA İMKANINIZ VAR
KILINÇ: Türk kamuoyunda çok konuşulan konulardan bir tanesi de uluslararası rating kuruluşlarının Türkiye’ye verdikleri notlar. Mesela 24 Temmuz’da Standard and Poor’s Türkiyenin yabancı para cinsinden uzun vadeli kredi notunu yatırım yapılabilir seviyesinin 4 kademe altında B+ olarak teyit etti. Not görünümünü ise durağanda bıraktı. 22 Ağustos’ta Fitch’in notu var. Ficth de Türkiye’nin kredi notunu BB- olarak teyit etti. Görümünü ise durağandan negatife çevirdi. Son olarak 12 Eylül’de Moody’s Türkiye’nin kredi notunu
B2’ye düşürdü. Yatırım yapılabilir seviyesinin 5 kademe altında… Bu
2001 kriz dönemi de dahil olmak üzere Türkiye’nin en kötü kredi notu oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu değerlendirmeler, siyasi argümanlarla verilen notlar mı yoksa objektif, uluslararası kriterlere göre yapılan bir değerlendirme midir?
APAK: Ben bunlarla çalıştım. Ne olduğunu da biliyorum. Benim gördüğüm bunların rasyonel bir değerlendirmesi var. Ellerinde kriterler var. Bunları puanlıyorlar. Fakat onların yarattığı bu puanlama eğer sizin ekonominiz çok dövize dayanıklı ise ve döviz piyasasının içindeyse belli bir yatırım alıyorsa bunlar
piyasada büyümeye geçtiğin zaman tekrar geri gelebilir. Şu anda zaten fazla yatırımcı da yok, yerli yatırımcı da yok. Fakat burada ekonominiz daha küçükse daha iyi notlar alma imkanınız var. Mesela Malta ekonomisi gibi. Bunlar yukarılarda ama baktığınızda bunlara gelen yabancı paranın katkı olarak bıraktığı şeyle sanayinin yapısı Türkiye’den fazla değil. Brezilya, Türkiye’den daha büyük bir ekonomi ama Brezilyanın o parası Türkiye’den daha düşüktü. Bunlar ancak CDS dediğimiz yani ülkelerin risk primi onlara yansıyor. Bizim yaptığımız o swap anlaşması çalışmasında da şunu sorguladık. Bizim Türkiye’deki yabancı yatırımın gelmesi pandemi sürecine mi bağlı oldu yoksa risk primlerinin yüksekliğinden mi? Ekonomik bulgularımız risk priminin yüksekliğinden oldu. Yani aynı risk seviyesinde Brezilya 4’lerde , Meksika daha az 2’lerde , Türkiye 5-5.5’larda...
RİSK PRİMİ GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER ÜZERİNDE BİR BASKIDIR
KILINÇ: Bu da Türkiye’nin borçlanma maliyetini arttırıyor. Borçlanma vadesini kısaltıyor.
APAK: Büyük bir sıkıntı oluyor. Eğer siz bir ABD şirketiyseniz yüzde 0.25-50 yıllık faiz alıyorsunuz, banka primleri ile beraber yüzde 1-1.5’a geliyor. Sizin burada bunun üzerine ne yapmanız lazım? 5-6 puan daha koymanız lazım. Banka primleri ile 7-8. Peki siz nasıl rekabet edeceksiniz? Rekabetinizi negatif etkiliyor. Bence risk primi olayı bir nepotizmdir kendi içinde. Özellikle birtakım gelişmekte olan orta derece ülkeler üzerinde bir baskıdır. Brezilya, Arjantin, Meksika hatta biraz Malezya bu işlerden etkilenen bazılarıdır ama bunun yanında siz mesela çok büyük bir ekonominiz yoksa küçükseniz, İzlanda’da birkaç sene önce bir kriz oldu ama onu atlattılar. Polonya ve İzlanda gibi küçük ekonomileri riskli görmüyorlar. Çok fazla dünya piyasalarını etkileyecek durumda değilsiniz, ama Türkiye dünya ekonomisini etkilediği için bu tam bir gösterge olabiliyor mu? Bence o da olmuyor. Bence orada G-20 ülkelerinin faizi yüzde kaçtan kullandığına bakmak lazım.
Şu anda negatif seviyede ama risk primlerini koyduğunuz zaman onlar bayağı bir pozitif hale geliyor. Biraz enflasyonun kökeni de o oluyor. Şimdi bir de G-20 ülkeleri hakikaten G-20 mi? Sorgulanan o… Bence dünyada bunun bazı değerleri var. Şimdi G-20 de ekonomik olarak göz önüne alınıyorsa gerçekçi olun Türkiye şu anda 21. ekonomi ama AB diye Hollanda ile İspanya’yı koymuyorlar onlar Türkiye’den daha büyük ekonomiler, Türkiye 19. oluyor. Avrupa’dan 4 ülke alıyorlar ama bunun yanında
G-20’ye giren Arjantin, dünyanın 35’inci büyük ekonomisi. Mesela Afrika’da Güney Afrika’dan başkası giremiyor. O da normalde 49’uncu ülke. Arabistan ülkelerini alacak olursak pandemi olmasaydı konuşulan konu şuydu; en büyük petrol şirketi Amerikalarla ortak Aramco’nun yüzde 49’u New York Borsası’nda arz edilcekti. Piyasa değeri 1.5 trilyon dolar. Bu şu an en büyük şirket demek. Bunu satacaklardı. Şimdi 2019’da karı 111 milyar dolar. Dünya üzerinde böyle bir kar yok. Baktığınız zaman 111 milyar dolar net kar ediyorsunuz. Şirketinizin büyüklüğü 1.5 trilyon dolar. Ondan sonra tabii ki size belli bir yapı veriyor fakat pandemi onu kesti. Şimdi orada yeni ilişkiler doğuyor bu sefer. İsrail’in devreye girmesi, diğer birtakım ülkelerle anlaşmalar yapması…
SORUNLARI AŞMAK İÇİN ÜRETİM YAPACAKSINIZ, TEKNOLOJİYİ KULLANACAKSINIZ, İHRACATINIZI ARTTIRACAKSINIZ
KILINÇ: Türkiye’nin enflasyon problemi var. İşsizlik problemi var. Türkiye’nin gelir dağılımı problemi var. Türkiye’nin dış ticaret açığı problemi var. Cari açık problemi var. Kronikleşen bu sorunlar sizce nasıl aşılır?
APAK: Bunlar esasında birbirine bağlı şeyler. Siz burada üretim yapacaksınız. Teknolojiyi kullanacaksınız. İhracatınızı arttıracaksınız. Dünya piyasalarına finansal olarak daha fazla girilmeli. Sizin uluslararası iyi hukukunuzun olması lazım.
KILINÇ: Yapısal reformlar yapılması lazım.
APAK: Devletin piyasaya fazla müdahale etmemesi lazım. Bazı yabancıların geri gelmesi lazım. Türkiye yavaş yavaş teknolojik ürünleri kullanmaya başlıyor. Kore bunu başardı. Katma değeri yüksek olan ürünler ihraç edilmeli. Türkiye bu sorunlardan kurtulur.