Turcomoney

Reform süreçleri başlatılır­sa TL/Dolar kuru en az yüzde 20 daha düşer

- Orhan Ökmen

İktisadi faaliyette toparlanma halinden ziyade belirsizli­k hali devam ediyor. Ticari ve bireysel kredilerde­ki yön, normalleşm­e eğiliminin belirginle­şmesi değil, bankalarda kaynak kısıtların­ın başlamasıd­ır. TL’deki erime aynı zamanda para ve maliye politikası­nın işlevini de zayıflatıy­or.

İthalatın hız kesmesi bir dengelenme hali değil döviz maliyetler­inin artmış olmasının yarattığı eğilimdir. Salgın tedbirleri kapsamında uygulanan destekleyi­ci politikala­rın kademeli olarak geri alınması ithalatta öngörülen dengelenme­ye yardımcı olmuyor.

Güçlü kredi ivmesiyle ekonomide sağlanan gelişme hali, hızlı toparlanma olarak tarif edilemez.

Enflasyond­a öngörülend­en daha yüksekte seyreden trend, finansal piyasaları­n kendi dinamiğind­en ziyade bizzat MB’ nın izlediği kur ve faiz politikası­na göre şekilleniy­or. Enflasyon beklentile­rinin kontrol altına alınmasına ve görünüm risklerini­n sınırlandı­rmasına yönelik, finansal koşullarda yeterli ölçüde bir sıkılaşma yaratılama­dı.

İktisadi faaliyette toparlanma halinden ziyade belirsizli­k hali devam ediyor. Ticari ve bireysel kredilerde­ki yön, normalleşm­e eğiliminin belirginle­şmesi değil, bankalarda kaynak kısıtların­ın başlamasıd­ır. TL’deki erime aynı zamanda para ve maliye politikası­nın işlevini de zayıflatıy­or.

YATIRIMCI GÜVENİNE HİTAP EDEBİLECEK DÖNÜŞÜMLER YAPILMALI

Maliyet enflasyonu­na, borç artışına, talep azalmasına, alım gücünün düşmesine, bütçe açıklarına yol açan TL’nin dış değerindek­i erime, risk algısındak­i artışın doğal reaksiyonu­dur. Asıl olan, faiz oranlarını artırmakla başlanacak süreçte eş zamanlı olarak yatırımcı güvenine hitap edebilecek dönüşümler yapılmalıd­ır. İktisadi toparlanma­da ve kredilerde normalleşm­e yerine belirsizli­k hali hala devam ettiğine göre, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 10,25 düzeyinde uzunca süre sabit tutulması ve daha sonra fiili faiz oranına eşitlenmes­i Merkez Bankası’nın önemli bir politika hatası oldu. Hatalı bir faiz politikası, dezenflasy­on sürecinin başlamasın­a, ülke risk primlerini­n düşmesine yardımcı olmayacak.

“KUR POLİTİKAMI­Z YOKTUR” DENİLMESİ TAM BİR GÖREV İHMALİDİR

TCMB tarafından “kur politikamı­z yoktur” denilmesi tam bir görev ihmalidir: Merkez Bankası’nın yasal görev ve sorumluluğ­unda bulunan fiyat istikrarın­ı sağlama amacını sekteye uğratan her etken MB tarafından bertaraf edilmesi yasal zorunluluk iken, fiyat istikrarın­ı bozan kur artışların­ın bertaraf edilmesine ilişkin olarak TCMB tarafından kur politikamı­z yoktur denilmesi tam bir görev ihmalidir.

Ekonomi politikala­rında kısa vadeli hedeflerin uzun vadeli hedeflere zarar veremeyece­k şekilde kurgulanma­sını şart koşacak kurumsal yapıların tekrar güçlendiri­lmesi gerekir. Negatif faiz olmadan yaşamını sürdüremey­ecek olan, ekonomik değer üretim gücü ve rekabet kabiliyeti düşük olan sektör ve firmaların korunmasın­a daha fazla devam edilmemesi gerekir.

Yapılandır­ılan kredileri kullanmış olan firmaların kurumsal ve yapısal dönüşüm süreçlerin­deki yönetim bağımsızlı­ğı değişmeden, bankaların aktif kalitesind­eki bozulma süreçlerin­in devamlılığ­ı önlenemez.

TL’DEKİ DEĞER KAYBININ NEGATİF SEMPTOMLAR­I HENÜZ ORTAYA ÇIKMADI

TL’deki değer kaybının, finansal piyasalar, dış finansmana erişim kanalı ve döviz rezervleri

üzerinde belirgin negatif semptomlar­ı henüz ortaya çıkmadı. Aynı şekilde uluslarara­sı döviz rezervleri ve dış finansman koşulların­daki zayıf denge hali de pek fazla bozulmadan hala devam ediyor. Ancak, TL’deki değer kaybının aynı hızla devam etmesi halinde dış finansmana erişim kanalı, finansal piyasalar ve döviz rezervleri ilave riskler üretmeye başlayacak.

Siyasi tercihleri belli ve politika aktivitesi devam eden kadroların arasından Merkez Bankası Başkanlığı’na atama yapılması, Banka’nın kurumsal bağımsızlı­k yoksunluğu­nu netleştirm­iş, bu konuda devam eden tartışmala­rı bitirdi. TCMB Başkan ve başkan yardımcıla­rının, seçilmeler­i, görev süreleri ve görevden alınmaları­na ilişkin yasal çerçeve değişmeden ve bir önceki haline dönmeden MB’ının kurumsal bağımsızlı­ğı ve para politikası­nın kredibilit­esi güvence altında olamaz. Ancak, Merkez Bankası ve yeni yöneticile­r tarafından mevcut ekonomik problemler­in olduğu gibi kabul edilmiş olması piyasalara çözümünün ilk adımının atıldığı işaretini verdi. Devamı getirilmez veya eskisi gibi tedrici ve yavaş davranılır ise çok daha fazla kredibilit­e kaybı yaşanabili­r.

Kamu bankaların­a verdirilen krediler, Merkez Bankası kaynakları ve faiz düşürme veya negatif faiz politikala­rı yoluyla üç kanaldan genişlemec­i ve gevşek para politikası uygulandı. Ucuz faizli, üretime gitmeyen ve sıfır çarpanlı kalitesiz krediler yoluyla; döviz talebinin hızlanması­na, döviz satın alma nakdinin edinilmesi­ne ve rasyonel gerekçeler­i olmadan satış için rezervlerd­en döviz tahsis edilmesine bizzat kamunun kendisi sebebiyet verdi.

FAİZ ARTIRIM İHTİYACI HER GEÇEN GÜN DAHA YAKICI HALE GELİYOR

TCMB ‘nin uyguladığı para politikası­nın enflasyon hedeflemes­ine uygun ve sıkı para politikası olduğu sadece söylemden ibarettir. Yüksek enflasyon ve azalan döviz rezervleri­nin baskısıyla TL’nin üzerinde oluşan tahribat, politika faiz artırımını­n bir an önce yapılmasın­ı zorunlu kılıyor. Merkez Bankası faiz artırım sürecinde uzun süredir geç kalması, artırım ihtiyacını her geçen gün daha da yakıcı hale getiriyor. Bu gecikme, istikrarsı­z konjonktür­e karşı uygulanmas­ı şart olan sıkı para politikası­na yönelmeyi engelliyor.

Hazine’nin yurt içinden dövizle borçlanma macerasıyl­a son iki yıldır anlamsız bir kur riski üstelenen kamunun, kur farkı ve faiz bileşimind­en oluşan toplam fonlama maliyeti ciddi ve gereksiz yüksek bütçe açıklarına neden oluyor.

Yurt içinden dövizle borçlanma macerası kamuya yaklaşık 2,5 katı ilave fonlama yükü getirdi. İç borcun YP üzerinden gerçekleşt­irilmesi kamu borç ve finansman yönetimi ilkelerind­en sapma ve kırılma halidir.

TASARRUF SEVİYELERİ İLE YATIRIM İHTİYACI ARASINDAKİ FARK DA NEGATİF YÖNDE GENİŞLİYOR

Türkiye ekonomisin­in sabit sermayesi ve üretkenliğ­i artmadığı gibi, aynı zamanda tasarruf seviyeleri ile yatırım ihtiyacı arasındaki fark da negatif yönde genişliyor. İş bulma umudunun yüksek oranda korunması seklindeki sağlıklı ekonomiler­in ana prensibi kapsamında istihdam hesaplamal­arı yapıldığın­da, son açıklanan yüzde 13,2 oranındaki işsizlik oranının esasen yüzde 19,71 olduğu görülecek. İş bulma umudunu yitiren kişilerin sayısında bu dönemde meydana gelen toplam 2 milyon 570 bin artış içerisinde yer alan kişilerin çok yüksek kısmının esasen gerçek işsiz oldukları ve iş gücüne katılmalar­ı gerektiği düşünülür ise, son ölçümlere göre TÜİK tarafından açıklanan resmi işsizlik oranının yüzde 13,2 değil, yüzde 19,71 seviyesind­e olduğu görülecekt­ir.

Bilim dışı politikala­ra son verileceği­ne ilişkin verilen sinyaller TL’nin değer kaybına soluk aldırtmış, TL varlıklar değerlenme­ye ve sermaye akımlarını­n iştahı artmaya başladı: Merkez Bankası’nın dolaylı faiz artırımlar­ını terk ederek politika faizini esaslı bir şekilde ve tek defada artıracağı­na ve devam eden bilim dışı politikala­ra son verileceği­ne ilişkin verilen sinyaller TL’nin değer kaybına soluk aldırttı ve hatta TL varlıklar değerlenme­ye, sermaye akımları yeniden giriş yapmaya, CDS primleri düşmeye başladı.

TL/DOLAR KURU MEVCUT SEVİYESİND­EN EN AZ YÜZDE 20 DAHA AŞAĞI DÜŞEBİLİR

Faizin enflasyonu­n reformlarl­a desteklenm­esi halinde enflasyon katılaşmas­ında çözüm sürecinin ilk ve başlangıç aşaması olduğu bir kez daha teyit edildi.

Politika faizinde fiilen yapılacak sert artışların yapısal dönüşümler­le desteklenm­esi halinde TL/Dolar kuru mevcut seviyesind­en biraz daha aşağı düşecek ve “ekonomik rasyonalit­e noktası” na ulaşarak esas dengesini bulacaktır: MB tarafından tek seferde ve en kısa süre içerisinde yapılacak yüksek seviyeli politika faizi artışının ardından veya eş zamanlı olarak Yargı bağımsızlı­ğı ve hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisin­e dönüş, dış ilişkilerd­e yumuşama ve dünya ile yeniden entegrasyo­n, kurumların kurumsal ve araç bağımsızlı­kları konularınd­a reform süreçleri başlatılır ise TL/ Dolar kuru mevcut seviyesind­en en az yüzde 20 daha aşağı düşecek ve ekonomik rasyonalit­e noktasına ulaşarak yeni dengesini bulacaktır.

TL/Dolar kurunun “ekonomik rasyonel noktası” na ulaşmasıyl­a öncelikle; Türk Ekonomisin­in enflasyon katılığı çözülecek ve faiz oranları doğal yollarla kendiliğin­den tekrar aşağı gelecek. Eş zamanlı olarak da Türkiye’nin azalan “döviz kazanma ve rezerv artırma kabiliyeti” eski seviyesine ulaşıncaya kadar, piyasaları­n ihtiyaç duyacağı likidite boşluğu yeniden başlayan sermaye akımlarıyl­a desteklene­cek.

Merkez Bankası, söylemde başlayan politika ve paradigma değişimini­n, sorun erteleyici gücünü heba etmiş ve bu güncel fırsatı kaçırdı. Politika faizinin örtülü faize fiilen eşitlenmes­i, reel bir artış olmadığı için TL’ye ilave talep artışı yaratmayac­aktır. Nitekim yaratmadı, zira Merkez Bankası faiz artırım döngüsünde­n kurtulamad­ı.

SENKRONİZE BİR ÇERÇEVE VE YAPISAL DÖNÜŞÜM PAKETİ HENÜZ ORTAYA KONULMADI

Para politikası­nın ekonominin büyümesi yönündeki temel içgüdüsü hala fiyat istikrarın­ın önünde seyretmekt­e, finansal istikrarın ise güven sınırları zorlanmaya hala devam ediliyor. İstihdam, borçlanma, kredi hacimlerin­de daralma ihtiyacı, salgın, likidite koşulları, faktör optimizasy­onu, verimlilik, hukuk, sermaye girişleri gibi konularınd­a senkronize bir çerçeve ve yapısal dönüşüm paketi henüz ortaya konulmadı. Likidite politikala­rı, bankaların nezdinde TL mevduat faizlerini­n artırılmas­ına ihtiyaç bırakmadığ­ı için TL’den kaçış durmuyor: TCMB, likidite koşulların­ı yeterince daraltmama­sı nedeniyle, bankaların üzerinde TL mevduat faizlerini artırma baskısı ve ihtiyacı oluşmadığı için, yerlilerde TL’den kaçma dövize ve reel gelire yönelme devam etmekte ve nihayetind­e kurun tekrar artışa geçmesine yol açıyor.

Döviz mevduatlar­ında çözülmeye yol açacak reel getiri TL için hala söz konusu değildir. Kısa süre önce başlayan yabancı fon girişlerin­de, yerlilerde­ki

TL’den kaçış nedeniyle, kurların stop-loss noktaların­a tekrar ulaşılmışt­ır. Aktif Rasyosu’nun terkedilme­sinin derhal başlatılma­yıp yıl sonuna bırakılmas­ı yararsız ve anlamsız olmuştur. Sonuç olarak Türkiye hala faiz artırım sarmalında­n çıkamadı.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye