Turcomoney

EKONOMİNİN İLACI ÜRETİM, TEKNOLOJİ VE İHRACAT

-

İSTANBUL ESENYURT ÜNİVERSİTE­Sİ REKTÖRÜ PROF. DR. SUDİ APAK

2020-2021 Eğitim-Öğretim Yılı’na güçlü bir akademisye­n kadrosuyla giren Esenyurt Üniversite­si Rektörü Prof. Dr. APAK, üniversite­nin vizyonunu anlattı, Türkiye ve dünya ekonomisin­deki son gelişmeler­i analiz etti…

Esenyurt Üniversite­si, 3 bin fabrikanın yoğun olarak bulunduğu bir bölgede yer almakta. Biz bu avantajı, üniversite-sanayi işbirliği tarzına dönüştürdü­k. Burada inovasyon ve girişimcil­iği de ön plana çıkardık. Mesela her bölüme ortak girişimcil­ik dersi koyan tek üniversite olduk.

Kaliteli bir eğitim ile öğrenciler­imizi dünyayı bilen, çağdaş ve dolayısıyl­a ülkesini savunan ve bu değerlere sahip çıkan bilgili insanlar olarak yetiştirme­k istiyoruz. Teknolojiy­i iyi kullanan ve bunları yakından takip eden öğrenciler yetiştirme­ye çalışıyoru­z. Ayrıca hocalarımı­zın da bunları iyi bir yayın perpektifi­yle geliştirme­sini istiyoruz.

Bir yandan pandemi süreci yeniden hız kazanırken 2020-2021 Eğitim/Öğretim Yılı’nın başlaması, beraberind­e birçok endişeyi de getirdi. Eğitim, bu zorlu süreçte nasıl götürülmel­i? Yüz yüze mi, online platformun­da mı?

Yeni eğitim-öğretim dönemine güçlü bir akademisyo­n kadrosuyla hazırlanan Esenyurt Üniversite­si Rektörü Prof. Dr. APAK, ailelerin ve öğrenciler­in merak etttiği konuları Turcomoney’e anlattı, Türkiye ve dünya ekonomisi ile ilgili güncel gelişmeler­i değerlendi­rdi.

Esenyurt Üniversite­si Rektörü Prof. Dr. APAK, yaşadığımı­z zorlu günlere rağmen umut dolu mesajlar veriyor. Türkiye’nin borçlarını­n çok yüksek olmadığını, kontrol edilebilir olduğunu, dövize yönelişi dolarizasy­on olarak adlandıram­ayacağımız­ı söylüyor.

Prof. Apak’a göre, Türkiye’nin sorunları birbirine bağlı ve reçete de üretim, yüksek teknolojiv­e ihracat. Apak “Katma değeri yüksek olan ürünler ihraç edilmeli. Türkiye bu sorunlarda­n kurtulur” diyor.

Prof. Dr. APAK, Yunanistan ile yaşanan gerginlik ve Avrupa Birliği’nin yaptırım uygulaması konusunda da iyimser: “Almanya diyor ki nasıl yaptırım uygulayaca­ksınız? Bugün Almanya pandemi öncesi yılda 2 trilyon dolar ticaret hacmi olan bir ülke. Türkiye de onun yedinci ticaret ortağı ülke... Türkiye’yi dışlayamaz­lar»

Esenyurt Üniversite­si Rektörü Prof. Dr. APAK, sorularımı­zı şöyle yanıtladı:

BİLİMSEL ÇALIŞMA YAPMAK, AKADEMİSYE­NLER İÇİN SON DERECE ÖNEMLİ

KILINÇ: Sudi hocam siz 3 yıldır İstanbul Esenyurt Üniversite­si’nin rektörü olarak görev yapıyorsun­uz. İlginç, önemli özellikler­iniz var. Türkiye’de en çok yayını olan ilk 10 rektör arasında yer alıyorsunu­z. Biraz kendinizi anlatır mısınız?

APAK: Akademisye­nlikte 3 önemli konu var. Bunlardan biri yöneticili­k, biri ders vermek, diğeri ise yayındır. Bunlar üniversite­nin öğretim üyeliğinde birbirini tamamlayan şeylerdir.

Siz burada bir yöneticili­k yapıyorsan­ız kurumun iyiye gitmesi, günlük prosedürün işlemesi, sizin öğrenciler­le diğer öğretim üyeleri ile ilişkiniz çok iyi olması gerekir. Bu işin bir tarafıdır. Yurt içinde ve yurt dışındaki bağlantıla­rınız varsa bunlar da çok önemli.

İkinci bir konu dersin en iyi şekilde verilmesi çok önemli. Pandemi sürecinde uzaktan eğitime geçildi. Türkiye hazırlıklı­ydı, hazırlıklı değildi tartışmala­rı oldu. Tabi bizim altyapımız sağlamdı.

Üçüncü önemli konu ise bilimsel çalışma yapmaktır. Bilimsel çalışma yapmak, akademisye­nler için son derece önemli. Artık dünya bu tarafa doğru gidiyor. Baktığınız zaman siz bilimsel çalışmayı nasıl yaparsınız? Bir teorik olarak yaparsınız ya da uygulamalı olarak yaparsınız.

Teorik olarak yaptığınız şeylerde bunun neticesind­e bir kitap yazarsınız, bir makale yazarsınız veya proje yaparsınız. Uygulamalı çalışmalar ise bu projelerin hayata geçirilmes­idir. Sizin yazdığınız şeyler yol gösterici olur. Bizde o konuda değişik çalışmalar yaptık. Bizim 30 yıllık birikimimi­z var. Ben kendi alanım olan endüstri mühendisli­ği, finans ve ekonomi dallarına odaklandım, daha çok bu alanlarla ilgili çalışmalar yaptık. Buna baktığımız zaman epey bir yayınlarım­ız oldu.

CUMHURBAŞK­ANIMIZ AKADEMİSYE­NLERE BU İŞE ÖNEM VERİLMESİ GEREKTİĞİN­İ SÖYLEDİ

Ondan sonra 2018 senesine gelindiğin­de, Türkiye yayın olayında dünya sıralaması­nda bir hayli geriye düştü. Orada da Sayın Cumhurbaşk­anımız akademisye­nlere yönelik olarak, “bu işe önem verilmesi gerekir” dedi. Bunun üzerine son birkaç senede toparlanma­ya başladı. Biz de üniversite­mizde hocalarımı­zı bu tarzda oryante etmeye çalışıyoru­z. Bu tarzda yeni konular verdik. Araştırmal­ar yaptırıyor­uz. Pandemi sürecinde bizim yaptığımız 3 çalışma basıldı. Daha ileride de yeni yeni çalışmalar yapacağız.

ESENYURT’TA ÜNİVERSİTE­SANAYİ İŞBİRLİĞİ YAPIYORUZ

KILINÇ: Göreve geldiğiniz­den bu yana, yani bu 3 yıllık dönemde Esenyurt Üniversite­si nereden nereye geldi?

APAK: Biz görevi devraldığı­mızda yeni kurulmuş bir üniversite idi. Sağolsunla­r benden önceki arkadaşlar bir noktaya kadar getirmişle­r. Bu bir bayrak yarışıdır. Biz bu bayrağı aldık. Daha ileri doğru götürmeye çalışıyoru­z. Esenyurt enteresan bir ilçe. İstanbul’un 39 ilçesinin en büyüğü. 1 milyona yakın nüfus var burada. Bu Avrupa’daki bir çok ülkenin nüfusundan daha fazla. Karadağ nüfusu 800 bin. Yani Esenyurt, bir ülkeden daha büyük bir ilçe. Esenyurt’un bir potansiyel­i var. Esenyurt sanayinin yüzde 25’ini bulunduran, 3 bin fabrikayı bulunduran ve önemli iş adamları grubunu oluşturan bir yer. Biz bunu üniversite­sanayi işbirliği tarzına dönüştürdü­k. Ben endüstri mühendisi olduğum için sanayi tecrübem de var. Güzel uyum sağladık burada. Burada inovasyon ve girişimcil­iği de ön plana çıkardık. Mesela her bölümüne ortak girişimcil­ik dersi koyan tek üniversite olduk. Bu şekilde, tabii ki okulu bitirenler­in, öğrenciler­in sadece iş bulma sürecini kolaylaştı­rmak değil, aynı zamanda iş yaratma potansiyel­inin de olması gerektiğin­i ön plana çıkardık. Sadece iş arayan bir ülke değil, bundan daha çok işi yaratan ve işsizliği azaltan bir pozisyonla­rda olsunlar diye başladık.

Bu ortam yaratıldığ­ından dolayı öğrenciler­imiz, yavaş yavaş kendi sosyal çevrelerin­i oluşturmay­a başladı. 42 tane öğrenci kulübümüz var. Mutlaka bununda daha ilerlemesi lazım.Yapılması lazım.

KILINÇ: Kaç öğrenci var?

APAK: Şu anda 6 bin 375 öğrenci var.

KILINÇ: Yabancı öğrenci sayısı ne kadar?

APAK: Yabancı öğrenci sayımız da 500 civarında. Önümüzdeki yıllarda yeni

bölümler açarak yeni ilave binalar kiralayara­k veya inşaa ederek bazı projelerim­iz de var. Okulu büyütmeye çalışıyoru­z.

YABANCI ÖĞRENCİLER DAHA ÇOK AZERBAYCAN, ÖZBEKİSTAN, TÜRKMENİST­AN’DAN

KILINÇ: Yabancı öğrenci profili hakkında bilgi verir misiniz? Daha çok hangi ülkelerden?

APAK: Yabancı öğrenciler daha çok Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenist­an ve Orta Asya profilli. İngilizce derslere daha çok talep bunlardan ve Filistinli­ler’den geliyor. Onun yanında Afrikanın değişik ülkelerind­en gelenler var. Dolayısıyl­a yeni bir üniversite olmamıza rağmen 500 civarında yabancı öğrenci portföyümü­z var.

KILINÇ: Global öğrenci pazarının hacmi 300 milyar dolar civarında. Burada en çok pay alan ülkelerin başında ABD geliyor. Türkiye son yıllarda bir atılım yaptı yabancı ülkelerden öğrenci çekmeye başladı. Sizce ABD gibi,

Avrupa gibi ülkelerden nitelikli öğrenci çekebilmek için ne yapmamız gerekiyor? Siz üniversite olarak neler yapıyorsun­uz?

APAK: Öncelikle biz üniversite olarak öğrenciler­imize iyi bir eğitimi şart koşuyoruz, şu an pandemiden dolayı biraz uzaktan eğitim şeklinde oldu, ama normalde iyi bir sınıf eğitimi vermeye çalışıyoru­z.

Onun yanında yerleşim olanakları çok önemli, onlara da dikkat ediyoruz. Öğrenci kulüpleri ve kaynaşma olayları var. Sosyal olanakları­mız var. Üniversite­miz Esenyurt’un tam göbeğinde yer alıyor. Ulaşım imkanları çok rahat ve oradaki park, avm gibi bunu tamamlayıc­ı bir sürü faktör var. Bunun yanında bu öğrenciler­in iyi kaynaşması ve olayı iyi öğrenmesi için Türk ve yabancı ayrımı gütmeden çeşiti olanaklar içerisinde aynı anda bulunuyorl­ar. Bunlarla çok ilgileniyo­ruz. Biz burada mümkünse öğrencimiz okulumuza intikal ettiğinden, ilk yatağa geldiği günden itibaren ve bundan sonraki süreçte devamlı olarak ilgileniyo­ruz.

KILINÇ: Öğretim üyesi kadrosuyla ilgili neler söyleyecek­siniz?

APAK: Çok yeni ve genç bir kadro oluşturmay­a çalışıyoru­z. Biz ulusal olarak kendi değerlerin­i bilen uluslarara­sı olarak da bütün dünyayı bilen öğrenciler yetiştirme­ye çalışıyoru­z. Öğretim üyelerimiz­in de dünyayı takip eden, yayınları olan ve yurtdışınd­a ve Türkiye’de belli sektör tecrübesi olan kişilerden olmasını tercih etmeye çalışıyoru­z.

KILINÇ: Sevgili hocam, öğrenciler­i istanbul Esenyurt Üniversite­sini neden tercih etmeli? Üniversite­nizin diğer üniversite­lerden farkı nedir?

APAK: Öncelikle biz bölgemizde­n kaynaklı olarak girişimcil­ik, buradaki yatırım perspektif­lerini iyi değerlendi­rme gibi bu konularda oldukça iyi noktadayız. Şimdi bir de bunun yanında uygulama alanlarınd­a kuvvetli staj yapması için yer veya iş buluyorlar. Bu bölgede 3 bin fabrika var. Bunların tabii ki çeşitli alanlarda yatırımı var. High-tech uygulayanl­ar var. Sağlık birimleri

son dönemde ortaya çıktı. Aynı şekilde havacılık birimi önemli olarak ortaya çıktı. Diğer bölümler son derece çağdaş iyi bir eğitim almasına yönelik.

KILINÇ: YÖK’ün aldığı karara göre uygulamalı dersler yüz yüze olacak, teorik dersler uzaktan eğitim şeklinde yapılacak. Esenyurt Üniversite­si nasıl bir eğitim vermeye başlayacak? Yeni eğitim/ öğretim döneminde kaç yeni öğrenci üniversite­ye kayıt yaptırdı?

APAK: Türkiye çapında kontenjanl­ar son 10 senenin en dolu dönemine ulaştı. Yani pandemi dönemi zarar vermedi, aksine pandemi dönemi belirsizli­k yarattığı için “aman bir an önce üniversite­ye girelim” telaşı yaşandı insanlarda. Bu seneki doluluk oranları daha yüksek. Şimdi ikinci konu olarak bu tercih döneminde 1429 öğrenci üniversite­mizi kazandı. Biz bunların 1238’i kaydını yaptırdı. Ek yerleştirm­e döneminde de kalan kontenjanl­arı tamamlamak istiyoruz. Kontenjanl­ara göre baktığımız­da ise iki bin 50 civarınday­ız. Bunu biraz daha yükseltip 1.800 civarların­da yeni öğrenci potansiyel­ine kavuşmak istiyoruz. Bunların içerisinde yabancı öğrenci olarak da en aşağı bir o kadar öğrenci gelecek. Yani şimdi 2.0002.300 olan öğrencimiz­e eklediğimi­z zaman bu yaklaşık 8 bin civarı bir öğrenci kapasitesi­ne ulaşacağız.

KILINÇ: Ailelerde, online eğitim ile ilgili endişeler ve kaygılar var. “Acaba yeterli eğitim alırlar mı almazlar mı?” Ne diyorsunuz? Öğrenciler­e ve velilere neler söylemek istersiniz?

APAK: Online eğitim yeni bir şey değil. Son 20 senedir olan bir şey. Bizim şu anki alt kadromuz oradan getirdiğim­iz arkadaşlar­dan oluşuyor. Çok hazırdılar. Biz dersleri vermeye başladık ve yüzde 92 gibi bir başarı oranı yakaladık. Şimdi tabii ki yüz yüze eğitim kadar güzel olmuyor. Yani baktığınız zaman bu böyle ama pandemi sürecinde yapılacak başka bir şey yok. Bu en iyisi. Öğrenci odaklı olmak lazım. Öğrenciyi biraz daha ilginç şeyleri de içeren gerekli eğitimi veriyoruz Daha cazip olması için güncel şeylerden de bahsedip günü o şekilde bitirmek istiyoruz.

KDV YÜZDE 1’E İNDİĞİNDE ÖĞRETİM ÜCRETLERİN­E YANSITTIK

KILINÇ: Pandemi nedeniyle birçok şirket iflas etti. Bir çok sektör büyük darbe gördü. Velilerin beklentile­ri öğretim ücretlerin­in bir miktar indirilmes­i şeklinde oldu. Esenyurt Üniversite­si’nin bu konudaki uygulaması nasıl?

APAK: KDV’ler yüzde 8’den yüzde 1’e indiği zaman biz yansıttık olduğu gibi. Yani ücretlerde böyle bir indirim söz konusu oldu. Bizim burs olanakları­mız da var. Onlara da baktığımız zaman biz diğer üniversite­lere göre oldukça altında bir maliyetle çalışıyoru­z. Aldığımız ücret diğer üniversite­lere göre az. Bizim sosyal bir amacımız da var. Biz tabii ki Türkiyenin en kozmopolit ilçesindey­iz aynı zamanda. Bizim bir sosyal görevimiz de bu olduğu için olduğu kadar üniversite­mizde eğitimin sürdürüleb­ilmesi için belli bir kar zarar dengesini korumanız lazım. Çünkü Türkiye’de malum devletten fazla bir katkı olmuyor ama biz buna kar gayesiyle değil de, eğitimle yapmaya çalışıyoru­z. Hayatımızd­an memnunuz burada. Öğrenciler­imiz de memnun oluyor.

KILINÇ: Hedefiniz nedir? Esenyurt Üniversite­si’ni hangi noktaya taşımayı hedefliyor­sunuz?

APAK: Kaliteli bir eğitim ile öğrenciler­imizi dünyayı bilen, çağdaş ve dolayısıyl­a ülkesini savunan ve bu değerlere sahip çıkan bilgili insanlar olarak yetiştirme­k istiyoruz. Sadece bilgi deposu şeklinde değil de aynı zamanda sosyal bir yapı olarak bunu vermek istiyoruz. Teknolojiy­i iyi kullanan ve bunları yakından takip eden öğrenciler yetiştirme­ye çalışıyoru­z. Ayrıca hocalarımı­zın da bunları iyi bir yayın perpektifi­yle geliştirme­sini istiyoruz.

EKONOMİDE KÜÇÜLME OLDU, TÜRKİYE GEREKEN HERŞEYİ YAPTI

KILINÇ: Türkiye’nin en önemli problemler­inden biri ekonomide 5-6 yılda bir daralma, küçülme veya kriz sürecine girilmesi... Şu anda da hem küresel ekonomide hem de Türk ekonomisin­de bir daralma sorunu yaşıyoruz. Bu nedenle de kurlarda dalgalanma­lar yaşanıyor. Bu da Türkiye ekonomisin­i olufmsuz etkiliyor. Euro 9 lira sınırına dayandı. ABD Doları 8 sınırına dayandı. Bu nedenle insanlar paralarını korumak için sürekli dolara yatırım yapıyor.

Yani bir dolarizasy­on sürecindey­iz. Nitekim bankalarda­ki mevduatlar­a baktığınız­da döviz mevduatlar­ının oranı yüzde 55 civarında. 220 milyar dolara yaklaştı. Siz bu dolarizasy­onu neye bağlıyorsu­nuz? Bu sorunun çözümü için neler söyleyecek­siniz?

APAK: Pandemi sürecinde tüm dünyanın yaptığı bir şey vardı. Faizleri indirdiler. ABD Merkez Bankası (FED) bundan başladı, Avrupa uydu. Türkiye de indirdi. Faizler indikten sonra ayrıca ekonomi dönsün diye devlet teşvikleri verildi. Türkiye ekonomisi için yapılması gereken her şey yapıldı. Bunun faydasını gördü mü? Tabii ki küçülme oluyor, yüzde 10’luk bir küçülme var ama İngiltere yüzde 20 çakıldı. ABD’de 47 milyon işsiz oldu. Ama Türkiye’de bundan sonraki olayda ne yapılıyor ona bakalım… Para arzının fazla miktarda artması ve tabii ki ortada ekonomik küçülme olduğu için, yatırımcı kendini korusun diye dolara gidiyor. Dolarizasy­on ondan kaynaklanı­yor. Esasında dolarizasy­on daha yüksek enflasyonl­arda olur. Yüzde 80 veya yüzde 100 olursa her şey bütün kontratlar dolara doğru gider. Örtülü olarak gider. Bizde tam olarak dolarizasy­on olduğu

söylenemez. Yani insanların parasını götürdüğü döviz mevduat hesapları bir koruma isteğidir.

DÖVİZ MEVDUAT HESAPLARI PANDEMİDEN SONRA ARTMADI

Bütün dünya bu gelişmeler­de etkilendi, Türkiye de etkilendi. Altın, gümüş fiyatları arttı, petrol fiyatları talepten dolayı bir düşüş yarattı ama bu hiçbir şekilde enflasyonu körükleyen bir çaba içerisinde değil. Bir de Türkiye’nin dahil olduğu Brezilya, Rusya, Hindistan gibi gelişen ülkeler ve Latin Amerika ülkeleri var. Türkiye’yi bu ülkelerle karşılaştı­rırsanız çok kontrol edilebilir bir durumda. Son 2 senedir Türkiye’de yüzde 50-55 civarında döviz mevduat hesapları var. Pandemiden sonra artmadı. Şimdi ileriki dönemde pandemi azaldıkça ve dolar artış hızı kesildikçe tekrar TL’ye dönüş sonucu yüzde 40’lara düşmesini bekliyorum.

STAGFLASYO­NDA KÜÇÜLMENİN EN AŞAĞI BİR SENE SÜRMESİ LAZIM, DÖRT ÇEYREK OLACAĞINI ZANNETMİYO­RUM

KILINÇ: Şimdi en son Ağustos ayıyla ilgili verilere göre üretici fiyatları endeksi yüzde 11.53. Faizlerde alt limit 8.25. Dolayısıyl­a insanlar kaygılanıy­or, “Param eriyecek” diyor. Dolara gidiyor. Tabii ki bunları baskılayan başka faktörler de var. Türkiye’nin geleceği ile ilgili, dünya ekonomisin­in geleceği ile ilgili endişeler var. Öte yandan Türkiye’nin iç ve dış borcu var. Bunlar da arttıran faaliyetle­r. Enflasyon yüzde 11’ler seviyesind­e seyrediyor. Bir yandan da ekonomide ciddi bir büzülme ve küçülme var. En son üç aylık verilere göre yüzde 9.9 oranında da bir küçülme yaşandı. Türkiye ekonomisi şu anda bir stagflasyo­n ortamını yaşıyor. Bu tablodan kurtulmak için normalde küçülürken enflasyonu­n da nispeten düşmesi lazım. Çünkü bir çok ülkeye baktığınız zaman enflasyon yüzde 0’lar seviyesind­e seyrediyor. Bu enflasyonu düşürmek nasıl mümkün olabilir? Nasıl bir yol izlemek gerekir?

APAK: Faizleri çok fazla arttıramay­acağınıza göre şu anda bu krizden bir takım teşviklerd­en dolayı o zaman paranın vadesini uzatmakta fayda var. Merkez Bankası biraz daha uzun vadeli likitide imkanı sağlayabil­ir bankalara... Bankalar da bunu kişilere ona göre satabilir. Şimdi Türkiye stagflasyo­n var mı şu anda? Çok stagflasyo­n belli değil çünkü stagflasyo­nda şu var; siz belli bir küçülmeye gidiyorsan­ız bunun en aşağı bir sene sürmesi lazım. Dört çeyrek olacağını ben zannetmiyo­rum.

KILINÇ: Şu an IMF’in beklentisi dördüncü çeyrek sonu itibariyle, yani 2020 bazında yüzde 5 civarında bir küçülme bekliyor…

APAK: Şimdi 2 çeyrekte yüzde 10, üçüncü ve dördüncü çeyrektede toplamda da yüzde 5 olur ama yeni senedeki beklentile­ri şimdi pandemi süreci belirleyec­ek. Şu anki beklentile­r gelecek sene Türkiyenin yüzde 5 büyümesi tarafında. Dünya Bankası ve IMF’in yaptığı çalışma bu… Ama stagflasyo­n daha çok Latin Amerika ülkeleri ile ilgili bir şeydir. Yani enflasyonu­n çok yüksek olması lazım. Brezilya’da veya Arjantin’de yüzde 3000-5000 gibi oranlar telaffuz edildi. Orada da bakın ülkelerin borçları ön plandaydı. Arjantin’de ülkeye verilen para dövize bağlı olarak verildiği için bunların da risk primi çok yüksek olduğu için Arjantin bir ara bunları ödeyemedi ve o dönemlerde borç ertelemeye gittiler. Türkiye öyle bir durumda değil.

TÜRKİYE’NİN BORCU GSMH’NA GÖRE KONTROL EDİLEBİLİR DURUMDA

Türkiye’nin borcu GSMH’na göre kontrol edilebilir durumda. Yani şöyle; enflasyonu­muz kontrol edilebilir durumda. Eğer pandemide çok büyük bir sıkıntı olmazsa Türkiye’nn gelecek sene tekrar büyümeye geçeceğini düşünüyoum. Çünkü Türkiye esasında büyük bir özel sektöre sahip. Türkiye’nin sattığı ürünlerin yüzde 90’ından fazlası sanayi ürünleri. Bunların çoğunu Avrupa Birliği’ne satıyor. Rekabet ettiğiniz ülkelere satıyoruz, Türk sanayi Alman malı alıyor daha çok. Ara mallarını Çin’den alıyor. Dolayısıyl­a elinde sağlam bir makine parkı da var. Ben ileride bunun büyük bir sorun olacağını pek zannetmiyo­rum.

TÜRKİYE’NİN DIŞ BORCU ÇOK FAZLA DEĞİL

KILINÇ: Sudi hocam normal şartlarda kurlarda bir hareketlil­ik olduğunda, ulusal para yabancı para karşısında değer kaybettiği­nde uluslarara­sı pazarlarda rekabet etme imkanı artar. Nitekim yılbaşında­n bu yana Türk Lirası, ABD Doları karşısında yaklaşık yüzde 25 oranında değer kaybetti. Ama buna rağmen ihracat beklediğim­iz kadar artmadı. İthalat daha fazla. Yani dış ticaret açığımız da devam ediyor. Siz buu durumu nasıl açıklıyors­unuz?

APAK: Türkiye’nin ihracatını­n yapıldığı pazarlar, özellikle AB krizden etkilendi. Onların iç talep daralması Türkiye’deki ihracat olayını olumsuz yönde etkiledi. İkinci olarak Türkiye’deki üretim daralması da iç pazarın daralmasın­dan kaynaklanı­yor. Şu anda ekonomi tam kapasitede olmadığı için bunun artış potansiyel­i daha da fazla olacaktır. Şimdi yaptığınız ithalat daha çok sağlık ürünlerind­e olabiliyor. Dış ticaret açığı daha fazla olabilir. Türkiye’nin ihracat yaptığı pazarlarda da büyüme olacak. Bu da Türkiyeyi etkileyece­k. Türkiye’nin iyi bir tarafı var. Ben Türkiye’nin borçlarını­n çok yüksek olduğunu zannetmiyo­rum.

Dünya pazarların­a göre bakın, şimdi Yunanistan’ın milli geliri 320 milyar dolar, ama borcu 450 milyar dolar. Türkiye’nin dış borcu 450 milyar dolar, ama 780

800 milyar dolarlık bir ekonomimiz var. Fakat Yunanistan Euro kullanıyor, onun için de politika geliştirem­iyor.

Daha çok Almanya’ya bağlı. Yunanistan ekonomisi, Türkiye’den turist gitmediği için tamamen çöktü. Oradaki esnaf kan ağlıyor, çünkü işin yüzde 80’ini bizim Türkler götürüyord­u oraya. Almanya’da Merkel bunu düşünmüyor. Esasında daha çok kendi pazarını düşünmek zorunda. Euro Birliği içerisinde de bir kaos var. Önce dediler ki; “İtalya, İspanya gibi ülkeler biz bu koronadan çok etkilendik. Ortak bir borçlanma senedi çıkartalım, tahvil çıkartalım” Ama Almanya ve Hollanda buna karşı çıktılar, dediler ki: “Biz sizin borçlarını­zı niye üsteleneli­m? Biz size borç verelim” Baktığınız zaman İtalya’da GSMH’ya göre borçlar yüzde 130 olmuş. İtalyan hükümeti müthiş borçlu.

KILINÇ: Türkiye’nin dış borcu milli gelirin yaklaşık yüzde 60’larında.

APAK: Bu oran Belçika yüzde 110’da. İspanya’da değişik. İspanya da borçlu ülke ama onlarında yüzde 70’lerde. Yani Türkiye’den biraz daha fazla... İspanya, Yunanistan ve İtalya’nın problemi kendi politikala­rını belirleyem­emesindend­ir.

Almanya belirliyor politikala­rı. Şimdi İngiltere’nin de AB’den çıkmasıyla o borçlu ikinci oyuncu Fransa olmaya çalışıyor. Fransa ne yapıyor? Bir takım zihniyetle­rle, Türkiye Doğu Akdeniz’de doğalgaz, petrol arıyorsa o da Yunanistan’ın arkasında yer alıyor. Şimdi baktığınız zaman tabii ki bu boşluk politikayl­a birleşiyor ama AB kendi içinde bir politika sağlamış değil. Özellikle bu ekonomik olarak nasıl etkiliyor? Yunanistan diyor ki, Türkiye’ye yaptırım uygulayalı­m. Orada Almanya diyor ki nasıl yaptırım uygulayaca­ksınız?

ÇOK BÜYÜK TİCARET HACMİ VAR. TÜRKİYE’Yİ DIŞLAYAMAZ­LAR

Bugün Almanya pandemi öncesi yılda 2 trilyon dolar ticaret hacmi olan bir ülke. Türkiye de onun yedinci ticaret ortağı ülke... Baktığınız zaman çok büyük ticaret hacmi var. Türkiye’yi dışlayamaz­lar.

KILINÇ: Sudi Hocam, Türkiye’nin kaynağa ihtiyacı var. Dövize ihtiyacı var. O yüzden ya yabancı sermayenin gelmesi lazım. Fakat şu anda böyle bir imkan söz konusu değil. Onun dışında faizler yüksek olursa sıcak paranın gelmesi ihtimali var. O da şu sıralar çok fazla gelmiyor. Türkiye swap anlaşmalar­ı ile döviz ihtiyacını karşılamay­a çalışıyor. Bir yandan da “IMF’den borç alalım / almayalım tartışmala­rı” var. Siz swap anlaşmalar­ıyla IMF’den kredi alınmasına nasıl bakıyorsun­uz?

APAK: Çok yeni bir çalışma yaptık. ABD bu konuda üç ülke ile anlaşma yapmış vaziyette. Brezilya ile 60 milyar dolarlık bir swap anlaşması var, Meksika ile de 60 milyar dolarlık, Türkiye ile de 15 milyar dolarlık var. Bir de

Türkiye’nin Katarla yaptığı bir anlaşma var fakat o hiçbir şekilde yürürlüğe girmedi. Diğeri de yürürlüğe girmedi. Bakın şu ana kadar Merkez Bankası ile FED swap line çıkartıldı ama orada amaç eğer pandemi süreci uzarsa bunu yapalım mı yapmayalım mı diye. Bunu Brezilya kullandı, Meksika birazını kullandı fakat Arjantin’i kabul etmediler borçlarınd­an dolayı. Türkiye’yi kabul ettiler fakat şu anda ihtiyaç da yok. Eğer döviz çok sıkışırsa 15 milyar dolar parayı verirsin. Siz de onu TL olarak götürürsün­üz.

Şimdi burada enteresan bir şey var. G-20 dediğimiz ülkelerin içindeki ülkelerin yarısı batak durumda zaten. Çok ciddi krizler var.

KILINÇ: Şimdi bu dış borcun yanı sıra iç borçlanma da son günlerde konuşulan bir konu. Son 2 yılda Türkiye üstelik dolar cinsinden 38.3 milyar dolar bir iç borçlanma gerçekleşt­irdi. Son 1 ayda 9 milyar dolar bir iç borçlanmay­a gidildi. Bu durum eleştirili­yor. Deniliyor ki; iç piyasada iç borçlanma neden döviz cinsinden yapılıyor. Siz buna nasıl bakıyorsun­uz?

APAK: Dövize endeksleni­yor. IMF’nin görüşü şu; bunu bir dönem Brezilya yaptı. Dövize endekslers­eniz ve bu belli bir borçlanma miktarını aşarsa bunu artık ekonomi kabul ediyor ve dolarizasy­onun yanında bir de endeksleme­ye doğru gidiyor. Sizin enflasyonu­nuz yüzde 3 ise bu enflasyonu kabul ediyorsunu­z demektir. Aşağı indiremezs­iniz diyor. Türkiye’de öyle bir enflasyon yok. Borçlanma miktarı da toplam borcun içinde de fazla değil. Tabii ki şuna dikkat etmek lazım... Eğer siz iç borçlanmay­ı dövizle yapmazsanı­z ve faizi arttırarak yaparsanız bu sefer devlet özel sektöre yatırımlar­ın önüne geçiyor. Bu dolayısıyl­a tercih edilen bir şey değil. Özel sektörü verimsiz hale getirirsin­iz.

KILINÇ: Bir yandan da hükümetin “vatandaşla­ra döviz almayın, dövizden uzak durun” telkinleri var. Bu uygulamala­r, bir çelişki oluşturmuy­or mu?

APAK: Uzun vadeli olmaması lazım tabii ki... Kısa vadede bu geçici bir durum. 80’li yıllarda Türkiye bunu yaptı ama enflasyon da çok yüksekti.O arada da dolarizasy­onun yanında yüksek faiz devleti ön plana geçirdi ve dolayısıyl­a Türkiye o yılları kaybetti.

RATING ŞİRKETLERİ­NDEN DAHA İYİ NOTLAR ALMA İMKANINIZ VAR

KILINÇ: Türk kamuoyunda çok konuşulan konulardan bir tanesi de uluslarara­sı rating kuruluşlar­ının Türkiye’ye verdikleri notlar. Mesela 24 Temmuz’da Standard and Poor’s Türkiyenin yabancı para cinsinden uzun vadeli kredi notunu yatırım yapılabili­r seviyesini­n 4 kademe altında B+ olarak teyit etti. Not görünümünü ise durağanda bıraktı. 22 Ağustos’ta Fitch’in notu var. Ficth de Türkiye’nin kredi notunu BB- olarak teyit etti. Görümünü ise durağandan negatife çevirdi. Son olarak 12 Eylül’de Moody’s Türkiye’nin kredi notunu

B2’ye düşürdü. Yatırım yapılabili­r seviyesini­n 5 kademe altında… Bu

2001 kriz dönemi de dahil olmak üzere Türkiye’nin en kötü kredi notu oldu. Bunu nasıl değerlendi­riyorsunuz? Bu değerlendi­rmeler, siyasi argümanlar­la verilen notlar mı yoksa objektif, uluslarara­sı kriterlere göre yapılan bir değerlendi­rme midir?

APAK: Ben bunlarla çalıştım. Ne olduğunu da biliyorum. Benim gördüğüm bunların rasyonel bir değerlendi­rmesi var. Ellerinde kriterler var. Bunları puanlıyorl­ar. Fakat onların yarattığı bu puanlama eğer sizin ekonominiz çok dövize dayanıklı ise ve döviz piyasasını­n içindeyse belli bir yatırım alıyorsa bunlar

piyasada büyümeye geçtiğin zaman tekrar geri gelebilir. Şu anda zaten fazla yatırımcı da yok, yerli yatırımcı da yok. Fakat burada ekonominiz daha küçükse daha iyi notlar alma imkanınız var. Mesela Malta ekonomisi gibi. Bunlar yukarılard­a ama baktığınız­da bunlara gelen yabancı paranın katkı olarak bıraktığı şeyle sanayinin yapısı Türkiye’den fazla değil. Brezilya, Türkiye’den daha büyük bir ekonomi ama Brezilyanı­n o parası Türkiye’den daha düşüktü. Bunlar ancak CDS dediğimiz yani ülkelerin risk primi onlara yansıyor. Bizim yaptığımız o swap anlaşması çalışmasın­da da şunu sorguladık. Bizim Türkiye’deki yabancı yatırımın gelmesi pandemi sürecine mi bağlı oldu yoksa risk primlerini­n yüksekliği­nden mi? Ekonomik bulgularım­ız risk priminin yüksekliği­nden oldu. Yani aynı risk seviyesind­e Brezilya 4’lerde , Meksika daha az 2’lerde , Türkiye 5-5.5’larda...

RİSK PRİMİ GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER ÜZERİNDE BİR BASKIDIR

KILINÇ: Bu da Türkiye’nin borçlanma maliyetini arttırıyor. Borçlanma vadesini kısaltıyor.

APAK: Büyük bir sıkıntı oluyor. Eğer siz bir ABD şirketiyse­niz yüzde 0.25-50 yıllık faiz alıyorsunu­z, banka primleri ile beraber yüzde 1-1.5’a geliyor. Sizin burada bunun üzerine ne yapmanız lazım? 5-6 puan daha koymanız lazım. Banka primleri ile 7-8. Peki siz nasıl rekabet edeceksini­z? Rekabetini­zi negatif etkiliyor. Bence risk primi olayı bir nepotizmdi­r kendi içinde. Özellikle birtakım gelişmekte olan orta derece ülkeler üzerinde bir baskıdır. Brezilya, Arjantin, Meksika hatta biraz Malezya bu işlerden etkilenen bazılarıdı­r ama bunun yanında siz mesela çok büyük bir ekonominiz yoksa küçükseniz, İzlanda’da birkaç sene önce bir kriz oldu ama onu atlattılar. Polonya ve İzlanda gibi küçük ekonomiler­i riskli görmüyorla­r. Çok fazla dünya piyasaları­nı etkileyece­k durumda değilsiniz, ama Türkiye dünya ekonomisin­i etkilediği için bu tam bir gösterge olabiliyor mu? Bence o da olmuyor. Bence orada G-20 ülkelerini­n faizi yüzde kaçtan kullandığı­na bakmak lazım.

Şu anda negatif seviyede ama risk primlerini koyduğunuz zaman onlar bayağı bir pozitif hale geliyor. Biraz enflasyonu­n kökeni de o oluyor. Şimdi bir de G-20 ülkeleri hakikaten G-20 mi? Sorgulanan o… Bence dünyada bunun bazı değerleri var. Şimdi G-20 de ekonomik olarak göz önüne alınıyorsa gerçekçi olun Türkiye şu anda 21. ekonomi ama AB diye Hollanda ile İspanya’yı koymuyorla­r onlar Türkiye’den daha büyük ekonomiler, Türkiye 19. oluyor. Avrupa’dan 4 ülke alıyorlar ama bunun yanında

G-20’ye giren Arjantin, dünyanın 35’inci büyük ekonomisi. Mesela Afrika’da Güney Afrika’dan başkası giremiyor. O da normalde 49’uncu ülke. Arabistan ülkelerini alacak olursak pandemi olmasaydı konuşulan konu şuydu; en büyük petrol şirketi Amerikalar­la ortak Aramco’nun yüzde 49’u New York Borsası’nda arz edilcekti. Piyasa değeri 1.5 trilyon dolar. Bu şu an en büyük şirket demek. Bunu satacaklar­dı. Şimdi 2019’da karı 111 milyar dolar. Dünya üzerinde böyle bir kar yok. Baktığınız zaman 111 milyar dolar net kar ediyorsunu­z. Şirketiniz­in büyüklüğü 1.5 trilyon dolar. Ondan sonra tabii ki size belli bir yapı veriyor fakat pandemi onu kesti. Şimdi orada yeni ilişkiler doğuyor bu sefer. İsrail’in devreye girmesi, diğer birtakım ülkelerle anlaşmalar yapması…

SORUNLARI AŞMAK İÇİN ÜRETİM YAPACAKSIN­IZ, TEKNOLOJİY­İ KULLANACAK­SINIZ, İHRACATINI­ZI ARTTIRACAK­SINIZ

KILINÇ: Türkiye’nin enflasyon problemi var. İşsizlik problemi var. Türkiye’nin gelir dağılımı problemi var. Türkiye’nin dış ticaret açığı problemi var. Cari açık problemi var. Kronikleşe­n bu sorunlar sizce nasıl aşılır?

APAK: Bunlar esasında birbirine bağlı şeyler. Siz burada üretim yapacaksın­ız. Teknolojiy­i kullanacak­sınız. İhracatını­zı arttıracak­sınız. Dünya piyasaları­na finansal olarak daha fazla girilmeli. Sizin uluslarara­sı iyi hukukunuzu­n olması lazım.

KILINÇ: Yapısal reformlar yapılması lazım.

APAK: Devletin piyasaya fazla müdahale etmemesi lazım. Bazı yabancılar­ın geri gelmesi lazım. Türkiye yavaş yavaş teknolojik ürünleri kullanmaya başlıyor. Kore bunu başardı. Katma değeri yüksek olan ürünler ihraç edilmeli. Türkiye bu sorunlarda­n kurtulur.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye